07-19-2010
|
#5
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Depresyonda Sosyal ve Kültürel Etmenler
KADIN OLMANIN KÜLTÜREL YÖNÜ
Hemen tüm araştırmalar kadınlarda depresyon görülme sıklığının erkeklerin 2-3 katı olduğu sonu¬cuna varmıştır Depresyon şiddeti ve endojenitesi azaldıkça bu farklılık daha da artmaktadır Biyolojik ve sosyal etmenlerin bu farklılıkta ne ölçüde rol oynadığı henüz sonuçlanmayan bir tartışma konusudur Belirli bir coğrafi bölgede zaman içinde depresyon görülme sıklığında kadın/erkek oranın¬daki değişimleri inceleyen araştırmalar sosyal değişimin depresyon üzerine etkileri konusunda fikir vermektedir (Bebbington 1999)
Batı ülkelerinde yapılan bazı araştırmalarda zaman içinde kadın/erkek oranının azaldığı görülmektedir (Srole ve Fischer 1980, Hagnell ve ark 1994, Bebbington ve ark 1998) Orandaki bu azalma depresyon görülme sıklığının erkeklerde değişmeyip kadınlarda azalmasıyla ilişkili bulun¬muş ve kadınların sosyal koşullarındaki düzelme¬lerle açıklanmıştır (Silverstein ve Perlick 1991, Wolk ve Weissman 1995) Evli erkeklerde depres¬yon görülme sıklığı bekar, dul ve boşanmış erkek¬lere göre daha azdır (Bebbington 1999)
Buna karşılık kadınlar için bu durumun tersi söz konusudur Bu da evliliğin kadınlar için daha büyük bir yük oluşturmasıyla açıklanmıştır (Der ve Bebbington 1987) Kadınların çalışma yaşamına atılmanın yanısıra anne ve eş rollerini sürdürmeleri daha fazla rol çatışması yaşamalarına neden olmak¬tadır İngiltere'de evli kadınlar arasında da çocuğu olanlarda depresyon oranı olmayanlardan daha yüksek bulunmuştur (Bebbington 1999) Çocuk sahibi olmanın sosyal statüsünün daha yüksek olduğu Akdeniz ülkelerinden Yunanistan ve İspanya'da ise böyle bir farklılık saptanmamıştır (Mavreas ve ark
1986, Vazquez-Barquero ve ark 1987) Kadınlar travmatik yaşam olaylarına erkek¬lerden daha fazla maruz kalmakla birlikte, asıl fark¬lılığın yaşam olayları karşısında erkekler kadar et¬kili başetme biçimleri kullanmamalarından kay¬naklandığı ileri sürülmüştür (Cooke ve Hole 1983) Bireyin kendisine ilişkin yaşam olaylarında her iki cinsiyetin duyarlılığının farklı olmadığı, ancak kişi-lerarası ilişki sorunlarında kadınların daha duyarlı olduğu ileri sürülmüştür (Turner ve Avison 1989) Depresyon görülme sıklığındaki cinsiyet fark¬lılığının hangi yaşlarda daha fazla olduğunun araştırılması farklılığın biyolojik olup olmadığı konusunda fikir verebilir Çocukluk ve yaşlılık dönemlerinde iki cinsiyet arasındaki farklılık azal¬maktadır Farklılığın kadınlardaki hormonal değişikliğin daha belirgin olduğu menarş ile menopoz arasındaki doğurganlık döneminde art¬ması, biyolojik etmenlerin önemli rol oynadığının kanıtı olarak görülmektedir (Bebbington 1999)
YOKSULLUK VE DEPRESYON
Depresyonun sosyal değişkenlerle ilişkisini inceleyen çalışmalar gözden geçirildiğinde, ekonomik durum-depresyon ilişkisini inceleyen çalışmaların en tutarsız sonuçları verdiği görülmektedir Erken dönemde yapılan çalışmalar¬da aynı zamanda toplumun yoksullarını oluşturan farklı ırk ve kültür gruplarındaki depresyonun tanınmaması depresyonun yoksullarda daha az görüldüğü biçiminde bir yanlış izlenime neden olmuştur
Murphy ve arkadaşları (1967) depres¬yonun üst sosyoekonomik düzeylere ilişkin bir hastalık olduğunu ileri sürmüşlerdir Mesleki statü yükseldikçe depresyon görülme sıklığının arttığını saptayan Bagley (1973) bunu sınıf atlama sırasında yaşanan stresin etkisiyle açıklamıştır Bebbington (1978) ise depresyon görülme sıklığının sosyode-mografik değişkenlerle ilişkisiz olduğunu öne sür¬müştür Oysa ki travmatik yaşam olaylarıyla ilişkili olduğu kesinlikle bilinen depresyonun daha fazla travmatik yaşam olayına maruz kalan yoksullarda daha fazla görülmesi beklenir Sonraki dönem çalışmaları gözden geçirildiğinde sosyoekonomik düzey düşüklüğünün depresyon için önemli bir risk etmeni oluşturduğu ortaya çıkmıştır (Küey ve Güleç 1993, Blazer 1995, Karp 1996)
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|
|