Şengül Şirin
|
Sicilya’daki ölüler evi
Sicilya’daki ölüler evi
Sicilya’nın Palermo kentindeki sıradışı müze, pek çok ziyaretçi ağırlıyor 1800’lerden kalma erkek cesetleri, 90 yıl önce zatürreden yaşamını yitimiş bir kız çocuğunun hiç bozulmamış yüzü, pelerinin altından iskeleti görünen bir rahip ve yüzlercesi  

Ürpertici mumyalar yaşam üzerinde düşünmenizi sağlıyor

Palermo gibi, Sicilya’nın pek çok kentinde, doğal nedenler sonucu kuruyan ve din adamlarına mumyalaştırma konusunda esin kaynağı olan 2 bini aşkın ceset ziyaretçiler için sergileniyor Yüzyıllar öncesindeki yaşama ve ölüme dair bilgiler sunan, Sicilya’nın Ölüler Evi’nin öyküsü, National Geographic Türkiye’nin Şubat sayısında yer alıyor
Palermo’daki havaalanının adı, Falcone-Borsellino Yetmişli yılların Amerikan polisiye dizilerini çağrıştıran ve daha önce duymadıysanız eğer, bunun için kimsenin sizi suçlamadığı isimler bunlar Her ikisi de organize suçların çok eski tarihlerden bu yana ele geçirdiği Sicilya’da bu gidişe bir son vermeyi deneyen, ölümü göze alacak kadar cesur yargıçlardı İkisi de suikaste kurban gitti Burada halk yabancılarla Mafya hakkında konuşmayı pek sevmiyor; bu, utanç verici bir iç mesele ve aslında Sicilya sakinleri dışında kimseyi ilgilendirmeyen, kendilerine özel bir trajedi onlara göre Sicilya sır tutan bir yer Bunu başkent Palermo’nun kararmış yüzlü barok sokaklarında hissedebiliyorsunuz
Temkinli ve erkeksi bir yer burası, güzel ve talihsiz  
Sicilya tarihinde, Avrupa’nın en dokunaklı, en sefil romantik öykülerinden biri yatıyor -bu insanlar ta 1950’li yıllara kadar Batı dünyasının en fakir köylüleriydi Yüzyıllar boyunca, sonu gelmeyen kan davalarının, adaletsizliğin, sömürünün, namus cinayetinin ve mafya yasalarının hüküm sürdüğü, mandalina çiçekleri ve tütsü kokusuyla kuşatılmış, kıt kanaat bir yaşam içinde çabalayıp durdular

Sicilya’da dökülen kan, çağlar boyunca, dökülecek kanı getirdi peşi sıra
Palermo’daki Kapuçin Manastırı, pek de içinde sakladıklarını ele veren bir görünüm sergilemiyor Mafyanın 1992’de Yargıç Borsellino’yu katlettiği kentin diğer ucunda, sessiz bir meydanda, bir mezarlığın yanı başında yer alıyor
Kapı önünde bir köşede, birkaç seyyar satıcı var; kartpostal ve rehber kitap satma telaşındalar İçeride ise, masa başında oturan bir keşiş, bilet ve gelen ziyaretçilere yine kartpostal ve adaklık incik boncuk satıyor
Durgun bir gün; keşiş gazete okuyor
Merdivenden inip, ahşaptan yapılma bir Meryem Ana heykelinin yanından geçince, katakompa, ölülerin bekleme odasına açılan kapıya geliyorsunuz
Şaşırtıcı derecede büyük; yüksek, kemerli tavanları ve birbirine dik açılarla açılan upuzun koridorları var Serin ve nemli; havada ekşi, baharatımsı bir toz ve çürüyen kumaş kokusu asılı Güneş ışığı, yüksekteki pencerelerden dağılıp gelen solgun huzmelere dönüşüyor Floresan ampullerin titreşen ışığı, havaya morgu andırır, cansız bir parlaklık ekliyor Duvarlarda asılı, banklarda oturan, köhne kutularında dinlenen yaklaşık 2 bin ölü var burada En iyi giysileri üstlerinde; mesleklerini ele veriyor Burada onlardan başka hiç kimse yok

Rosalina, 1920 yılında, iki yaşındayken ölmüş
Ölü bir bedenin kurutulması ve korunması, Avrupa’da özellikle Sicilya’ya özgü bir şey İtalya’nın diğer bazı yerlerinde de örneklerine rastlanıyor ancak, büyük bölümü, yaşayanlarla ölüler arasındaki ilişkinin çok güçlü olduğu Sicilya’da bulunuyor
Ne tam sayıları biliniyor, ne de kaçının -ölülere adak nesnesi gibi yaklaşan dini düşünce tarzından rahatsızlık duyan rahiplerce- katakomplardan alınıp mezarlara gömüldüğü  Bu durumda aklınıza bir soru geliyor:
Bir insan bunu neden yapar? Çürümekte olan cesetleri neden sergiler?
Kafam bu sorularla karışmış bir halde aralarında dolanırken, tam olarak neler hissettiğimi anlamaya çalışıyorum
Batı kültüründe ölü bedenler genel olarak ortada pek sık görülmez -üzeri örtülür ölümün, gözlerden saklanır Burada ise ölüm gözler önünde; esrarengiz duruşlarından sanki kişisel tavırları ve özellikleri okunuyor
Cesetleri pek de sağlıklı sayılamayacak bir ilgiyle incelerken -demek ki ölüm işte böyle bir şeymiş-, yaşayanlarla ölüler arasındaki en büyük farkın, ölülere, yaşayan insanların asla hoş görmeyeceği bir şekilde, çok yakından, büyük bir merakla, gözlerinizi dikip bakabilmek olduğunu fark ediyorum
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|