12-24-2009
|
#3
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Osmanlı Devletinin Batı Devletleri Karşısında Geri Kalmasının Sebepleri
Osmanlı Devlet yapısı:

Osmanlı İmparatorluğu patrimonyal ( Babadan oğla geçen saltanat yani atalardan kalma anlamında) bir devletti; yani devletin varlığı hükümdarın varlığına bağlıydı Devlet milli nitelikte değildi; bir hanedana aitti Devlet padişahın mülkü sayılırdı Nitekim Osmanlı ülkesine ‘’Osmanlı mülkü’’ de denirdi Buradaki mülk kelimesi çok kişinin sandığı gibi mal, mülk anlamında değil, Osmanlı mülkü tabirindeki gibi devlet, ülke anlamındadır
Devleti bir kişinin malı olarak gören patrimonyal anlayış padişahın herhangi bir milli, milliyetçilik akımının doğmasından önceki devirlerde de herhangi bir kavmi/etnik aidiyet duygusuyla davranmasına imkân tanımazdı Padişahların tek amacı kendi iktidarını güçlendirmek, kendi mülkleri saydıkları topraklarını genişletmek, servetlerini büyütmekti Bu anlayışa en güzel örnek I Murat devrinde başlayan Hıristiyan çocuklarından devşirme ordusu kurarak, soydaşları Türkler dururken kendi canlarını bunlara emanet etmeleridir

Bu devşirme ordusundaki askerler Türklerden daha iyi savaşçı olduğu için alınmamıştır Kendini ‘’Dar-ül İslam’’ olarak bir devlette Hıristiyan tebaanın askeri ve siyasi güce ulaşamayacağı açıktır Bu kişilere ikbal kapısı ancak devşirmelikle açılmaktaydı Devşirme kulların toplumsal kökleri ise Türk-İslam unsurunun hâkim olduğu bir devlette hiçbir şekilde siyasi güç kaynağı olamaz Böylece bütün ikbalini hükümdara borçlu olan ‘’kul’’ tipi ortaya çıkar Bu kişi her şeyini padişahın başında olduğu sisteme, eğer üst makamlara gelebilmişse de bizzat padişaha borçludur
Bu yüzden bu kişilerden mutlak itaat ve sadakat bekleyebilir Türk kökenli asker ve devlet adamlarının ise padişaha karşı bu boyutta bir sadakat göstermeleri ihtimali çok daha düşüktür Bunlar güçlerinin bir bölümünü köklerinden, ailelerinden, akrabalarından, maiyetlerinden veya aşiretlerinden alırlar Dolayısıyla bunlar her şeyini padişaha borçlu olmadıkları gibi, yüksek makamlara geldikleri zaman hanedanı tehdit edecek güce ulaşmaları da ihtimal dâhilindedir Nitekim Türk kökenli bir ulema ailesi olan Çandarlılar I Murat devrinden itibaren Osmanlıların yanında adeta ikinci bir hanedan haline gelmiş, hanedanın iktidarını fiilen sınırlamıştır
Viyana bozgunu sonrasındaki kargaşa dönemine denk gelen 1688 kapıkulu isyanında asiler ‘’Tatar Hanını getirip Âl-i Osman tahtına oturtmayı, cümle şehzadeleri ve saray halkını kırmayı’’ tartışmışlardır Padişahlar bu yüzden Osmanlı hanedanının iktidar tekelini güvenceye almak için önce hassa ordularını, Fatih devrinden itibaren de ulema dışındaki devlet yöneticilerini Türkler yerine Hıristiyan kökenli devşirmelerden seçmeyi uygun bulmuşlardır
(Bu durum sanıldığı gibi gerilemeye götürmemiş aksine Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar çok başarılı da olunmuştur )

Devşirme kökenlilerin orduda ve devlette mesafe almalarına paralel olarak Türkler buralardan dışlanmaya başlamış, devletin kurucu unsuru olan Türkmenler 16 yüzyıldan itibaren siyasi iktidar yapılarından tamamen uzaklaştırılarak sıradan reaya haline getirilmiştir
Azerbaycan’da Türkmen unsuruna dayanarak bir devlet kuran Şah İsmail Safevi’nin 16 yüzyıl başından itibaren Anadolu’nun Türkmen halkı arasında geniş bir taraftar kitlesi bulması, etnik bir unsurun Osmanlı Devletince sistematik olarak iktidar yapılarından dışlanmasına gösterilen tepkidir İlk bakışta bir din ve mezhep kavgası olarak görünen 16 asırdaki Osmanlı Devleti-Alevilik (o zamanki adıyla Kızılbaşlık) savaşı aslında Türkmenliğin kendisini dışlayan Osmanlı’ya karşı isyanıdır; bu anlamda bir etnik çatışmadır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|
|