Şengül Şirin
|
Cevap : IMF Nedir? Türkiye’de IMF/Küreselleşme Ve IMF
Şimdi ülkemizde işçi sınıfının çalışma hayatını doğrudan etkileyen bir takım düzenlemelerin IMF ile ilişkisine bakalım Bunlardan belki de en temel ve güncel olanı özelleştirmedir IMF’nin yapısal uyum programlarında temel bir yer tutan özelleştirme, hükümetler tarafından borç ödemelerinin karşılanması için dolar bazında kaynak olarak görülmektedir Aynı zamanda kamu işletmelerinin boş bıraktığı karlı alanlar yabancı sermayeye verilmek istenmektedir IMF ülkelere ihracat yönelimli bir ekonominin yolunu açarken, aslında işçilerin bugüne kadar kazandığı hakların da törpülenmesini istemektedir
Çünkü daha önce de bahsedildiği gibi uluslararası rekabetin bu denli çetin olduğu ve farklı koşullardaki ülkelerin aynı arenada çarpıştığı bir ortamda, işçi hak ve özgürlüklerinin de, onların gözüyle bir maliyet ögesi olarak, en alt düzeyde tutulacağı kesindir Ülkeler sırf ihracatta rekabet edemeyecekleri için Türkiye örneğindeki gibi buğdayda bile ithalat yoluna başvuruyorlarsa, sonuç oldukça ağır olacaktır
IMF’nin tarım konusunda dayattığı politikalar Türkiye gibi tarımdan geçinen nüfusun oldukça büyük olduğu toplumlarda çok tehlikeli sonuçlar yaratacaktır Zaten tarımsal girdilerin çok pahalı olduğu Türkiye’de, çiftçiler yıllardır devlet desteği ile ayakta durabiliyorlardı Onlara uygun kredi sağlayan devlet bankalarının bu kredileri kaldırmasıyla, zor duruma düşen çiftçinin imdadına yetişen destekleme alımlarının ortadan kaldırılmasıyla öteden beri kıt kanaat geçinen çiftçiler açlığa terkedilmektedir
Hemen hemen tüm IMF talimatlarında tarımsal destekleme kredilerinin azaltılması ve kaldırılması, taban fiyatlarının belirlenmesi, sübvansiyonda kısıtlama yer almaktadır Uygulanan bu politikaların hedefi, ulusötesi sermayenin ülkemizin verimli topraklarını kullanabilmesi, tarımda ithalatın artırılmasıdır
Cargill gibi ulusötesi firmalar dünyada bir tohum tekeli oluşturmaktadırlar Çiftçiler bu tohumlarla daha çok ürün almakta, ancak ürünün tohumunu kullanamamaktadırlar Çünkü, bu firmalar tohumların genleriyle oynayarak tekrar kullanılmasını önlemekte ve çiftçimizi bağımlı hale getirmektedirler İthalatta gümrük vergilerinin kademeli olarak sıfırlanması sonuçta tarımda ithalatı artıracak ve tarımcılığımıza büyük darbe indirecektir IMF talimatlarına uyulduğunun en güzel göstergesi TİGEM’lerin kiralanma adı altında özelleştirilmesidir 1938’lerde Devlet Üretme Çiftlikleri olarak kurulan, 12 Eylül sonrası TİGEM adını alan bu kurumların arazileri özel sektöre devredilmeye çalışılmaktadır
Devlet Üretme Çiftlikleri kurulduğundan bu yana tohumculuk ve hayvancılık alanlarında çok önemli buluşlar gerçekleştirmiştir Ancak, 1980’den sonra bu kurumlar yıpratılmış, araştırma-geliştirme faaliyetleri engellenmiştir Bu kurumların özelleştirilmesi ile birlikte, kalkınmaya dönük faaliyetlerden uzaklaşılacak ve çiftçilerin ihtiyacına dönük her faaliyet, kar amacına uygun olmadığı için durdurulacak ve tarımda ülkemizi geliştirecek yöntemler denenmeyecektir Tohum tekellerinin ve IMF’nin dışa bağımlılık ve ithalat istekleri gerçekleşecektir Ayrıca bu politikalar sonucunda ekmeğinden olan milyonlarca çiftçi ailesi kentlere akın edecek, zaten işsizliğin had safhada olduğu ülkemizde onarılamayacak yaralar açılacaktır
Türkiye’de 24 Ocak kararlarının uygulanmasından sonra IMF talimatlarına bir süre aynen uyulduğunun bir göstergesi ücretlerdir 1980’de kamu ve özel işletmelerdeki toplam ücreti 100 olarak düşünürsek bu 1989’a kadar gittikçe düşmüş 1988’de en düşük halini alıp 61 7 olmuştur Ancak 1989’dan sonra yükselme eğilimi gösterip 1993’de en üst düzeye 157,5’e ulaşmış 1999’da 111,3 olmuştur Artışın sebebi ekonomideki iyileşme değil, işçi sınıfının 1989’dan sonra gösterdiği kararlı mücadelede aranmalıdır Ücret artışlarından rahatsız olan hükümetler sık sık sendikaları eleştirmişler, 1993’den sonra da yaygın olarak sendikasızlaştırma yoluna başvurmuşlardır
Şimdi IMF politikalarını yıllardır uygulayan bazı ülkelerdeki gelir dağılımını görelim:
Enyoksul %20’nin payı En zengin %20’nin payı
Brezilya 2,5 64,2
Şili 3,5 63,3
Meksika 4,1 55,3
Türkiye 4,7 54,9
IMF politikaları zaten kronik düzeyde olan gelir dağılımı bozukluğunu daha da artırmıştır Hedef olarak gösterilen ülkelerde ve hatta gelişmiş ülkelerde bu uçurum gittikçe artmaktadır Türkiye’de 1980’den sonra, artan işçi sayısına rağmen, sendika üyesi işçi sayısında hızlı bir düşüş olduğunu bilmekteyiz Açıktır ki sendikaların işçi hak ve özgürlüklerine ve ücretlere yönelik tutumu IMF politikaları ile ters düşmektedir
Ülkemizde yıllardır uygulanan IMF politikaları sonucunda 1999 yılında iç borçlar 18 katrilyon liraya ulaşmış, dış borçlar 110 milyar doları bulmuştur Faizlerin bütçe içindeki payı 1992 yılında 18,2 iken, 1999 yılında %43’e çıkmıştır 1999 yılında sayıları 4600’ü bulan yabancı sermayeli şirketlerin Türkiye’de sayılarının hızla artması tesadüf eseri değildir Bu şirketler Türkiye’de IMF politikaları ile gittikçe geriletilen ücretler ve işçi hak ve özgürlüklerinin onlara sağladığı uygun ortamlar için gelmektedir
Sonuçta yıllardır ekonomide darboğaz yaşayan ülkemizin hala IMF reçetelerine, aslında uluslararası tekelci sermayenin isteklerine uygun hareket etmesi anlaşılmaz bir olay değildir Amaç yeni dünya düzenini tüm kurumları ve ideolojisi ile yapılandırmaktır Açıktır ki bu sistemin ekonomisi uygulanan politikaların toplumsal sonuçları ile fazlaca ilgilenmemekte, önemli olanın sermaye çıkarına dönük sonuçlar alma olduğunu açıkça ifade etmektedir
Ekonomik gelişme denilen olayın farklı sınıflara göre farklı anlamlara geldiğini belirtmiştik Dolayısıyla, uygulanan politikalar sermayeye göre ekonomik gelişmeyi sağlamak için yürütülen politikalardır Emekçiler olarak bizlerin karşı çıktığı uygulamalar sonucunda yok edilmeye çalışılan kurumların, IMF yoluyla oluşturulmaya çalışılan ekonomik sistemde yeri yoktur Kamu işletmeleri, sosyal güvenlik kurumları ve sendikalar ulusötesi tekelci sermaye ve IMF’nin oluşturmaya çalıştığı ekonomik sistemin önünde engel olarak durmaktadır Açıkça söylenmese de yavaş yavaş bu kurumlar yok edilmeye çalışılmakta, sermayenin kar hırsının önündeki engeller bir bir ortadan kaldırılmak istenmektedir
SONUÇ: IMF NEDİR?
Basitçe toparlayacak olursak, 1980’lerin ilk yarısına kadar IMF ülkelere kısa vadeli istikrar programları uyguluyor, bu ülkelere sözde yardım için borç veriyor ve karşılığında daha az tüketmelerini ve geriye kalan malları da ihraç edip borçlarını ödemelerini istiyordu Kısacası, kemer sıkma olarak tanımlanan bu politikalarla işçi sınıfının ücretinde gerileme olmuş, alım gücü düşürülmüştür 1980’lerin ikinci yarısından sonra bu politikaların Dünya Bankası ile IMF tarafından uzun vadeli yapısal uyum programlarına dönüştürüldüğünü, ticarette ve genel olarak ekonomide serbestleşmenin oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz Daha önce özetlediğimiz yapısal uyum programları ile IMF’nin bugün gördüğümüz asıl işlevi yerine gelmiştir Borçlu ülkelerin bu borçların faizine ödedikleri miktar 1991’de 113 milyar dolara çıkmıştır
Sömürgeler döneminde sömürgeci ülkeler, sömürgeleşmiş ülkeler üzerinde doğrudan bir yağma gerçekleştirmekteydi Bu ülkelerdeki insanlar zorla çalıştırılmakta, ülkenin kaynakları sömürgeci ülkeler tarafından üretim için kullanılmaktaydı Sömürge düzeninin ortadan kalkması ile birlikte az gelişmiş ülkeler üzerinde hakimiyet kurmanın aracı borçlar olmuştur Bu borçların ödenmesini sağlayacak ve borçlar karşılığında diğer ülkelere birtakım politikaları zorlayacak kurum olarak da IMF ve Dünya Bankası görevlendirilmiştir Ulusötesi sermayenin sözcüsü durumundaki bu kuruluşların uyguladığı politikalar ile işçi sınıfı kendi ülkesinde göçmen gibi çalıştırılacak ve rekabet bahane edilerek insanlık dışı çalışma koşullarına mahkum edilecektir
IMF’nin uyguladığı politikalar ulusal bağımsızlığımızı ve egemenliğimizi tehdit etmekte ve bağımlılığımızı artırmaktadır
Ulusal ekonominin ve ulus devletin tahribatı anlamına gelen anlaşmaları imzalayan hükümetler, halkımızın birikimleri sonucunda oluşmuş kaynaklarımızı tekelci sermayenin istekleri doğrultusunda yönlendirmektedirler
Dev gibi büyüyen ulusötesi şirketler önlerinde engel olarak, ulusal ekonomileri koruyucu mevzuatları görmüşlerdir Bunlar arasında amacı kendi kendine yeterlilik olan bir ekonomi yapısı, ulusal sektörleri korumaya dönük gümrük kotaları ve tarifeleri, işçi sınıfının mücadelesi sonucu hak edilmiş olan işçi hak ve özgürlüklerini korumaya dönük mevzuat vardır Ulusötesi şirketler bir yandan ticaret serbestliği ile çok ucuz maliyetle üretilen ürünleri ülkelere sokarak ülke ekonomilerini felç etmekte, bir yandan da yeni iletişim olanaklarından yararlanarak emeğin ve hammaddenin ucuz ve bol olduğu ülkelerde sömürge dönemi şartlarında üretim yapmaktadırlar Ticaret serbestliği denilen mekanizma aynı koşullar içinde üretim yapmayan, teknoloji, insan verimliliği ve sosyal şartların birbirinden tamamen farklı olduğu ülkeleri aynı arenada çarpıştırmak anlamına gelmektedir Bu savaştan kimin galip çıkacağı zaten bellidir IMF bir kurum olarak bahsedilen bu süreci hızlandırmak ve kolaylaştırmak misyonunu taşımaktadır Küresel ekonomiye entegrasyon denilen olay sömürgeleştirmenin yeni bir biçimi halini almıştır Entegrasyonun anlamı daha çok işsizlik, insanlık dışı çalışma koşulları, artan eşitsizlik, toplumsal buhran ve çalışanların sırtındaki borç yükünün giderek artması olmuştur
IMF sayılan tüm bu mekanizmaların yolunda gitmesi için ekonomik jandarmalık rolünü üstlenmektedir Gelişmiş ülkelerin tekelinde olan finans sektörünü kullanarak bir yandan ülkeleri borç yoluyla bağımlı kılarken, bir yandan da bu borçlar karşılığında istikrar paketlerini ve yapısal uyum programlarını dayatmaktadır Demokratik olmayan örgüt yapısı içinde kararlar alınmakta ve bu kararlara az gelişmiş ülkelerin koşulsuz uyması istenmektedir Karar mekanizmasının sayıca demokratik olması da artık hiçbir şey ifade etmemektedir, çünkü kararın niteliğini oylar değil, dünyadaki güç dengeleri belirlemektedir
IMF az gelişmiş ülkelerde yaşayan halklar için sefaletin, ayaklanmaların, savaşların bir diğer adı olmuştur IMF dünya ölçeğinde sömürgeleşmenin gelişmiş ülkelere getirdiği olanakların bu sefer yaklaşık yarım yüzyıl sonra tekrar kurulmaya çalışılmasının aracı durumundadır Kapitalizm kendi krizini ancak 19 yüzyılın vahşi kapitalizmi koşullarını tekrar yaratarak aşabileceğini anlamış ve 1980’lerden sonra tüm dengeleri bu yönde değiştirmek ihtiyacını hissetmiştir IMF’de bu operasyonun temel aktörlerinden biridir
IMF’nin politikalarından medet ummak yerine ulusal kalkınmayı nasıl gerçekleştirebileceğini düşünmeyen hükümetlerin yönettiği ülkenin geleceği, örnek verdiğimiz Latin Amerika ülkeleri gibi olacaktır Hükümetlerin dünyadaki örnekler açıkça ortadayken IMF talimatlarına boyun eğmesi özelleştirme gibi ideolojik bir tercihtir Bahsettiğimiz gibi ekonomik gelişim işçi sınıfı için ayrı şeyi, sermaye için ayrı şeyi ifade etmektedir Açıktır ki hükümetin uyguladığı istikrar programı hedefleri tuttursa bile, emekçilerin ve emekten yana olan herkesin ilk soracağı soru sosyal maliyetlerin ne olduğu sorusu olmalıdır Çalışanların gelirlerinin ve hayat standartlarının düştüğü, ancak sıralanan ekonomik göstergelerin hedefleri tutturduğu bir sistem işçi sınıfı için birşey ifade etmemektedir
İşçi sınıfı 1995 grevlerinde ve 24 Temmuz büyük mitinginde tavrını sloganlarla açıkça ortaya koymuştur: “Kahrolsun IMF, Bağımsız Türkiye!” İşçi sınıfımız bu anlayış çerçevesinde ülkemizin ulusal egemenliğinin ve bağımsızlığının yüceltildiği politikalar için mücadele etmektedir ve edecektir Bu konuda TÜRK-İŞ’in tavrı nettir 18 Genel Kurul kararlarında da belirtildiği üzere, ‘Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar işçi temsilcilerinin de katılımıyla Uluslararası Çalışma Örgütü benzeri bir yapıya kavuşturulmalı ve demokratikleştirilmelidir ’ Yani bu haliyle IMF tasfiye edilmelidir ‘IMF ve Dünya Bankası tarafından geliştirilmekte olan biçimiyle istikrar ve yapısal uyum politikaları uygulamasından vazgeçilmelidir ’ ‘1980’li yıllardan bu yana gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan ve sermayenin uluslararası çıkarlarına öncelik tanıyan ekonomik politikalar terkedilerek, insana öncelik veren ve sosyal devlet anlayışına dayalı politikalar benimsenmelidir ’
Dünyanın her yerinde IMF politikalarının nasıl facialara yol açtığı gün gibi ortadayken, hükümetlerin uygulamaya koyduğu politikaların amacı ve hedefi işçi sınıfı için gittikçe açık hale gelmektedir Dünyanın dört bir tarafında, işçi sınıfı kendi çıkarları ile ulusötesi tekelci sermayenin sözcüsü olan IMF’nin savunduğu politikaların kolladığı çıkarlar arasında tam bir çelişki olduğunu anlamaya başlamakta ve mücadelesini bu anlayışla sürdürmektedir Hükümetlerin öne sürdüğü bahaneler ve politikalarını meşru kılma çabaları boşa çıkmaktadır
Enflasyonun sorumlusu olarak emekçileri gösteren ekonomik istikrar programlarının dayattığı ücret artışlarına yönelik kısıtlamaların hiçbir mantıksal tabanı yoktur Türkiye’de onyıllardır uygulanmaya çalışılan ve sonuçları her zaman yıkıcı olan bu programların inandırıcı bir tarafı olmadığı yaşadığımız deneyimlerle gün gibi ortadadır İşçi sınıfımız IMF’yi dünyadaki diğer gelişmelerle ve ülkemizde bire bir yaşanan sorunlarla bağlantılı olarak görüp, sendikasıyla elele vererek bu uygulamalara karşı mücadelesini sürdürecektir
KAYNAKÇA
Eğilmez, M 1996 IMF Dünya Bankası ve Türkiye İstanbul: Tütünbank
Harrod, J 1992 Labour and Third World Debt Brussels: ICEF
Koç, Y 1999 Sendikacılığın Güncel Sorunları TÜRK-İŞ Eğitim Yayınları
Mander, J, G Edward 1996 The Case Against Global Economy San Francisco
Sönmez, S 1998 Dünya Ekonomisinde Dönüşüm: Sömürgecilikten Küreselleşmeye Ankara: İmge Yayınları
97-99 PETROL –İŞ Yıllığı 2000 İstanbul
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|