Yalnız Mesajı Göster

Cevap : IMF Nedir? Türkiye’de IMF/Küreselleşme Ve IMF

Eski 12-09-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : IMF Nedir? Türkiye’de IMF/Küreselleşme Ve IMF



• Yapısal uyum programları ile ekonominin tamamen ihracata dayalı bir biçimde örgütlenmesi istenmektedir Borçların ödenmesi için gerekli olan döviz girdisi bu şekilde sağlanabilecektir Bunun anlamı, üretimin ülkenin ihtiyaçlarına göre değil uluslararası rekabet koşullarına göre yapılanması demektir Yani uluslararası bir kriz, bu sektörlere dayanan bir ekonomiyi felç edebilecektir Bu şekilde ülkenin kendi kendine yeterliliği tamamen ortadan kalkmaktadır
• Bir diğer nokta yabancı sermaye ile ilişkilidir IMF hükümetlerin yerel endüstri, bankalar ve finansal hizmetlerde ulusal ekonomiyi korumasını engellemek ve bu alanlara yabancı sermayenin girişini kolaylaştırmak istemektedir
• Ülkede kamu harcamalarının azaltılmasını sağlamak için ücretleri düşürüp artışları sınırlamak bir diğer noktayı oluşturmaktadır Aynı zamanda devletin sosyal güvenlik, sağlık, eğitim gibi alanlarda yaptığı harcamaların kısılması da bu başlık altındadır Ülkelerin ekonomik yapılarını serbestleştirmelerinin istendiği bu dönemde, acımasız rekabet koşullarında emeğin maliyeti çok önem kazanmaktadır İhracata bel bağlayan bir ekonomide işçi ücretlerinin düzeyi her zamankinden çok önem kazanmaktadır İşte bu ortamda IMF açık bir biçimde ücretlerin de rekabet koşullarına uygun olarak asgariye indirilmesini dayatmaktadır
• Bu programların temel bir dayanağı da gümrükte ithal mallar için kota ve tarifeleri ortadan kaldırmak biçimindedir Bunun açık sonucu ise ulusal ekonominin korunmasına yönelik devlet müdahalelerinin ortadan kalkmasıdır
• Özelleştirme de IMF’nin bütün politikalarının ana hedefi durumundadır Bu şekilde kamu kurumlarının boş bıraktığı alanlara yabancı sermaye girebilecek ve genelde yüksek karlılık vadeden bu alanlardan oldukça yüksek gelirler elde edilebilecektir Ayrıca özelleştirme ile döviz cinsinden gelir elde edilmesi beklenmekte, böylelikle kamu açıklarının kapatılması ve dış borçların ödenmesinin mümkün olacağı düşünülmektedir Ancak ortaya çıkan sonuç en stratejik sektörlerde bile devlet denetiminin ortadan kalkması ve vergi gelirlerinde önemli bir düşüş olmaktadır
Uygulanan bu politikalardan sonra az gelişmiş ülkelerde ücretin ulusal gelirdeki payı azalırken, kar ve rantın payı genişlemiştir Desteklemelerin azaltılması, bazı durumlarda tamamen ortadan kaldırılması, faiz oranlarının yükselmesi, fiyat denetimine son verilmesi işçi sınıfı üzerinde olumsuz etkiler yaratmış, ancak tasarruf yapabilen zengin kesimin ulusal gelirden aldığı pay artmış ve sonuçta rant ekonomisi yaratılmıştır
Yapısal uyum programlarının dayandığı bazı temel noktalar vardır Bunlardan birincisi gelirin sosyal boyut da düşünülerek paylaşılmasını sağlayan mekanizmaları ve kurumları yoketmektir Buna örnek, kamu harcamalarının azaltılması başlığı altında aslında tüm sosyal hizmetlerde bir aşınma sağlamaktır Bir diğer boyut, sermayenin fazla kar etmesinin önündeki engelleri kaldırmaktır Devletin piyasayı düzenlemek için koyduğu bir takım kuralların değiştirilmesi ve de kamu işletmelerinin özelleştirilmesidir
Yapısal uyum programlarını ve istikrar paketlerini bu şekilde özetledikten sonra diyebiliriz ki IMF, dünyadaki egemen ekonomilerin diğer ülkelerden istedikleri uyum politikalarının ve düzenlemelerinin gerçekleştirilmesini sağlamak için kurulmuş bir kurumdur Bu haliyle ülkeler bağımsızlıklarını kazanmadan önce süregelen sömürgeci sistemin bir başka biçimini oluşturmaktadır Ülkelerin bağımlılığından yararlanılarak çıkarlara uygun politikalar hayata geçirilmektedir

Uygulanan tüm bu istikrar paketleri ve yapısal uyum programlarının değerlendirilmesi çeşitli çevrelerce yapılmaktadır Ancak belki de en ilginci, IMF ekonomi uzmanı Mohsin Khan’ın yazdığı bir makalesinde yaptığı değerlendirmedir Khan, enflasyonun uygulanan bu ekonomik programlarla genellikle etkilenmediğini ve bu programların büyüme hızı üzerinde de belirgin bir etkisinin bulunmadığını söylemektedir Yapılan çalışmalar IMF programlarının borçlu ülkelere yarar sağladığını kanıtlayamamaktadır Ancak olumsuz etkiler açıkça ortadadır


IMF’ye eleştiriler liberal sistemin savunucularından da gelmektedir Özellikle 1997’de yaşanan Asya krizinin yarattığı şaşkınlıktan sonra bu çevrelerden bazı yorumcular, ekonomik büyümede devlet harcamalarının önemine, piyasaya devlet müdahalesinin gerekliliğine değindiler Dünyada gittikçe artan yoksul insanların durumu, sağlık, eğitim gibi temel hizmetlerin tümüyle piyasanın insafına bırakılması gibi konular gündeme geldi Dünyada bu tür tartışmalar sürerken Türkiye’de 55 Hükümet IMF’ye bir Ekonomik Politikalar Bildirgesi veriyor ve ülkemiz için yıkıcı sonuçlar doğuracak politikalar konusunda IMF’ye taahhütlerde bulunuyordu


IMF’nin özellikle 1980’den sonra etkinliğini artırdığını söyleyebiliriz Bu dönemde tüm ülkelerde maliyetin düşürülmesi için çalışmada esnekliğin sağlanması ve ücretlerin düşürülmesi ana hedeflerdendi Küreselleşme döneminde sermayenin uluslararasılaşması için önünde duran engellerin kaldırılması ve ulusötesi şirketlerin azami kar hırsıyla toplumsal sonuçları düşünmeden üretim yapabilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması bir diğer araçtır Gelişmekte olan ülkelerin özellikle 1980’lerden başlayarak büyük bir borç krizine girdiğini söylemiştik İşte bu ülkelerin borçlarını ödeyebilmeleri için tüm kaynakların borç ödemeye yönlendirilmesi de dönemin diğer bir ayağını oluşturmaktadır


Ancak gelişmekte olan ülkelerin dış borçları 1980-1993 döneminde 658 milyar dolardan 1,8 milyar dolara yükselmiştir

Ekonominin dışa açılması, ithalattaki kısıtlamaların kaldırılması ve tüm sektörlerin ihracata yönlendirilmesinin ücretliler üzerindeki etkisi olumsuz olmaktadır IMF genellikle tarımda küçük üreticiliğin hakim olduğu ekonomilerde ihracat yönelimli politikaların bu kesimin durumunu iyileştireceğini iddia etmektedir Ancak görmekteyiz ki, IMF politikaları sonucunda küçük üreticilik hızla yokolmakta, geçinemeyen bu insanlar kentlere göç etmekte ve işsizlik artmaktadır Bahsedilen yapısal uyum programları temel dayanağı tarım olan ve nüfusunun büyük bölümünü tarımda istihdam eden ülkeler için tam bir yıkım olmuştur


Bilindiği üzere tarımda tam bir mekanizasyona geçmiş ülkelerin yanısıra, özellikle gelişmekte olan ülkelerde küçük üreticilik hakimdir IMF bu ülkelerin tarımını serbest piyasa ekonomisine yönlendirerek ve de dünya fiyatlarına bağımlı kılarak yüzmilyonlarca insanı ölmemek için tarım yapacak duruma getirmiştir Dünyada Cargill gibi dev tohum tekellerinin ve ulusötesi şirketlerin bu ülkelere girmesini sağlayarak ve çiftçileri ihracata zorlayarak tarımda tam bir yıkıma yol açmıştır


Bir diğer araştırma Bryan Johnson ve Brett Schaefer tarafından yapılmıştır Bu araştırmada IMF politikalarını uygulayan 89 az gelişmiş ülkenin 1965’den 1995’e kadarki ekonomik büyümesi incelenmiştir Araştırma sonuçları ilginçtir: Bu ülkelerden 48’i borç aldığı yıla göre kişi başına düşen zenginlik açısından bir ilerleme kaydetmemiş, bu 48 ülkeden 32’si daha da fakirleşmiş, bu ülkelerden 14’ünün ekonomisi borç aldığı yıla oranla en az %15 küçülmüştür


Örneğin Nikaragua 1968’den 1995’e kadar 185 milyon dolar borç almış, ancak ekonomisi %55 oranında daralmıştır Zaire ise 1972-1995 döneminde 1,8 milyar dolarlık borç almış ve ekonomisi %54 oranında küçülmüştür

IMF ve Dünya Bankası’nın uyguladığı istikrar ve yapısal uyum programlarının uygulandığı dönemlerde yaşanan siyasal krizler durumu iyice açıklaştırmaktadır
Bu reçetelerin işçi sınıfı üzerinde yarattığı olumsuz etkiler o denli acıdır ki, bu reçeteler uygulanırken genellikle ülkeler anti-demokratik siyasal rejimlere başvurmaktadırlar Örneğin, Peru’da Haziran 1977’de imzalanan stand-by anlaşmasından sonra bu durum, genel greve ve halk ayaklanmalarına yol açmış ve anlaşmanın imzalanmasından hükümet vazgeçmiştir Uzun süren siyasi buhrandan sonra Kasım 1977’de anlaşma imzalanmış, bunun üzerine tekrar bir halk ayaklanması başgöstermiş ve Haziran 1978’de sıkıyönetim ilan edilmiştir Bolivya’da buna benzer bir durum 1980 yılında yaşanmıştır


Ülkemizde de 1977 yılında borçlar had safhaya ulaşmış, Nisan 1978’de IMF ile iki yıllık bir stand-by anlaşması yapılmış, ancak Eylül ayında IMF koşullara uyulmadığını belirtmiştir IMF’nin yüksek oranlı bir devalüasyonu içeren talepleri hükümet tarafından reddedilmiş ve Haziran 1979’da anlaşma iptal edilmiştir Temmuz 1979’da yeniden anlaşma imzalanmış, ancak Ekim ayında hükümet istifa etmiştir 24 Ocak 1980’de uygulanmaya başlanan istikrar paketinden sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşmiş ve istikrar paketinin uygulanması ancak bu şekilde mümkün olabilmiştir
Birçok uluslararası kuruluş Türkiye’de bu dönemde egemen olan anti-demokratik yönetimi protesto ederken Türkiye’ye bu dönemde kredilerin akması düşündürücüdür
IMF politikalarının ülkeler üzerinde yarattığı etkiyi görebilmek için Şili örneğini değerlendirebiliriz Şili dünyada yapısal uyum programlarını en fazla süreyle uygulamış ülkelerden birisidir 1973 yılından beri IMF’nin hemen her talimatı eksiksiz yerine getirilmiştir Hızlı bir özelleştirme yapılmış, Şili gümrük açısından dünyada en korumacı ülke konumundan, en esnek ülke konumuna gelmiştir IMF’nin isteği doğrultusunda yabancı sermaye teşvik edilmiş, hatta yabancı sermaye çelik, telekomünikasyon, havayolları gibi en stratejik sektörlerde bile ortak durumuna gelmiştir Ticaretin serbestleşmesi sağlanmıştır Şili’nin tüm bu yapısal uyum programlarından sonra 1991’deki dış borcu 19 milyar dolar yani milli gelirin %49’u olarak gerçekleşmiştir Milli gelirdeki artış 1961-1971 arasında %4,6 olarak gerçekleşirken bu artış 1974-1989 arasında sadece %2,6 olmuştur


Bugünkü durumuyla, IMF’nin reçetelerini uygulayan Şili ekonomisine tam bir istikrarsızlık hakimdir Kamu harcamaları iyice kısılmış, ücretler dondurulmuş ve Şili’nin ulusal parası peso devamlı değer kaybetmiştir 1980-1990 arasında sefalet sınırındakilerin oranı %12’den %15’e yükselmiş, yoksulluk sınırındakilerin oranı da %24’den %26’ya çıkmıştır Yani toplumun yaklaşık %40’ı yoksuldur


Bugünkü dünya ekonomisi ülkelerin ani ekonomik krizlere girmelerine neden olmaktadır 1980’lerde Latin Amerika’da yaşanan krizler, 1990’larda Meksika’da yaşanan ani çöküşler, Asya ve Rusya’da meydana gelen ve kronik hale gelmiş olan ekonomik buhranlar temelde bu ülkelerdeki çalışan kesimi vurmuştur Bu ülkelerin az gelişmişliğini göz önüne almadan, gelişmiş ülkelerdeki modelleri buralarda uygulatmaya çalışan IMF, yaşanan sosyal ve ekonomik krizlerin sorumlusu durumundadır Bu ülkeleri 1980’lerdeki politikalarından dolayı kutlayan IMF, ülkelerde yaşanan ekonomik krizlerin ve sosyal faciaların ardından suçu başka yerlere atmaktadır


Asya krizinde de aynı şekilde davranan IMF bu ülkeleri sözde reformları etkin bir biçimde uygulayamadıkları için eleştirmektedir Bu finansal krizler esnasında emekçilerin alınterinin sonucu olan milli gelirler, spekülatörlerin, finansta yatırım yapan ulusötesi şirketlerin, bir bütün olarak güçlü ülkelerin ceplerine akmıştır IMF dünya ekonomisini bir kumar aletine çeviren sistemin temel kurumlarından birisidir


Meksika 1995’de IMF’den borç alarak ekonomik krizi atlatmaya çalışmıştır 1994’de ulusal paranın %50 değer kaybetmesinden bir yıl sonra tüketici fiyatları %35 artmış ve faiz oranları %60’ı bulmuştur Meksika halkı 1994’den 1996’ya kadar 60 milyar ek dış borcu daha yüklenmek durumunda kalmıştır Kişi başına düşen milli gelir 1995 boyunca %9 gerilemiştir IMF’nin istikrar programı ekonomik büyümeyi azaltmış ve yoksul halkı sefalete itmiştir

IMF talimatlarını uygulayan ülkeler büyük ekonomik krizler yaşarken, neden hala ülkeler bu talimatlara uymakta ve ekonomik gelişimlerini bu yönde planlamaktadırlar? Bunun sebebi dünyada artık ödenemeyecek hale gelmiş bir borç zincirinin oluşmasıdır
Kısacası artık ülkeler IMF’ye bağımlı hale gelmişlerdir 1947’den 1989’a kadarki dönemde altı ülke IMF’den 30 yıldan fazla, 24 ülke 20-29 yıl arası ve 47 ülke 10-19 yıl arası yardım talebinde bulunmuşlardır Dolayısıyla borçlar bir ülkenin kalkınması için ve ödemeler dengesini düzeltmek için değil, o ülkenin kaynaklarını yağmalamak, yönetimini ve hedeflerini ilk elden belirlemek için verilmektedir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla