Şengül Şirin
|
Cevap : Genel Afrika Tarihi
SÖMÜRGECİLİĞİN YARDIMCI KOLLARI
1- Siyonizm
İsrail, birkaç yıl içinde Afrika ülkeleriyle siyasal, kültürel, askeri ve ekonomik sağlam ilişkiler kurmayı başarmıştır Böylece Afrikanın Kızıldeniz’e kadar uzanan bölümünü etkisi altına almıştır Siyonizm, bütün ülkelerde sinsice çalışmakta ve özellikle devlet yöneticilerini ve aydınları elde etmeye uğraşmaktadır Böylece bütün Afrika devletleriyle ilişkiye girmekte ve orada kurduğu örgütlerle sömürü ağını güçlendirmektedir Bu duruma karşı çıkan Müslüman
aydınları öldürmekten çekinmemektedir Nitekim zengibar katliamında siyonizmin parmağı bulunmaktadır Özellikle devrim sonucu kurulan Afrikalı devletler, hemen İsaril ile ilişkile geçmektedirler İsrailin Afrakia’da etkinliğini artırmak için uyguladığı yöntemlerden bazıları da şunlardır; a) Afrikalı bakan ve yöneticileri sık sık ülkelerine davet etmektedirler
b) Hükümetlerin yapmayı arzuladıkları projeler için hizmet sunmaktadırlar
c) Afrika ülkelerinin milletvekilleri çoğu kez kısa süreli
seyahat veya kurslar için İsrail’e çağrılmaktadır Hadaratül İslam dergisine göre; “İsraili yaşatanın Afrikalı devletler olduğunu, Afrikalı devletin batılıların baskısıyla İsraile
kapılarını açtığını ve İsarilin dünyada tanınmasını sağladıklarını, en önemlisi de Arapların İsrail etrafında kurmuş oldukları sedin kırılmasını sağladığını ve böylelikle İsarilin ayakta kalmasına neden olduğunu belirtmektedir Tabiki İsrailin planını bozacak tek
gücün İslam olduğun gördüğünden, bütün amaç ve enerjisini de islamı Afrikada yok etmektir Ayrıca, kendisinin Asya ve Afrika dünyasının tarihi, coğrafi ve realite bakımından kopmaz bir parsçı olduğunu Afrikalı liderlerin kafasına yerleştirmek amacıyla özel yöntemler
izletmedir İsrail bunun için şu yöntemleri izlemiştir a) Afrika ve Yahudi milletlerinin ruhi ve tarihi açıdan aynı tecrübeden geçtikleri fikrini pekiştirmektir
b) Tüm Afrika devletleriyle ilgili olarak İrsali’in
vazgeçilmez parlak tecrübelere sahip olduğunu önemle vurgulamak…
c) İsrail’in Afrikayla ilişkilerinde siyasal
tutkulardan uzak olduğunu vurgulamak Bu nokta İsrail için bir Pazar
avantajı sağlamaktadır
d) Ortadoğuda Barışın gerçekleştirilmesinde Afrika’nın oynamakta olduğu rolün önemini vurgulamkatadır İsrail 1968 yılına kadar toplam 38 olan Afrika devletlerinden 31
tanesiyle diplomatik ilişkiler kurmuş, 29 tanesiylede ilişkiler elçilik düzeyindedir Afrikada Yahudi azınlığın sayısı ise 1965 yılına kadar 501 680 kişi civarındadır
İsrail, Afrikakada kendi yandaşları olan kişilerin iktidara gelmeleri için de kesenin ağzını sonuna kadar açmıştır Nijerya’da batı yanlısı Duya Faimi Oulo’nun seçimi kazanması için
5 000 000 cüneyhten fazla para harcamıştır Kango’da Yahudiler güçlü şirketler kurmuşlar eğitim sektörüne de el atmışlardır Kongo’daki Yahudiler tarafından hazırlanan bazı haritalarda İsrail devletinin sınırı Fırat’a kadar ulaşmaktadır İsrail, Afrikalı devletlerinin ordusuna da el atmış ve bir çok subayın eğitimini üstlenmşitir Ugandalı 15 Subay ve 5
askeri polotu eğitmiş, Uganda ordusunun bir birliğinde İsrail’de eğitim görmüştür
Çad’da ise kurulduğundan beri, Cubhurbaşkanlığını sürekli gayri Müslimlere vermeye çalşımaktadır batılılar Ayrıca 16 bakanlıktan 8’i müslümanlar’a ve 8’i gayri Müslimlere aittir Fakat bu Müslümanlara yapılmış bir haksızlıktır Çünkü Müslüman nüfusu 2000 000, Gayri Müslim nüfus ise 800 000’dir
1963 mart ayında İsrail elçisi Çad’a gelir Çad’lı müslümalar öfke gösterisinde bulunurlar Adalet bakanı, dışişleri bakanı ve baş yargıçla görüştüğünde kendisi soğuk karşılanır Etesi
gün cumhurbaşkanıyla görüşüp durumu anlatır Cumhurbaşkanı onu teselli eder Daha sonraki günlerde Cumhurbaşkanı, adalet ve dışişleri bakanları ile baş Yargıç ve bir çok önde gelen Müslüman aydını tutuklatır Dışişleri ve baş Yargıç vatandaşlıktan çıkartılıp
yurt dışına sürülür Diğerleri ise 15 yıl hapis cezasına çarpıtılır Ülke iyice karışmaya başlamıştır Birçok Müslüman tutuklanıp idam edilir Bu olay hala sürmekte ve günümüz Çad’daki huzursuzluğun nedeni olmaktadır Son olarak Fransa’da 1987 yılında olaya karışmaya başlamıştır
İsrail, Eritreye 40 kadar subayını göndererek, Etyopya askerlerini gerilla savaşına karşı eğitmekte ve böylece Eritreli Müslümanlara karşı örgütlemektedir 1966 yılında Habeşistan hükümeti İsrail’e pamuk ekimi için 500 000 dönümlük araziyi hediye etmiştir Eritre dağlarında ve nehir kıyısında bulunan bu son derece verimli arazi Müslümanlardan
zorla alınmıştır Arıca, İsrail’in koyunculuk ve arıcılık ile uğraşan bir şirketine de Eritre topraklarında 200 000 dönümlük bir arazi bağışlanmıştır Bunu dışında İsrail, Eritre kıyılarında balıkçılık yapmakta ve bunun karşılığında da hiçbir gümrük veya ücret ödememektedir
Etyopya hükümeti 1967 Arap-İsrail savaşında İsrail’e 15 000 baş sığından oluşan acil gıda yardımını gönderiyor Amerika da 19 Haziran 1967 tarihli gazetelerdeki haberler “İsrail’in
ortadoğuda muzaffer olması, Etyopya’nın ve diğer Afrika boynuzu ülkelerinin çekmekte oldukları bölgedeki batı ülkelerinin yardımı sağlamıştır ”
2- MİSYONERLİK
Ortodoksluk ve Katoliklik olmak üzere, her iki kanadıyla misyonerlki eylemi, eski ve yeni şekliyle sömürgecilikle atbaşı gitmektedir Misyonerliğin sömürgeciliğe elverişli bir zemin
kazandığı, önündeki engelleri ortadan kaldırdığı bilinen bir gerçektir Misyonerlik kendisine düşen rolünün bir gereği olarak emperyalizmi de kapsamlı bir şekilde koruyucu kanatlarının altına alarak onu yüreklendirmiştir Misyonerlik, emperyalizme lojistik destek ve yetişmiş
insan katkısı sağlamıştır Çünkü misyonerler, dünyanın her yerine ulaşmışlardı Gittikleri yerlerin dilini, kültürünü en iyi şekilde öğrenmiş ve bu bilgilerini emperyalistlerin hizmetine sokmuşlardır Hatta, birçok batılı istihbarat teşkilatları, ihtiyaç duydukları ajan ve yardımcıları misyoner teşkilatlarından devşirmişlerdir Misyonerlik ve emperyalizm şu çerçevelerde bir
işbirliğine gitmektedirler
a) Her iki tarafın ortak bir plan çerçevesinde hareket etmesi
b) Barışçı bir hava ile ilişkilerinin sürdürülmesi
c) Her iki tarafın müşterek amaçlarına giden yolda engel
teşkile eden unsurları ortadan kaldırmak için beraberce çalışıp omuz
omuza vermesi
Şu bir gerçektir ki İslami hareketler emperyalistlerle misyonerlerin
çabalarına sed çeken büyük bir engeldir Şöyle ki;
1 Eski sömürgecilik, Müslümanların direniş ve silahıyla karşılaşmıştı Çünkü İslam, düşmana karşı sürekli hazır bulunmayı ve cihat öğretisini geliştirmişti Ayrıca, küfrün tek bir millet olduğu ve kafirlerden dost olunmayacağı tezini işlemektedir
2 Afrikalılar, misyoner çalışmalarını şu veciz sözle ifade etmektedirler “önceleri biz toprağa sahiptik Onlar (misyonerler) ellerinde incili taşıyorlardı Ama şimdi onlar toprağa sahip
oldular Bizleri de ellerimizdeki incille baş başa bıraktılar ”
3 Misyoner teşkilatları zengin devletlerden yardım almakta ve güçlü bir parayla Afrikada hrisityanlağı yaymaya çalışmaktadır Buna karşılık, Müslümanların sunabileceği sadece
temiz bir iman ve saf bir kalp olmaktadır Misyonerlerin elindeki paraların onda biri Müslüman cemaatlerin elinde olsaydı Afrika, boydan boya Müslüman olmuş olurdu
Kongoda ilkokul müdürü George de Ward tarafından kaleme alma ve ilk okul 6 sınıfları ile ortaokullarda okutulmakta olan tarih kitaplarında, köle ticaretini Arapların yaptığını ve daha
sonra bu zenci köleleri Türkler ve İranlılara sattıklarını yazmaktadır Afrikalıların köleleştiğini gören Belçika Kralı Lepold ll ve Kardinal la Figri bu işin üzerine eğilmiş ve zor kullanarak bu
sorunu halletme yoluna girmişlerdir Kitapta, Papanın çağrısıyla Belçika kralının Kongo’yu köle tüccar Araplardan kurtarmak için ordu gönderdiğini belirtmektedir
Misyonerlerin Afrika’daki programlarını şöyle
özetleyebiliriz
1 Mümkün mertebe çok miktarda zenci rahip ve misyoner yetiştirmek
2 Yeterlilik sahibi ve kendilerine güvenilir sayıda ilahiyatçının siyasi ve medeni ilimlerde ihtisas sahibi olmalarını sağlamak
3 Afrikalıların karakterleriyle uyuşmayan bazı dini konularda esneklik ve rahatlık sağlamak
Özgür Afrika kitabının yazarı İhsan Hakkı, Pakistanda yayınlanan “el-müslümun” dergisinde yazdığı bir yazıda Afrikalı hükümetlerin, Müslümanların elindeki vakıfların gelir ve paralarını gasp ederek, misyoner teşkilatlarına ve kiliselere verirken, diğer taraftan Müslümanlar açlıktan ölmekte ve cesetleri kokmakta, buna rağmen dinlerinden dönmemektedirler
Güney Afrika’da, Hollanda hükümeti hristiyanlığı yaymak uğruna bir ele iki milyar sterlin harcamaktadır Afrika halklarının çoğunluğu Müslümanlardan oluştuğu halde, yönetimleri azınlıkta olan hristiyanların elindedir Örneğin Sierra Leone devletinin nüfusunun %80’i Müslümanlardan oluştuğu halde 22 kişiden oluşan bakanlar kurulunun 17 üyesini nüfusun %5’ini oluşturan hristiyanların elindedir Bu yetmezmiş gibi, devlet başkanı, başbakan, dışişleri, maliye ve Enformasyon bakanları da hristiyandır Senegal %90, Sierra Leon %85, Orta Afrika Cumhuriyeti %70, Tanzanya %50, Habeşistan %45, Çad %32, Yukarı Volta %32 müslüman oldukları halde yönetimde söz sahibi değillerdir Misyonerler, hristiyanlaştırma için bir çok yerde okul, hastahane kurmaktadırlar Nijerya’da ki 2 743 ilkokulun ve 72 lisenin dörtte üçü misyonerlerin kontrolü altındadır Misyonerler kendilerini
engelleyen Nijerya başbakanı Ahmedu bello’yu 1966 yılında ailesi ile birlikte bir süikast sonucu öldürdüler
Nijerya petrolünü Shell ve BP şirketleri işleyerek yılda 300 000 000 İngiliz sterlini kazanıyorlardı Ahmedo Bello’nun öldürülmesi üzerine Nijerya karışmıştı Avrupa ülkeleri bölgedeki hristiyanlara para ve silah yağdırıyordu Portekiz 90 000 000 Sterlin, Siyonist
şirket Rot Shild bankası 6 000 000 setrlin bağışlamıştı Fransa’da Hristiyanları destekleme haftası düzenlemişti Vatikan ve Papa gemilerle kaçak olarak silah gönderiyorlardı Demek ki din ayrı, siyaset ayrı safsatası Afrikada ve İslam ülkelerinde islamı yok etmek için uydurulmuştu Nijerya’daki Kuzey, Güney (yani Hristiyan-Müslüman) savaşında,
Hristiyan esirler arasında iki tanede İsrailli Subay bulunmuştu Yargılama sonucunda üzerlerindeki elbiseleriyle birlikte idam edildiler
Kongo’da bir Müslüman çocuğu doğduğunda, kilisede vaftiz edilmesi ve orada isim verilmesi mecburidir Bunu yapmadığı takdirde, onu nüfus kütüğüne kaydettiremez, eğitim haklarından yararlanamaz Kongo’da 13 000’den fazla Katolik misyoner kurumuna bağlı ilkokul, Protestan misyonerlik okuluna bağlı 7 000 ilkokul varken Milli Eğitime bağlı sadece birkaç yüz okul bulunmaktadır Ayrıca, misyonerlere bağlı yüzlerce lise, kolej bulunmaktadır Misyonerler Üniversiteleri de idare etmektedirler 15 000’den fazla çeşitli Avrupa ülkesinden gelme misyonerler bulunmaktadırlar İngilizler, Ugandaya girdiklerinde ülkenin Müslüman yöneticilerini azledip yerine hristiyan birisini getirmiş ve bir kanun da çıkararak, hristiyanlardan başka kimsenin yönetici olamayacaklarını belirtmişlerdir Misyonerler, çocuklar henüz anaokulu seviyesindeyken alıyorlar ve onları hristiyan olacak şekilde eğitiyorlardı
Mozambikte’de Portezilerin İslamı yok etmek için şu yöntemi kullanmışlardır
İslami liderlere karşı, polis ve askeri güç kullanmak İslami eğitim kuruluşlarını kapatmak
Arap dilinin konuşulmasını yasaklamak Tüm eğitim faaliyetlerinin Potekizli Katolik misyonerler eliyle yürütülmesi ve Mozambik müslümanların islam dünyasıyla
bağlantılarının kesilmesi1940 yılında Mozambik ile Portekiz arasında yapılan anlaşmaya göre tüm eğitim faaliyeti Portekiz Katolik kilisesine devr edilmiştir Ayrıca, bu anlaşma kanunlaştığından Müslümanların çocuklarını okutmak için okul açmaları yasaklandı Bunun dışında kanuna göre Arapça etim yapmak suç olup, kanuni takibe yol açmaktadır Eylül
1965 el-Müctema dergisine göre, bu kanunu ihlal eden birçok alim tutuklanıp temerküz kamplarına sürülmüş, bazıları ise öldürülmüştür Habeşistan’da misyonerlik okulları 100’ü açmaktadır Habeş kilisesine bağlı 96 tane okul bulunmaktadır Habeşistan hristiyan
okullarını tümündeki öğretmelerinin sayısı 3000’i aşmaktadır Habeşistan halkının %60’ını Müslümanlar oluşturmasına rağmen her türlü haktan mahrumdurlar Hiçbir devlet kademesinde görev verilmemektedirler Etyopya tarım alanın %90’ı Kıpti kilisesinin
eline geçmiştir Arapça öğrenimi yasaktır
Amerika Birleşik Devletlerindeki Misyonerlik Araştırmaları Enstitüsü Müdür T H P 1962 yılında yayınladığı bir eserinde, Afrikayı hristiyanlaştırabilmeyi şöyle gerçekleştirebileceklerini söylemektedir Kadınlarını açıp, açık ve transparan gezmelerini sağlamak İhtilaller çıkarmak Müslümanlarla hristiyanları birbirlerine düşürmek Kabileciliği geliştirmek
Oryantalizm
Doğu bilimi araştırmaları da sömürgecilikle birlikte başlamıştır Sosyoloji, tarih, felsefe, ülkeler coğrafyası ve özellikle antoropoloji, etnoloji ve etnoğrafya gibi bilimler de
Avrupa dışında olan ülkeleri, “ilkel” kavim ve toplulukları birer sömürge olarak tanımak, iç zaaflarını, yumuşak karınlarını tespit etmek ve böylelikle bilimlerin “aydınlatıcı” denetim altına almak gibi salt askeri, politik ve ekonomik yararların elde edilmesi sonucunu doğurmuştur Napolyon’un Mısır’a çıkmasının hemen ardından oryantalizmin görünür bir tırmanış göstermesi, 19 ve 20 yüzyıl boyunca sürmesi kuşkusuz tesadüfi değildir
Oryantalizmin sağladığı bilimsel lojistik destekle giderek yayılma istidadı gösteren Avrupa sömürgeciliğinin oryantalizme iki açıdan ihtiyacı vardır İlki tamamen psikolojik;
diğeri her bu faktörün meşruiyet zemini üzerinde yükselen askeri, politik ve ekonomik nedendir Oryantalizm, sömürgeyi yaptığı işten emin kılmıştır Hatta ona tarihsel bir misyon vermiştir Batılı, temeldeki sömürgeci tavrını, kendisinin “diğerleri”nden farklı olduğuna bağlamıştır Batılı, doğuludan farklıdır Dolayısıyla da üstündür Üstün olanın daha aşağı sevidekiler üzerinde tahakküm kurması, görünürde uygunsuz değilse de, temelde ahlakidir Çünkü bu “aşağı ve gerici” seviyedeki ilkel ve gelişmemiş kavim ve kabileler ancak batılının eğitici, terbiye edici hakimiyeti altında yükselebilir, ilerleyebilir
Türkiye'nin Afrika Ülkeleriyle İlişkileri
Türkiye’nin dıp politikasında en ciddi ihmale uğramış kıta bağlantısı Afrika’dır Afrika kıtasına Osmanlılar Yavuz Sultan Selim zamanında Mercidabık (1516) savaşıyla temasa geçmiş, 1517 Ridaniye savaşıyla Mısır’ı alarak aynı zamanda bir Afrika devleti de
olmuştur Türkiye’nin Sahraaltı Afrika’daki ilk Büyükelçiliği 1926 yılında Addis Ababa’da kurulmuştur Addis Ababa’daki Büyükelçiliğimiz, aynı zamanda Etyopya’da kurulan ilk Büyükelçiliklerden biri olma özelliğindedir
Siyasi atmosferin olumlu havasına rağmen, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ekonomik, ticari ve kültürel alanlardaki ilişkiler ve işbirliği, coğrafyadan kaynaklanan uzaklık ve
iletişimdeki güçlükler nedeniyle henüz istenilen düzeye ulaşamamıştır Sözkonusu durumu değiştirmek amacıyla oluşturulan “Afrika’ya Açılım Politikamıza” işlerlik kazandırmak amacıyla 1998 yılında “Afrika’ya Açılım Eylem Planı” uygulamaya konulmuştur “Afrika’ya Açılım Eylem Planı”, Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik uzun vadeli bakışını
aksettirmekte, Afrika ülkeleri ile işbirliğinin her alanda güçlendirilmesini ve ilişkilerin geliştirilmesini hedeflemektedir “Afrika’ya Açılım Eylem Planı’nın” uygulanmaya konulmasından itibaren, ikili ticaret hacimlerinde artış gibi somut neticeler elde
edilmiştir
“Türkiye’nin Afrika’ya Açılım Politikası’nın” 1998 yılında başlatılmasını takiben ülkemizin 1994 yılında 784 milyon ABD Doları olan Afrika’ya yıllık toplam ihracatı, 2002 Ekim ayı itibariyle 1 323 milyar Dolara yükselirken; 1994 yılında 800 milyon Dolar civarında olan ithalatı da 2002 yılının aynı döneminde 2 22 milyar Dolar düzeyine ulaşmıştır Türkiye’nin Afrika’daki “Barışı Koruma Harekatlarına” katılımı Türkiye, Birleşmiş Milletler’in Somali’deki barışı koruma harekatında üst düzeyde görev ve sorumluluk üstlenmiştir Türk
Emniyet Teşkilatına bağlı birimler Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki BM misyonunda (MONUC) görevlendirilmişlerdir Türkiye, BM’in Sierra Leone’deki Barışı Koruma Misyonuna (UNAMSIL), Angola’daki Gözlem Gücüne (MONUA), Raunda Uluslararası Ceza
Mahkemesine, Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Misyonuna (MINURCA) ve Batı Sahra Referandumu Misyonuna (MINURSO) finansal ve teknik destek sağlamaktadır Türk Kızılayı, Afrika Kıtasına yönelik uluslararası yardım kampanyalarına katkıda bulunmaktadır Bu gayretleri ile Türkiye, Kıtada barış ve istikrarın sağlanmasında rol oynamaya kararlıdır
“Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’dan Büyük Sahra derinliğinde kurduğu dini, kültürel ve ticari bağlar Afrika’nın sömürgeciler tarafından paylaşıldığı 19 yüzyılda anti-sömürgeci hareketlerin iç dayanışmasına zemin hazırlamıştır Batı Afrika’da Senusi, Doğu
Afrika’da Mehdi hareketlerinin anti-sömürgeci karakteri Osmanlı Devleti’nin sömürgecilik karşısındaki direncine paralel bir seyir takip etmiştir Asker sevkini yaparken bile güçlük çekilen Trablusgarp’ın devletin en bunamlı döneminde son denizaşırı askeri harekat olarak cansiparane bir şekilde savunulması hala sürmekte olan cihan ölçekli ve yakın kıta eksenli bir stratejik bilincin sonucudur
İstiklal savaşının anti-sömürgeci karakteri Afrika’daki özellikle Müslüman toplulukların ortak kader bilincini uyarmış ve daha sonraki sömürge devrimlerinin ilk habercisi olarak heyecan uyandırmıştır Ancak, Afrika’daki geniş-sömürge topralarının bağımsız devletler haline dönüştüğü ll Dünya Savaşı sonrası dönemdeki dengeler ve çift kutuplu uluslar arası ilişkiler yapılanması Türkiye-Afrika ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir Afrika’daki gelişmelere
tümüyle ilgisiz kalmak veya bütün sömürgeci birikime rağmen hala bakir kaynaklara sahip olan bu kıtayı bir geri kalmış ülkeler topluluğu olarak görüp küçümsemek Türkiye ölçeğinde tarihi ve coğrafi faktörlere sahip bir bölgesel güç için mazur görülemez bir zaaf oluşturmaktadır ”
İbrahim Halil ER
Kaynak
20 Yüzyıl Siyasi Tarihi, Prof, Dr Fahir Armaoğlu, T İş Bankası
Kültür Yayınları
İlim ve Sanat Dergisi, Ömer Meriç
Prof Dr M Holt, İslam Tarihi, Hikmet Yayınları,
Afrika Dramı, İmaduddin Halil
Sömürge Ülkelerinde Fikir Savaşı, Malik b Nebi
Coğrafi Keşifler Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları
Rudolph, Peters, İslam ve Sömürgecilik,
8 Davutoğlu Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|