Yalnız Mesajı Göster

İmam Ali Naki ve Hasan Askeri (a.s) ’ın Dönemleri/Hz. Mehdi (a.s) ’ın Dünyaya Gelişinden Sonraki Dönem

Eski 12-28-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

İmam Ali Naki ve Hasan Askeri (a.s) ’ın Dönemleri/Hz. Mehdi (a.s) ’ın Dünyaya Gelişinden Sonraki Dönem



Abbas Oğullarının Ümeyye Oğullarıyla Yöntem Farkı



Abbasiler, Ehl-i Beyt’e karşı düşmanlıklarında genellikle bir nevi nifaka başvurmuşlardır Bunun nedeni ise, Emevilerin Ehl-i Beyt’e karşı zulüm ve cinayetleri sonucu Müslümanların Ehl-i Beyt’i savunmaya kalkışması ve bu uğurda çeşitli kıyamların oluşması ve aralıksız devam etmesiydi Bu yüzden Abbasiler Ehl-i Beyt’e karşı açıkça düşmanlıktan kaçınmışlardır
Bu siyaset gereği özellikle Me’mun’un döneminden başlayarak bir nevi nifakla Ehl-i Beyt’i zahirde kendi yanlarında göstermeye ve gerçekte ise her türlü hareketlerini kontrol altında bulundurmaya çalışmışlar ve istedikleri zaman zehirleyerek şehit etmişlerdir
Ehl-i Beyt İmamlarını zorla Medine’den Abbasi Halifesinin bulunduğu şehre getirmiş ve çeşitli yöntemlere başvurarak onları da kendi eksenlerinde yer alan kapıkulu alimlerden biri yapmaya yeltenmişlerdir Hatta defalarca onları da kendi ayyaşlık meclislerine çekmeye çalışıp toplumsal mevkilerini kırmak istemişlerdir[8] Ama bütün bu komploları yenilgiyle sonuçlandığını ve Ehl-i Beyt’in, hilafet merkezinde bile gün geçtikçe takva, ilim ve pâklıklarıyla nüfuzlarının daha çok arttığını görünce zaaf ve acizliklerinin ifadesi olarak İmamları zehirleyerek şehit etmişlerdir


İmam Ali Naki ve Hasan Askeri (as) ’ın Dönemleri

İmam Ali Naki ve İmam Hasan Askeri’nin dönemlerinde bu zulüm, baskı ve işkenceler daha bir artış göstermiştir Yirmi sekiz yaşında Abbasiler tarafından zehirle şehit edilen İmam Askeri aleyhi’s-selâm kısa süren ömrü boyunca defalarca zindanlara atılmıştır Zindanda olmadıkları sürede ise askeri lojmanların bulunduğu Samerra şehrinde göz altında tutulmuşlardır
On ikinci İmam’ın, Mehdi olduğu hakkındaki hadisler ve Şîa’nın, İmam Hasan Askerî’yi on birinci İmam olarak tanıması ve bunun tüm Müslümanlar nezdinde de bilinen on iki halife hadisi vb hadiselerle de tam bir uyum içerisinde oluşu, Abbas oğullarının telaş ve korkusunu büsbütün artırmıştı Bu durum Abbasi Halifelerini daha bir tedirgin etmiş olacak ki, baskılarını son iki İmam’ın zamanında daha da artırmıştılar İmam Askeri aleyhi’s-selâm’ın henüz çocuğu olmamıştı; fakat bu, doğru muydu? Buna bir türlü inanamıyorlardı Onun için de İmam aleyhi’s-selâm’ın evleri, daima göz altındaydı; kesin bir çare olarak İmamı zindana atmayı düşündüler ve Abbasi Halifelerinden Mühtedî, İmam aleyhi’s-selâm’ı zindana kapattırarak, Vasif oğlu Sâlih’i de, hâllerini teftişe ve kendisine haber vermeye memur etmişti; haklarında her türlü zulmü yapması emredilen Salih, İmam aleyhi’s-selâm’ın tesiri altında kalmış, Mühtedi’ye gündüzün akşama dek, geceleyin sabaha kadar ibadetle meşgul olan, kimse hakkında bir söz söyleyemem, duadan, ibadetten başka bir şeyle meşgul olmayan bir kişi ne yapılabilir ki diye haber göndermişti
İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm, Mu’temit tarafından da birkaç kez hapsettirilmiştir Bu suretle devrin iktidârı, hem İmam aleyhi’s-selâm’ı Şiilerle görüşmesini önlüyor, hem çocuk sahibi olmasını engelliyor, hem de göz altında bulunduruyordu Mu’temit, zindandaki memurları vasıtasıyla, İmam aleyhi’s-selâm hakkında dâima bilgi almaktaydı; fakat İmam aleyhi’s-selâm’ın ibadet, namaz ve niyazdan başka bir şeyle uğraş-madığını ona bildiriyorlardı; İmam aleyhi’s-selâm her gününü oruçla geçiriyor ve kendi evinden gönderilen yemeğiyle, zindandakilerle berâber iftar ederdi Zindandakilerden de İmam’a uyarak oruç tutanlar oluyordu
İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm, bir kere de Ali b Otamış adlı birinin murakabesi altında hapsedilmişti Bu adamcağız, Alevilere (Ali evlatlarına) pek düşmandı; kafasında, İmam aleyhi’s-selâm’a iyice eziyet etmeyi kurmuştu; fakat İmam aleyhi’s-selâm’ın heybetiyle beraber güzellikleri, temkin ve vakarıyla beraber lütuf ve mürüvveti, Rabbine yönelik ibadet ve itaati, bu zatı şaşırtmıştı; bir gün sonra İmam’ı zindandan çıkarttı, ondan sonra da Ali evlatlarına karşı inancı değişti ve onların saygı gözeten sağlam bir kişiliğe sahip oldu
İmam Hasan Askeri, son olarak, hicretin 260 yılında hapsedilmişlerdi Bir gün, annelerine, “Bu yıl bir eziyete uğrayacağım” buyurmuşlardı Anneleri, ağlamaya başlayınca, “Ağlamanın, üzülmenin faydası yok” demişler, o yılın Sefer ayında memurlar gelip kendilerini almışlar, zindana atmışlardı
Görüldüğü gibi, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm Abbasiler tarafından çok şiddetli bir takibe alınmış ve bu yolla İmam’ın evlat sahibi olmasını kendi akıllarınca önlemek istemişlerdir
İmam Hasan Askeri’yi Öldürmek İstemeleri

Önceden de deyinildiği gibi İmam Hasan Askerî, çok ağır bir askeri kontrol altında yaşıyordu Defalarca zindana atılmış, öldürülmesi kararlaştırılmıştı; ama her defasında beklenmedik İlahî bir lütuf sonucu bu komplolardan kurtulmuştu
İrbili naklediyor ki: Mu’tez, Said isimli yardımcısına İmam Hasan Askeri’yi Kufe’ye götürmesini emrettiğinde, Ebu Heysem İmam’a şöyle yazdı: “Sana feda olayım, bizi endişelendiren ve rahatımızı kaçıran bir haber aldık İmam Hasan Askeri cevap olarak: “Üç gün sonra bu endişeden kurtulacaksınız” diye yazdı Üçüncü gün Mu’tez öldürüldü
Bu olayı İbn-i Şehraşup “Menakıb” adlı kitabında şöyle naklediyor:
Mu’tez yardımcısı olan Said’e: “Ebu Muhammed’i (İmam Hasan Askeri’yi) Kufe’ye götür ve yolda boynunu vur” diye emir gönderdi Bunun üzerine İmam’dan, bu endişeden kurtulacağımıza dair bir mek-tup elimize ulaştı Bu olaydan üç gün sonra Mu’tez hilafetten alınıp öldürüldü
Mu’taz’dan sonra başa geçen Mühtedi, İmam aleyhi’s-selâm’ı öldürme düşüncesindeydi, ancak o da amacına ulaşamadan can verdi
Şeyh Tusi “Gaybet” adlı kitabında Ebu Haşim’den şöyle naklediyor: İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm ile birlikte Vasık oğlu Muhtedi’nin zindanına hapsedilmiştik İmam bana şöyle dedi: “Ey Ebu Haşim, bu tağut, bu gece Allah’ın emriyle oynamak ve onu hiçe saymak istiyor Bu yüzden Allah Teala onun ömrünü kesecek ve sonrakine verecektir Şu an benim evladım yok, ama Allah Teala bana yakın bir zamanda bir oğul verecektir” (Gaybet, s 134)
Ebu Haşim diyor ki: O gecenin sabahı Türk askerleri Muhtedi’ye saldırıp onu öldürdüler ve Mu’temid onun yerine geçti Böylece Allah bizi korumuş oldu
Şeyh Saduk Muhammed İbn-i Abdullah’tan naklediyor ki:
İmam Hasan Askeri, Zubeyrî (Bazı görüşlere göre maksat Abbasi Halifesi Muhtedi’dir) öldürüldüğünde evinden çıkıp şöyle dedi:
“Bu Allah’ın velilerine karşı gelenlerin cezasıdır O beni evladım olmadan öldüreceğini sandı, karşılık olarak da Allah’ın kudretini gördü
Ahmed b Muhammed b Abdullah diyor ki: Bundan sonra İmam oğul sahibi oldu[9]
Mühtedi’den sonra başa geçen Mu’temid de defalarca İmam’ı hapise atıp eziyetlere maruz bırakmış ve sonunda İmam aleyhi’s-selâm Mut’emid tarafından zehir verilerek şehit ettirilmiştir
Bu durum, bir yönden Firavun’un Benî İsrail soyundan Hz Musa aleyhi’s-selâm’ın dünyaya geleceği vaadini duyması ve bu vaadin Benî İsrail’deki önemini bilerek Benî İsrail’in oğlan çocuklarını öldürtmesi ve bu yolla bu İlahi vaadin gerçekleşmesini önlemesine benzemektedir
İşte Mehdi aleyhi’s-selâm, Ehl-i Beyt İmamlarının büyük baskı ve zulüm altında bulunduğu, zalimlerin bu İmamları kendi askeri karargâhları sayılan bir şehirde gözaltında tutarak zahirde güvenlik hissettikleri karanlık bir dönemde Abbasi Halifesinin zulüm sarayının yanı başında Hicri 255 yılının Şaban ayının on beşinci gecesinde düşmanların gözünden uzak bir şekilde dünyaya geldi ve böylece Allah’ın kesin iradesi gerçekleşmiş oldu



Hz Mehdi (as) ’ın Dünyaya Gelişinden Sonraki Dönem

Hz Mehdi’nin dünyaya gelişinden sonra, babası İmam Hasan Askeri ancak beş yıl hayatını sürdürebildi İmam Mehdi aleyhi’s-selâm Hicri 255 yılında dünyaya geldi, İmam Hasan Askeri ise Hicri 260 yılının Rebiulevvel ayında Abbasi Halifesi tarafından verilen zehir sonucu şahadete ulaştı
İşte bu beş yıl döneminde İmam Hasan Askeri’nin en çok önem verdiği mesele oğlu Hz Mehdi aleyhi’s-selâm’ı düşmanların gözünden uzak tutmak, hatta Abbasi Halifeleriyle çok yakın ilişkisi olan kendi kardeşi Cafer’den bile gizlemek ve Allah Teala’nın kendisine böyle bir evlat verdiğini saklayarak onların haberdar olmasını önlemek olmuştur
Ama bunun yanısıra, İlahî hüccetin herkes hakkında tamamlanması için takva ve imanlarıyla tanınmış, herkesin güvendiği, çeşitli bölgelerden olan Ehl-i Beyt mektebine bağlı büyük şahsiyetlere, böyle bir çocuğunun olduğunu bildirmiş ve bu mübarek evladını onlara göstererek onların kalplerini mutmain kılmıştır ve onlara bu haberi güvenilmeyen kimselerden gizlemelerini emretmiştir
Merhum Şeyh Mufid İmametle ilgili “el-İrşad” adlı değerli eserinde şöyle diyor:
İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm, kendisinden sonra hak devletini kurmak için beklenilen oğlunu İmam olarak bıraktı
Dönemin sultanı, İmamiye Şiasının inancına göre böyle bir İmam’ın geleceği yaygın olduğu ve Şia’nın bu İmam’ın gelişini bekle-diğini bildiği için çok ciddi bir şekilde onu arıyordu İmam Askeri da bu yüzden oğlunun dünyaya gelişini gizlemiş ve onu hayatı döneminde aşikâr etmemişti Bu yüzden Ehl-i Beyt mektebinin dışında kalan birçok insan bu İmam’ı tanımamıştır (Şeyh Mufid “el İrşad”, Hz Mehdi Bölümü)
Normal şartlar gereğince mütalaa edildiğinde de Hz Mehdi aleyhi’s-selâm’ın dünyaya gelişinin gizli tutulabilmesine yardımcı olan muhtelif faktörler vardır Bu faktörlerden biri, İmam’ın annesinin cariye olması ve cariyelerin asıl görevlerinin evlerde hizmetçilik olması hasebiyle du-rumlarının fazla dikkat çekmemesi olmuştur
Elbette bu gibi hususlarda asıl faktör ve sebebin yenilmez İlahî irade olduğuna dikkat etmek gerekir
Evet, Musa’yı bulup öldürebilmek için binlerce çocuk öldüren Fira-vun gibi bir zalimin evinde ve onun gözleri önünde Musa’yı koruyup büyüten Allah, İlahî vaatleri gerçekleştirecek olan, son Peygamber’in son vasisi Hz Mehdi’yi da zalim Abbasi hükümdarlarının hilelerinden korumaya kadirdir
Yakın ve özel dostlarına gelince, Hz İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm Hz Mehdi’nin dünyaya geldiğini onlara bildirmesiyle hakikati arayanların kurtuluş yolunu bulabilmeleri için sağlam bir vesile ortaya koymuştur:
Şimdi Hz İmam Hasan Askeri döneminde Hz Mehdi aleyhi’s-selâm’ın varlığından haberdar olan bazı şahsiyetleri tanıtalım
Merhum Şeyh Tusi “Gaybet” adlı kitabında Ali b Bilal, Ahmet b Hilal, Muhammed b Muaviye b Hakim ve Hasan b Eyyub gibi Şia’nın önde gelenlerinden şöyle naklediyor: Bir defasında İmam Hasan Asker’i aleyhi’s-selâm’dan ondan sonraki İmam’ın kim olduğunu sormak için toplandık arada geçen konuşmalarından sonra İmam buyurdu ki: “Benden sonraki İmam’ın kim olduğunu sormak için yanıma geldiniz, değil mi?” Biz “Evet” dedik Biraz bekledikten sonra (İmam evdeki odalarından birine girip) yüzü dolunay gibi olan, İmam Hasan Askeri’ ye çok benzeyen bir çocuk getirdi ve “Bu, benden sonra sizin İmamınız, benim de halifemdir Ona itaat edin, tefrikaya düşmeyin, yoksa dininiz hususunda helak olursunuz Ama şunu da bilin ki, bu günden sonra artık onu göremeyeceksiniz; sizler Osman b Said’in getirdiği sözleri kabul edin, emrine uyun, o İmamınızın sözcüsüdür ve emir onun emridir” diye buyurdu
Yine Merhum Kuleyni “Usul-i Kafi”de ve Merhum Şeyh Saduk “Kemal-ud Din” kitabında Ahmed b Sa’d Eş’ari’den naklediyorlar ki Ahmet şöyle dedi: İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın huzuruna çıktım ve ondan sonraki İmam’ın hakkında sordum İmam: “Ey Ahmed, dedi, Allah Teala Hz Adem’i yarattığından bu güne kadar ve bu günden kıyamete kadar yeryüzünü hüccetsiz bırakmamış ve bırakmaz da! O hüccet ki, Allah onun vasıtasıyla insanlardan belaları giderir, yağmuru yağdırır ve yerin bereketlerini çıkarır” Dedim ki “Sizden sonraki, İmam ve halife kimdir? bunu öğrenmek istiyorum
İmam hemen kalkıp eve girdi ve yüzü ay gibi parlayan üç yaşlarında bir çocuğu omzunda taşıyarak getirdi ve: “Ey Ahmet b İshak,” dedi, “Eğer senin Allah yanında ve Allah’ın hüccetleri yanında değerli bir mevkiin olmasaydı oğlumu sana göstermezdim Çocuğumun ismi ve künyesi Resulullah’ın ismi ve künyesidir Yerin zulüm ile dolduğu gibi onu adaletle dolduracak olan da budur Ey Ahmet, onun bu ümmetteki yeri, Hızır’ın ve Zulkarneyn’in yeri gibidir Allah’a ant olsun ki, o öylesine bir gaybet dönemi geçirecek ki, yalnız Allah’ın, kendisini onun İmameti ve zuhurunun yaklaşması için dua etmeye muvaffak kıldığı kimseler hariç, kimse helak olmaktan kurtulmayacaktır İmamete inananlardan çoğu da dönecektir Bizim velayetimiz üzere Allah’ın ahit aldığı, kalbinde imanı yazdığı ve kendi rahmetiyle desteklediği kimseler hariç herkes bu inançtan cayacaktır
Sonra şöyle dedi: “Ey Ahmet, bu, Allah’ın emirlerinden bir emirdir O’nun gizli sırlarından bir sırdır Sana dediğimi iyice belle ve Allah’a şükredenlerden ol”[10]
İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm, Hz Mehdi aleyhi’s-selâm’ın dünyaya gelmesinden sonra, bu büyük nimetten dolayı Allah’a şükür amacıyla ve belki de özel dostlarını haberdar kılmak için akike[11] olarak onlarca kurban kesmiştir İmam Askeri aleyhi’s-selâm’ın, Hz Mehdi aleyhi’s-selâm için, akike olarak üç yüz koyun kestirip dağıttığı nakledilmiştir[12]
Yine, Osman b Said’e; 10 bin rıtl (3276 kg) et ve 100 bin rıtl ekmek alıp Benî Haşim’e oğlundan akike olarak dağıtmasını emretmiştir
Yine, ashabından olan İbrahim’e dört koyun gönderip şöyle yazdığı nakledilmiştir:
“Bismillahirrahmanirrahim Oğlum Muhammed Mehdi tarafından bunu akike olarak dağıt ve kendin de ye! Allah sana esenlik versin ve bulduğun şiilere de yedirt”[13]
İmam Hasan Askeri, hatta uzak şehirlerde bulunan güvenilir dostlarına bile oğlunun dünyaya geldiğini bildirmiş ve böylece güvenilir in-sanlar vasıtasıyla liyakati olan insanlara bu haberin ulaşmasını sağlamıştır
Merhum Şeyh Saduk “Kemal-ud Din” kitabında Ahmed b Hasan İshak Kummî’den şöyle rivayet ediyor:
İmam Hasan Askeri benim büyük babama kendi el yazılarıyla şu içerikte bir mektup yazmış:
“Bizim çocuğumuz dünyaya geldi Ama sen bunu (bu haberi) halk-tan gizli tut Çünkü biz de onu en yakın dostlarımızdan başkasına söylemedik Sana bildirdik ki, Allah’ın bizi sevindirdiği gibi sen de sevinesin Vesselam”[14]
Görüldüğü gibi, İmam aleyhi’s-selâm, bazı özel ashabına oğlu İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın dünyaya geldiğini haber vermiştir ve bazılarına da bizzat oğlu Mehdi’yi göstermiştir:
İmam aleyhi’s-selâm, ashabından bazılarına da Hz Mehdi aleyhi’s-selâm’ ın nişanelerini tanıtmıştır örnek olarak aşağıdaki kıssayı naklediyoruz:
“Kifayet-ul Mühtedi” kitabının nakline göre Şeyh Muhammed b Hibetullah Trablusi “el-Ferec ul Kebir” adlı kitabında kendi senediyle İmam Hasan Askeri’nin hizmetçilerinden olan Ebu-l Edyan’dan nak-lediyor ki, İmam Hasan Askeri hastaydı; huzuruna çıktım İmam birkaç mektup yazıp bana verdi ve “Bu mektupları Medain şehrinde bizim şu dostlarımıza ulaştır” dedi ve sonra da şu sözleri ekledi:
“Bil ki, on beş günden sonra buraya (Samerra’ya) geri dönecek ve benin evimde ağlama sesi duyacak ve benim cenazemi gusül yerinde bulacaksın
Ebu-l Edyan: “Ey efendim,” dedim, “eğer böyle büyük bir facia ger-çekleşirse o zaman Allah’ın hücceti ve bizim İmamımız kim olacak?”
“Mektupların cevabını senden isteyen” diye cevap verdi Ben daha fazla açıklamasını rica edince İmam: “Bana namaz kılacak olan Allah’ ın hücceti ve benden sonra İmam ve Kaim-u bilemir’dir” diye buyurdu Ben daha fazla nişane isteyince, İmam: “Para kesesinde ne olduğunu bildirendir” diye cevap verdi
Ebu-l Edyan diyor ki: İmam’ın heybetinden, hangi hemyandan (para kesesinden) söz ettiğini ve hemyanda ne olduğunu sormaya cesaret edemedim
Samerra şehrinden ayrılarak mektupları Medain şehrine ulaştırdım ve mektupların cevabını alıp geri döndüm, on beşinci gün Samerra’ya ulaştım İmam’ın bildirdiği şekilde evinde ağlama sesi geldiğini duydum ve pâk vücudunun da gusül yerinde olduğunu gördüm
İmam’ın kardeşi Cafer de İmam’ın kapısında durmuştu, halk onun etrafına toplanıp ona başsağlığı dileğinde bulunuyordu Kendi kendime, eğer İmam Hasan Askeri’den sonra İmam bu olursa artık İmamet batıl olur, diye düşündüm; çünkü onun nebiz[15] içtiğine şahit olmuştum Ama o benden hiçbir şey sormadı ve mektupların cevabını istemedi
Bu sırada Âkid isimli hizmetçi yanımıza gelip Cafer’e hitaben: “Kardeşini kefenlediler, kalk da ona namaz kıl” dedi O kalkıp evin içersine girdi ve İmam’ın şiileri de ağlar gözle içeriye girdiler İmam’ı kefenlemiş, bir tabuta bırakmışlardı Cafer öne geçti ve namaz için tek-bir getirmek istediğinde buğday renkli saçı kıvırcık bir çocuk öne çıka-rak Cafer’in abâsından tutup çekti ve şöyle dedi “Ey amca! Ben baba-ma namaz kıldırmaya daha evlayım (layığım)” Cafer’in rengi sarardı ve geriye çekildi O çocuk babasına namaz kıldırdı İmam Hasan As-keri’yi babası İmam Ali Hadi’nin mezarının yanında defnettirdi
Sonra bana dönüp “Ey Basri, mektupların cevabını getir” dedi Mektupların cevabını kendisine verdim ve kendi kendime; “Bu ikinci alamet “dedim,” Kaldı para kesesiyle ilgili nişane
Bundan sonra Cafer’in yanına gittim; Cafer ağlar bir haldeydi Bu arada orada bulunanların içerisinden Haciz-i Veşşa diye tanınan bir şahıs Cafer’in dilinden bir delil almak için Cafer’e yönelip: “Bu çocuk kimdi?” diye sordu
Cafer; “Vallahi” dedi “Şimdiye kadar onu görmemişim ve onu asla tanımıyorum” Bizler mecliste bulunduğumuz sırada Kum’dan gelmiş birkaç kişi meclise girdiler ve İmam Hasan Askeri’yi sordular İmam’ın dünyadan gittiği onlara söylendi Onlar İmam’ın yerinde kimin oturduğunu sordular, onlara Cafer’i gösterdiler Bunun üzerine onun yanına yaklaşıp selam verdiler ve başsağlığı dilediler Ve sonra dediler ki: “Bizim yanımızda birkaç mektup ve bir miktar da mal vardır, onları kime verelim” Cafer: “Benim hizmetçilerime” diye cevap verdi
Kumlular: “Bu mektupları kimin yazdığını ve bizim getirdiğimiz malın miktarını bize söylemelisin ki onları sana verelim” dediler Cafer öfkelenip ayağa kalktı ve elbiselerini silkerek: “Bunlar, benden gayıptan haber vermemi istiyorlar” dedi Kum’dan gelen topluluk hayrete düştüler
Bu arada bir hizmetçi dışarıya çıkıp Kumluları kendi isimleriyle çağırdı ve sonra getirmiş oldukları mektupların kimler tarafından gönderildiğini bir bir söyledi ve sonra şöyle dedi: “Sizin yanınızda bir para kesesi vardır, onda bin dinar bulunmakta, yalnız onlardan on tanesi sahtedir “Kumlular: Bu hizmetçiyi gönderen kim ise, o İmamdır” diyerek mektup ve paraları o hizmetçiye verdiler [16]
Ebu-l Edyan ve Kum heyetinde görüldüğü gibi hakkı arayanlar Hz Mehdi aleyhi’s-selâm’ı Ehl-i Beyt İmamlarına mahsus olan nişanelerle tanımışlardır Ve böylece Allah’ın hücceti, hakka ulaşmak isteyenler için tamamlanmıştır
Ve’l hamd-u lillahi Rabb’il alemin
[1] – Merhum Kuleyni “Usul-i Kafi”de sahih bir senetle naklediyor ki, İmam Cafer Sadık aleyhi’s-selâm’a: “Yeryüzü İmamsız olabilir mi?” diye soruldu İmam: “Hayır” dedi “İki İmam bir arada olabilir mi?” diye sorulunca da: “Hayır, meğer ki biri susmuş olsun” diye buyurdu “Usul-i Kafi”, c 1, s 178
[2] – Himevi, “Mu’cem-ul Buldan” ve İbn-i Esir, “el-Kamil”
[3] – Şeyh Saduk, “Kemal-ud Din”, s 425
[4] – Merhum Kuleyni muteber senetle, Ehl-i Beyt’e karşı düşmanlıklarıyla tanınan Abbasi Halifesinin Baş veziri Ubeydullah b Hakan ile Ehl-i Beyt’e karşı tavrı babası gibi olan oğlu Ahmed’in arasında şöyle bir sohbetin geçtiğini oğlunun dilinden nakleder: -“Bunca saygı gösterdiğin bu şahıs kim idi?”- Bu İbn’ür Rıza diye tanınan Rafizilerin İmamı Hasan b Ali’dir Allah’a andolsun ki, eğer hilafet bir gün Abbasi Halifelerinin elinden çıkacak olursa Haşimilerden bu şahıstan başka hiçbir kimse bu makama layık olmaz Bu şahıs fazilet, iffet, takva, züht, ibadet, güzel ahlak ve salahıyla bu makama layıktır…” (Kafi, c 1, s 504)
[5] – Mütevekkil, Hicri 232 yılında hukümdar olmuştur
[6] – Bkz “Tarih-i Taberi” ve “Tarih-i İbn-i Esir” Hicri 236 yılının olayları bölümü
[7] – İmam Ali Naki’nin şehit edildiğini Taberi Delail-ul İmam adlı eserinde ve Siracuddin Rifai Sihah-ul Ahbar kitabında yazmışlardır
[8]- Mutevekkil İmam Ali Naki’yi, meclisinde, kendisine nedim etmeyi, bunu halka duyurup kadrini, hâşâ, küçültmeyi tasarlamıştı Bir gece yarısı, sarhoşken, İmam aleyhi’s-selâm’ı çağırttı İmam gelince, kendisini ağırladı, yanına oturttu; kadehi doldurup sundu İmam aleyhi’s-selâm: “Allah’a ant olsun ki, henüz etim, kanım, şarapla karışmadı” diye buyurdular, bu söz karşısında, meclistekiler, donup kaldılar Mütevekkil, şarap kadehini dikip küstahça, öyleyse dedi, bir şiir oku İmam aleyhi’s-selâm: “Şiirde de rivayetim azdır” buyurdular Mütevekkil, aşırı ısrarda bulununca şu beytleri buyurdular:
Onlar (zalimler), korunmak için dağ tepelerine tırmandılar;
Güçlü kişilerdi ama o tepeler fayda etmedi onlara, yenildiler
Yüceldiler, sonra düşürüldüler; çukurlara yerleştiler;
Ne de kötü yerlerdi onların yerleştikleri yerler
Gömülüp gittiler; sonra da bir feryat eden, ardlarından bağırdı:
Nerde bilezikleri, nerde taht-taç, nerde süsler püsler?
Ne oldu o naz-ü naimle beslenen, bezenen yüzler;
Hani vaktiyle nazlarla, nimetlerle perdelenirdi o yüzler?
Kabir, bu soruya açık-seçik cevap veriyor da diyor ki:
Şimdi o yüzlerde kurtlar oynaşmada, kurtlara yem olmuş o yüzler
Nice zamandır yediler-içtiler, geçindiler; Şimdiyse dünya onları yer-içer
Nice zaman evlerde barındılar; oturup esenleştiler;
Şimdiyse evlerden de ayrıldılar; ehlinden-eyalinden de; geçip gittiler
Bunca zaman hazineler yığdılar, mallar biriktirdiler;
Derken mallarını-mülklerini düşmanlarına dağıttılar, gittiler
Evleri bomboş; içindekilerse mezarlarında yatıyorlar; göçtüler, göçtüler
Mütevekkil, bu şiiri dinleyince, sarhoşlukla şarap kadehini yere fırlatıp şiddetle ağlamaya koyuldu; meclistekiler de ağlıyorlardı Zevk meclisi, yas toplantısına dönmüştü



__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla