Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Depresyonda Sosyal ve Kültürel Etmenler

Eski 07-19-2010   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Depresyonda Sosyal ve Kültürel Etmenler



SOSYAL DESTEKLER VE DEPRESYON

Depresyonun sosyal desteklerle ilişkisine ilişkin yayınlar da zaman içinde değişim göstermiştir Erken dönemde Murphy ve arkadaşları (1967) grup kohezyonunun yüksek olmasının depresyona yatkınlık oluşturduğu biçiminde bir kuram oluştur¬muşlardır Chance (1964) grup kohezyonunun az olduğu modern toplumda daha özgür olan bireyin öfkesini daha kolay dışa vuracağını ve depres¬yonun daha az görüleceğini ileri sürmüştür Murphy ve arkadaşları (1967) dışa kapalı bir mezhep topluluğu olan Hutterite'lerde ataerkil aile yapısının suçluluk duyguları ve depresyon oluşu¬muna yol açtığı sonucuna varmışlardır Buna karşılık grup kohezyonunun yetersiz olduğu toplumlarda depresyonun daha sık görüldüğü ileri sürülmüştür (Sethi 1973, Güleç 1981, Blazer 1995)

Kentlerde de bu nedenle depresyonun daha sık görülmesi beklenir ki birçok çalışmada saptanan risk etmenlerine lojistik regresyon analizi uygu¬landığında kentte yaşamanın depresyon için bir risk etmeni olduğu sonucu çıkmıştır (Blazer ve ark 1985) Karp (1996) depresyonu kişilerarası bağların kopmasıyla ilişkilendirerek kollektif yaşamın yeniden inşa edilmesini önermiştir Son dönemde¬ki diğer çalışmalar da sosyal destek azlığının depresyon için bir risk etmeni olduğu sonucuna varmışlardır (Bebbington 1999, Hwang ve ark 2000)

Günümüzün Batı toplumlarında sosyal desteğin büyük bölümü toplumun temel örgütlen¬me biçimi haline gelen çekirdek aile tarafından ve¬rilmektedir Çekirdek aile desteğinden yoksun kalan bekar, dul ve boşanmışlarda depresyon görülme sıklığının evlilere göre daha sık olması da sosyal desteklere ilişkin günümüzdeki görüşü desteklemektedir (Blazer 1995) Buna karşılık diğer bir ilginç bulgu depresyon hastalarının sürek¬li sempati ve ilgi arayışı nedeniyle çevrelerindeki bireylerin kendilerinden uzaklaşmasına neden olmalarıdır (Lara ve Klein 1999) Böylece depres¬yonun kendisi sosyal destekleri azaltarak depresif epizodun kronikleşmesine neden olmaktadır Kişilerarası kuramcı Coyne bunu "depresif döngü" olarak adlandırmaktadır (Lara ve Klein 1999) Cui ve Vaillant (1997) 35 yıl süre ile izledikleri bir po-pulasyonda depresyonun olumsuz yaşam olayları¬na neden olduğunu göstermişlerdir

DÜNYADA DEPRESYON ARTIŞININ NEDENLERİ

Batı ülkelerinde 2 Dünya Savaşından bu yana depresyonun sürekli arttığı ve başlangıç yaşının küçüldüğü ileri sürülmüştür (Klerman 1988, Blazer 1995) Elbette ki farklı zaman dilimlerinde ve fark¬lı tanı araçları kullanılarak yapılan epidemiyolojik çalışmalardan böylesi bir sonuç çıkaran yayınlar ihtiyatla karşılanmalıdır Depresyonun giderek daha iyi tanınması ve geçmişte mutsuzluk olarak nitelendirilen durumların tıbbi bir sorun olarak algılanması sağlık kuruluşlarına başvuru oranlarını arttırmıştır Sartorius (1975), tüm dünyada depresyon tanısı koyma oranlarının artmasını dört nedene bağlamaktadır:

1 Hekimlerin depresyon tanısı koyma eğiliminin artması,
2 Depresyon kavramının genişlemesi (maskeli depresyon vb),
3 Hastaların depresyonu daha iyi tanımlamaları,
4 Depresif bozukluklar için sunulan sağlık hizmet¬lerindeki artış

Aynı populasyonda farklı zamanlarda aynı tanı araçları kullanılarak yapılan çalışmalar zaman için¬deki görülme sıklığı değişikliklerini belirlemek açısından daha değerlidir Hagnell ve arkadaşları (1982), İsveç'te aynı kırsal popülasyonda 1947, 1952 ve 1972'de yaptıkları çalışmalarda depresyon görülme sıklığının düzenli arttığını, özellikle genç erkeklerde depresyon görülme sıklığının üç katına çıktığını bildirmişlerdir Birçok araştırmada yaş ilerledikçe yaşamboyu depresyon yaygınlığının azaldığı görülmektedir

Bebbington (1999) bir kohort etkisi olarak nitelendirdiği bu durumun yeni kuşaklarda depresyon yaygınlığının artmasın¬dan kaynaklandığı görüşündedir
Bu artışın sosyal nedenlerini anlayabilmek için öncelikle -Batı ülkeleri dışında bu artış henüz yeterince belgelenmediğinden- Batı ülkelerindeki psikososyal çevrenin değişimlerini gözden geçirmek yararlı olacaktır Nüfus artışı, iç göç ve çevre sorunlarının büyük ölçüde kontrol altına alındığı bu toplumlar modern sanayi toplumlarıdır Sanayi toplumu insanları kentlerde toplar, geniş aileleri bölerek çekirdek aileye dönüştürür, insan¬lar arasındaki bağları gevşetir, bireyciliği arttırır,

yardımlaşmayı azaltır İktisadi işlevler uzman¬laşmıştır Eşini, arkadaşlık ilişkilerini, toplumsal statüsünü bireyin kendisi belirler Bireyin yerini bir diğer birey alamadığı için ayrılıklar yalnızlık üretir İnsan karmaşık ilişkiler ağı içerisinde giderek yal-nızlaşır Kleinman ve Kleinman (1985) modern toplumun depresyonun yalnızca tanımlandığı değil, aynı zamanda yaygınlaştığı toplum olduğunu ileri sürmüşlerdir Sanayi toplumu bilgi toplumuna doğru evrimleşirken modernist ideolojiye tepkiler ortaya çıkmıştır Postmodernizm olarak adlandırılan bu tepkilerin henüz toplumların yaşamına egemen olan bir bütünlük içinde olup olmadığı tartışılabilir, ancak yaşamın her alanında¬ki postmodern tepkiler Batı ülkelerinde yaygın olarak tartışılmaktadır Determinizme inancın sarsıldığı, yerel olanın evrensel olanın yerine geçtiği bu dönemin belirleyici kavramları parçalan¬ma, farklılık, belirlenemezlik, kaos, geçicilik ve süreksizliktir Postmodern toplumların özellikleri kısa süreli ve yüzeyel insan ilişkileri, aidiyet duy¬gusunu azaltan coğrafi hareketlilik ve medya aracılığıyla yaygınlaşan çoğul bakış açılarıdır Postmodern bilincin özelliklerini boşluk, karamsar¬lık, duygusuzluk ve kinizm olarak tanımlayan Karp (1996), depresyonu da postmodernizasyonla iliş-kilendirmiş ve depresyonla başetmek için kollektif yaşamı yeniden kurmayı önermiştir
Üçüncü dünya ülkeleri ise bambaşka sorunlarla boğuşmaktadırlar Bu ülkelerde hızlı nüfus artışı, göç, yoksulluk, siyasi sorunlar, insan hakları ve çevre sorunlarının etkilerini gözden geçirmek gerekir

Bu toplumsal yapıda travmatik yaşam olay¬larının çok daha fazla görülmesi olağandır Travmatik yaşam olayları ve yoksulluğun depres¬yon için birer risk etmeni olduklarına değinilmişti Psikososyal çevrenin hızla değişmesinin depresyon oranında artmaya neden olacağı ileri sürülmüştür (Tseng ve McDermott 1981) Hızlı nüfus artışı, üre¬tim aynı hızda artmadığında kaynakları sınırlayarak yaşam kalitesini düşürür ve strese neden olur Wechsler (1961) hızlı nüfus artışının depresyon ve intihar oranını arttırdığını göstermiştir (Tseng ve McDermott 1981) Göçün ruh sağlığına etkisi ise iki yönlü olduğundan karmaşıktır (Engelsmann 1982) Bir yanıyla nesne yitimi ve uyum sorunları¬na yol açarken, diğer yanıyla da yeni olanaklara kavuşmayı sağlamakta ve yaşam kalitesini arttır¬maktadır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla