Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Mehmet Akif'in Doğumunun 127. Yılı Bugün. (20 Aralık 1873)

Eski 12-20-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mehmet Akif'in Doğumunun 127. Yılı Bugün. (20 Aralık 1873)





20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul'un Fatih ilçesinde doğan ve yok olmanın eşiğine gelmiş bir millete "Korkma" diyerek zor zamanlarda konuşmanın erdemini tüm yeryüzü coğrafyasına haykıran Mehmet Akif'in doğumunun 127 yılı bugün

Mehmet Akif, bir millet şairinden öte, bir ümmet şairi olarak o günlerden, bugüne şöyle sesleniyordu:

“Hani, ey kavm-i esaret-zede, muhtariyet?
Korkarım, şimdi nasibin mütemadi haybet
Kimsesiz ailelerden kimi gitsin bıçağa
Kimi bin türlü fecaatle çekilsin kucağa
Birinin ırzı heder, diğerinin kanı helal
İşte ey unsur-i isyan, bu elim izmihlal
Seni tahrik eden üç beş alığın marifeti
Ya neden beklemiyordun bu rezil akıbeti
Hani milliyetin İslam idi… Kavmiyet ne!
Sarılıp dursaydın a milliyetine
“Arnavutluk” ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri”
“Arabın Türke; Lazın Çerkeze yahut Kürde
Acemin Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!
Müslümanlık da “anasır” mı olurmuş ne gezer
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor peygamber”(Safahat, Üçüncü Kitap; “Hakkın sesleri”)

İstiklal Şairimiz, bize “neyi, nasıl kaybettiğimizi” de acı ifadelerle söylemişti yine yıllarca önce

“Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Birbirinden farklı bu kadar akvamı
Aynı milliyetin altında tutan İslam’ı
Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir
Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez
Son siyaset ise Türklük, o siyaset yürümez
İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti
İşte İran’ı da taksim ediyorlar şimdi”
Müslüman, fırka belasıyla zebun bir kavmi
Medine Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?”(Safahat, İkinci Kitap; Süleymaniye Kürsüsünde)

Mehmet Akif, birçok tartışmayla, sorunla kıvrılan bellerimizi doğrultmamız için bize çözüm önerisini de sunmuştu, belki aşağıdaki mısraları okurken “Arap” yazan yerlere bu coğrafyayı oluşturan her unsuru yazarak okumamız en doğru okuma şekli olacaktır:

“Türk Arapsız yaşayamaz Kim ki “yaşar” der, delidir!
Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir
Veriniz baş başa… Zira sonu hüsran-ı mubin
Ne hükümet kalıyor ortada billahi, ne din!”(Safahat, Üçüncü Kitap; “Hakkın sesleri”)

Üstat nelerden korkmamız gerektiğini de açık yüreklilikle bizlere haykırmıştı yine:

"Zulme tapmak, adaleti tepmek, hakka hiç aldırmamak;

Kendi asudeyse, dünya yansa, baş kaldırmamak;
Sözünde durmamak, yalan sözden çekinmemek
Kuvvetin meddahı olmak, acizi hiç söyletmemek
Mübtezel bir çok merasim; eğilip bükülmeler, yatmalar
Şaklabanlıklar, gösterişler, ardı ardına aldatmalar
Fırka, milliyet, lisan namıyla daim ayrılık
En samimi kimseler arasında ciddi açık
Enseden arslan kesilmek , cepheden yaltak kedi
Müslümanlık bizden evvel böyle bir zillet görmedi"

Mehmet Akif Ersoy, özgüvenini yitirmiş bu coğrafya halkına adeta “Kalk” diyordu… “Silkin ölü toprağından…”

“Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa
Bu altımızda yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa ufukları bir kızıl sarsar
Değil mi ki cephemizin sinesinde iman bir
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir
Değil mi ki koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün
Arap’la, Kürt ile bakidir ittihadı bugün
Değil mi sine de birdir vuran yürek… Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!
Şu karşımızdaki mahşer de böyle haşrolacak
Yakında kurtulacaktır bu cephe… Kurtulacak!”(Safahat, Beşinci Kitap; “Berlin Hatıraları”)

Ve son olarak ölmeden önce Üstat'ın Yedigün (Kandemir Bey) dergisinde 1936'da yayımlanan son röportajı:

Günün birinde sessiz sedasız yola revan olarak vatan ufuklarını aşan şair Mehmet Akif, tam on bir yıl süren bu uzun seferin sonunda,işte bembeyaz bir hastane odasının bembeyaz bir yatağında solgun,mecalsiz ve bitap yatıyorBaşucundaki sandalyeye oturdum Ak kılların çerçevelediği bu sapsarı yüze,bu gevşemiş,şarkmış çizgilere bu yorgun ve dalgın gözlere bakıyorum, zaman denen şeyin kudretini hayat denen efsanenin sırrını bilmek istiyorum,sonra yavaşça soruyorum

-Özledin mi bizi Üstat ?

Dudaklarını hiç kıpırdatmasaydı hiç ses çıkarmasaydı bile,bu zehir gibi gülümseyişiyle her şeyi söylemiş olurdu

Özlemek mi oğlumÖzlemek mi ?

Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra kesik kesik konuştu;

Mısır’dan üç gecede geldim Bu üç gece otuz asır kadar uzun sürdüOrada on bir yıl kaldım fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım çıldırırdım…

-Hasret

Kupkuru dudaklarında kendi gibi solgun bir ses sızıyor;

-…Çok acı…

-Ya kavuşmanın sevinci ?

-Onu sorma oğlum…Onu ben kendi kendime bile soramıyorumAncak yazık ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştümHiç bir şey göremedim

-Ve kendi kendine söylüyor;

-Cennet gibi yurdumdayım yaÇok şükür

Hastalığı akla geliyor;

Karaciğerim, dalağım şişmişGeldik, yattık burada Müşahede altına aldılar, bakalım ne olacak?

Eski hatıralarını deşiyorumMilli Mücadele’nin ilk günlerinde Ankara istasyonunda karşılaşışımız hatırlıyorum

Evet diyorİstanbul’dan, mücahede aleyhine fetva çıktığı gün ayrılmıştımÜsküdar’dan araba ile şimdi ismini hatırlayamadığım bir köye gittik, oradan ’Cuma’yı tuttukO zaman Adapazarı’nda karışıklıklar vardı, kenarında geçtik, kah öküz arabalarıyla, kah beygirlerle Lefke’ye geldik ve trenle Ankara’ya ulaştık

Ankara Yarabbi ne heyecanlı günYa Sakarya günlerifakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla ye’se düşmedik Zaten başka türlü çalışabilir miydi ? Ne topumuz vardı, ne tüfeğimizFakat imanımız büyüktü’

Yorgun ,susuyor

-İstiklal Marşı`nı nasıl yazdınız ?

Yavaşça yatağında doğruluyor, yastıklara yaslanıyor sesi birden canlanıyor;

-Doğacaktır, sana vaat ettiği günler hakkın!

Bu ümitle, imanla yazılırO zamanı düşününİmanım olmasaydı yazabilir miydimZaten ben,başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim Bu elimden gelmezİçimde ne varsa,bütün duygularım yazılarımdadırŞu var ki ‘İstiklal Marşı` nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur Ancak tarihi bir değeri vardır’

Ve gözleri, yemyeşil Şişli sırtlarında, dilinde bir dua gibi aynı nağme titriyor

Kim bilir belki yarın,belki yarından da yakın…

Derleyen: Emrah ATİLA

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla