GöKKuŞaĞı
|
Tarih Ambarı
Miras Kalan Bir Ayıp
Osmanlıtarihinde yabancı devlet kapısına sığınan ilk sadrazam Mithat Paşa'dır Mithat Paşa, İzmir valisi iken mahkeme için İstanbul'a gideceği bildirilir Paşa derhal giyinir ve evin arka kapısından kaçarak Fransız konsolosluğuna sığınır Bütün tarihçiler bu hareketin çok çirkin ve milli haysiyeti rencide edici oluşu üzerinde ittifak etmişler hatta bizzat Mithat Paşa'nın kendisi bile bunun temizlenemeyecek bir leke olduğunu kabullenmiştir
"Fransız konsolosluğuna gitmekliğim, tarih-i ömrümün bir lekesidir ki yalnız bana değil evladu ıyâlime dahi kalacak bir şeyn(ayıp,kusur) ve ar olduğunu itiraf ederim "
Bizans'ta ilk Cami
Devrini âlimleri, Emevi Halifesi Süleyman'a:
"İstanbul 'peygamberler ismi' taşıyan bir zat tarafından fethedilecektir Emeviler arasında sizden başka kimse, böyle bir ad taşımıyor" derler
Halife Süleyman da fethi ümit ederek kardeşi Mesleme'yi İstanbul kuşatmasına gönderir Bu seferin sonunda mühim bir hatıra kalır: " Mesleme Camii"
Muhtelif asırlarda bilhassa 4 Haçlı seferi sırasında Mesleme Camii tahrip ve yağma edilir Fakat İslami hatıralara daima saygı besleyen Osmanlılar, İstanbul'un Galata semtinde bulunan Arap Camii'ni, meşhur kumandan Mesleme'ye izafe ederek ihya etmişlerdir
Saatte On Kelime Söyleyen Türk Ordusu
Atalarımız " Söz gümüşse sükût altındır " demiş Osmanlı Devleti'ni Osmanlı yapan faziletlerden biriside ordusunun disiplin ve nizamıdır ŞikârÎ' nin "Kahraman Tarihi" isimli eserindeki şu satırlar bu durumu çok güzel anlatmaktadır:
"Murad Hüdavendigâr ile Karamanoğlu Alaüddin Bey arasındaki muharebeden sonra Osmanlı ordusu Akşehir'i zabtetti Cümle şehir halkı nimetlerini ortaya döküp askerlerle baba oğul gibi yediler Askerlerin hç birisi başını kaldırıp yukarı bile bakmadı Zira askerler bütün tembihli idiler Bunların saatte on söz söylemekten başka hakları yoktu On sözden fazla söyleyen cezalandırılırdı "
Yedi Yıl Çalmayan Zil
Adaleti ile meşhur İran hükümdarı Nûşirevân, ilginç bir metotla adalet dağıtırdı Saraya gelen mazlumların, kimse mani olmadan kendisine ulaşmasını isteyen Nûşirevân, yedi yaşındaki bir çocuğun bile erişebileceği bir zincir astırdı ve ucuna bir çok zil taktırdı Mazlum bir kişi gelince o zinciri kımıldatır ve zillerin sesi ile Nuşirevan'a ulaşırdı Bu uygulama o kadar etkili oldu ki haksızlık ve zulmün kökü kurudu Halk kesin bir adalet ve huzura kavuştu Öyle ki bu zilin yedi yıl hiç çalmadığı belirtilir
Yüzyıllar Önce Peygamberimiz İçin Yapılan Ev
Yemen meliki Ebu Kerb, şehri ele geçirmek için Medine önlerine gelir Tam baskın yapacağı sırada iki yahudi genç bundan vazgeçmesini, burasının yıllar önce gelecek nebiler sultanının hicret edeceği yer olduğunu söylerler
Ebu Kerb'in gönlüne efendimizin aşkı düşer Tacını tahtını terk ederek Medine'ye hicret eder Orada bir ev inşa ettirir Ömrü yeterse bu evde ahir zaman peygamberini misafir ederek ona yardımcı olacağını ilan eder Ancak ömrü yetmez Varislerine, hep bu niyetle ev devredilir Nihayet o kutlu hicret gününde efendimizin devesi gelip bu evin önüne çöker Evin sahibi, Ebu Kerb neslinden Ebu Eyyub el-Ensari'dir Böylece yıllar sonra bile Ebu Kerb, efendimizi evine misafir etme şerefine erer
Avrupa İçin Hayaldi
Halkını “ Emânetullah” (Allah’ın emaneti) olarak gören Osmanlı Devleti’nde, akıl hastalarına bîmârhanelerde son derece şefkatle muamele edilir, hastalar ceviz ağacından mamul karyolalarda, ipekli çarşaflarda yatırılıp tedavi edilirdi
O sırada Avrupa’ da ise akıl hastalarına, ruhuna şeytan girmiş diye diri diri yakılıyordu…
İstanbul’daki Bimarhaneleri gören Mongeri Pere: “ Burası Avrupa’nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesesidir " Demekten kendini alamamıştı Osmanlı’nın uyguladığı musiki ile tedavi metodunu ABD ancak 1956 yılında uygulamaya başladı…
İnsanlığın En Muhteşem Harikası
Osmanlı sosyal yapısı üzerine uzman olan Erlanye Üniversitesi profesörlerinden Hutterroht’ a
“ Osmanlı Devleti, bu kadar geniş toprakları ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı Sarayı’ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu O saray ise Batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi Bu nasıl bir iştir? “ diye sorulduğunda Profesör Hutterroht şu cevabı verdi:
“Sırrını çözebilmiş değilim 16 asırda Filistin’in sosyal yapısı üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır…”
Eskiden Osmanlı Pasaportum Varken
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra, son derece üzülen ihtiyar bir Ürdünlü, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine giderek: “ Herkes bu pasaportla alay ediyor Eskiden Osmanlı pasaportum varken selam dururlardı ” Demiş ve: “ Ben Osmanlı tebaasıyım, ne olur bunu değiştirin! ” diye sefaret yetkililerine ricada bulunmuştur
Padişahın Polis Köpeği
Sultan Abdülhamid Han’ın sarayında bulunan köpeğin saraya kabul edilme hikayesi çok enteresandır Sultan, bir Cuma günü Hamîdiye Camii’nde namazını kılıp, dışarıya çıkmış, kapının önünde bekleyen arabasına doğru birkaç adım atmıştır
İşte tam o sırada bir sokak köpeği, yıldırım gibi koşarak, hünkarın arabasının önüne kendisini atmış ve yerde yuvarlanmaya başlamıştır Etraftan koşuşan saray vazifelileri ve muhafızlar hemen köpeği kovalamışlar,sultan da arabasına binerek saraya dönmüştür…
Ertesi Cuma, gene namazdan sonra, sultan arabasına binerken aynı köpek ve yanı sahne! Üstelik bu sefer arabanın önüne atılarak yuvarlanan
sokak köpeği, muhafızlar tarafından kovalanmadan önce, sultanın ayaklarına sürtünme fırsatını bulmuştur
Üçüncü hafta, Cuma selamlığından sonra, bu hadise tekrar edince, sultan son derecede şaşırmıştır…
Üstelik bu defa köpek, sultan ile birlikte saltanat arabasına girmeye de çalışmıştır! 
Muhafızlar ise köpeği şiddetle, hiddetle kovalamaya çalışırken, sultn müdahale etmiş ve:
“Bu hayvana dokunmayınız Onu saray götürünüz…” demiştir ”
İşte bu köpeğin saraya girişi böyle olmuştur Bu hayvan beyazlı siyahlı, uzun zaman hayatını sokakta geçirmiş, fox kırması bir köpekti Fakat hayret verici bir zeka ve hassasiyeti vardı Sarayda birisi suç işlese bu köpek, suçluyu paçasından, eteğinden tutar sultanın huzuruna getirirmiş Bir defasında Sultan Abdülhamid Han, saradaki marangozhanesinin yanmasına sebep olanları tespit etmek istemiş ve üç harem kadınını huzuruna çağırmıştı Bu üç kişiye bunu kim yaptı diye sormuş ama cevap alamamıştır Bunun üzerine köpeğine:
“…Bu işi yapan kim ise git onu bana tut, getir!” deyince, köpek saraylılardan birine doğru ilerlemiş ve onu eteğinden çekerek sultanın önüne getirmiştir
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|