Şengül Şirin
|
İslâm’ın İlk Dönemine Ait Bir Hiciv Örneği: Hassân B. Sâbit’in Hemziyye’si
İslâm’ın İlk Dönemine Ait Bir Hiciv Örneği: Hassân b Sâbit’in Hemziyye’si
İslâm’ın İlk Dönemine Ait Bir Hiciv Örneği: Hassân b Sâbit’in Hemziyye’si-A Satire Example of the First Period of Islam: The Hamziyyah of Hassân b Thabit
Hiciv, Câhiliye dönemi şiirinin önemli bir temasıdır Bazen kişisel garazlardan, çoğu zaman ise kabileler arası rekabetten dolayı, Câhiliye şiirinde hicve başvurulmuştur Ancak Câhiliye dönemi hicvinin en büyük özelliği, bedenî kusurlardan daha çok, muhatapta insanî erdemlerin (cesaret, vefakarlık, cömertlik vs ) bulunmaması üzerine kurulmuş olmasıdır Bu tarz hicvin en parlak dönemi, Medine'ye hicretten itibaren, İslâm'ın tamamen yerleştiği halifeler dönemine kadar olan zaman dilimidir
Satire was one of the most important themes in the poetry of Jâhiliyya period Satirical poems were being composed for personal purposes sometimes, but mostly for tribal rivalries However, we could not find any ode wholly dedicated to satire in this period, instead satire was used to support eulogies One of the most distinctive characteristics of the satire of this period, is that the satire focused on humanly merits, not on corporal defects The second decade of Islamic invitation was the most gorgeous period of this classical type of satire in Arabic poetry
Hiciv Arap şiirinde oldukça önemli bir yer işgal etmektedir Eskiden beri şiir konusunda eser yazanlar, hicvin Arap şiirinin temel konularından biri olduğu hususunda ittifak halindedirler
İbn Reşîk el-Kayrevânî (ö 456/1064), el-'Umde fi mehâsini'ş-şi'r ve âdâbih ve nakdih adlı eserinde şiirin söyleniş amaçlarını sıralarken çeşitli nakillerde bulunmaktadır Bunlar, kimine göre medih, hiciv, nesîb ve mersiye; kimine göre de, teşvik, korku, coşku ve öfkedir Teşvik, medhiye ve teşekkür; korku, özür beyânı ve merhamet dileme; coşku, aşk ve tegazzül; öfke ise hiciv ve tehdit şeklinde ortaya çıkar
İbn Reşîk el-Kayrevânî, er-Rummânî'ye (ö 384/994) atfen yaptığı tasnifte ise şiirin söyleniş amaçlarını beş olarak tespit etmektedir ki bunlar, medih, nesîb, hiciv, fahr ve vasftır Şiirlerde yer alan teşbih ve istiareler -bu tasnife göre- son gruba dahil edilmiştir
Ebû Hilâl el-'Askerî (ö 400/1009) ise şiirin ana konularını, medih, hiciv, vasf, nesîb, mersiye, fahr şeklinde sıraladıktan sonra, aslında mersiye ve fahrin, methe dahil olduğunu dile getirir Zira fahr, kişinin kendisini soy-sop, akıl, iffet gibi güzel vasıflarla methetmesi, mersiye ise, yine bu vasıflarla, vefat etmiş olan birisini methetmesi demektir Bu durumda, el-'Askerî'ye göre ana konular medih, hiciv, nesîb ve vasf olmak üzere dörde düşmektedir
Arap şiirinin ana konularının sayısını artıranlar olduğu gibi, bu sayıyı mümkün olan en az seviyede tutmaya çalışanlar da vardır İbn Reşîk el-Kayrevânî'nin, 'Abdussamed b el-Mu'azzel'den (ö 240/854) yaptığı nakle göre: "Şiirin tamamı üç cümledir Fakat herkes bunları gerektiği gibi telif edemez: Övdüğünde 'sen' dersin Hicvettiğinde 'değilsin' dersin Mersiyede de 'idin' dersin "
Daha sınırlayıcı bir yaklaşım, Arap şiirinin ana konularının iki başlık altında toparlanabileceğim, bunların da "medh" ve "hicâ/hicv" olduğunu söylemektedir
Bu bakış açısına göre, -mersiye de dâhil olmak üzere- şiirlerde dile getirilen bütün güzellikler ve övgüler 'medh'i, bütün kötülükler ve yergiler ise 'hicv' i oluşturmaktadır
Tasnif nasıl yapılırsa yapılsın, hicvin Arap şiirinin ana temalarından biri olduğu konusunda şüpheye yer yoktur Zira bu temayı destekleyen iç ve dış faktörler Câhiliye dönemi şiirlerinin ortaya çıktığı ortamda fazlasıyla mevcuttur İç faktörlerden kastımız temel insanî duygulardan "öfke" ve "rekabet" gibi duygulardır ki, hicvin üzerine kurulduğu temellerden biri budur Övme ve teşekkür ihtiyacı hisseden şair bunu şiirinde methiyeler ile dile getirirken, yermek ve incitmek istediğinde bunu da hicve başvurarak gerçek¬leştirmektedir
Dış faktörlere gelince: Göçebe hayatının ve kabile düzeninin şartları, kabileler arası şiddetli bir rekabet ve çekişmeyi, bu da zorunlu bir netice olarak hicvi doğurmuştur Câhiliye dönemi Arap toplumunda, hicvin kılıçtan daha keskin ve etkili olduğu, sahayla ilgili araştırma yapan hemen herkesin sözbirliği ettiği bir husustur
Kolayca anlaşılabileceği gibi, hicve konu olabilecek hususlar, toplumun sosyal yapısıyla, kültürüyle ve anlayışıyla doğrudan ilişkilidir Çünkü yerilmesi gereken "kötü"nün ne olduğu, nasıl ve ne kadar yerilmesi gerektiği, toplumlara ve kültürlere göre değişen bir husustur Belirli bir toplumda ve belirli bir zaman diliminde hicve konu olabilen bir husus, farklı bir toplumda ve başka bir zaman diliminde yergiye konu teşkil etmeyebilir
Nitekim Arap şiirinin tarihî gelişimi üzerinde inceleme yapan¬lar, bu değişikliğin İslâm'dan önce, İslâm'ın ilk mücadele yıllarında, İslâm hâkim olduktan sonra ve Emevîler-Abbasîler dönemindeki Arap şiirinde çok kolay bir şekilde izlenebildiği kanaatini taşımaktadırlar Abbasîler dönemi hariç tutulacak olursa, İslâm davetinin başlamasından hemen önceki dönemle, Emevîler dönemi arasında geçen süre yaklaşık 60-70 yılı kapsayan bir zaman dilimidir Ancak bu süre zarfında bile, hicvin ana temalarında ciddî eksen kaymaları gözlemlenmektedir: kabile asabiyeti yerini iman-küfür eksenindeki mücadeleye bırakmış, psikolojik savaş unsuru olarak kullanılan hiciv sanatsal bir çabaya dönüşmüş; önceleri belirli şahısları doğrudan hedef alan hiciv, toplum bünyesindekikötülüklere ve çarpıklıklara yönelmiş, hülasa, tema düzeyinde radikal değişiklikler meydana gelmiştir
Câhiliye dönemi temel alındığında, genelde hicvin, psikolojik bir silah olarak kullanıldığını görüyoruz Şair, düşmanını hicve¬derken, hareket noktası, içinde yaşadığı toplumun değerleridir Bir yandan bazı üstün değerlerin, kendisinde, kabilesinde ve taraftarla¬rında bulunduğunu iddia ederken, diğer yandan, karşı tarafın bu meziyetlerden mahrum olduğunu ileri sürmektedir Şiir, bu dönemde daima şahsî veya toplumsal bir amaca yönelik olarak söylendiğinden, fahriye ve medhiyeler bile içlerinde, rakipler ve düşmanlar için gizli birer hiciv barındırmaktadır
Bu meyanda, onurlu bir insanda mutlaka bulunması gereken, cesaret, kahramanlık, cömertlik, ahde vefa, akıl gibi unsurların muhatapta bulunmaması hicve konu edilirken, Câhiliye döneminde örnekleri çok az görünse bile bedenle ilgili kusurların da zaman zaman eleştiri konusu yapıldığı görülmektedir Ancak bedenî kusurlar üzerine kurulan hicvin Câhiliye dönemi için, gerçek manada bir hiciv sayılmadığını İbn Reşîk el-Kayrevânî'nin şu değerlendir¬mesinden rahatlıkla anlayabiliriz: "Hicvin en üst mertebesi, insanda bulunması gereken temel erdemler ve bunların terkiplerinin bulunmadığını dile getirenlerdir İnsanın bedenî kusurları üzerine kurulu bir hiciv seviyece daha alt bir mertebededir " Bu sebeple, "İslâm öncesi Arap edebiyatında yazılan hicivlerin genelde nezih olduğu söylenebilir "
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, şiirde tabiatı gereği abartı bulunsa bile, hicvedilecek hususların, gerçekle muhak¬kak bir temas noktasının olması gerektiğidir Tamamen temelsiz iddialara dayalı hicivler etkili olmadığı gibi, hicveden açısından olumsuz birtakım neticeler de doğurabilir Meselâ, gerçekte cömertliği ile meşhur birinin cimrilikle hicvedilmesi, hicvedileni değil, şairi zor duruma düşürmektedir Kudâme b Ca'fer, Nakdu'ş-şi'finde kişinin, çirkinliği, sıskalığı, cimriliği veya fakirliği, soylu bir kabileye mensup olmaması hicve konu edilmesine rağmen, şayet muhatap, aslında yakışıklı, cömert, asil   vs ise, bunu hicvin etkisini azaltan bir 'kusur' olarak görmekte, bu tarz hicivleri 'haksız bir hiciv' olarak değerlendirmektedir
Câhiliye dönemi hicvinin başka bir temel özelliği de, hicve konu edilen özelliklerin, 'kamuoyu' tarafından hicve değer özellikler olarak kabul edilmesidir Bu iki şartın gerçekleşmemesi durumunda, hiciv bir 'bumerang' gibi söyleyenine zarar vermektedir Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi, Kudâme b Cafer'in, Nakdu'ş-şi'finde, hicvin kusurları bölümünde kaydettiği, Câhiliye döneminin meşhur şairlerinden Semev'el'e (h ö 65/560) yapılan hiciv ve onun verdiği cevaptır Hicveden şair her ne kadar hicvettiği hususların hasmında varlığı konusunda doğru tespitler yapmış olsa da bunların, toplum nezdinde gerçekten hicve değer görüldüğü konusunda isabetli davranamamış, dolayısıyla Semev'el'in cevabı, hiciv değeri açısından daha büyük bir etki uyandırmıştır Nakdu'ş-şiYde Semev'el'e nisbet edilen şiir şudur:,
Bizi sayımız azdır diye ayıplıyor Ona dedim ki: Onurlu insanların sayısı zaten az olur!
Bize, sayımızın az, komşumuzun güçlü olması, sayıca kalabalık olanların ise, komşusunun güçsüz olması, zarar verememiştir!?"
Semev'el, hakkındaki iddiayı dile getirip bunu kabul etmediğini ifade ettikten sonra, bu iddianın bir hiciv sebebi olmaktan daha çok, aslında övünç vesilesi olduğunu, -bu arada karşı tarafı da hicve¬derek- şu şekilde dile getirmektedir:
"(Bizim sayımız azdır Çünkü) biz, öldürmeyi bir ar sebebi olarak görmeyiz, halbuki Âmir ve Selûl oğulları böyle görmektedir
Ölüm sevgimiz, ecellerimizi bize yaklaştırmaktadır Halbuki onlarölümü sevmemekte ve ömürleri uzun olmaktadır
Bizim hiçbirbüyüğümüz yatağında ölmemiştir Fakat hiçbirinin de kanı yerde kalmamıştır "
Görüldüğü gibi Semev'el, kendilerine yöneltilen sayı azlığı iddiasını kabul etmekte ancak bunun hicve konu olacak bir yönünün bulunmadığını dile getirmektedir Sayı azlığının, soyların-daki bir problemden kaynaklanmadığını, aksine bunun kahramanlıklarının, ölümden korkmadan savaşa atılmalarının ve cesaretlerinin normal bir sonucu olduğunu söylemekte, diğer yandan da, kendilerini sayı azlığı ile hicvetmeye çalışanların sayılarının çokluğunun, korkaklıklarından kaynaklandığı, savaşmaktan âciz olduklarını, kendilerinden biri öldürüldüğünde -ölüm korkusuyla- ölenin kanının peşine düşemediklerini, oldukça etkili bir şekilde anlatmaktadır
Hasan Taşdelen
Yard Doç Dr , U Ü İlahiyat Fakültesi
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|