Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Ölüm Ve Cismani Zararlarda Manevi Tazminat Ve Kriterleri

Eski 09-21-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Ölüm Ve Cismani Zararlarda Manevi Tazminat Ve Kriterleri



132 ÖLÜM HALİNDE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

Ölüm hallerinde manevi tazminatın normatif dayanağı BK m47’dir BK md 47’ye göre “…hâkim hususi halleri nazara alarak, adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namı ile adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” Esasında 47 maddenin bu kısmına ilişkin çeviri aslında “Bir insanın öldürülmesinde… yargıç özel hal ve şartları değerlendirerek… öldürülene yakından bağlı olan kimselere uygun bir para tutarının manevi giderim olarak verilmesini emredebilir” şeklinde olmalıdır[17]Hukuka aykırı eylem veya eylemsizlik mağdurun ölümüne sebep olmuşsa ölenin ailesi (yakınları, taallukatı) dava açma hakkına sahiptir

1321 Ölüm Halinde Manevi Tazminat Davasında Hak sahipleri


BK md 47, “…adam öldüğü takdirde ölenin ailesine …” deyişini kullanmaktadır Burada adı geçen aile kavramı hukukumuzda önceleri sınırlı olarak ele alınıyor ve Aile Hukukunun ilkeleri çerçevesinde aralarında nafaka yükümlülüğü bulunan kişiler olarak anlaşılıyordu Ancak Yargıtay BK md 47’nin karşılığı olan İsviçre Borçlar Kanununun Almanca metninde yer alan yakınları kavramına ağırlık vermiş ve manevi tazminat alacaklarını bu terim içinde yorumlamıştır Yargıtayın kökleşmiş içtihatları çerçevesinde ölüm halinde manevi tazminat davasının davacıları sadece ölene kan ya da sıhrî hısımlık bağı ile bağlı olanlar değildir Burada önemli olan, yakınlığın Aile Hukuku çerçevesinde hukuksal bir yakınlık değil, duygusal bir yakınlık olmasıdır Bu duruma göre, ölen işçinin eşi, çocukları, ana babası ve kardeşleri böyle bir davada davacı sıfatını taşıyabilecekleri gibi; nişanlı, evlatlık ve diğer yakınları da davacı olabilirler

Dolayısıyla manevi tazminat isteminde bulunabilecekler bir genel kuralla belirlenmeyip her somut olayda o olayın özelliğine göre saptanırlar O kadar ki zaman zaman kan bağı dahi kendi başına manevi tazminat istemi için yeterli bir gerekçe oluşturmayabilir[18] Örneğin, hayatı süresince ölen işçi ile hiçbir bağı ve ilişkisi bulunmamış bir kardeşin, manevi tazminat istemi reddedilebilir

Manevi tazminat isteminin temel koşulu, ölen işçi ile davacı arasındaki ilişkinin manevi acı ve elem duymasına yeterli ölçüde bulunmasıdır Daha değişik bir anlatımla manevi tazminat isteminde bulunmak için, “hayatta iken onunla (ölenle) samimi münasebetler kurmuş ve ölümü ile yakından ilgilenmiş olmak” gerekir Öyleyse, manevi tazminat davacısı ile ölenin mirasçısı ve onun desteğinden yoksun kalanlar tümü ile birbirinden ayrı kavramlardır Mirasçılar içinde davacı ile yukarda belirtilen duygusal yakınlığı kurmamış olanlar manevi tazminat isteminde bulunamayacakları gibi, böyle bir yakınlığı kurmuş kimseler (nişanlı) mirasçı olmasalar bile manevi tazminat isteminde bulunabilirler Bunun gibi ölünün desteğinden yoksun kalma sıfatı da manevi tazminat isteminde bulunma ile birleşmeyebilir Ölenin desteğinden yoksun kalanların, ilke olarak ölenle duygusal yakınlık içinde olmaları beklenebilir Ancak manevi tazminat isteyecekler arasında destekten yoksun kalanların olmaması da mümkündür

Hukuk Genel Kurulu 2651965 T ve E787/K225 sayılı ilamında aynen şöyle demektedir: “…manevi tazminat takdirinde istek sahibinin durumu özel bir önem kazanır Mahkeme sağlam bir sonuca ulaşmak için istek sahibinin sosyal, ekonomik ve aile şartlarını araştıracaktır Çünkü istek sahibinin olaydan duyduğu acının derecesi ancak bu surette anlaşılabilecektir Bu acı gerek niteliği gerekse süresi yönünden önemli, istek sahibinin tüm varlığını kapsayan güçte olmalıdır Ruh ve beden huzurunu bozmayan bir acı manevi tazminatı hak vermez… davacılar arasında manevi tazminata hükmedilmesini ortadan kaldıracak şekilde ölü ile yakınları arasında ruhi bir bağlılık ilişkisini sarsan ve davacıların çocukları ile hiç ilgileri olmayan çocuklarına gayet zalimce davranan hatta onları öteye beriye verererek başlarından atan kimseler oldukları gibi) manevi tazminat istenilemeyeceğini söyleyen davalı taraf bunların delilini ortaya koymamıştır Gerçekten bir takım olayları sübuta erdikten sonra onların olağan sonuçlarını ayrıca ispata gerek kalmaz…” denilmiştir

Aşağıda belirtilen kimseler arasındaki yakınlık derecesi, bunlardan herhangi birinin ölümü halinde diğerinin manevi tazminat istemini kural olarak geçerli kılar

Ana ve Baba

Manevi Tazminat isteyeceklerin en başında ana ve babanın geleceği kuşkusuzdur Ölen evladın, kız ya da erkek olması, yaşının küçüklüğü manevi tazminatın takdirinde etkili değildir Keza evlat sayısı başka bir anlatımla davacı ana babanın sağ olan başkaca evlatlarının oluşu manevi tazminatın miktarının tayininde önemli değildir Ana baba yönünden ölen her evladın acısı aynıdır

Hukuk Genel Kurulu 16101968 T 1996/4–1143 E 692 K sayılı ilamında “…ölen çocuğun yaşı, davacıların daha başka çocuklarının olması manevi tazminat miktarını azaltan bir faktör olarak nazara alınamaz…” demek sureti ile bu hususa parmak basmıştır
Ana-babanın evladın ölümü ile büyük bir üzüntü ve elem duyacağı tabiidir Başka bir anlatımla evladın ölümü halinde ana ve babanın üzüntü duyacakları hususu yasal karinedir Dolayısı ile davacı olan anne ve babanın evladın ölümü nedeni ile üzüntüye uğradığını ispat etmesi gerekmez

Ancak bazı öyle durumlar olabilir ki mesela davacı ana ve babanın ölen çocukları iyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığı var kabul edersek ve çocuklarının bu durumdan ancak ölümle kurtulacağını bilmekle beraber bunun için de her gün dua etmekteler ise bu durumda ölen çocuk için anne ve babanın manevi tazminata yönelik taleplerinin son derece ihtiyatla değerlendirilmesi gerekecektir Böyle bir durumda hâkimin BK 47 maddesindeki hususi halleri ve de MK 4 maddesini nazara alarak hakkaniyet ve adalet kaideleri gereği ana ve babanın manevi tazminat isimlerinde son derece ihtiyatlı karşılanması gerekecektir
Burada özellik gösteren bir durum üvey anne ya da babanın manevi tazminat isteme haklarıdır Ancak evladın üvey olması halinde üvey baba ya da ananın ölüm nedeni ile ızdırap duyacağı hususu kanımca yasal karine olmaktan çıkmaktadır Nitekim Ticaret Dairesinin 1891962 T ve 3173 tarihli kararında bu husus vurgulanmakta, “…üveylik münasebetinin olduğu durumlarda maddi ve manevi münasebet üzüntü ve keder derecesinin araştırılması gereğinden…” bahsedilmektedir

Üvey evladın ölümü nedeni ile manevi tazminat istenebilmesi için onun ölümü ile üvey ana ya da babanın destek zararına uğraması da şart değildir

Yargıtay 4 Hukuk Dairesinin 20101982 T 1982/7323 E 1982/9166 K sayılı ilamında, “…Borçlar Kanununun (md47) Almanca metninde bir kimsenin haksız eylem sonucu ölmesi halinde yakınlarının da manevi tazminata hak kazanacağı öngörülmüştür Sadece maddi tazminat istemeye hakkı bulunmayan üvey babanın manevi tazminat isteyemeyeceği benimsenip manevi tazminat isteminin tümden reddi kanuna aykırıdır…” demektedir
Yargıtay 10 HD , 6111975 T , E835/K1227 sayılı kararına göre, “Üvey ana, ölenle arasında manevi tazminatı gerektirecek ölçüde duygusal yakınlığın varlığını kabule elverişli kişilerden değildirBu bakımdan diğer tarafında bu yöne itirazda bulunduğu göz önünde tutularak, üvey ananın manevi tazminat isteyip istemeyeceği, isteyebilecekse ölenin eşi, çocukları ve babası için hükmedilen miktarda bir manevi tazminatın üvey anaya dahi verilmesinin doğru bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır

Dikkat edilirse Yargıtay istemi reddetmiş değildir Kanımızca çok yerinde olarak olayın özelliğini ve durumun kendi koşullarının araştırılmasını istemektedir Bu koşul ve özellikler eylemli ve duygusal bir yakınlığı belirtiyorsa kuşkusuz üvey anne ve babanın da manevi tazminat isteme ve böyle bir davada davacı sıfatını taşımaya hakları vardır
Ayrıca ölen işçinin varsa büyükanne ve büyükbabasının da manevi tazminat isteme hakkı vardır

Ölenin Eşi

İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen işçinin karı ya da kocasının manevi tazminat isteminde bulunma hakkı, ilke olarak tartışmasız kabul edilmektedir Çünkü taraflar arasındaki evlilik bağı, duygusal bağlılığı da somutlaştıran önemli bir karinedir Bununla birlikte eşin manevi tazminat isteme hakkının söz konusu olmadığı hal ve durumlarda görülebilir Ortak yaşamın sona ermesi ve tarafların fiilen ayrı yaşıyor olmaları; düşünce ve duygu birliğinin bozulduğunu açıkça ortaya koyan başkaca durumlar, eşin manevi tazminat istemine engel olabilir

Taraflar arasında boşanma davasının varlığı konumuz yönünden ayrı bir özellik gösterir Böyle bir davanın manevi tazminat yönünden göstereceği özellik için boşanma davasının kimin tarafından açıldığına bakmak gerekir Boşanma davasını hayatta kalan eş tarafından açılmışsa kendisinin manevi tazminat istemi kabul edilmemek gerekir Çünkü boşanma davası açmakla duygusal yakınlığının bozulduğunu açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır Buna karşı dava ölen eş tarafından açılmışsa ve davanın akışı hayatta kalan eşin duygusal yakınlığını yitirmiş olduğunu kabule elverişli değilse manevi tazminat isteminde bulunabileceği açıkça kabul edilmelidir

Dul eşin sonradan evlenmesi manevi tazminatın reddi için kendi başına yeterli bir neden oluşturmaz Konu tazminatın miktarı açısından önem gösterirse de dava hakkını ortadan kaldırmaz

Ölen işçinin karısı veya kocasının eşinin ölüm nedeni ile üzüntü duyduğunu ispat etmesi gerekmez Davalı tarafın ölüm nedeni ile üzüntü duyulmadığını ispat etmesi gerekir Örneğin ölen koca sokağa atılmış, gerek evlatlar gerekse eş durumu ile hiç ilgilenmemişler ise ya da davacı eş kocasının sağlığında başka erkeklerle düşüp kalkıyorsa, boşanma davası açılmış ise bu durumların davalı tarafça delillendirilmesi halinde Borçlar Kanununun 47 maddesindeki hususi haller hakim tarafından nazara alınarak manevi tazminat istemi reddedilebilecek ya da miktarı azaltılabilecektir

Ölenin Çocukları


İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen işçinin çocuklarının manevi tazminat isteme hakları açık ve tartışmasız şekilde kabul edilmektedir Çocukların yaşı, ölenin desteğine gereksinim duyup duymadıkları ve ölenle birlikte oturup oturmadıkları tazminat davasında davacılık sıfatlarını özel olarak etkilemez Hatta Yargıtay kararlarına göre çocuğun çok küçük yaşta olup ana ya da babasını yitirmenin anlamını kavrayamayacak durumda olması dahi tazminat isteminde bulunmasına bir engel oluşturmaz, çünkü ‘‘manevi acının ölüm anında ya da daha sonra duyulması önemli değildir’’ Bu görüşü daha da geliştiren Yargıtaya göre “babaları iş kazasında öldüğü sırada henüz ana rahminde bulunan çocuk için dahi manevi tazminat istenebilir

Yargıtay 9 HD, 5121967 tarih, E8571/K11541 sayılı kararının gerekçesinde bu konuya ilişkin yorumunu şu sözcüklerle dile getirmektedir: “Küçük M’nin ölümden sonra doğması, aile kavramına dahil olmasına engel teşkil etmezBundan başka, manevi zararın ölüm halinde ölüm anında doğmasını zorunlu kılan bir kanun hükmü yokturManevi zararın, bu olayda olduğu gibi, sonradan doğması da mümkündür Gerçekten babasını tanımak mutluluğundan dahi yoksun kalacak çocuğun bütün yaşantısı boyunca duyacağı eksiklik ve acı söz götürmez Öte yandan, ilke olarak manevi tazminat müessesesi bir kez kabul edildikten sonra küçüğün geleceğine yönelen manevi zararlarını karşılıksız bırakmak, açık surette adalet ve hakkaniyet kurallarına aykırı düşer

Çocukların manevi tazminat isteminde bulunabilmeleri için evlilik içinde doğmaları şart değildir Nesebi tahsis edilmiş çocuklarla; yargı yoluyla babalığa hüküm almış çocuklar da manevi tazminat isteminde bulunabilirler Yeter ki olayda temel koşul olan duygusal yakınlık belirgin olsun

Ölenin çocukları üvey evlat olsalar dahi manevi tazminat isteme yasal hakkına sahiptirler Ancak üvey evladın manevi tazminat isteminde ölüm nedeni ile üvey evladın duyacağı üzüntünün öz evladın duyacağı üzüntü derecesinde olup olmayacağı hususu üzerinde durulmalıdır Üvey evladın, üvey ana ya da babasının ölümü nedeni ile bu ölümden büyük bir elem üzüntü duyacağını da karine olarak kabul etmek doğru olmaz Manevi tazminat isteyen üvey evladın analık ya da babalık ile münasebet derecesini (örneğin küçük yaşta evlat edinildiği hususu vs) ölüm nedeni ile elem ve üzüntü duyduğunu Medeni Kanununun 6 maddesi gereğince ispatlamalıdır Nitekim Ticaret Dairesinin 1891962 T ve 3173 K sayılı ilamında taraflar arasında üveylik münasebeti olduğuna göre aralarındaki maddi ve manevi münasebet ve de üzüntü ve keder derecelerinin araştırılması gereğinden bahsedilmiştir

Ölenin Kardeşleri

İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen işçinin kardeşlerinin manevi tazminat davasında davacı olma hak ve sıfatları ilke olarak vardır İlke olarak diyoruz, çünkü özellikle büyük kentlerde bölünmüş küçük aile birimlerinin oluştuğu toplumsal yapı içinde duygusal yakınlık ve bağlılık kavramının hangi boyutlara ulaşıp nerelerde tıkandığı sosyal çevre koşullarına bağlı olarak değişkenlik gösterir Ancak, kardeşlerin ölenle bir arada yaşamaları, ilişkilerinin zayıflığı ve buna benzer nedenler tazminatın takdiri yönünden önem gösterseler dahi kardeşlerin manevi tazminat istemlerinin tümden reddi için yeterli değildir Kuşkusuz bunlar tazminatın takdirinde göz önüne alınır Ancak, kardeşin manevi acı ve elem duyma olgusu tümden ortadan kaldırmaz Bu nedenle Yargıtay’ımız kardeşin açtığı manevi tazminat davalarının genellikle doğal olduğu görüşündedir Hatta Yargıtay göre kardeşinin yaşının küçük olması da dava hakkını ortadan kaldırmamaktadır

Yine talepte bulunan kardeşin, ölen kardeşinin ölümü nedeni ile manevi tazminat isteyebilmesi için yaşının hiçbir önemi yoktur Kardeşi öldüğünde ana rahmine düşmüş olsa dahi manevi tazminat isteme hakkına sahiptir

4 Hukuk Dairesinin 531979 T ve 9773 E ve 2900 K sayılı ilamında, “…manevi tazminat isteyen kardeşlerin küçük oluşu, mümeyyiz bulunmayışı hiçbir veçhile manevi tazminat istemine engel değildir Belki de kardeşinin layıkı veçhile tanıyamamanın ve gereği gibi hatırlayamamaktan mütevellit ileride duyacakları üzüntü kendilerine daha da fazla manevi tazminat istemlerine neden olabilir Esasen sağ doğmak kaydı ile ana rahmine düşen kişilerin dahi tazminat isteyebilecekleri yolundaki uygulama göz önüne alındığı takdirde mahkemenin gerekçesine katılmak mümkün değildir Bu nedenle kardeşler yararına adalete uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir…” denmektedir

Ancak, işçinin ölümü anında henüz kardeş doğmamışsa, Yargıtay çocuklarla ilgili olarak yaptığı yorumdan farklı olarak ileride doğan bu kardeşin manevi tazminat istemeye hakkı olmadığını düşünmektedir Yargıtay 10 HD, 921978 T, E7341/K799 sayılı kararına göre: “ 2161973 ölüm tarihinden sonra ve 20101975 tarihinden sonra ve 20101975 tarihinde doğmuş bulunan kardeşin, ölüm nedeniyle manevi zarara uğrayacağı düşünülemez

İsviçre Federal Mahkeme Kararlarına göre kardeşin ölümü halinde diğer kardeşin manevi tazminat isteyebilmesi için, ölen kardeşle birlikte oturma şartı aranmaktadır Türk Hukuk sisteminde böyle bir şart aranmamakta, kardeşler ayrı şehirde otursalar dahi manevi tazminat isteyebilmektedir Keza davacı kardeşin ölen kardeş yüzünden destek zararına uğraması da şart değildir Yargıtay Ticaret Dairesi 441963 T ve 4869 E 1712 K sayılı ilamında “… davacılardan SA ölenlerden YA’nın kardeşidir Bu davacı, kardeşinin ölümünden dolayı yalnız manevi tazminat istemiştir Kardeşinin ölümü nedeni ile maddi zararı olmayan ve öyle bir zarar istemeyen bu davacının kardeş ölümü gibi pek yakınının ebediyen yok olması sebebi ile duçar olacağı ızdırap derecesi göz önüne alınarak lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken talep hakkında hüküm verilmemesi yasaya aykırıdır…” demek sureti ile bu hususu vurgulamıştır

Kardeşin manevi tazminat isteminde bulunabilmesi için mutlaka ana-baba bir kardeş olması bir koşul değildir Sadece baba bir, ya da sadece ana bir kardeş de, diğer koşulları varsa manevi tazminat isteminde bulunabilir Konu belki tazminatın takdiri açısından değerlendirmeye girebilir Ne var ki, davacının dava hakkını ortadan kaldırmaz[25]
Ölenin Nişanlısı

Yargıtayın müstakar kararlarına göre nişanlının ölümü nedeni ile sağ kalan nişanlının manevi tazminat talep hakkı ilke olarak kabul edilmektedir Manevi tazminatta kan bağı gerekmez, sıhrî hısımlık aranmaz 4 Hukuk Dairesi 23111965 T 8350 E 327 K sayılı ilamında, “…ölüm sonucu manevi tazminata hak kazanabilmek için Borçlar Kanununun 47 maddesinde bahsedilen (aile) kapsamına girmek unsur olarak belirtilmiştir Mehaz kanunun Almanca metninde bu söz (yakınları) şeklinde deyimlendirilmiştir Bu esas ve Yargıtayın kökleşmiş uygulamalarına göre manevi tazminata hak kazanabilmek için her halde kan ve sıhrî hısımlık şart olmayıp nişanlı, evlatlık ve diğer yakınlar duydukları manevi ezanın karşılığını dava edebilirler Davacı (Z)’nin manevi tazminat dileğinin reddi anılan yasaya aykırıdır…” demek sureti ile bu hususu vurgulamaktadır

Ancak nişanlının ölümü nedeni ile davacının gerçekten üzüntü ve elem duyduğunu, ölen nişanlısı ile aralarında ruhsal bir sevgi birliğinin oluştuğunu ispat etmesi gerekir Görücü usulü ile nişanlanmalarda, nişanlıların hiç ya da çok seyrek olarak bir araya geldiği durumlarda, nişanlanmanın evlilikle sonuçlanmayacağının aşikâr olduğu hallerde (nişan bozulması hediyelerin iade davasının açılması ya da nişanın bir arada olmayı meşrulaştırmak maksadı ile muvazaaten yapılması gibi) açılan manevi tazminat davası red edilmelidir

Nişanlı tarafından açılan manevi tazminat davalarında hakimin çok dikkatli davranması, ölüm olayının mamelekte sebepsiz zenginleşme aracı yapılmamasını teminen takdir imbiğini çok titizlikle kullanması, nişanlılar arasında oluşan bağın karşılıklı münasebetlerin çok hassas bir şekilde araştırılması gerekir

Ölenle Nikâhsız Olarak Karı- Koca Hayatı Yaşayanlar


Burada üzerinde durulması gereken nokta, aralarında evlilik bağı olmadığı halde karı-koca hayatı yaşayanların manevi tazminat istemine hakları bulunup bulunmadığı noktasıdır Bu tür beraberliklerin genel ahlaka ve toplum düzenine aykırı olduğu düşüncesinden kalkarak hayatta kalana manevi tazminat hakkı tanınmaması gerektiğinden söz edilebilirse de bazı yazarlar yerinde olarak toplumun fiili gerçeği olan imam nikâhı kavramına ağırlık vermekte ve bu beraberliği, para karşılığı birlikte yaşama diye tanımlanan metreslik ilişkisinden ayırmaktadırlar Bu yazarlara göre metres ilişkisi manevi tazminat istemine hak kazandırmasa da, imam nikâhından doğan beraberliklerde hayatta kalanın manevi tazminat istemi kabul edilmelidir

Yargıtay içtihatlarında bu tür genellemelerden kaçınmakla birlikte her olayı kendi özellikleri içinde ayrı ayrı değerlendirmektedir Yargıtay fiili beraberliğin karı-koca gibi yaşama ve müşterek hayat kurma biçimine yönelmesi durumunda, imam nikâhı koşulunu aramaksızın manevi tazminat istemine hak vermektedir

Yargıtay 9 HD, 1611966 T, E:2216/K:270 sayılı kararında: “ Davacı ölen şahısla evlenmek amacıyla 5-6 yıl birarada karı-koca gibi yaşamıştır Bu durum, diğer şartları varsa, manevi tazminat istemine engel değildir” demektedir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 25111970 T ve 67/4-31/645 K sayılı ilamında tasdik ettiği 4 Hukuk Dairesi kararında şöyle denilmektedir: “…Borçlar Kanununun 47 maddesine göre, adam öldüğü takdirde ölenin ailesine manevi zarar namı altında adalete uygun bir karar verilebileceği yazılıdır Bu maddede yazılı aile sözü ölenle davacılar arasında gerçek bir bağlılık ve ilişki bulunan yakınları kapsar Esasen maddenin Almanca metninde kullanılan (Angehörigen) sözü de bunu göstermektedir Bu itibarla ölüm dolayısı ile ızdırap ve elem duyan ölenin gerçek yakınları manevi tazminat istemekte haklı olurlar…” Bu gerekçeye dayanarak Hukuk Genel Kurulu somut olayda şu sonuca varmaktadır: “…davacı kadının ölenle birleşip köyde karı-koca gibi yaşadığı ve bu iyiniyete dayanan ve devamlılık arzeden müşterek yaşantıdan bir de çocukları olduğu ve davacının sadece kendisine ve çocuğuna isabet eden destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat isteğinde bulunduğu ve bunda haklı olduğu anlaşılmıştır

Görülüyor ki Yargıtay konuyu dini nikâhlı birliktelikler içinde sınırlamıştır Gelişen toplumlarda resmi ve dini nikâh dışında kadın ve erkeğin müşterek hayata yönelik beraberlikleri görülmektedir Eğer böyle beraberliklerde Yargıtayın ısrarla aradığı “eylemli ve gerçek bir bağlılık, duygusal yakınlık varsa, hayatta kalanın tazminat istemine hak vermek gerekir

Ölenin Diğer Yakınları

Ölenin yakınları kavramı, kuşkusuz arkadaşlık ilişkilerine kadar genişletilemezse de geleneksel aile bağları içerisinde sayılan teyze, hala, amca vb gibi yakınların manevi tazminat isteminden hiç değilse ilke olarak söz etmek olasıdır
Yargıtay 4 HD, 531979 T, E 9973/K2900 sayılı kararında: “Bir kimsenin ölenin yakını olabilmesi için, ölenle eylemli aile ve sevgi bağlarının varlığı gereklidir Burada önemli olan aile hukuku çerçevesinde yakınlık değil duygusal yakınlıktır Böyle olunca da uzak ya da yakın hısımlık bağları yerine ölenle çok yakın ve içtenlik taşıyan bir bağlılığın varlığı…”nı aramıştır

1322 Manevi Tazminatın Takdiri


İşçinin cismani zarara uğraması halinde isteyeceği manevi tazminatın belirlenmesinde maddi tazminatta ki gibi teknik ve matematiksel bir hesap yöntemi yoktur BK md47’nin açık söylemine göre yargıç manevi tazminatı adalete uygun biçimde takdir ve tayin eder Yargıcın bu takdirini etkileyen öğeler ya da göz önünde tutması gereken bazı ilke ve kurallar vardır Bu öğe ve ilkeler, nesnel ölçütler biçiminde ortaya konulmazsa da, yaşamın doğal akışından ve yaşam deneyimlerinden kaynaklanan bazı olguları, bu konuda yol gösterici etkenler olarak belirtmek olanağı mevcuttur

(1)İlkin ölenin iş kazası ve meslek hastalığı meydana gelmesindeki kusur oranı BK md44 çerçevesinde özel olarak değerlendirilmelidir Eğer olayda ölen işçinin kusuru varsa yargıç takdir edeceği tazminattan kuşkusuz bu oranda indirim yapacaktır Giderek, kusurun tümü ölen işçide ise, işverenin hayatta kalanlara karşı manevi tazminat borcu olmayacağını yeniden belirtmemiz yerinde olacaktır

(2)Hayatta kalan eşin manevi tazminat isteminde, evlilik yaşamının süresi, karı-koca arasındaki uyum, ölenin ölümünden evvelki sağlık durumu ve hayatta kalan eşin yeniden evlenme olasılığı tazminatın takdirinde dikkate alınacak öğelerdir

(3)Çocukların yararına manevi tazminata hükmedilirken çocuğun yaşı, beden ve ruh sağlığı durumu, aile yuvasında yaşayıp yaşamadığı göz önünde tutulmalıdır Birden fazla çocuk varsa özel ve gerektirici nedenler olmadıkça bunlara farklı tazminat takdiri yapılmaz
(4)Ana-babanın manevi tazminat isteminde de benzer yorumlar geçerlidir İlke olarak ana ve babaya aynı miktarda manevi tazminat takdir edilir Ancak, bunlardan yalnız birisiyle, örneğin ana ile birlikte yaşayan çocuğun ölümü halinde ana yararına farklı bir tazminat saptanabilir

(5)Aksine gerektirici nedenler olmadıkça kardeşlere farklı manevi tazminat takdiri doğru değildir Ancak, ölenle birlikte yaşayan kardeşlerle evlenerek ayrı bir aile kurmuş olan kardeşler arasında farklılık gözetilebilir Özel nedenler yoksa kardeşlere takdir edilecek manevi tazminatın eş ve usul-füru’a oranla az olması doğaldır

(6)Ölüm tarihi ile dava tarihi arasında geçen sürede manevi tazminatın takdirinde önemli bir etkendir Yargıtay oğlun ve kardeşlerin uzunca bir zaman sonra manevi tazminat davası açmış olmalarını, manevi tazminatın daha az takdir edilmesi için bir neden saymıştır
(7)Yargıç değerlendirmesinde olayın yani iş kazası ve meslek hastalığının oluşumunun özel koşullarını dikkate almalıdır Örneğin iş kazasında tek çocuğu kaybedilmesi ya da kazanın toplumsal değer yargılarına göre ‘’feci’’ ya da ‘’korkunç’’ bir özellik göstermesi manevi tazminatın daha yüksek takdir edilmesini gerektirir

(8)Yargıç, manevi tazminatın ölüm sonucu meydana gelen elem ve acıyı telafi etme amacını gözeterek, zarar görenin mali durumunu, tazminatı azaltan bir etken olarak kabul etmemelidir

Değişmez payda hâkimin takdir yetkisidir Yargıtay “Hâkimin manevi tazminat miktarını tayin ederken, Borçlar Kanununun 43 ve 44’üncü maddelerindeki kurallar “özel hal ve şartları” takdir ederken kıyasen uygulanması kusursuz sorumluluk hallerinde ve olayda kusur bulunmadığı takdirde, kusurun dışında kalan amilleri, … kusurun mevcudiyeti halinde ise kusurda dahil bütün faktörleri takdirine mesnet yapması gerekir” ifadesi ifadesiyle sorumluluk ve takdire yönelik ilkeleri belirlemiştir Buna göre bir kusursuz sorumluluk hali olan tehlike sorumluluğunda kusur aranmayacaktır Esasen cismani zarara uğrayan ya da ölen işçi için talep halinde kusuru olmasa dahi işveren manevi tazminat ile sorumlu kılınabilecektir Ancak kusur ve karşı kusur manevi tazminatın yüksekliği için bir kriter olarak ele alınmaktadır Mağdurun tam kusurlu olması halinde manevi tazminat illiyetin ortadan kalkması nedeniyle reddolmalıdır

14 MANEVİ TAZMİNAT MAHİYETİNE BAĞLI BAZI SONUÇLAR VE SORUNLAR

Borçlar Kanunu 47 bağlamında ve alacak açısından manevi tazminat kural olarak “devredilemez” “mirasçılara geçmez” “haczedilemez” “hak doğmadan feragat edilemez”, dava açımında kanuni temsil yürümez ve kısmi dava açılamaz Biz bunlara “takas edilemez” kuralını ilave edilebilir

Manevi tazminat kural olarak devrine karşı olan düşünceler, devir alan kimsenin başkasına ait şahsiyet değerleri üzerindeki çekişme ve tartışmaya girilmesindeki hoşnutsuzluktan kaynaklanır Mahkeme yoluyla hükme bağlanan ve kabul edilen alacaklar bu kurala istisna olabilirler Becker; manevi tazminatın hukuki niteliğini belirtirken ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğini, tazminata benzer bir fonksiyonu olduğu bu sebeple Medeni Hukuk konusu içine girdiği ve tazminat hukukunu belirli yönde tamamlayıcı özelliği itibariyle de manevi tazminat talebi bir kez dermeyan edilince mağdurun şahsına bağlı olmaktan çıktığı dolayısıyla da miras yolu ile intikal ettiği ve devredilebildiği görüşündedir
Manevi tazminat BK md 47’ye dayanan davalar açısından kural olarak mirasçılara geçmez Manevi tazminat alacağı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır Kişiliğin ölümle ortadan kalkması halinde ona bağlı hakta ortadan kalkar

Türk Medeni Kanununun 25 maddesinin 4 fıkrasıyla “manevi tazminat talebinin, karşı tarafça kabul edilmedikçe devredilemeyeceği, miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçemeyeceği” kabul olunmuştur

Manevi tazminat haczedilemez kuralının hukuki dayanağı İİK m 82’dir Sözü edilen hüküm, vücut ve sıhhat üzerine ika edilen zararlar için haczedilemez kuralını getirmiştir
Manevi tazminat hakkı doğduktan sonra feragati mümkündür Ancak manevi tazminat talep hakkı doğmadan yani ortada tazminatı gerektirecek bir durum olmadan bu hukuktan resmen feragati kabul eden bir hukuki belge kabul edilemez Aksi halde işverenlerin hizmet akitlerinde feragati kabullenen hükümler düzenlemeleri mümkün olacaktır
Manevi tazminat davasında kural olarak kanuni temsil yürümez Buna göre de sınırlı sorumlu manevi tazminat davasını bizzat kendisi açar


Takas uygulamada kabul edilmektedir Ancak manevi tazminatın baskın özelliği zarar görenin ya da yakınlarının içi huzurunun kısmen tatminidir Başka bir alacakla takası, ona daha ziyade manevi tazminatın para il ödenmesini baz alan ve diğer alacak türleri ile özdeşleştiren bir görünüm verir

Manevi tazminatın niteliği itibarıyla, maddi tazminattakinin aksine, fazla hak saklı tutulmak suretiyle bir kısmının dava edilmesi mümkün değildir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla