Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi acıydı aşk; ve maddeyi manaya veren en cömert sancıydı

Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yetirişlerin türküsüydü

Kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümlerde düğünüp neylerde ağlayan ahenkti aşk

Şarkın bütün şiir mazerasıydı, belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yazısıydı

Yağmur yağmur belâya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlerde kendini atmaklardı

Mansûr’u dara takan da, Halil’i oda yakan da oydu ve oydu Eyyub’u derde bırakan da

Tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi

Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş

Aşk ile insan elbet güneşe benzer; ve aşksız gönül misal-i taşa benzer

Hayatı aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır

Gelip kemiğe dayanınca dünya, hayata atılan kement olur; göz kapaklarından vurulunca kasırgalar, annelerce deprem, babalarca bent olur

Aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar, aşksız rahmini yargılayan bebekler nagehan doğar

Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur; aşk kayıp giderse dünyadan ebed kıyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur

Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler

Saban onunla sürerse toprağı koşarak, ancak o vakit şereir taze bir başak

Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür

Kayan yıldızlar gibi büzülür elem denizlerinde diller ve melâl süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller

Kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer, şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yâr düşer

Sevgili!
Kapına geldik; aşkı öğret bize; ve aşkını ver yüreklerimize

Bir nihânice gamzene gamzede âşıkların adınaHani uykuya dalınca kenti ve yalnız başına kalınca kendi… Hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri… Vicdan sesinden bizar kürek mahkûmlarınca, hani âşıkların hasreti özleme karınca… Hani gurbetin uzunda gönlüme gömen de sen, hani sen gurbet gurbet gönlüme gömendeGüneş ve ay nurunu aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşığı aydınlatırkenGel ey Sevgili bir huzmecik bahşeyle asi ve âciz üftadene ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene

Aşkları unutan bendene aşkını unutturma!
Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da
