Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Uluğ Bey (1395-1449) Türk Bilginleri

Eski 03-03-2010   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Uluğ Bey (1395-1449) Türk Bilginleri



Uluğ Bey (1393 - 1449)


Dünyaca ünlü Türk matematikçisi ve astronomi bilgini olan hükümdardır 22 Mart 1395 tarihinde Semerkant'ta doğdu Timurlenk'in torunlarından olup hükümdar Muînüddin Şah Ruh'un oğludur Asıl adı Mehmet Torgay'dır


13 yaşında iken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu 1446 yılında babasının ölümü üzerine hükümdar oldu Saltanat yılları sırasında matematik ve astronomi ile yakından ilgilendi Astronomiye ait tablosu yıllar sonra İngiltere ve Fransa'da basıldı 1449 yılında kendisine isyan eden oğlu Abdüllatif Mirza tarafından 54 yaşında iken öldürüldü


Uluğ Bey, babası Şah Ruh ölünce, 1446’da hükümdar oldu İlk işi olarak devletini güçlendirerek ülkesini parçalanmaktan kurtardı
Uluğ Bey hakan olunca, Osmanlı Devleti ile münasebetlerini sıklaştırmaya ve geliştirmeye gayret etti İki Türk ülkesi arasında elçiler, bilim adamları gidip gelmeye başladı O, savaştan çok kendisini bilime adamış bir hükümdardı Sarayına zamanın bilginlerini topladı ve onları korudu İnceleme için Çin’e kadar heyetler gönderdi Uluğ Bey Semerkant’ta bir medrese, bir de rasathane yaptırdı Astronomi ilminin gelişmesine çalıştı Bu rasathane orta çağdaki astronomi bilgisini en yüksek düzeye ulaştırdı


Uluğ Bey, tarihe adını “Asya Fâtihi” diye yazdıran Büyük Cihangir Timurlenk'in öz torunuydu Ama dedesinin askerlik ve savaşçılık açısından hiçbir huyu onda görülmüyordu Dedesi, çolak eli ve topal bacağına rağmen, at üzerinde kılıç sallayıp, ülkeler fethetmişti Fakat, Uluğ Bey'in yeryüzünde bir karış toprak bile fethetmek gibi bir ihtirası yoktu Onun bütün merak ve hevesi, yeryüzünde değil, gökyüzündeydi Ülkeler fethetmekten ziyade, gökyüzü âleminde araştırmalar yapmayı, gök kubbenin sırrını çözmeye çalışmayı tercih ediyordu
Uluğ Bey'in ilim adamı oluşunda, yaradılışının büyük rolü olduğu kadar, babası şah Ruh'un da büyük payı vardı Çünkü, Şah Ruh, güzel sanatlara hayran bir kişiydi İlme ve bilginlere büyük değer verirdi Onun Horasan'ın başkenti olan Meşhed'de yaptırdığı cami bir şaheserdi


Uluğ Bey de, Herat'ta güzel bir köşk yaptırmış, bu köşkün duvarlarını ve tavanlarını, birer sanat âbidesi niteliğindeki tablolarla süsletmişti İktidarı döneminde, Başta Semerkant ve Buhara olmak üzere tüm ülke, Türk mimarisinin seçkin eserleriyle donatıldı


Fen bilimleri ve astronomiye merakı, ileride kendisini, dünya tarihinin en büyük astronomlarından biri haline getirdi İlim adamlığı yanında devlet adamlığı vasfı da yüksek olan Uluğ Bey, Semerkant’ta 38 yıl hükümdarlık yaptı Bir akademi haline getirdiği sarayı, devrin meşhur alimlerinin toplanıp bilimsel tartışmalar yaptığı ve eserler hazırladığı bir mekan oldu


Matematikçi, astronom, tarihçi ve şair olan Uluğ Bey, Mesud el-Kâşî, Bursalı Kadızade Rûmî, Ali bin Muhammed (Ali Kuşçu) gibi bilginleri sarayına topladı Semerkant medrese ve rasathanesini büyüttü ve yeni aletlerle donattı
Uluğ Bey zamanında yeni astronomi aletleri yapılmış, eski aletler geliştirilmişti IX ve X yüzyılda bir usturlab ile ancak 43 işlem yapılırken, Uluğ Bey zamanında geliştirilen usturlab, 1000’den fazla işlem yapıyordu Uluğ Bey’in usturlabının çapı 40 metre idi


Uluğ Bey, bu arada gökyüzünün bir de haritasını yapmayı başarmıştı Bu gökyüzü haritası, kendisinden sonra gelecek nesillere astronomi çalışmalarında ışık tutacak, onlara rehber olacaktı


Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde de geniş çalışmalar yaptı Kendisinden önceki Doğu ve Batı dünyasının tahmini bilgilerini bir kenara bırakıp, bilimsel esasları tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı Dünya onu, astronomi alanındaki eseriyle tanıdı Semerkant’taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır


Zîc-i Ulûgî denilen cetveli, diğer ilmî eserleri ve rasatları, akademiden farkı olmayan sarayındaki çalışmalarının sonucudur Zîc-i Ulûgî, diğer adı “Gûrgânî Takvimi” olan bu cetvel, o devrin ilmî esaslara dayanan yegâne takvimi sayılmaktadır


Bu eser, daha önce yazılan ‘zîc’lerin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketini daha mükemmel gösteriyorduZîc-i Ulûgî, 1655 yılında İngiltere'de Oxford şehrinde İngilizce, 1853’te de Fransızca olarak basıldı Daha sonra da çeşitli dillere tercüme edildi Batı bilim dünyası, Uluğ Bey’e “XV yüzyıl Astronomu” unvanını layık görürken, Milletrerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun adını verdi Beş ülkenin astronomlarından ve özellikle Ay’a uydu gönderen ülkelerin uzmanlarından oluşan bir komisyonun hazırladığı Ay Haritasında, üç Türk astronomunun adları da yer alır Büyük bir kratere Uluğ Bey adı verilmiştir Ay atlasında adları bulunan diğer iki Türk bilgini, Bîrûnî ve Nasireddîn Tûsî’dir


Kozmografya konusunda yazdığı bir kitap da günümüze kadar, birçok ilmî araştırmalara kaynak olmuştur Tarihin en âlim olduğu kadar en âdil bir hükümdarı olarak da tanınan Uluğ Bey, aynı zamanda kötü talihli bir hükümdardı Oğlu Abdüllatif Mirza, babasına baş kaldırmış ve gözünü tahta dikerek işi bir iç savaşa kadar götürmüştü Bu savaşta ağırlığını ortaya koyan Uluğ Bey, oğlu Abdüllatif Mirza kumandasındaki âsileri yenmeyi başarmıştı Bu iç savaş sonunda Abdüllatif Mirza da esir düşmüştü Uluğ Bey, dedesi Timurlenk gibi katı yürekli bir insan değildi Asi evlâdını bağışladı, kendisine nasihatte bulundu Bu konuda bir hükümdar olarak değil de, yüreği evlât sevgisiyle dolu hassas bir baba olarak düşünmüş ve ona göre hareket etmişti
Fakat oğlu Abdüllatif Mirza, o iyi yürekli, âlim ve kâmil babanın oğlu değilmiş gibi, Uluğ Bey ile taban tabana zıt karakter taşıyan bir insandı Babasına baş kaldırıp yenilmesinden sonra, onun verdiği manevî dersi alamamıştı Serbest kalır kalmaz derhal yeni bir darbenin hazırlıklarına koyuldu Bu kez geçen seferkinden daha kuvvetli bir ordu toplayıp başarı kazanmak için ne gerekirse yaptı Ve bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra babası Uluğ Bey'e tekrar baş kaldırdı ve onun üzerine tekrar saldırdı


Bu ikinci iç savaşta şans hiç de Uluğ Bey'e gülmedi Doğrusunu söylemek gerekirse, affettiği oğlunun kendisine karşı yeniden bir hücuma girişeceğine ihtimâl vermiyordu âlim babaUluğ Bey fena halde gafil avlanmıştı Emrindeki kuvvetler yenildi Her şey tamamen tersine gelişti; bu kez 54 yaşındaki baba, âsi oğlunun eline esir düştüUluğ Bey, oğluna göstermiş olduğu anlayış ve merhameti ne yazık ki ondan göremedi İsyankâr evlât, savaşın galibi kumandan olarak, babasını 25 Ekim 1449 tarihinde ölüme mahkûm etti


Dünyanın en ünlü matematikçisi ve astronomi bilgini olan Uluğ Bey, bir hükümdardan ziyade bir baba için en acı son ile hayatını kaybetti ve dedesi Timur Han’ın yanına defnedildi

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla