Yalnız Mesajı Göster

Çağdaş Tıp

Eski 01-19-2010   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Çağdaş Tıp



Çağdaş Tıp




Vücudun normal yapısı ve işleyişi incelendikten sonra, sıra, hastalıkların nedeni olan yapı ve işlev bozukluklarını incelemeye gelmişti Patoloji denen bu araştırma alanı 19 yüzyılda büyük bir önem kazandı Hastalıkların anlaşılmasında en değerli ipuçlarının vücut hücrelerinde gizli olabileceğine dikkati çeken Alman tıp bilgini Rudolph Virchow (1821-1902) patolojinin bilimsel temellerini atan kişidir Bakterilerin bulunması, doktorların hastalıklar konusundaki görüşlerini tümüyle değiştirdi ve mikrobik hastalıkları önleme ya da tedavi etme olanaklarını hazırladı (bak BAKTERİ ) Bakteriyolojinin kurucusu olarak anılan Louis Pasteur (1822-95) birçok hastalığın bakterilerden ileri geldiğini kanıtladı ve zararlı mikroorganizmaları yok etmek için çeşitli yöntemler geliştirdi (bak PASTEUR LOUİS) Gene büyük bakteriyoloji bilginlerinden Ro-bert Koch (1843-1910) da verem basilini gözlemleyip tanımladı Bakterilerden çok daha küçük olan virüslerin varlığı ise ancak 20 yüzyılda saptandı ve birçok bulaşıcı hastalığın virüslerden kaynaklarıdığı anlaşıldı (Ayrıca bak MİKROPLAR: VİRÜSLER VE VİRÜS HASTALIKLARI)


Hastaların belirli yöntemlerle daha ciddi biçimde incelenmeye başlaması da 19 yüzyılın ilk yıllarına rastlar Doktorun parmak uçlarıy-la hastanın göğüs kafesine vurarak içeriden yankılanan sesleri dinlemesine dayanan "perküsyon" yönteminin bulucusu, Leopold Auenbrugger (1722-1809) adında Viyanalı bir doktordur Auenbrugger'in babası hancıydı ve şarap fıçılarının ne kadar dolu olduğunu anlamak için üstlerine hafifçe vurarak fıçıları yoklardı Fıçının boş ve dolu bölümlerinden gelen seslerin değişik tınıda olduğunu fark eden genç doktor, akciğerlerde sıvı birikip birikmediğini anlamak için hastalarında da bu yöntemi uygulamaya başladı Fransız doktor Rene-Theophile Laennecin (1781-1826) buluşu olan stetoskop da göğüs seslerinin dinlenmesinde çok önemli bir gelişmedir Laen-nec, bir yazı kağıdını boru biçiminde bükerek hastasınırı göğsüne dayadığında kalp ve akciğer seslerini çok daha net olarak duyduğunu fark etmişti

Tahtadan yapılmış basit birer boru biçimindeki ilk stetoskoplar giderek gelişti ve hastanın göğsüne ya da sırtına kulak dayayarak dinleme geleneği tarihe karıştı 19 ile 20 yüzyıllarda fizik ve biyokimya dallarındaki hızlı gelişmenin sonuçları, tıptaki tanı ve tedavi yöntemlerine yarısı makta pek gecikmedi Alman fizik bilgini Wilhelm Con-rad Röntgen (1845-1923) X ışınlarını 1895te bulmuştu (bak X Işinlari) 1960'h ve 19701i yıllarda, X ışınlarından yararlanarak, hastalıkların tanısında doktorlara çok yardımcı olan yeni yeni yöntemler geliştirildi Örneğin, beyin ve vücut dokularını tarayarak urları ya da herhangi bir yapı bozukluğunu saptamaya yarayan bilgisayarlı tomografi tekniği bunlardan biridir




Canlı dokuya zarar vermeyecek kadar zayıf radyoaktif maddelerin damar içine ya da incelenecek organa şırıngayla akıtıl-masıyla da iç organların filmi çekilebilir Ayrıca doktorlar, ucunda bir mercek ile küçük bir lamba bulunan uzun esnek bir boruyu büyük bir özenle vücut boşluğuna sokarak iç organları doğrudan görebilirler Bu araçların ilk örnekleri, denizaltılardaki periskoplar gibi sert ve bükülmeyen birer boru biçimindeydi; oysa günümüzde son derece esnek ve istenildiği gibi eğilip bükülebilen plastik borular kullanılır Örneğin midenin içini görerek incelemeye yarayan gastroskop ağızdan içeri sokulup, yemek borusundan geçirilerek mideye indirilir; akciğerleri ve bronşları incelemeye yarayan bronkoskop ağızdan içeri sokulduktan sonra soluk borusuna doğru yönlendirilir; karın boşluğunu ve buradaki organları incelemeye yarayan laparoskop ise karın duvarında açılan küçük bir delikten içeri sokulur

îç organların görüntüleri borunun içindeki optik lifler aracılığıyla yukarıya kadar iletilir Böylece doktorlar çoğu zaman hastayı ameliyat masasına yatırmadan, örneğin karın duvarını açmadan iç organlarındaki bir hastalığa kolayca tanı koyabilirler Biyokimya alanındaki araştırmalar da özellikle böbrek ve şeker hastalıklarının tedavisinde büyük kolaylıklar sağlamıştır Laboratuvarlarda yapılan kan testleri hem kanın biyokimyasal yapısı, hem de kan hücreleri konusunda çok değerli bilgiler vererek hastalıkların tanısını kolaylaştırır (Ayrıca bak Kan) Bakteriyolojinin gelişmesi de çok etkili tedavi yöntemlerinin bulunmasında önemli rol oynamıştır Pasteur'ün bakterilere ilişkin çalışmalarını okuyan ingiliz cerrah Joseph Lis-ter (1827-1912), başarılı bir ameliyattan sonraki beklenmedik ölümlerin Pasteur'ün sözünü ettiği bu zararlı bakterilerden kaynaklarıdığı sonucuna vardı

Ameliyat sırasında ya da daha sonra bu mikroplar ameliyat yerindeki açık yaralardan vücuda girerek yaraların iltihaplanmasına, hatta bazen kana karışarak hastanın ölümüne neden oluyordu Mikropları öldürebilecek kimyasal maddelerle bu tehlikeyi önleyebileceğini düşünen Lister ameliyat sırasında cerrahların maske, eldiven ve ameliyat önlüğü kullanmalarını, ayrıca ameliyat salonuna fenol buharı püskürtülmesini önerdi (bak Lister Joseph) Antiseptik denen mikrop öldürücü sıvılardan başka, ısı ve bazı ışınlar da bakteriler üzerinde etkilidir Bugün bütün ameliyat aletleri kullanılmadan önce "otoklav" denen özel fırınlara konarak kızgın buharla sterilize edilir, yani mikroplardan arındırılır (Ayrıca bak ANTİSEPTİK) Hastalıkların tedavisinde, bakterileri öldürebilen kimyasal maddelerden yararlanma düşüncesinin öncüsü Paul Ehrlich'tir (1854-1915) (bak Ehrlich Paul) Gerhard Domagk (1895-1964) ise bazı türleri bugün bile bakteri kökenli hastalıkların tedavisinde kullanılan sülfonamit grubu ilaçları geliştirmiştir Ama, bugüne kadar üretilen bütün ilaçlar içinde en önemlisi antibiyotiklerdir (bak ANTİBİYOTİKLER)

Sir Alexander Fleming (1881-1955), Pe-nicillium cinsinden küf mantarlarının çevresindeki bakterilerin öldüğünü gözlemlemişti Bu konudaki deneyleri sürdüren Howard Flo-rey (1898-1968), 1939'da, antibiyotiklerin ilk örneği olan penisilini bol miktarda üretmeyi başardı (bak Fleming Florey ve Chain) Penisilinden sonra en önemli antibiyotiklerden biri de 1944'te bulunan ve veremin tedavisinde kullanılan streptomisindir Günümüzde bir hastaya antibiyotik vermeden önce bakterilerin bulaşmış olduğu dokudan bir örnek alınır ve laboratuvardaki özel besi yerinde bakterilerin çoğalması sağlanır

Böylece bakterinin türü kesin olarak belirlendikten sonra, "antibiyogram" yöntemiyle bu canlıları yok eden en etkili antibiyotik saptanır ve uygun dozlarda hastaya verilir Hastalıklardan korunmanın en etkili yöntemi ise, bir hastalığın mikrobunu vücuda "aşılayarak" yapay yoldan bağışıklık kazandırmaktır Hastalık yapıcı etkisi azaltılmış olan bu mikrobun proteinleri bizim proteinlerimize benzemez Bu yüzden, aşılanan kişinin bağışıklık sistemi, bu yabancı proteinleri yok etmek üzere antikor üretmeye başlar Eğer aynı mikrop bu kez canlı olarak yeniden vücuda girerse, kandaki hazır antikorlar hemen harekete geçerek hastalık etkenini yok eder (Ayrıca bak AŞI; BAĞIŞIKLIK) Bağışıklığın önemini kanıtlayan ilk etkili aşı, Edward Jenner'ın (1749-1823) hazırladığı çiçek aşısıdır (bak Jenner Edward) Günümüzde insanlar boğmaca, tetanos, difteri ve çocuk felci gibi birçok hastalıktan aşıyla korunabiliyorlar

Bu yüzyılın başlarında, kalp hastalıklarına karşı kullanılan dijitalin, sıtma tedavisinde kullanılan kinin ve ağrı kesici olarak kullanılan morfin gibi ancak üç beş tane etkili ilaç biliniyordu Bu alandaki hemen hemen bütün gelişmeler yaşadığımız yüzyılın ürünüdür Bugün ilaç fabrikalarında her gün yeni yeni ilaçlar geliştiriliyor ve kullanıma sunulmadan önce her birinin etkisi ve güvenilirliği uzmanlarca denetleniyor (bak İlaç) Radyoaktif maddelerin tanı ve tedavi amacıyla kullanılması da tıptaki en önemli gelişmelerden biridir 1898'de Marie Curie (1867-1934) ile Pierre Curie'nin (1859-1906) radyumu bulmaları, kanserin ve bazı kan hastalıklarının tedavisinde yeni umutlar veren ışın tedavisinin (radyoterapinin) çıkış noktası oldu (bak Curie Marie ve Pierre) Bugün büyük hastanelerin hemen hepsinde bir radyoterapi bölümü vardır 20 yüzyıl, cerrahi alanında da çok büyük teknik gelişmelere tanık oldu

Bunların başında hiç kuşkusuz organ nakli gelir Özellikle böbrek nakli ameliyatlarında çok başarılı sonuçlar alınıyor; ayrıca kalp, akciğer ve karaciğer gibi organlar da, başka tedavi olanağı kalmadığı zaman, yeni ölmüş birisinden alınan sağlam organlarla değiştirilebiliyor Bu tip ameliyatlarda en büyük sorun, vücudun bağışıklık sisteminin yeni organı yabancı madde kabul ederek yok etmeye çalışmasıdır Ama, bağışıklık sistemini bastıran özel ilaçlarla vücudun bu tepkisi ve yeni organı reddetmesi engellenebiliyor Cerrahi alanındaki son gelişmelerden biri de mikrocerrahidir İki gözle bakılabilen özel mikroskoplarla ve son derece duyarlı aletlerle çalışan cerrahlar artık insan saçından bile ince olan kılcal damarları ve sinirleri uç uca ekleyebiliyorlar Böylece, bir kazada kopan ya da parçalanan organlar büyük bir başarıyla eski yerine tutturulabiliyor

Cerrahi dalındaki bütün bu gelişmelerde öbür alanlardaki bazı buluşların büyük payı vardır Sterilizasyon, antibiyotikler, kan nakli ve hastaya damardan serum verilmesi gibi uygulamalar olmasa cerrahi de bugünkü başarısına ulaşamazdı Ama bütün bu katkılar içinde belki de en önemlisi, ağrısız ameliyat yapma olanağını veren anestezik maddelerin bulunmasıdır (bak Anestezi) Mühendisler ile doktorlar arasındaki verimli işbirliğinin sonuçları da tıbbın ilerlemesine büyük katkıda bulunmuştur Örneğin, gerektiğinde akciğerlerin görevini üstlenerek solunuma yardımcı olan çelik ciğer, kan dolaşımını bir süre vücut dışında sürdürebilen kalp-akciğer makinesi ve böbreklerin işlevini yerine getiren diyaliz makinesi (yapay böbrek) gibi gelişmiş araçlar bu işbirliğinin ürünleridir ve pek çok insanın yaşamını kurtarmıştır (Ayrıca bak BİYOMÜHENDİSLİK)

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla