Gözyaşı
|
Cevap : 80'lerde Çocuk Olmak Ne Demek?
DALLAS
Eğer ki tüm Türkiye'de gerçekten fenomen olmuş bir dizi var idiyse, bu Dallas'tı! Resmen hayatımızı değiştirmişti Bu diziyle beraber "kendine bir viski al", "kendini evinde hisset" tabirleri Türkçe'mize eklenmişti Bir de bir odaya girdiğimizde "cümletten iyi akşamlar, merhaba, günaydın, selamınaleyküm hemşerim" yerine Dallas karakterleri gibi odadaki herkese tek tek "anne!  baba!  kayınço!  baldız!  " demek moda olmuştu Dallas dizisi petrol zengini Ewing ailesinin maceralarını anlatırdı, iyi kalpli anne bayan Elie ve kovboy baba bir yana, bunların büyük oğlu, herkesin nefret edip bela okuduğu, gelmiş geçmiş en unutulmaz kötü adam Ceyar dizinin yıldızıydı Bunun kardeşi kıvırcık Bobi de iyi adamı temsil ederdi Ceyar alkolik ve de sorunlu Suellen ile evliydi, Bobi de düşman Barnes ailesinin kızı Pamela ile evlenmiş, sonradan Ceyar Pamela'nın çocuğunu düşürtmüştü galiba? Bir de samanlığı mekan bellemiş evlere şenlik kaltak küçük kız Lusi vardı Tabii seksenlerin en büyük esrarını da unutmamak lazım: Ceyar'ı kim vurdu?

HAYAL ADASI (Fantasy Island)
Aşk Gemisi'ne benzer bir diziydi Gemideki beyazlı kaptan yerine burada adanın yöneticisi midir nedir, beyazlar giyinen bay Roark vardı Yardımcısı cüce Tatü'ydü Bu adaya her hafta antin kuntin dertleri olan ve birşeyler hayal eden zengin misafirler gelir, bay Roark bunların hayallerini gerçeğe çevirirdi, ama her bölümde illaki almamız gereken bir ders olurdu, hani ne istediğinize dikkat edin gibilerden

KÖLE İZAURA (Escrava Isaura)
İşte Türkiye'de hem de gece vakti yayınlanan ve erkeklerin de bayılarak seyrettiği ilk pembe dizi Köle İzaura idi Hoş o zamanlar pembe dizi ne demek bilemezdik İzaura, şeytani kötü adam Senyor Leonsiyo'nun kölesiydi ama beyazdı Leonsiyo'nun buna yapmadığı eziyet kalmamıştı, çünkü içten içe de İzaura'ya aşıktı ama İzaura Leonsiyo'nun tüm avanslarını reddeder, Alvaro diye sarışın bir tipi severdi ve sürekli özgürlüğüne kavuşmak için çabalardı, pek te dindardı, boynundaki haçı hiç çıkartmazdı Bu diziden sonra evde, işyerinde çok iş görenlerin "köle izaura'ya döndüm" demesi moda olmuştu

TATLI-SERT (The Avengers)
Çok farklı İngiliz mizah ürünü, ajan ve bilim kurgu dizisiydi Ajanlarımız tipik İngiliz centilmeni kıyafetiyle John Steed ve daracık tulumuyla çarpıcı Emma Peel idi Bunlar her bölümde bir cinayet olayını çözer, kavgalara karışır, deli bilim adamlarıyla ve düşman casuslarla uğraşırlardı Emma'yı oynayan kadına bütün adamlar hasta olurdu Bunların aralarındaki kimya herkese merakla izlettirirdi bu çılgın diziyi

KÖKLER (Roots)
Afrika'daki evinden ve ailesinden vahşice koparılıp Amerika'da köle olarak satılan Kunta Kinte'nin acılarla dolu hikayesi televizyonun karşısındaki herkesi ağlatmıştı Bu dizi aslında Kunta'nın torunun torunu Alex Haley tarafından yazılan romana dayanıyordu Dizinin en acıklı yerlerinden biri Kunta'nın o yakalandığı andaki çığlıkları ise, diğeri de kaçmaya çalışırken yakalanıp ayağının kesilmesiydi Bir de beyazlar buna Tobi diye isim vermişler, kahramanımız "benim adım Kunta Kinte" diye karşı durmuştu onlara Bu diziden sonra esmer ya da güneşten çok yanmış kimi görsek "Kunta Kinte'ye dönmüşsün" demek moda olmuştu

KAYNANALAR
Meşhur ve ilk yerli yapımlardan biriydi, Nöri Gantar ve datlısı kaymaklısı Nöriye ile her işe karışan hizmetçileri Döndü'nün maceralarını anlatan tarih öncesi çağlardan kalma bir diziydi Bu Döndü'nün seyyar satıcıdan ansiklopedi alıp mamut resmi görmesi üzerine yaptığı "anaa mahmut bu mahmut, filin dedesi!" espirisi ne yazık ki hala beynimden silinememiştir

TEHLİKE ÇEMBERİ (Hart to Hart)
Bu dizi bir elleri yağda ötekisi havyarda, milyoner bir çiftin maceralarını anlatırdı Jonathan ve Jennifer Hart'ın hayatta tek dertleri yoktu, o yüzden sürekli saçma sapan işlere, cinayetlere, hırsızlıklara bulaşır ve cin fikirleriyle sonuçta olayı çözerlerdi Zengin kahramanlarımızı o günlerin meşhur artistlerinden Robert Wagner ve Stefanie Powers canlandırırdı Bunların bir de kaçık bir uşakları vardı

KAÇAK (The Fugitive)
TRT'de yayınlanan ve son bölümü gösterildiğinde sokakları boşaltan ilk dizi herhalde Kaçak'tı Bu dizi Doktor Kimble'ın macerasını anlatıyordu Doktor bir gün eve geliyor ve karısının tek kollu bir adam tarafından öldürülmesine şahit oluyordu Gelgelelim cinayet bunun üzerine kalınca çareyi kaçmakta buluyordu Kimble'ın peşine Gerard diye kafayı buna takmış bir komiser düşmüştü, Kimble önde Gerard arkada kasaba kasaba gezerler, Kimble gittiği her yerde insanlara yardım ederdi Yıllar sonra bunun filmi de çekilmiş ve başrollerde Harrison Ford ve Tommy Lee Jones oynamışlardı Televizyonda ise Kimble'ı David Janssen oynamıştı

UZAY YOLU (Star Trek)
İşte elemanları adeta ulusal kahramanlar haline gelmiş, çok sevilen bir dizi daha Kaptan Körk ve Volkanlı Mister Spak çocukluğumuzun unutulmaz tipleriydi Geminin adı Atılgan'dı, Uhura diye zenci mürettebat, bir de bunları heryere ışınlayan Skati vardı, "ışınla beni Skati" yıllarca dilimize pelesenk olmuş bir espriydi Her bölümde Kaptan Körk "kaptanın seyir defteri, ışık yılı bilmemne, Atılgan'ı şuraya götürüyoruz" gibilerden günlük tutardı Türkiye'de Uzay Yolu sevgisi doruğa çıkınca nur içinde yatsın, rahmetli Sadri Alışık "Turist Ömer Uzay Yolunda" isimli şaheseri çevirmiş, (hani kapıların pışıık pışıık diye açıldığı) kompiterle de bir güzel dalgasını geçerek olaya son noktayı koymuştu

SUSAM SOKAĞI
TRT'nin ecnebiden alıp uyarlayarak hazırladığı çok eğlenceli bir programdı Sayıları öğreten kısımları bırakın, o kuklalar ve maceraları müthişti, Kermit başroldeydi ama ismi Kurbağacık'tı Açıkgöz vardı sonra, çılgın Kurabiye Canavarı vardı Edi ile Büdü kankigillerin maceraları vardı Kermit'in röportaj yaptığı akla ziyan tipler vardı "Dağdan geliyor bir kız döne döneeee", "Söyler misiniz bana nasıl gidilir Susam Sokağı'na?", "Arada kaldım taam arada", en hit şarkılardandı Hele saymayı öğretmek amaçlı danseden tavuklar çok bitirimdi Kuklalardan başka mahalle sakinlerinin maceralarını da izlerdik, bu mahalleli ortalarda dolaşan eşşek kadar yaratığa "minik kuş" diyen acayip tiplerdi Bir de çöp adam gibilerden Kırpık vardı Manav Zehra teyzenin artıklarıyla geçinirdi Hep gitarla dolaşan ama "uzuun uzuun kavaaklar" satırından başka şarkı söylemeyen Hakan abi hakkında yorum yapmasam da olur! Susam Sokağı bizim çocukluğumuzdu

ŞAHİN TEPESİ (Falcon Crest)
Bu dizinin entrikalarla dolu bir hikayesi vardı Şahin Tepesi'nin kraliçesi Angela diye menopozu gelmiş tirit bir teyzeydi Bu Angela geniş üzüm bağlarının sahibiydi Fakat birgün bunun kuzeni mi, yeğeni mi birisi çıkmış, allem kallem Angela'nın bağlarını elinden almıştı Angela hep bu adamla mücadele ederdi Bunun bir de torunu vardı, bu tipi esmer ve de yakışıklı Lorenzo Lamas oynardı Torun çok pislikti, elinden uçanla kaçan kurtulurdu ama o devirde bütün kızlar bunun hastasıydı İşte sonra bu dizide herkes birbiriyle al takke ver külah, kim kimin çocuğu belli değil, böyle çok çapraşık meseleler ortaya çıkmıştı

BARETTA
Çok sevilen bir kahramandı Toni Baretta İtalyan asıllı, kimsesiz, bekar, asi bir polisti Dağınık otel odasını beyaz bir papağanla paylaşırdı Kahramanımız olayları çözmek için kılık falan değiştiren delifişek bir tipti Baretta'yı oynayan karayağız Robert Blake o günlerin ilahıydı Bu dizinin özellikle meşhur şarkıcı Sammy Davis Jr 'ın söylediği jenerik şarkısı çok sevilmişti

KÜÇÜK EV (Little House on the Prairie)
Bonanza'daki Küçük Co Michael Landon büyüyüp Ingalls ailesinin babası olmuştu Küçük Ev 19 yüzyılda Minnesota'da dağbaşında ilkel bir kasabada yaşayan Laura Ingalls ve ailesinin meceralarını anlatırdı Bu Lora'nın iki yandan örgülü uzun saçları o zamanın küçük kızları arasında çok moda olmuştu Bu dizi western gibi görünse de aslında izleyenleri salya sümük ağlatan, çok acıklı bir pembe diziydi Bunların başına gelmeyen felaket kalmamış, en sonunda Lora'nın kızkardeşi kör olarak bizleri gözyaşına boğmuştu Bir de herkesin gıcık olduğu sarışın bukleli bir kız vardı
__________________
|