Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Diyabet (Diabet) Nedir ? - Şeker Hastalığı - Diabetik - Gizli Şeker

Eski 07-30-2010   #6
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Diyabet (Diabet) Nedir ? - Şeker Hastalığı - Diabetik - Gizli Şeker



Kesin tedavi (Şifa)

Tip 1 diyabet için kesin tedavi

Tip 1 diyabet hastaları için henüz pratik bir kesin tedavi yöntemi yoktur Tip 1 diyabet, görece basit bir fonksiyonu olan tek bir organın yine tek bir çeşit hücresinin fonksiyonunun bozulması sebebiyle (pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan Beta hücreleri) ortaya çıktığı için, çoğunlukla ya tüm pankreasın ya da sadece beta hücrelerinin değiştirilmesi şeklindeki kesin tedavi yaklaşımı pek çok kez denenmiştir[34] Sadece pankreas ya da böbrek ve pankreasın birlikte nakli yapılıp artık dışarıdan insülin kullanmaya ihtiyacı kalmayan tip 1 diyabet hastalarının kesin tedavi oldukları düşünülebilir Diyabete çoğunlukla böbrek ile ilgili komplikasyonlar eşlik ettiği için (diyabetik nefropati) pankreas ve böbreğin aynı anda değiştirilmesi ortaya umut verici sonuçlar çıkarmaktadır Böbrekle birlikte pankreasında değiştirildiği vakalardaki hayatta kalma oranı, sadece böbreğin değiştirildiği vakalara benzer ya da bu orandan daha yüksektir Ancak, nakilden sonra bu hastalar uzun süreli bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanmak zorundadırlar ve vücudun nakledilen yeni organı reddetme ihtimali vardır


Diyabet tedavisinde kullanılan adacık naklinin aşamaları

Pankreası bütün olarak nakletmek yerine donörlerden izole edilen pankreas adacık hücrelerinin tip 1 diyabet hastalarının karaciğerlerine enjekte edilmesiyle yapılan adacik nakilleri de umut vaadeden sonuçlar ortaya çıkarmaktadır Karaciğere enjekte edilen adacık hücreleri portal vende yerleşmekte ve bir süre sonra insülin salgılamaya başlamaktadırlar Adacık hücre nakillerinden sonra doku reddini engelleyebilmek amacıyla hastaların bağışılık sistemlerini baskılayıcı ilaçlar kullanmaları gerekmektedir Dışarıdan sadece beta hücrelerinin nakledilmesi deneysel olarak hem insanlar hem de fareler üzerinde denenmiştir ancak, bu tedavi yaklaşımı klinik açıdan henüz pratik değildir ve bunun kısmen de olsa sebebi beta hücre donörü (bağışlayan) kişilerin yetersiz olmasıdır Her organ naklinde olduğu gibi beta hücrelerin nakledilmesi de bağışıklık yanıtını başlatır ve nakledilen dokuyu korumak adına uzun süreli olarak bağışıklık baskılayıcı ilaçları kullanmak gerekir Alternatif bir teknik olarak, nakledilecek beta hücrelerini bağışıklık sisteminden izole edip koruyacak yarı geçirgen bir muhafazanın içine koyulması önerilmiştir Kök hücre araştırmaları da muhtemel bir kesin tedavi yöntemi olarak öne sürülmüştür Kök hücreler pankreas adacık hücrelerinin yeniden gelişmesini sağlar ve genetik açıdan tedavi edilen kişinin bir parçası olduğu için bağışıklık baskılayıcı ilaçların kullanımını gerektirmeyebilir Bu işlem fareler üzerinde denenmiştir ve 2007 yılında 15 yeni teşhis edilmiş tip 1 diyabet hastasının kendi kemik iliklerinden alınan kök hücrelerle tedavi edilmeleri sonucunda, bu hastaların pek çoğunda bağışıklık sistemleri baskılandıktan sonra uzun süre boyunca insülin tedavisine gerek kalmadığı gösterilmiştir

Mikroskopik ya da nanoteknolojik tedavi yaklaşımları da araştırılmaya devam etmektedir Önerilen bir sistemde insulin depolanmış bir implant hızlı açılıp kapanan bir valf vasıtasıyla içerdiği insulini kandaki glukoz seviyesine göre kana vermektedir Buna benzer en az iki farklı yaklaşım canlılar üzerinde yapılan deneylerle gösterilmiştir Bunlar benzer mantıkla kapalı devre insülin pompası görevi görmektedirler

Tip 2 diyabet için kesin tedavi

Tip 2 diyabet için de kesin bir tedavi yöntemi yoktur Aşırı obez diyabet hastalarına uygulanan gastrik baypass ameliyatı ile kan şekeri seviyeleri %80 ile %100 oranında normale döndürülebileceği gösterilmiştir Bu işlemin mekanizması ayrıntılı bir biçimde incelenmiş ve sağlanan yararın basitçe işlem sonrasındaki kilo kaybına bağlı olmadığı gösterilmiştir Bu tedavi yöntemi yakın bir gelecekte bazı tip 2 diyabet hastaları için standart bir tedavi olabilir Bu ameliyat ayrıca aşırı obez insanların ölüm oranlarını %40 kadar azaltmaktadırAynı ameliyat daha az sayıdaki normal kilolu ya da hafif obez tip 2 diyabet hastasına da başarıyla uygulanmıştır

Prognoz (Hastalığın seyri)

Kan şekeri seviyeleri iyi kontrol edilmiş hastalarda diyabetin sebep olduğu komplikasyonlar çok daha az sıklıkta ve daha az şiddette ortaya çıktığı için hasta eğitimi, hastanın durumu hakkındaki bilgisi ve kendi hastalığı ile ilgilenmesi hayati önem taşımaktadır Hastanın sahip olduğu öteki sağlık sorunları diyabetin bu zararlı etkilerini daha da hızlandırır Bunlara örnek olarak, sigara kullanımı, yüksek kolesterol seviyeleri, şişmanlık, yüksek kan basıncı (hipertansiyon) ve düzenli egzersiz yapılmaması sayılabilir Yapılan bir çalışmaya göre, yüksek kan basıncı olan kadınlarda diyabetin ortaya çıkma olasılığı normal bireylerden üç kat fazladır

Düzenli olarak egzersiz yapan, zayıflayan ve sağlıklı bir diyetle beslenen tip 2 diyabet hastalarının, hastalığın kendisini ya da hastalığın yolaçtığı komplikasyonlardan bazılarını “duraklama” aşamasında tutabilecekleri gösterilmiştir Şüphesiz, yukarıda sayılan bu önlemler insülin duyarlığını iyileştirerek, insanları tip 2 diyabet için bir aday olmaktan çıkarabilir ya da diyabet öncesi durumlarının gerçek hastalığa dönüşmesini önleyebilir Ancak, hastalar bunları uygulamaya başlamadan önce mutlaka doktorlarıyla beklenilen faydalar hakkında görüşmelidir Bu özellikle hastaların hipoglisemi risklerini azaltmaları ve bu uygulamaların yol açabileceği sorunlardan sakınabilmeleri için önemlidir Gerçekte pek az insan hastalığını “duraklama” aşamasında tutabilmektedir Ancak, bazı hastalar egzersiz sonrasında vücudun insülin gereksinimi azaldığı için daha az insüline ihtiyaç duyabilirler Gerçekte uygulanan bu önlemlerin bir faydası olsun ya da olmasın, bu sağlıklı hayat biçiminin hem diyabetik hem de sağlıklı bireyler için sağladığı pek çok fayda vardır

Diyabetin ilerleyişi yaşlanma ile birlikte değişir Pankreasın insülin üreten beta hücrelerinin yaşlanma ile birlikte bozulmaya başlaması insülin üretimi azaltır Buna ek olarak, yaşlanma ile kas dokusunun azalması ve özellikle iç organların çevresinde olmak üzere yağ birikiminin artması, insülin direncini arttırır ve dokuların insüline yanıt vermesini azaltır Glukoz toleransı yaş ile birlikte gittikçe azalır ve bu yaşlı nüfusta tip 2 diyabet görülme sıklığını arttırır Yaşlanmaya bağlı glukoz intoleransına sıklıkla insülin rezistansı eşlik eder ama bu kişilerin dolaşımlarında bulunan insülin miktarı daha genç kişilerdeki insülin seviyesi ile benzer ya da aynıdırYaşlı hastalar için belirlenen tedavi hedefleri kişiden kişiye değişkenlik gösterir ve hastanın genel sağlık durumu, hayat beklentisi, verilen tedaviye olan bağlılığı ve istekliliği göz önünde bulundurularak belirlenir

Akut komplikasyonları

Diyabetik ketoasidoz

Diyabetik ketoasidoz (DKA) hiperglisemi, ketonemi (Kanda keton cisimlerinin miktarının artması) ve metabolik asidoz (kan pHının düşmesi) ile karakterize bir durumdur DKA her zaman acil tıbbi müdahale gerektiren akut (hızlı gelişen) ve tehlikeli bir komplikasyondur Düşük insülin seviyeleri yüzünden glukozu yeterince kullanamayan karaciğer, enerji kaynağı olarak yağları kullanmaya başlar; bu metabolik yolaktaki ara substrat keton cisimleridir Bu durum periyodik olduğu sürece normaldir, ama kalıcı olduğunda ve enerji üretiminde devamlı olarak bu yolak kullanıldığında ciddi bir sorun halini alabilir Kanda keton cisimlerinin yükselmesi kanın pHının düşmesine ve diyabetik ketoasidoz oluşmasına neden olur Genellikle insülin tedavisi şemasına uymayan hastalarda görülür (insülin enjeksiyonunu unutmak ya da gerekenden az insülin kullanmak gibi) Diyabetik ketoasidozun belirtileri arasında hastaların nefesinde belirgin bir aseton kokusunun olması, Kussmaul solunumu adı verilen çok hızlı ve derin soluma, poliüri, mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı, çeşitli tiplerde mental (saldırganlık, mani, zihin karışıklığı, ya da halsizlik gibi) bozuklular sayılabilir Hastalar genellikle aşırı sıvı kaybederler (dehidratasyon) Karın ağrısına çok sık rastlanır ve çok şiddetli olabilir Hastanın bilinç durumu başlangıçta normaldir ama ilerleyen safhalarda komaya kadar ilerleyebilir Ketoasidoz kolaylıkla kan basıncının aşırı şekilde düşmesine (hipotansiyon), şoka ve ölüme neden olabilicek kadar ciddileşebilir İdrar tahlili ile keton cisimcikleri tesbit edilebilir (kandaki keton cisimleri genellikle DKA belirtileri ortaya çıkmadan önce böbrek eşik değerini aşarak idrara geçer) Hızlı ve yerinde müdahale ile tam bir iyileşme sağlanabilir Ancak müdahalenin gecikmesi ve yetersiz tedavi ya da DKA’nın yol açtığı sorunlar (beyin ödemi) ölümle sonuçlanabilir Diyabetik ketoasidoz tıbbi bir acil durumdur ve hastaların derhal hastaneye kaldırılmaları gerekir Diyabetik ketoasidoz çoğunlukla tip 1 diyabet hastalarında ortaya çıkan bir komplikasyondur ancak tip 2 diyabet hastalarında da görülebilir

Hyperglisemik hiperozmolar sendrom (HHS)

Hiperglisemik hiperozmolar sendrom (eski ismiyle Hiperglisemik hiperozmolar nonketotik sendrom (HHNS) ya da bazı kaynaklarda sadece Hiperozmolar Sendrom), diyabetik ketoasidoz belirtileri ile pek çok açıdan benzerlik gösteren ancak tamamen farklı bir sebeple oluşan ve yine tamamen farklı şekilde tedavi edilen metabolik bir durumdur Hiperglisemik hiperozmolar sendrom, belirgin ketoasidoz olmaksızın, aşırı hiperglisemi, plazma hiperozmolaritesi ve aşırı su kaybı (dehidratasyon) ile karakterize bir sendromdur Kan şekeri çok yüksek (genellikle 300 mg/dl (16 mmol/l) ve üzeri değerler yüksek kabul edilir) kişilerde, kandaki glukoz kanın ozmotik basıncının yükselmesine ve hücre içindeki su moleküllerinin kana doğru çekilmesine neden olur Yine yüksek glukoz böbreklerden suyun geri emilmesini engelleyerek üretilen idrar miktarını da arttırır (Buna ozmotik diürez adı verilir) Eğer kaybedilen sıvı yerine konmazsa (ağızdan ya da damar yoluyla), hücrelerin devamlı olarak su kaybetmeleri ve aşırı idrar ile suyun atılması sonucunda hastaların sıvı kaybetmelerine neden olur (dehidratasyon) Sıvı kaybına genellikle elektrolit dengesizlikleri eşlik eder ve bu her zaman tehlikelidir Eğer müdahale edilmezse dolaşımdaki sıvı miktarının çok azalması sonucunda böbrekler fonksiyonunu yitirmeye başlar Bu durum zaten yüksek olan glukozun böbrekler yoluyla atılamamasına, kandaki glukozun daha da yükselmesine ve kanın ozmotik basıncının iyice artmasına neden olur Kanın ozmotik basıncı 320–330 mOsm/kg değerini aşarsa beyin hücrelerinden su kaybedilmeye başlanır ve tablo komaya kadar gidebilir Hiperglisemik hiperozmolar sendromda, diyabetik ketoasidozda olduğu gibi, acil tıbbi müdahale gereklidir Müdahaleye genellikle kaybedilen sıvını yerine konması ile başlanır Hiperglisemik hiperozmolar sendrom tip 2 diyabet hastalarında daha yaygın olarak görülür

Hipoglisemi

Hipoglisemi ya da anormal derecede düşük kan şekeri, diyabet tedavisinde kullanılan pek çok tedavi yönteminin akut bir komplikasyonudur Özellikle insülin tedavisi gören tip 1 ve tip 2 diyabet hastalarında görülür Ancak beta hücrelerinin insülin salgısını arttıran ilaçları kullanan (oral sülfonilüreler, meglitinid ya da fenilalanin analogları gibi), yaşlı ve böbrek bozukluğu olan hastalarda da rastlanır Bu durum hem diyabetik hem de diyabetik olmayan kişiler arasında nadir görülsede halen insülinle tedavi edilen hastalarda görülen komanın bir numaralı sebebidir Hastada ajitasyon, terleme ve sempatik sinir sisteminin aktivasyonuna bağlı pek çok belirti (korku ve panik gibi) görülür Hastanın bilinç durumu devamlı değişiklik gösterir ve şiddetli vakalarda komaya, nöbetlere hatta beyin hasarı ve ölüme sebep olabilir Diyabet hastalarında görülen bu duruma zamanlaması yanlış ve çok fazla insülin kullanmak, çok fazla ve yanlış zamanda yapılan egzersiz (egzersiz yapmak insülin gereksinimini azaltır), yeterince besin alınmaması (özellikle glukoz içeren karbohidratlar) ya da bir öğünün kaçırılması neden olabilir

İyatrojenik (Uygulanan bir tedavi ya da ilacın istenmeyen yan etkilere ya da komplikasyonlara neden olması) hipoglisemi, basitçe aşırı miktardaki (ya da görece yüksek) insülininin gösterdiği etkiler ve tip 1 ve tip 2 diyabette bozulmuş karşıt glukoz düzenlemesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar Normal bireylerde glukoz seviyesinin aşırı miktarda düşmesine yanıt olarak derhal insülin salgılanması azaltılır ve glukagon ve adrenalin salgılanarak kan şekeri yükseltilmeye ve hipoglisemi düzeltilmeye çalışılır (Buna glukoz metabolizmasının karşıt-düzenlenmesi adı verilir ve glukagon ve adrenalin glukoz metabolizması için karşıt-düzenleyici hormonlar olarak anılır) Ancak, İnsülinin mevcut olmadığı diyabette (tip 1 diyabet) hipoglisemiye yanıt olarak dışarıdan alınan insülinin seviyesi düşürülemez, ve buna ek olarak yetersiz glukagon ve adrenalin yanıtları glukozun karşıt-düzenleme mekanizmasının bozulmasına yol açar
Diyabet hastalarında görülen azalmış sempatoadrenal yanıt hastanın hipoglisemi belirtilerinin (titreme, terleme, panik vs) farkına varmasını zorlaştırır (buna “hipoglisemi habersizliği” (hypoglycemia unawareness) adı verilir) Diyabetik hastalarda gözlenen otonomik nöropati, beyinin ard arda geçirilen hipoglisemi nöbetleri yüzünden hipoglisemiye karşı “hassasiyetini” yitirip gerekli yanıtı oluşturmaması ve hastanın hipoglisemi belirtilerini maskeleyecek çeşitli ilaçlar kullanıyor olması hipoglisemi habersizliğinin sebepleri arasında sayılabilir Pek çok vakada bu kısa süreli hipoglisemi nöbetlerinden kaçınmak hipoglisemi habersizliğini düzeltebilir ancak bu her vaka için geçerli değildir

Çoğu vakada hipoglisemi şekerli yiyecek ya da içeceklerle tedavi edilir Diyabetik hastaların hipoglisemi riskine karşı yanlarında şekerleme, kesme şeker ya da glukoz tabletleri bulundurmaları gerekir Hasta eğer hipoglisemi belirtilerini hissederse hemen 15 gram kadar şeker tüketmeli (örneğin, 1 çorba kaşığı kadar şeker) ve 15 dakika beklemelidir 15 dakika sonra eğer hala kendini iyi hissetmiyorsa tekrar 15 gram şeker alıp 15 dakika daha beklemelidir Buna 15/15 kuralı adı verilir

Ciddi vakalarda, tedavi için glukagon enjeksiyonu (glukagon insülinin etkilerine tamamen ters etki oluşturan bir hormondur) ya da damar yolundan dekstroz infüzyonu ile yapılır, ancak genellikle hastanın bilincinin kapalı olduğu vakalarda bu yola başvurulur Glukagon karaciğerde glikojen olarak depolanmış halde bulunan glukozu serbest bırakarak (glikojenoliz) kan glukoz düzeyini yükseltir Bu yüzden glukagon enjeksiyonu yapıldığı durumlarda, glukagon yalnızca bir kez kullanılabilir Karaciğerde yetersiz miktarda glikojen olması ya da hiç olmaması glukagonun etkisini büyük oranda azaltır Hastanelerde genellikle dekstroz infüzyonu yapılır

Alıntı Yaparak Cevapla