Yalnız Mesajı Göster

Ölüm Ve Cismani Zararlarda Manevi Tazminat Ve Kriterleri

Eski 09-20-2010   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Ölüm Ve Cismani Zararlarda Manevi Tazminat Ve Kriterleri



Ölüm Ve Cismani Zararlarda Manevi Tazminat Ve Kriterleri


1 MANEVİ TAZMİNAT

Manevi zarar, malvarlığı dışında kalan değerlerin yani kişi varlığı değerlerinin zedelenmesi sonucu doğan rahatsızlık, duyulan elem ve acı (ızdırap) olarak gözükmektedir Manevi tazminat ise, zarar görenin kişi varlığı değerlerindeki zedelenme sonucu oluşan elem ve acının (rahatsızlığın) genellikle ödenen bir tazminatla değerlendirilmesinden ibarettir[1] Manevi tazminat manevi zararın bir giderim biçimidir Herkese karşı korunan kişilik hakkının kapsamına giren değerlerden birinin ihmali halinde doğan mutlak bir haktır [2]Zarar, zarar görenin iradesi dışında kişilik haklarında bir eksilme oluşur Tazminat işte bu eksilmeyi telafi amacı güder[3] O halde tazminatın hareket noktası ‘manevi zarardır’ ve zararın gerçekleşmesi şarttır[4] “Zarar” kişinin iç huzuru ve manevi bütünlüğünün ihlal edilmesinin ve yaşama zevkindeki azalmanın mecazi ifadesidir

Manevi zarar, bir şahsın kişi varlığına dâhil, özellikle yaşam, bedensel tamlık, onur ve saygınlık, namus, ad ve özgürlükler gibi hukuken korunmuş kişilik değerlerine yapılan bir saldırının sonucu duyduğu fiziksel ve manevi acı ve elem nedeniyle ruhsal dengesinin bozulması ve yaşama isteğinde oluşan eksilmedir, denilebilir Bu tür zararları hukukumuzda üç ayrı grup altında incelendiğini görmekteyiz Bunlar: 1Beden ve ruh bütünlüğünün zedelenmesinden doğan manevi zarar, 2Ölüm nedeniyle yakınların uğradığı üzüntü nedeniyle manevi zarar, 3Kişilik haklarının zedelenmesinden dolayı manevi tazminat durumlarından ibarettir Burada bizi ilgilendiren manevi zarar, ilk iki grupta yer alan, BK Md47’de düzenlenmiş bulunan beden ve ruh bütünlüğünün zedelenmesinden ve ölüm nedeniyle uğranılan manevi zarardır

BK Md47’ye göre “Hâkim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir”

Manevi zarar bir haksız fiil sonucu doğabileceği gibi, sözleşmeye aykırılıktan da kaynaklanabilir BK md98/2’ye göre; “Haksız fiilden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere tatbik olunur’’ demektedir
Borçlar Kanununun 47’inci maddesi; “hâkim… adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” hükmüne amirdir

11 AİLE KAVRAMI

Ölüm halinde bundan çok ciddi surette elem duyacak kimseler vardır Birinin ölümüne sebep olmak sureti ile bir diğerinin çok fazla elem duymasına da sebep olan kimse bu elemi bir nebze hafifletmek üzere bir tazminat ödemeğe mecbur tutulmuştur İşte manevi tazminat budur Manevi tazminat isteyecek olan kimseler, ölümden son derece üzüntü ve elem duyan kimselerdir O halde “aileden” maksat, ölümden bu denli elem ve ızdırap duyacak yakınlardır

Ölümden hakikaten elem duyacak olanlar ölünün yakınlarıdır Bu yakınlık ise kanunla değil fiili durumla belli olur Sadece akraba olmak, doğrudan manevi tazminat istemeğe hak veren bir neden değildir Hâkim ölen bir kocanın nikâhlı karısının manevi tazminat talebini, ölümden gerçekten bir elem ve ızdırap duymadığını ortaya koyacak somut nedenler var ise red edebilecektir

Aile tabiri ile miras ya da nafaka yakınlığı da kastedilmemiştir Yargıtayımız bu gün dahi geçerli olan eski bir kararında ölenin dayısının, halasının, amcasının aile tabirine dâhil olduğu hususunda mahalli mahkeme kararını “bu kimseler ile ölü arasında gerçek bir irtibat ve yakınlık olup olmadığının araştırılması gerekeceği sadece soyut akrabalığın manevi tazminatın hüküm altına alınması için yeterli olmadığını” vurgulamak sureti ile bu konuya açıklık getirmiş bulunmaktadır Bunun içindir ki nişanlıya da manevi tazminat verilebilinir
Özetleyecek olursak, bir kimsenin ölenin yakını olabilmesi için ölen ile kan bağının olması şart değildir Bu yakınlık fiili hısımlığa yönelik olmayıp duygusaldır

4 Hukuk Dairesi 1871962 T ve 8220 sayılı kararında, manevi tazminat isteme hakkının her halde ölenin ailesine münhasır olmadığı önemli olanın “yakını” olma durumunun olduğunu, “yakından” maksadın “bir kimsenin ölümü ile gerçekten üzülmüş olan yani onunla samimi münasebetleri olan kimseler” olduğu, aynı çatı altında yaşayıp çalışmasını davacıya tahsis ettiği sabit olan ahretlik (kan kardeşi)nin ölümü yüzünden duyulan elem ve acı karşılığı manevi tazminatın hüküm altına alınması hususu vurgulanmıştır

12 BEDENSEL BÜTÜNLÜĞÜN İHLALİ VE ÖLÜM HALİNDE MANEVİ TAZMİNAT


Kural olarak manevi tazminat, duyulan ve duyulacak elem ve acıya karşılık olarak takdir edilen bir para veya edimdir Manevi tazminat namı altında ödetilecek para ne tazminat ne cezadır Zarara uğrayanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzeyen bir fonksiyon ifade etmektedir
Manevi giderim, mal varlığının dışında hukuksal değerlere yapılan saldırılar ile meydana getirilen eksilmenin giderilmesi amacıyla çekilen acıları eterince dindirmek, bozulan ruhsal düzeni dengelemek, kırılan yaşama arzusunu tazelemek, yaşama yeniden bağlanmayı sağlamak şeklinde özetlenebilir
Manevi tazminat davaları haksız fiilden kaynaklanan bir dava türüdür Manevi tazminatın söz konusu olabilmesi için BK 45 maddesinde öngörülen cismani bir zararın doğması gerekir

121 OBJEKTİF GÖRÜŞ

Objektif görüşe göre manevi zarar genel olarak kişilikte objektif bakımından oluşan bir eksilme olduğundan, davacının olay tarihinde acı duymayacak kadar küçük olması (temyiz gücü olmayanlar, hükmi şahıslar bakımından da) manevi tazminat istemeye engel değildir Türk hukuk uygulamasında bu görüş hâkimdir

122 SÜBJEKTİF GÖRÜŞ

Sübjektif görüş manevi zararın ölüm anında hissedilmesini aramakta, olay tarihinde manevi zararı hissetmeyecek durumda olanlar için manevi tazminat öngörmemektedir


13 ÖLÜM VE CİSMANİ ZARARLARDA MANEVİ TAZMİNAT İSTEYEBİLME ŞARTLARI

BK’nun 47 maddesi aynen “hâkim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namıyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” hükmüne amirdir

Maddenin metninden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu (adam ölmesi ve bedensel zarar) hallerinde manevi tazminata hükmedilmesi için “hususi hallerin” manevi tazminatı gerektirmesini yeterli saymıştır Kusur durumu, olayın vahim şartlar altında cereyan edip etmediği, maluliyetin derecesi, işgüçten kalma süresi, davalının ve davacının mali durumu, davanın geç açılıp açılmaması gibi etkenler hususi hallerden sayılmaktadır

Cismani zarar nedeni ile manevi tazminatın söz konusu olabilmesi için, cismani zararın hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkması ve illiyet bağının gerçekleşmesi gerekir Nitekim 21 HD 14121995 T ve 7761 E 7528 K Sayılı ilamına göre: “…beden tamlığının bozulup bozulmadığına uygun illiyet bağının, eylemin hukuka aykırılığının ve cismani zararın hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkması gerekir…” denilmektedir Cismani zararın muhakkak surette yaralanma, uzuv zaafı şeklinde tecelli etmesi şart değildir Ruhsal bütünlüğün, bozulması, korku ve endişe de cismani zarar olarak kabul edilmelidir

9 Hukuk Dairesinin 1021994 T ve 1993/9360 E 1994/1922 K Sayılı ilamında, “…davacı işyerinde çalışırken gazdan zehirlenerek tedavi görmüştür Her ne kadar olay, kaçınılmazlık sonucu meydana gelmiş ve herhangi bir maluliyete sebebiyet vermemiş ise de davacının duyduğu acı ve üzüntü nedeniyle uygun bir miktar manevi tazminat isteyebileceğinin kabulü gerekir O halde olay tarihi ve olayın mahiyeti dikkate alınarak manevi tazminatın amaç ve niteliğine uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmelidir…” denilmek sureti ile vurgulanmıştır

131 BEDEN VE RUH BÜTÜNLÜĞÜNÜN ZEDELENMESİNDEN DOĞAN MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle beden ve ruh bütünlüğü zedelenen işçinin açacağı manevi tazminat davasının koşulları, görev ve yetki, davanın yürütümü bakımından maddi tazminat davasına oldukça benzer bir niteliktedir

1311 DAVACI

İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle beden ve ruh bütünlüğünün zedelenmesi halinde açılacak manevi tazminat davasının davacısı, bu kaza ya da hastalık sonucu cismani zarara uğrayan kişidir BK md47 “Hâkim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye… manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir” diyerek, bu davanın davacısını açık bir biçimde belirtilmiştir Manevi tazminat alacaklısının ölümü halinde bu hak mirasçılarına da geçmez Ancak, manevi tazminat davası açmış işçi dava sırasında ölürse mirasçıların davaya devam edebilecekleri kuşkusuzdur

Öğretide her ne kadar, manevi tazminatın sadece mağdura özgü kalmasının gerekliliği üzerinde durulsa dahi zarar gören kadar onunla ana-baba, evlat, eş, gibi ilişkiler içinde bulunan kimselerin de özellikle oluşan kazalar nedeniyle onların gözü önünde mağdurun uğradığı cismani zarar nedeniyle geçirdikleri yıkım, acı ve üzüntüler, özellikle asabi şok nedeniyle ruh bütünlüklerinde doğrudan doğruya uğradıkları zararın karşılanması gerekir Son zamanlarda öğretide de bu görüş savunulmaktadır

Yargıtay, öğretide güçlenen ve özellikle Alman ve Avusturya Hukuklarında da normun koruma alanına sokulan üçüncü kişinin manevi tazminat istemine olumlu bir gözle bakmaya başlamıştır Gerçekten Yargıtay 4 HD 1976 yılından bu yana bazı kararlarında çocuğun uğradığı cismani zararlar nedeniyle ana, baba ve kardeşlerin maddi tazminat(BK md46) ve manevi tazminat (BK md47) isteyebileceklerini kabul etmektedir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, geçirdiği iş kazası nedeniyle beli kırılan ve %99 oranında malul kalarak, erkeklik gücünü yitiren bir işçinin eşi tarafından açılan tazminat davasını haklı bularak, Yargıtay 9 HD’nin 1091986 tarihli, E6426/K7855 sayılı ilamının aksine, kabul eden 2391987 tarihli ve E9-183/K655 sayılı kararı bu konudaki olumlu aşamayı sergilemektedir Yargıtay HGK bu kararında, ‘’olayda bir iş kazası sonucu davacının kocası %99 oranında işgücünü ve erkeklik gücünün tamamını kaybetmiştirEvlilik birliğinin doğal sonuçlarından biri bu iş kazası ile ortadan kalkmış bulunmaktadırManevi tazminata yol açan sözü edilen olayın davacı üzerinde yansıma suretiyle değil, doğrudan doğruya sonuçlar doğuracak nitelikte bulunduğunun kabulü gerekir’’ demek suretiyle, manevi tazminat isteminde bulunabileceğine, 9HD, üyelerinin muhalefetine karşın, karar verilmiştir

Yine 21 Hukuk Dairesi 8121997 T ve E1997/8067 K1987/8106 sayılı ilamında özet olarak:’’…cismani zarar kavramına ruhsal bütünlüğün ihlali de dâhil olduğundan iş kazası sonucu felç olmuş ömür boyu başkasının bakımına muhtaç yatalak hale gelen kişinin eşi için; uygun illiyet bağının koşulları gerçekleşmiş bulunmakla doğrudan manevi zarara uğradığının kabulü gerekir…’’ denilmektedir

Sonuç olarak bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana, baba, karı, koca gibi çok yakınlarından birinin de (aynı eylem nedeniyle) hukuken korunan ruhi ve asabi bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa olayda uygun illiyet bağı ile hukuka aykırılık bağı koşullarının gerçekleştiği ve onların doğrudan doğruya manevi zarara maruz kaldıkları, onların da manevi tazminat talep edebileceklerinin kabulü gerekir

1312 DAVALI


Manevi tazminat davasında davalı, ilke olarak o işçiyi çalıştıran işverendir Ancak işverenle birlikte olayda sorumluluğu bulunan başka kişiler de varsa, dava onlara karşı da yöneltilebilir Öyleyse manevi tazminat davalarında teknik bir deyişle davalı olarak ‘’manevi tazminat davalarında teknik bir deyişle davalı olarak ‘’manevi zararı meydana getiren işyeri tehlikesinden sorumlu bulunan kimse yada kimseler’’in kastedildiği [11] söylenebilir Bu bakımdan işverenin yanısıra, işverenin çalıştırdığı diğer işçiler, işveren ölmüşse mirası reddetmemiş mirasçıları da davalı olabilirler

1313 KENDİLERİ CİSMANİ ZARARA UĞRAMADIĞI HALDE KENDİ ADLARINA MANEVİ TAZMİNAT İSTEYEBİLECEKLER


Kendisi cismani bir zarara uğramakla birlikte cismani bir zarara uğrayan yakınlarının çektikleri elem ve ızdırap sebebi ile kimlerin kendi adına manevi tazminat isteyebileceği hususu zaman zaman ihtilaflara neden olduğundan üzerine durmakta yarar vardır
BK 46 maddesi gereğince cismani bir zararın söz konusu olması halinde kendileri cismani bir zarara uğramadığı halde kendi adına manevi tazminat isteyebilecek olanların çok sınırlı olacağı kuşkusuzdur

HGK 2641995 tarihli kararında “çocuğun uzun müddet hastanelerde tedavi olması nedeni ile ana ve babasının kendi adlarına manevi tazminat isteyebileceği hususu vurgulanmıştır
3 HD 9061997 tarih ve 1997/5127 E 1997/5664 K sayılı ilamında “…Bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana, baba, karı-koca gibi çok yakınlarından birinin de ayni eylem nedeni ile hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuş ise onlarda manevi tazminat talep edebilirler…” denilmektedir

1314 TAZMİNAT TUTARININ BELİRLENMESİ

KOŞULLARI


Bedensel bütünlüğün ihlali nedeniyle manevi tazminat isteyebilmek için, maddenin deyimi ile “hususi özel hallerin” gerçekleşmesi gerekir Özel hal ve şartlar her olaya göre değişir Zararın önemli olması, olayın oluş şekli, ilgililerin sosyal ve ekonomik durumları, kusur oranı, paranın satın alma gücü gibi hususlar buraya girer Bunlardan kusur ve zarara yukarda değinmiştik

Manevi tazminat talep edebilmek için, davacının kusurunun diğer tarafın kusurundan daha ağır olması, bir koşul olarak öngörülmemiştir Davacının birlikte (müterafik) kusurunun olması ve bu kusurun karşı tarafın kusurundan ağır bulunması, “illiyet bağını kesecek nitelikte olmadıkça”, manevi tazminat hükmedilmesine engel değildir

Yargıtay istikrarlı bir şekilde, işverenin iş kazasından doğan sorumluluğunu risk (tehlike) esasına dayalı kusursuz sorumluluk olarak kabul etmektedir Yüksek Mahkemenin şu kararında bu konudaki görüşünün gerekçesi açık ve seçik bir biçimde ortaya konmuştur: “Sanayinin gelişmesi ve yurt düzeyinde yayılması sonucunda işyerlerinde kullanılan teknik ve motorlu araçların her gün biraz daha artması, bu nedenle de alınabilecek her türlü önlemlere rağmen önüne geçilmesi olanağı bulunmayan tehlikelerin ortaya çıkması dolayısıyla, iş kazaları ve meslek hastalıklarının büyük artışlar göstermesi karşısında, kusura dayanan sorumluluk ilkesinin yetersiz kaldığı, modern toplum hayatının ihtiyaçlarına cevap vermediği görülmüştür İşte son zamanda kendisini yoğun bir biçimde hissettiren teknik ve teknolojik alanlardaki bu gelişmeler kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu kavramını ortaya çıkarmıştır”

Manevi zarar talep edebilmek için “zararın” önemli olması gerekir Ufak bir çizik, sıyrık, manevi tazminata hak vermez
Manevi tazminata hüküm için, zarar gören kişinin, olaydan “gerçek bir üzüntü, büyük bir acı duymuş olması” şarttır
Manevi Tazminat İstemi

Maddi tazminatta olduğu gibi manevi tazminat davasında da davacı isteğini dava dilekçesinde miktar olarak belirtmek durumundadır Ancak maddi tazminattan farklı olarak, manevi tazminatı bölerek dava etmek daha başka bir deyişle fazlayı isteme hakkını saklı tutarak şimdilik bir bölümü için dava açmak mümkün değildir Yargıtay bir kararında: “Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez Bir defada istenilmesi gerekir Önceki davada fazlaya ilişkin kısmın saklı tutulmuş olması da bu hukuki esası değiştirmez” demektedir Ancak, hemen işaret edelim ki Yargıtayın bu görüşü manevi tazminata esas olan öğelerin belli olduğu ve değişmediği durumlarla ilgilidir Manevi tazminatın istenmesini gerektiren öğelerde değişme varsa, örneğin özellikle işçinin maluliyeti artmışsa bu artan bölüm için yeni bir istemde bulunma hakkı olduğuna dikkat edilmelidir

Nitekim konuyu yorumlayan Yüksek Mahkeme bu kararında; “İş göremezliğin zamanla artış göstermesi yeni bir olgudur Ve dolayısıyla işçi her artışa ilişkin manevi zararlarının giderimi için dava açmak hakkına sahiptir” diyerek koşulların değişmesi durumunda yeni dava açmaya olanak tanımıştır

Manevi tazminat istenmesi için maluliyet her zaman gerekli bir kavram değildir Maluliyet olmaması ya da zamanla ortadan kalkması için iş göremezliğin geçici nitelikte bulunması durumlarında da manevi tazminat istenir Kuşkusuz bu durumlar tazminatın miktarını etkiler, ancak istemin tümden reddi için bir gerekçe oluşturmazNitekim Yargıtay “manevi tazminata hükmedebilmek için meslekte kazanma gücünde daimi bir kayıp oranının bulunmasının şart olmadığını (Y 10 HD , 27121976 T, E4439/K8862)” ve “hastalığın iyileşmesi veya sakat kalınmamasının davanın reddine neden olamayacağını (Y 10 HD, 1441977 T , E7476/ K2863)” çeşitli kararlarında açıkça belirlemiştir

Manevi Tazminatın Takdiri

Manevi zararın saptanması ve dolayısıyla manevi tazminatın takdiri; maddi zararın saptanmasına göre daha karmaşık bir sorundur Bir iş kazası ya da meslek hastalığından dolayı acı ve elem çeken bir işçinin manevi zararını ortaya koyacak nesnel ölçüler yoktur Konu her yönü ile yargıcın takdirine bağlı bir konudur Burada İş Hukuku tekniğinin özellikleri de fazlaca etkili değildir Konu daha çok Borçlar Hukukunun ilke ve özellikleri çerçevesinde değerlendirilecektir BK md47 bu konuda yargıca çok geniş bir takdir yetkisi tanımıştır

Ancak, bu geniş takdir yetkisi için yargıcı yönlendirecek bazı ilke ve kavramların bulunduğu da kuşkusuzdur 1996 tarihli, E7/K7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı; “Hâkim, manevi tazminat miktarını tayin ederken, BK md 43 ve md44’deki kuralları kıyasen uygulaması, kusursuz sorumluluk hallerinde ve olayda kusursuz kusur bulunmadığı takdirde, kusurun dışında kalan amilleri, alelıtlak kusurun mevcudiyeti halinde ise kusur dâhil bütün faktörleri takdirde mesnet yapması gerekir” diyerek yargıcın değerlendirmesindeki bu temel ilke ve kavramaların bir bölümüne değinmiştir

Yukarıda bahsedildiği gibi manevi tazminata hükmedilmesi için iş kazası ve meslek hastalığında işverenin kusurlu olması şart değildir Kusursuz sorumluluk durumlarında da işveren aleyhine manevi tazminata hükmedilebilir Ancak, bu manevi tazminatın takdirinde kusurun hiç gözönüne alınmayacağı anlamına gelmez Tersine kusur, manevi tazminatın takdirinde önemli bir öğedir Şöyle ki:

(1)İlkin, işveren kusur oranının azlığı ya da hiç kusuru hiç kusuru bulunmaması, manevi tazminat isteminin reddi için bir neden oluşturmasa da tazminatın indirim yapılmasını gerektiren bir olgudur Bu indirim yargıcın takdiri oranında ve Yargıtayın deyişi ile “hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde” yapılır

(2)Olayda işverenin hiç kusuru yoksa yani iş kazası ve meslek hastalığı kısmen zarara uğrayan işçinin kusurlu bir eylemi, kısmen de kaçınılmazlık sonucu ise işçi lehine manevi tazminata yine hükmedilir Ancak, yargıç bu durumda önce kaçınılmazlık, sonra da işçinin kusur oranlarını gözönünde tutarak her iki kavramı da ayrı değerlendirerek, gerekli indirimi yapmak durumundadır

(3)Olayda kusurun tamamı işçiye aitse bu takdirde işçi lehine manevi tazminata hükmedilemez Nedensellik bağının kesilmesinin yanı sıra hiç kimse kendi kusuruna dayanarak bir hak ileri süremez ilkesinin doğal sonucu işçinin böyle bir durumda manevi tazminat isteminde bulunamayacağı Yargıtayca da açıklıkla ortaya konmuştur
Manevi tazminata karar verilebilmesi için kusur gibi maluliyet de şart değildir Daha önce bu konuya değinildi Ancak, maluliyetin azlığı ya da çokluğu, zaman içinde artması ya da azalması tazminat miktarının takdirinde kuşkusuz rol oynar Özellikle maluliyetin az olması ile işçinin kusur oranının fazla olmasının yan yana geldiği durumlarda manevi tazminata hükmedilmemesi de mümkündür

Borçlar kanununun tazminatın saptanmasıyla ilgili ilkeleri doğrultusunda yargıcın tarafların, yani fail ile zarar görenin ekonomik durumlarını da göz önüne alacağı gibi bir sonuca ulaşmak olasıdır Nitekim, BK md44/II, “Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir” hükmünü içermektedir Acaba iş kazası ve meslek hastalığından doğan manevi tazminat davalarında da davalının ekonomik durumu tazminatın takdirinde yargıçça gözönüne alınacak mıdır? Yargıtay manevi tazminatın takdirinde, işverenin ekonomik gücünün de değerlendirilmesini yani BK md44/II’nin uygulanmasını aramaktadır Konuya değinen bir kararında Yüksek Mahkeme; “Manevi tazminatın belirlenmesinde işverenin hükmedilecek miktarı müzayaka ve muavenete düşmeden ödeyebilip, ödeyemeyeceği yönü de düşünülmelidir” demektedir


__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla