Şengül Şirin
|
Cevap : Mimar Sinan,
Türk’e şeref, cihâna ise yüzlerce medenî eser veren bir sanatkâr olarak târihe geçen büyük Osmanlı mîmarı Koca Sinân diye de anılır Tahminen 1490 senesinde Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu Babası Abdülmennân olup, bu ismi sonradan almıştı Yavuz Sultan Selim Han zamânında devşirme olarak İstanbul’a geldi
Burada iyi bir eğitim ve öğretim gördükten sonra, Acemi Oğlanlar kışlasına verildi Acemi Oğlanlar ocağındaki gençler çok sıkı bir askerlik eğitiminin yanında, genellikle büyük inşaatlarda veya gemilerde hizmet ederlerdi Böylece, Acemi Oğlanları, askerliğin yanısıra bir de meslek öğrenirlerdi Mîmar Sinân da neccârlık (marangozluk) mesleğini öğrendi
Acemi Oğlanlık devresini dokuz yılda tamamlayan Sinân, 1521 yılında Kânûnî Sultan Süleymân’ın Belgrad Seferine Yeniçeri olarak katıldı Büyük kâbiliyeti sebebiyle Yeniçerilikte sık sık terfi etmeye başladı 1522’de Rodos Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç Meydan Muhârebesinden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfî ettirildi Daha sonra Kapıyayabaşı olup, 1534 Alman ve Bağdat seferlerine Zemberekçibaşı olarak katıldı
1533 yılında Kânûnî Sultan Süleymân’ın İran Seferi sırasında Van Gölüne geldiklerinde, Sadrâzam Lütfi Paşa karşı sâhile gitmek ve düşmanın ahvâlini gözetlemek istedi Bu maksatla Sinân’a kadırga yapması emredildi Sinân’ın iki hafta gibi kısa bir sürede üç adet kadırga yapıp donatmasına, çok memnun olan Lütfi Paşa, gemilerin idâresini ona verdi Bu başarısı ile büyük itibâr kazandı İran Seferinden dönüşte,Yeniçeri Ocağında îtibârı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi Bu rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya ve 1538 Kara Boğdan (Moldavya) seferlerine katıldı
Son katıldığı seferinden olan Kara Boğdan Seferinde, ordunun Prut Nehrini geçmesi için bir köprü yapılması gerekiyordu Zemin kaygan olduğundan bu işi kimse başaramadı Bu iş Lütfi Paşanın teklifiyle Sinân’a verildi Sinân, ordudaki bütün mîmâr ve neccârları toplayarak on üç gün gibi kısa bir sürede köprüyü yapıp ordunun karşıya geçmesini sağladı Bu olaydan bir müddet sonra, Hassa Başmîmarı Acem Ali ve Vezîriâzam Ayas Paşa vefât ettiler Ayas Paşanın türbesini yapmak için yeni bir başmîmar tâyin edilmesi gerekiyordu Lütfi Paşa bu sefer de Sultan’a gidip, bu iş için en uygun kimsenin Sinân olduğunu söyledi Böylece 1538 yılında Hassa Başmîmarı oldu
Katıldığı her seferde gördüğü binâ ve harâbelerden bir ders alan Mîmar Sinân, Batının ve Doğunun mîmârî tarzını tetkik imkânını buldu Bu iki üslubu birleştirerek orijinal eserler verdi
Mîmar Sinân’ın, Mîmarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir Bunlar: Haleb’de Husreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesidir Haleb’deki Hüsreviye Külliyesinde, tek kubbeli câmi tarzı ile, bu kubbenin köşelerine birer kubbe ilâve edilerek yan mekânlı câmi tarzı birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mîmarlarının İznik ve Bursa’daki eserlerine uyulmuştur Külliyede ayrıca, avlu, medrese, hamam, imâret ve misâfirhâne gibi kısımlar bulunmaktadır Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesindeyse renkli taş kakmalar ve süslemeler görülür Külliyede câmi, türbe ve diğer unsurlar gâyet âhenkli bir tarzda yerleştirilmiştir Mîmar Sinân’ın İstanbul’daki ilk eseri olan Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mîmârî unsurları taşımaktadır Câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, dârüşşifâ ve çeşmeden teşekkül eden külliyede câmi, diğer kısımlardan tamâmen ayrıdır
Mîmar Sinân’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır Bunların ilki İstanbul Şehzâdebaşı Câmii ve külliyesidir Dört yarım kubbenin ortasında merkezî bir kubbe tarzında inşâ edilen Şehzâdebâşı Câmii, daha sonra yapılan bütün câmilere örnek teşkil etmiştir
Süleymâniye Câmii, Mîmar Sinân’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir Kendi tâbiriyle kalfalık döneminde yapılmıştır
Mîmar Sinân’ın en güzel eseri, seksen yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Câmiidir
Mîmar Sinân, Mîmarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik konularla uğraştı Zaman zaman eskileri restore etti Bu konudaki en kesif çabalarını Ayasofya için harcadı 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak çevresine, takviyeli duvarlar yaptı ve eserin bu günlere sağlam olarak gelmesini sağladı Eski eserlerle âbidelerin yakınına yapılan ve onların görünümlerini bozan yapıların yıkılması da onun görevleri arasındaydı Bu sebeplerle Zeyrek Câmii ve İstanbul Hisarı civârına yapılan bâzı ev ve dükkanların yıkımını sağladı
İstanbul caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve lağımların bağlanmasıyla uğraştı Sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan yangın tehlikesine dikkat çekip bu hususta ferman yayınlattı Günümüzde bile bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi çok ilgi çekicidir Bu konuya ne kadar önem verdiği, vakfiyesinde İstanbul’un kaldırımları için para bırakmasından anlaşılmaktadır
Aynı anda birçok eseri plân hâline getirip yapımlarını sürdüren Mîmar Sinân, en geniş çaptaki yapım işlerinin en ufak detaylarıyla bile kendisi ilgilenirdi Fakat bu işler altında ezilmezdi Bütün bu başarılarıyla berâber, İslâm ahlâkıyla ahlâklanmış mütevâzı bir insandı Mühründe bulunan; “El-hakîr-ül-fakîr Mîmar Sinân” yazısı, bunu en iyi şekilde ispat eder
Türk mîmârisinin yetiştirdiği, İslâm âleminin bu büyük mîmar ve mühendisi doksan yaşın üzerinde, faal bir hayat sürdü Sâî Mustafa Çelebi’nin Tezkiret-ül-Ebniye’de belirttiği gibi; Mîmar Sinân seksen dört câmi, elli iki mescit, elli yedi medrese yedi dârül-kurrâ, yirmi türbe, on yedi imâret, üç dârüşşifâ, beş su yolu, sekiz köprü, yirmi kervansaray, otuz altı saray, sekiz mahzen ve kırk sekiz de hamam olmak üzere üç yüz altmış dört eser vermiştir
Eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır Osmanlı ülkesinde damgasını vurmadığı bir köşe yok gibidir 1588’de İstanbul’da vefât eden Mîmar Sinân, Süleymâniye Câmiinin yanında kendi yaptığı mütevâzı ve sâde türbeye defnedildi
Mîmar Sinân’ın Başmîmarlığa getirildiği dönemde Osmanlı Cihân Devleti, bir Türk-İslâm devleti olarak ekonomisi, müesseseleri, adâleti ve sosyal yapı bakımından dünyânın en güçlü devletiydi Böyle kudretli bir devletin güçlü bir sanatçısı olan Sinân da, yaklaşık elli senelik mîmârlık döneminde kendisine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdi Mîmârî dehâsı yanında güçlü organizasyon ve disiplin kâbiliyetiyle o günlerde dünyânın hiçbir yerinde görülmeyen bir hassa mîmarları teşkilâtı geliştirildi Bu teşkilât, Sinân’dan îtibâren, devletin her tarafına İstanbul’un mîmârî kâidelerini götürdü Sarayda, mîmârînin her alanında atölyeler kurdu Bu atölyeleri Mîmarbaşı, Hattâtbaşı, Doğancıbaşı gibi büyük devlet memurları yönetti Bu atölyelerde Sultanahmed Câmiini yapan Sedefkâr Ahmed Ağa ve Dâvûd Ağa gibi mîmarlar yetişti
Sinân, Selçuklu dönemi yapılarını, dekoratif anlamdaki taş işçiliğini çok yakından bilmesine rağmen, eskiyi körü körüne taklit etmekten çok, kendi sentezlerine değer verip uyguladı Bu sebeple eserlerindeki süsleme, yalnızca mukarnaslar ve kapı kenar motifleri üzerinde yoğunluk kazandı Kullandığı malzeme yeknesak, ağır başlı ve sâde bir anlatım içinde kaldı Yine Selçuklu dönemiyle İran ve Arap mîmârîlerinde çok rastlanan dekoratif seramik malzemelerine özellikle dış cephelerde hiç yer vermedi
Konstrüksiyon araştırmalarının üzerinde durup her eserinde ayrı bir sistem analizine yöneldi Kare prizma üzerine yarım kürenin çeşitli varyantlarını tek tek denedi Statik endişeden kaynaklanan kalın taşıyıcı duvarların kesitlerini inceltip, yapıda modül sistemini kullandı Farklı renk ve dokuda çeşitli malzemeler kullanmak yerine, aynı malzemeyle ışık gölge oyunlarına tâbi tutarak çeşitli zenginlikler ortaya koydu Bu amaçla düzlemden eğri yüzeylere geçerken uygulamaya koyduğu mukarnaslar, kapı çevrelerinde yer verdiği sâde taş bordürleri sık sık kullanırdı Mekân içinde özellikle konstrüksiyona yönelik yapı elemanlarını belirleyici bir malzeme kullanımına gidip, sâdece dekoratif bir görüntü elde etme gâyesine yönelik malzeme kullanımına ihtiyaç duymadı
Kubbenin beden duvarına oturuşunda veya cephe kuruluşunda eskinin masîf ve boşluksuz anlayışını tamâmen değiştirdi Geliştirdiği teknik çözümlerle bu noktalarda birbirini tâkip eden diziler hâlinde pencere boşlukları meydana getirip, iç mekânın ferah, aydınlık olmasına îtinâ gösterdi Kullanılan pencerelerde işin önemine göre alçı çerçeve içinde renkli cam uygulamalarına yer verdi Hiçbir zaman fonksiyon dışında bir malzeme kullanımına gitmedi Bu özelliğiyle yapı elemanları binâ bütününde birbirlerini tamamlayarak gelişti ve yapı, onu taçlandıran, âdetâ boşlukta yüzer görünümündeki bir kubbe ile noktalandı
Sinân, her mîmârî eseri kendine has bir biçimle ele almak, yapıda form ve konstrüksiyon berâberliğini kurmak, dış mekân ve kuruluşunun iç mekâna bütünlük kazanmasını sağlamak, mevcut teknolojik imkân ve malzeme denemelerinin üstünde, onları kendi istekleri doğrultusunda kullanmayı bilmek, akılcı ve sâde bir malzeme kullanma anlayışına sâhip olmak gibi günümüzde de geçerli mîmarlık prensiplerini bundan dört asır önce eserleriyle ortaya koydu Bu sebeple dâimâ sanatı ile asırlar ötesi bir mîmârî dehâ olarak anıldı ve anılacaktır
Her bakımdan parlak bir devirde yetişen Mîmar Sinân, Osmanlı mîmârîsinin zirvesini temsil eder Mustafa Sâ’i’nin hazırladığı Tezkiret-ül-Ebniye kitabında yazılı üç yüz altmış dört eseri şöyle bildirilmektedir:
Câmiler:
1) İstanbul Süleymâniye Câmii,
2) İstanbul Şehzâdebaşı Câmii,
3) Haseki Hürrem Câmii,
4) Mihrimah Sultan Câmii (Edirnekapı’da),
5) Osman Şah Vâlidesi Câmii (Aksaray’da),
6) Sultan Bâyezîd Kızı Câmii (Yenibahçe’de),
7) Ahmed Paşa Câmii (Topkapı’da),
Rüstem Paşa Câmii (Tahtakale’de),
9) Mehmed Paşa (Sokullu) Câmii (Kadırga Limanında),
10) İbrâhim Paşa Câmii (Silivrikapı’da),
11) Bâli Paşa Câmii (Hüsrev Paşa Türbesi yakınında,
12) Hacı Evhad Câmii (Yedikule yakınında),
13) Kazasker Abdurrahmân Çelebi Câmii (Molla Gürânî’de),
14) Mahmûd Ağa Câmii (Ahırkapı yakınında),
15) Odabaşı Câmii (Yenikapı yakınında),
16) Hoca Hüsrev Câmii (Kocamustafapaşa’da),
17) Hamâmî Hâtun Câmii (Sulumanastır’da),
18) Defterdar Süleymân Çelebi Câmii (Üsküplü Çeşmesi yakınında),
19) Ferruh Kethüdâ Câmii (Balat Kapısı içinde),
20) Yunus Bey Câmii (Balat’ta),
21) Hürrem Çavuş Câmii (Yenibahçe yakınında),
22) Sinan Ağa Câmii (Kâdı Çeşmesi yakınında),
23) Ahî Çelebi Câmii (İzmir İskelesi yakınında),
24) Süleymân Subaşı Câmii (Unkapanı’nda),
25) Zâl Mahmûd Paşa Câmii (Eyüp’te),
26) Nişancı Paşa Câmii (Eyüp’te),
27) Şah Sultan Câmii (Eyüp’te),
28) Emir Buhârî Câmii (Edirnekapı dışında),
29) Merkez Efendi Câmii (Yenikapı dışında),
30) Çavuşbaşı Câmii (Sütlüce’de),
31) Turşucuzâde Hüseyin Çelebi Câmii (Kiremitlik’te),
32) Kasım Paşa Câmii (Tersâne yakınında),
33) Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Azapkapısı’nda),
34) Kılıç Ali Paşa Câmii (Tophane’de),
35) Muhiddin Çelebi Câmii (Tophâne’de),
36) Molla Çelebi Câmii (Tophâne Beşiktaş arasında),
37) Ebü’l-Fazl Câmii (Tophâne üstünde),
38) Şehzâde Cihangir Câmii (Tophâne’de),
39) Sinân Paşa Câmii (Beşiktaş’ta),
40) Mihrimah Sultan Câmii (Üsküdar’da, iskelede),
41) Eski Vâlide Câmii (Üsküdar’da),
42) Şemsi Ahmed Paşa Câmii (Üsküdar’da),
43) İskender Paşa Câmii (Kanlıca’da),
44) Çoban Mustafa Paşa Câmii (Geğbüze’de),
45) Pertev Paşa Câmii (İzmit’te),
46) Rüstem Paşa Câmii (Sapanca’da),
47) Rüstem Paşa Câmii (Samanlı’da),
48) Mustafa Paşa Câmii (Bolu’da),
49) Ferhad Paşa Câmii (Bolu’da),
50) Mehmed Bey Câmii (İzmit’te),
51) Osman Paşa Câmii (Kayseri’de),
52) Hacı Paşa Câmii (Kayseri’de),
53) Cenâbî Ahmed Paşa Câmii (Ankara’da),
54) Lala Mustafa Paşa Câmii (Erzurum’da),
55) Sultan Alâeddin Selçûkî Câmiinin (Çorum’da) yenilenmesi,
56) Abdüsselâm Câmiinin (İzmit’te)yenilenmesi,
57) Kiliseden dönme Eski Câminin (İznik’te)Sultan Süleymân tarafından yeniden yaptırılması,
58) Hüsreviye (Hüsrev Paşa)Câmii (Haleb’de),
59) Sultan Murâd Câmii (Manisa’da),
60) Orhan Câmiinin (Kütahya’da)yenilenmesi,
61) Kâbe-i şerîfin kubbelerinin tâmiri,
62) Hüseyin Paşa Câmii (Kütahya’da),
63) Rüstem Paşa Câmii (Bolvadin’de),
64) Sultan Selim Câmii (Karapınar’da),
65) Sultan Süleymân Câmii (Şam, Gök Meydanda),
66) Sultan Selim Câmii (Edirne’de),
67) Taşlık Câmii (Mahmûd Paşa için, Edirne’de),
68) Defterdar Mustafa Çelebi Câmii (Edirne’de),
69) Haseki Sultan Câmii (Edirne, Mustafa Paşa Köprüsü başında),
70) Semiz Ali Paşa Câmii (Babaeski’de),
71) Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Hafsa’da, Trakya),
72) Sokullu Mehmed Paşa Câmii (Burgaz’da),
73) Semiz Ali Paşa Câmii (Ereğli’de),
74) Bosnalı Mehmed Paşa Câmii (Sofya’da),
75) Sofu Mehmed Paşa Câmii (Hersek’te),
76) Ferhad Paşa Câmii (Çatalca’da),
77) Maktul Mustafa Paşa Câmii (Budin’de),
78) Firdevs Bey Câmii (Isparta’da)
79)Memi Kethudâ Câmii (Ulaşlı’da),
80) Tatar Han Câmii (Kırım, Gözleve’de),
81) Rüstem Paşa Câmii (Rodoscuk’ta),
82) Vezir Osman Paşa Câmii (Tırhala’da),
83) Rüstem Kethüdâsı Mehmed Bey Câmii (Tırhala’da),
84) Mesih Mehmed Paşa Câmii (Yenibahçe’de)
Mescitler:
1) İbrâhim Paşa Mescidi (Îsâ Kapısında),
2) Sinân Paşa Mescidi (Yenibahçe’de),
3) Rüstem Paşa Mescidi (Yenibahçe’de),
4) Mîmar Sinân Mescidi (Yenibahçe’de),
5) Hâfız Mustafa Çelebi Mescidi (Yenibahçe’de),
6) Müftü Çivizâde Efendi Mescidi (Topkapı yakınında),
7) Emir Ali Çelebi Mescidi (Karagümrük çevresindee),
Üçbaş Mescidi (Karagümrük yakınında),
9) Defterdar Şerifezâde Efendi Mescidi (Fâtih Çarşamba’da),
10) Defterdar Mahmûd Çelebi Efendi Mescidi (Defterdar’da),
11) Simkeşbaşı Mescidi (Lütfi Paşa Çarşısının yakınında),
12) Hâcegizâde Mescidi (Fâtih Câmii yakınında),
13) Çavuş Mescidi (Silivrikapı yakınında),
14) Civizâde Kızı Mescidi (Davutpaşa yakınında),
15) Takyeci Ahmed Çelebi Mescidi (Silivrikapı civârında),
16) Hacı Nasuh Mescidi (Sarıgez yakınında)
17) Kasap Hacı İvan Mescidi (Sarıgüzel’de),
18) Hacı Hamza Mescidi (Ağa Çayırında),
19) Tok Hacı Hasan Mescidi (Zeyrek’te),
20) İbrâhim Paşa Zevcesi Mescidi (Kumkapı yakınında),
21) Bayram Çelebi Mescidi (Langakapısı yakınında),
22) Kemhacılar Mescidi (Çakmakçılar’da),
23) Kuyumcular Mescidi (Çakmakçılar’da),
24) Hersek Bodrumu üzerinde olan mescit (Ayasofya yakınında),
25) Yayabaşı Mescidi (Fenerkapısı içinde),
26) Abdî Subaşı Mescidi (Sultan Selim yakınında),
27) Hüseyin Çelebi Mescidi (Sultan Selim Câmii yakınında),
28) Hacı İlyas Mescidi (Ali Paşa Hamamı yakınında),
29) Duhanîzâde Mescidi (Kocamustafapaşa yakınında),
30) Kâdızâde Mescidi (Çukurhamam yakınında),
31) Müftü Hâmit Efendi Mescidi (Azaplar Hamamı yakınında),
32) Tüfenkhâne Mescidi (Unkapanı’nda),
33) Saray Ağası Dâvûd Ağa Mescidi (Edirnekapı dışında),
34) Dökmecibaşı Mescidi (Eyüp’te),
35) Arpacıbaşı Mescidi (Eyüp’te),
36) Hekimbaşı Kaysûnîzâde Mescidi (İstanbul’da),
37) Kaysûnîzâde Mescidi (Sütlüce’de),
38) Karcı Subaşı Süleymân Mescidi (Eyüp’te),
39) İki Mescid (İstanbul’da),
40) Ahmed Çelebi Mescidi (Kiremitlik’te),
41) Yahya Kethüdâ Mescidi (Kasımpaşa’da),
42) Şehremini Hasan Çelebi Mescidi (Kasımpaşa’da),
43) Süheyl Bey Mescidi (Tophâne’de),
44) İlyaszâde Mescidi (Topkapı’nın dışında)
45) Sarrafbaşı Mescidi (Topkapı’nın dışında),
46) Pazarbaşı Nemu Kethüdâ Mescidi (Kasımpaşa’da),
47) Mehmed Paşa Mescidi (Büyükçekmecede),
48) Hacı Paşa Mescidi (Üsküdar’da),
49) Saraçhâne Mescidi (Hasköy’de),
50) Ruznâmeci Abdi Çelebi Mescidi (Sulumanastır’da),
51) Kürkçübaşı Mescidi (Kumkapı hâricinde),
52) Şeyh Ferhad Mescidi (Langakapısı yakınında)
Mimar Sinan’ın Mektubu
Bir Mimar Sinan eseri olan
Şehzadebaşı Cami’nin 1990′li yıllarda
devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat
mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yasadıkları bir olayı tv’de
şöyle anlatmıştı
Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların
üzerindeki kemerleri oluşturan taslarda yer yer çürümeler vardı
Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu Biz
inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini
öğrenmiştik fakat tas kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu
Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık
sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık Daha
sonra kemeri yavaş yavaş sokup yapım teknikleri ile ilgili notlar
alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık
Kalıbı soktuk
Sökmeye kemerin kilit taşından başladık Taşı yerinden
çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik
bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık Şişenin içinde
durulmuş beyaz bir kağıt vardı Şişeyi açıp kağıda baktık Osmanlıca bir
şeyler yazıyordu Hemen bir uzman bulup okuttuk Bu bir mektup idi ve
Mimar Sinan tarafından yazılmıştı Şunları soyluyordu:
”Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir Bu müddet
zarfında bu taslar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek
isteyeceksiniz Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu
kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz İşte bu mektubu
ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum ”
Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri
taşları Anadolu’nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam
ediyor ve ayrıntılı bir bicimde kemerin inşasını anlatıyordu
Bu mektup bir insanin, yaptığı işin kalıcı olması için
gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir Bu mektubun ihtişamı,
modern cağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı
tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kağıt ve mürekkep
kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir Şüphesiz bu yüksek
bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir Ancak
erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400
sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|