Yalnız Mesajı Göster

Klasik Türk Müziği

Eski 01-30-2010   #1
Şengül Şirin
Icon7

Klasik Türk Müziği



Klasik Türk Müziği




Türk Müziği, denince bugün karşımıza oldukça geniş kapsamlı ve çeşitlilik gösteren bir sanat alanı çıkar Klasik Türk müziği, Türk sanat müziği, ya da Osmanlı müziği diye bilinen ve tarihi oldukça eskilere dayanan müziğin yanı sıra tarihi Orta Asya'daki Türkler'e uzanan Türk halk müziği, Osmanlı Devleti'ndeki yenileşme hareketleriyle ülkemize giren batı müziğinin Cumhuriyet döneminde yorum, uyarlama ve etkisiyle ortaya çıkan çağdaş Türk müziği bu geniş sanat alanını oluşturmaktadır Ayrıca zaman içinde "arabesk" ve "Türk pop müziği" gibi yeni oluşumlar ortaya çıkmıştır


Çağdaş Türk müziği dediğimiz zaman da gene bir çeşitlilik söz konusudur Klasik batı müziği etkisiyle oluşturulan Türk müziği, hafif müzik denen türde, ama gene batı müziği kalıp ve kurallarına göre oluşturulan Türk müziği gibi değişik alanlar vardır Klasik Türk müziği ile Türk halk müziği kendi gelenekleri içinde sürüp giderken, Arap ve doğu müziğinin etkisiyle oluşan, bir yandan batı müziği çalgılarından da yararlanılarak seslendirilen, öte yandan halk müziğinden esinlenen "arabesk" müzik 1960'lann sonlarından beri yaygın bir biçimde varlığını duyurmaktadır Halk türkülerini yeni bir yorumla seslendiren ya da bu gelenek içinde yeni besteler yapan Ruhi Su, Zülfü Livaneli gibi sanatçıların açtığı yeni bir çığır içinde oluşan müzik de yaygın bir biçimde dinleyici bulmaktadır

Türk sanat müziğini çoksesliliğe dönüştürerek bir orkestra yapıtı gibi seslendirme çabalarının sonucu olan ürünler de çağdaş Türk müziği alanı içindedir
Bu arada tekseslilik-çokseslilik tartışmalarının da müziğimizi önemli ölçüde etkilediğini vurgulamak gerekir Tük müziğinin teksesli müzik alanı içinde yer alması, batılılaşma hareketiyle çoksesli müziğin gündeme gelmesi bugün bile çağdaş Türk müziği konusunda bir sorun olarak durmaktadır Öte yandan bu sorunla ilgili birçok yorum ve öneriler ileri sürülmekte, tartışmalar yapılmaktadır Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi "Türk müziği" kavramı birçok müzik anlayışını ve ürünü kapsamaktadır Bu durumda Türk müziği klasik Türk müziği, Türk halk müziği ve batı etkisindeki Türk müziği olmak üzere kabaca üçe ayırarak incelenebilir Batı etkisindeki Türk müziğinin yapısı çoksesli müziğe dayanmaktadır Bu konuda ansiklopedideki MÜZİK maddesinde ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz Türk halk müziği ise HALK MÜZİĞİ maddesinde ele alınmıştır

Klasik Türk Müziği





Klasik anlamda Türk müziği, daha önceki çeşitli İslam müziklerinin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerin ürünü olan makamsal müziktir
Makam, ayrıcalıklı birkaç sesin çevresinde, "seyir" denen ve sesler arasındaki ilişkiyi belirleyen kurallara göre melodinin biçimlendiği çerçevedir Türk müziğindeki çalgılar gibi, makamlar ve beste türleri de pek çok Ortadoğu ülkesinin ortak malıdır Ama bunların adları gibi, içerik ve kullanılış biçimleri de çoğunlukla farklıdır Çeşitli metinlerde 600'ü aşkın makam adına rastlanırsa da, bunların ancak 200 kadarının örnekleri günümüze ulaşabilmiştir Bugün ise ancak 40-50'si yaygın olarak kullanılmaktadır Makamlar arasında gerçekten apayrı bir anlatım gücü taşıyanların bazıları şunlardır: Hicaz, uşşak, rast, buselik, karcığar, kürdi, hüseyni, muhayyer, mahur, hicazkâr, şehnaz, suzinak, suzidil, evcârâ, evç, neva, saba, bestenigâr, dügâh, sultaniyegâh, segah, hüzzam, niha-vend, kürdilihicazkâr, nikriz, hisarbuselik, acemaşiran, ferahfeza, ırak

Her melodi ya da motif bir makamın seslerini ve öteki özelliklerini kullanır Ama Türk müziğinde, doğaçlamalar dışında, yalnızca bestelenmiş yapıtların biçimlenişine katkıda bulunan ve "usul" denen bir öğe daha vardır Usuller, çeşitli uzunluktaki kuvvetli ve zayıf vuruşların belli bir düzen içinde sıralanmasıyla ortaya çıkan birer ritim kalıbıdır Usul, yapıtın başından sonuna kadar aynı kalır Çeşitli Türkçe metinlerde 100'ün üzerinde usul adı geçer Ama ancak 80 kadarının örneği günümüze ulaşabilmiştir Bunlardan sıkça kullanılan bazılarının içerdikleri zaman birimi sayısı şöyledir: Semai (3), sofyan (4), türkaksağı (5), yürüksemai (6), devrihindi (7), düyek (8), aksak (9), curcuna (10), aksaksemai (10), lenk fahte (10), Mevlevi devrirevanı (14), fahte (20), çenber (24), devrikebir (28), muhammes (32), hafif (32)

Bir yapıtın künyesini, kullanılan makamın ve Ölçüldüğü usulün adları dışında, örneği olduğu beste türünün (ya da "formun") adı da belirler
Dindışı Türk müziği, söz müziği ve çalgı müziği olmak üzere ikiye ayrılır Söz müziği yapıtları sayıca daha çoktur Söz müziğindeki türler de, büyük ve küçük türler diye iki grupta toplanır Kısaca tanımlamak gerekirse, büyük türler daha uzun ve daha sanatlıdır Başlıca büyük türler şunlardır:

Kârınâtık Daha çok makam ve usulleri öğretmek amacına yönelik olan bu türden yapıtların güftelerinin her dize ya da beytinde bir makamın, bazı kânnâtıklarda aynı zamanda bir usulün adı geçer; o dize ya da beyit adı geçen makamda ve usulle bestelenir

Kâr

Genellikle daha uzun olur; bestecinin tüm hünerlerini ortaya koyduğu, birden çok usulün ve makamın kullanıldığı, güftenin başına ve arasına "terennüm" denen, daha kıvrak melodilerle bestelenmiş söz ve hecelerin eklendiği yapıtlardır

Beste


Genellikle dört dizeli bir güfte üzerine, kârlar gibi ağdalı bir üslupla bestelenen yapıtlardır Bunların birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri aynı melodiyle okunur, üçüncü dize ayrı bir makamda bestelenir ve meyan adını taşır Her dizeden sonra terennüm yinelenir
Ağırsemai Ya aksaksemai ya da senginse-mai usulüyle ölçülen bu türden yapıtlar da genellikle dört dizeli bir güfte üzerine bestelenir Birinci ve ikinci dizeleri, aralarına terennüm girmeden, apayrı melodilerle bestelenen ağırsemailer, nakış olarak nitelenirler Ağır-semailerde de, bestelerde olduğu gibi terennüm dizelerden sonra yinelenir

Yürüksemai Yürüksemai usulüyle ölçülen, çoğunlukla dört dizeli bir güfte üzerine bestelenen ve daha süratli olarak okunan bu türden yapıtlar biçim bakımından ağırsemailere benzer Bu türün de nakış olanları vardır

Küçük türlerin başlıcaları da şunlardır:

Şarkı Güftelerinin dize sayısına göre yapılanan bu türdeki yapıtlar, beste ve semailere oranla, çoğunlukla daha yalın ve kısadır 19 yüzyılda Hacı Arif Bey'in doruğa ulaştırdığı şarkı türü ondan sonraki dönemin en önemli formu durumuna gelmiştir
Köçekçe Erkek dansçıların danslarına eşlik eden, canlı ve kıvrak melodilerle örülmüş ve sazların çaldığı aranagmelerle birbirine bağlanan sözlü bölümlerden oluşur

Fantezi 20 yüzyılda ortaya çıkan, serbest yapıda, çoğunlukla birkaç bölümlü, her bölümü başka bir tempo ya da ayrı bir usulle bestelenmiş sözlü yapıttır
Dindışı çalgı müziğinde başlıca üç tür vardır En büyük ve en önemli tür peşrev'dir Hane denen dört ya da beş bölümden ve her haneden sonra yinelenen teslim bölümünden oluşan peşrev özellikle 19 ve 20 yüzyıllarda çok gelişmiştir Baştan sona aynı usulle beste-lenmiştir Çalgı müziğinin ikinci önemli türü de saz semaisi'dir Çoğunlukla dört hane ve bir teslimden oluşan saz semailerinin ilk üç hanesi ile teslimi, aksaksemai usulüyle ölçülmüştür Çok ender olarak senginsemai ya da yürüksemai usulleri de kullanılmıştır Dördüncü hanede ise ilk üç hanedekinden farklı olarak semai, yürüksemai ve senginsemai başta olmak üzere, çok çeşitli usuller kullanılmıştır Tanburi Cemil Bey'in katkılarıyla da gelişen bu tür 20 yüzyılda, özellikle Refik Fersan tarafından, neredeyse bağımsız bir konser parçasına dönüştürüldü Çalgı müziğindeki üçüncü tür ise sirto, longa, mandra, kasap havası, çiftetelli gibi çeşitli danslara eşlik eden ve daha çok 19 yüzyılda gelişen çalgı yapıtlarını kapsayan oyun havası türüdür




Tüm bu sözlü ve sözsüz yapıtların, belli bir düzen içinde peş peşe icra edilmesi "fasıl" denilen diziyi oluşturur Bir fasılda, tümü de aynı makamdan olmak üzere, sırayla şu türlerin birkaçından yapıtlar seslendirilir: Kâr (varsa), birinci ve ikinci beste, ağırsemai, ağırdan yürük tempoya doğru sıralanan ve birbirlerine aranagmelerle bağlanabilen birçok şarkı, yürüksemai, saz semaisi ya da oyun havası Başta peşrev, arada da taksimler yer alabilir Taksim bir çalgının solosudur ve dindışı Türk müziğindeki en önemli doğaçlama türlerinden biridir (öbür önemli doğaçlama ise bir ses sanatçısının, bir şiiri doğaçtan ezgilerle, yani içinden geldiği gibi okuması demek olan gazel'dir)
Türk müziğinin çok gelişmiş bir kolu da, din-tasavvuf müziğidir Gerçekte bu kolu, cami müziği ve tekke müziği olmak üzere iki alt başlık altında incelemek gerekir Çünkü her ikisinin de kendine özgü kuralları ve türleri bulunur Ama, başta ilahiler olmak üzere, her iki alt kolda da önem taşıyan ortak türler ve ortak yapıtlar vardır Cami müziği, doğaçlamanın ağır bastığı, hemen hemen hiçbir çalgının kullanılmadığı, çoğu zaman tek bir kişinin kutsal bir metni okumasına dayalıdır Bu metin Kuran'dan bir bölüm ise, okuyanın yaptığına "tilavet" ya da "kıraat"; Süleyman Çelebi'nin Vesüetü'n-Necatından bir bölüm ise yapılan müzik mevlittir


Tekke müziği, cami müziği gibi söze ve insan sesine dayalı olmakla birlikte, doğaçlamanın yanı sıra bestelenmiş yapıtların da önemli yer tuttuğu ve insan sesinin yanı sıra çalgıların çok kullanıldığı bir müziktir Tilavet ya da kıraat tekke müziğinin de başlıca doğaçlama türüdür Peygamberi öven şiirlerin doğaçtan müziklenmesi demek olan kaside, dindışı müzikteki gazelin karşılığıdır Tekke müziğindeki en büyük yapıtlar, Mevleviler'in "ayin-i şerif" adını verdikleri uzun ve çok sanatlı yapıtlardır Mevleviler'in sema ayini sırasında mutrib denen ses ve saz sanatçıları topluluğu tarafından seslendirilen ayin-i şerif, selâm denilen dört bölümden oluşur Başta peşrev, selamların aralarında saz terennümleri ve sonda son peşrev-son yürüksemai çalınır Ayin-i şeriflerin çoğunun güftesi, Mevlana' nın Mesnevisinden alınmıştır Birkaçında Türkçe ya da Arapça şiirlere rastlanır Mevlevi müziğinin başlıca çalgıları, ney, rebap, kudüm ve haliledir Sonradan bunlara tanbur, kanun, kemence ve ud da eklenmiştir Müzik, Mevlevilik'ten sonra en çok Bektaşi, Halveti, Rıfai ve Cerrahi tarikat ve tekkelerinde önem kazanmıştır Bunlarda, ortak ya da özel ilahiler, duraklar (dinsel törene ara verildiğinde okunan, doğaçlamaya benzer sanatlı yapıtlar), tevşihler (dindışı müzikteki besteleri andıran ağdalı ve sanatlı ilahiler), şugller (Arapça güfteli ilahiler), teşbihler (daha çok "sübhanallah" sözcüğünün tekdüze bir ezgiyle yinelenmesine dayalı dualar), savtlar (birkaç dizelik bir güftenin tekdüze bir ezgiyle yinelenmesine dayanan ve zikir sırasında okunan dualar) okunur Bektaşiler'in, genellikle yalın bir ezgisi ve halk şiiri üslûbunda güftesi olan ilahilerine nefes denmiştir Mevlevilik dışındaki tarikatların müziğinde en önemli çalgı, büyük çaplı zilsiz bir tef olan bendir ya da mazhardır Bektaşiler'ce çöğür, mey gibi halk çalgıları da kullanılmıştır

Türk müziği, insan sesine dayalı bir müzik olduğundan, çalgı yapıtlarında da insanın ses alanı dışına pek çıkılmamıştır Çalgıların işlevi, daha çok insan sesine eşlik etmek, onu desteklemek olarak görüldüğünden, bunların ses alanlarını genişletmek için çaba harcanmamıştır Yapı olarak daha çoğuna elverişli olsalar bile, çalgıların iki ya da 2,5 oktavlık ses alanlarıyla yetinilmiştir Öte yandan, bu çalgıların teknik açıdan virtüözlük olanaklarının artırılması yoluna da gidilmemiştir Kullanılan çalgılar neredeyse 100 yılda bir tümüyle değişmiştir Sözgelimi III Selim döneminden (1789-1808) önce, zurna, cenk, ney, kudüm, halile, musikar (bir tür panflüt), çöğür, rebap gibi çalgılar tutulurdu Daha sonra ise santur, keman, kemence, kanun ve lavtanın yıldızı parladı Günümüzde klarnet ve viyolonsel de aranan çalgılar arasına girmiştir Bazı çalgılar ise bugün tümden unutulmuştur Sözgelimi, artık cenk, rebap, musikar, santur, sinekemanı, girift (çok küçük bir tür ney) ve lavta gibi çalgılar geçmişte kalmıştır Günümüzde kullanılan başlıca çalgılar şunlardır: Tanbur, ney, kemence, ud, kanun, keman, viyolonsel, klarnet, kudüm, darbuka, bendir ve halile Bunlardan doğu kökenli olan kanun, ud, ney, darbuka, kudüm ve bendir birçok Ortadoğu ve İslam ülkesinde de kullanılır Tanbur ve kemence köken olarak birer Türk çalgısı sayılamaz, ama bugün yalnızca Türkler'in klasik müziğinde kullanılırlar

Dönemler

Türk müziği tarihinde, batı müziği tarihindeki barok, klasik, romantik gibi dönemlere karşılık olabilecek Ölçüde önemli farklarla birbirinden ayrılan dönemler yoktur Ama, melodik yapı ve üsluplardaki belirgin farklılığa dayanılarak bazı dönemlerden söz edilebilir Bu müzik, 13, 14 ve 15 yüzyıllarda Herat, Bağdat ve Tebriz saraylarının yetenekli bestecilerinin yapıtları örnek alınarak biçimlendirilmiştir Bu dönem başlangıç dönemi sayılabilir Kendisi de besteci olan hükümdarlar yalnız bestecileri değil, yeni makamlar ve usuller bulanları, müzik kitapları yazanları da ödüllendirerek müzik yaşamına canlılık katardı II Murad dönemini de kapsayan bu ilk dönem, yoğun bir Arap ve İran üslubu etkisi altında geçmiştir İstanbul'un fethinden sonra buna Bizans etkisinin de eklenmesi, özgün bir üslubun oluşmasını geciktirmiştir Özgün bir Osmanlı-Türk üslubunun ancak 16 yüzyılın ikinci yansında oluştuğunu söyleyebiliriz Klasik dönem, Osmanlı üslubunun ilk olgun örneklerini veren Itri ile başlatılabilir

Itri'den sonraki en büyük temsilcileri Ebubekir Ağa, Tab'i Mustafa Efendi, Küçük Mehmed Ağa, Sadullah Ağa, III Selim, İsmail Dede Efendi, Dellâlzade İsmail Efendi ve Zekâi Dede Efendi olan bu üslubun en parlak yılları, kendisi de büyük bir besteci olan, birçok yeni makam düzenleyen ve birçok besteci ve icracıyı koruması altına alan III Selim'in saltanat yıllarıdır 19 yüzyılın ortalarında Hacı Arif Bey ile başlayan ve şarkı türünün çok büyük önem kazandığı dönem, bir bakıma Türk müziğinin gerileme dönemidir

Çünkü, öne çıkan şarkı türü, kâr, beste semai gibi sanatlı ve büyük türlerin bir kenara itilmesine yol açmıştır Ama öte yandan, bu dönemde çalgı müziği gelişmiştir Başta Tanburi Cemil Bey olmak üzere, birçok virtüöz saz sanatçısı yetişmiş, bunlar taksim türünün önem kazanmasını sağlamışlardır Bu dönemde klasik Türk Müziği içerisinde saz müziği gelişip sesli icralardan bağımsızlaşmış, kişilik kazanmıştır Ayrıca müzik daha geniş bir kitlenin malı olmaya başlamış, Balkanlar'dan gelen profesyonel müzikçiler beğenide çeşitli değişiklikler yaratmışlardır Kapatılan Mehterhane'nin yerine kurulan alafranga bandonun (Muzıka-yı Hümayun) yanı sıra, sık sık İstanbul'a gelen yabancı opera ve operet toplulukları da, batı müziği etkisini, daha önce hiçbir dönemde olmadığı kadar artırmıştır Klasik Türk müziği 20 yüzyıl ile birlikte çöküş ve yeni arayışlar dönemine girmiştir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla