Konu: Şinto Dini
Yalnız Mesajı Göster

ŞİNTOİZM: Ölülere ve Doğaya Tapınma Dini

Eski 11-22-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

ŞİNTOİZM: Ölülere ve Doğaya Tapınma Dini



6) Şintoizmin Putperest Tapınakları





Şintolar atalarından devraldıkları batıl ritüellerini devam ettirebilmek ve eksiksizce yerine getirebilmek için çeşitli yöntemler bulmuşlardır Bu yöntemlerden biri de taşınabilir tapınaklardır
Şintoizm'de, kişinin bireysel olarak gerçekleştirdiği tapınak ziyaretleri ve profesyonel Şinto rahiplerince organize edilen törenlere katılması büyük önem taşır Şinto inancında rahiplerin temel görevi, tüm tapınak ayinlerini yönetmektir Dinsel konularda yol göstermesi, vaaz vermesi, ruhani bir önder olarak etkinliklerde bulunması beklenmez Şintoistlerin dinlerinden anladıkları tek şey tapınaklara gidip, hayali tanrılarına saygı gösterilerinde bulunmak, ritüeller, törenler ve toplantılarla atalarından gördükleri gelenekleri uygulamaktır

Matsuri'ye, yani Şintoya özgü tapınak şölenlerine katılanlar, önce, süresi birkaç saatten birkaç güne kadar değişebilen bir perhizle ve genellikle tuzlu suda yıkanarak temizlenirler Bundan sonra Kami'den simgesine ya da yerleşeceği nesneye inmesi istenir Bu tamamen boşuna bir çağrıdır Bir taş, balık ya da dağ da olabilen "kami"nin insanların yardımına gelebileceğine, onları duyabileceğine inanmak akıl ve mantıkla uyuşmayan bir harekettir

Ardından kamiye adak olarak yiyecekler ve çeşitli hediyeler sunulur Rahipler, hayatları boyunca hiçbir zaman kendilerini duymayan, kendilerine cevap vermeyen putlarına dua ederler Tapınanlar, kutsal kabul ettikleri ağacın dallarına adaklar sunarlar Tören müzikleri çalınır, dans edilir Daha sonra adaklar geri alınır ve Kami'den çekilmesi istenir Topluluk, bazı durumlarda kaminin taşınabilen bir heykel ya da bir maddenin içinde olduğuna inanır ve bu heykeli sokaklarda büyük bir alay halinde gezdirirler

"Kami"nin geçtiği yolların kutsandığına inanırlar Süslenmiş dağ, tapınak ya da kayık biçimindeki arabalar, insanlar ya da öküzler tarafından çekilir yahut omuzlarda taşınır Şintoistler atalarından kalan bu batıl gelenekleri eksiksizce uygularlar ve hayatlarını bu sapkın adetlerle geçirirler Ancak yaptıklarını bir kurtuluş olarak gören Şintoistler çok büyük bir aldanış içindedirler Çünkü önünde ibadet ettikleri, omuzlarında taşıdıkları, yiyecekler sundukları bu putların onların saygı gösterilerini anlamaları, çağrılarına cevap vermeleri mümkün değildir

Allah Furkan Suresi'nde şu şekilde buyurur:
Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir O'nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler (Furkan Suresi, 1-3)






(

solda) Sapkın geleneklerin icra edildiği Şinto tapınaklarından Japonya genelinde 100000 tane olduğu tahmin edilmektedir
(sağda)Japonya'nın ilk kraliyet başkenti olan Kyoto, batıl Şinto dininin de merkezi olarak kabul edilir

Devlet Şintosu ve Japon Faşizmi

Uzak Doğu dinlerinde ülkenin yöneticisinin abartılı olarak övülmesine yönelik saçma bir gelenek vardır Örneğin Çin İmparatoru "Batan Güneşin İmparatoru" olarak tanımlanırken, Japon İmparatoru "Doğan Güneşin İmparatoru" olarak anılmıştır Japon İmparatorunun Çin İmparatorundan en büyük farkı ise kutsal bir varlık olarak kabul edilmesidir



Yoritomo Minamoto


Amaterasu, Şinto dininde hayali güneş tanrısı olarak bilinmektedir Ve Şintoizmde Japon İmparatorunun Amaterasu'nun soyundan geldiği yönünde batıl bir inanış vardır Bu nedenle de imparatorun her söylediği ilahi bir söz, her dokunduğu eşya kutsal, her isteği gözü kapalı yapılması gereken bir emir olarak görülmüştür Hatta İmparatorların yazdıkları şiirler biraraya toplanıp bir kutsal kitap olarak kabul edilmiş, imparatorun emrinde çalışan kişiler ise ilahi birer aracı olarak kabul edilmiştir

İmparatoru kutsal gören bu inanış, 6 yüzyılda Budizm ve Konfüçyüsçülüğün ülkeye girişiyle zayıflamıştı Ülkedeki iç karışıklıklar da İmparatorun toplum üzerindeki etkisini azaltmıştı 8 yüzyılın sonlarında Fujivara ailesi iktidarı ele geçirdi, ama diğer derebeyleri ona karşı çıktı ve ülkede büyük bir iç savaş başladı Asırlar süren iç savaş sonunda derebeylerden Yoritomo Minamoto 1192'de asilerin hepsini yenerek ilk "Şogun" (askeri diktatör) ünvanıyla başa geçti ve yeni bir yönetim kurdu Böylece tarihe "Şogun Yönetimi" olarak geçen hanedanlık şeklindeki askeri diktatörlük dönemi başladı Yoritomo, Şogun ünvanını, kendi neslinden gelenlerin diğer derebeylerini kontrol edebilmeleri şartıyla akrabalık yoluyla geçen bir ünvan haline soktu İmparator ise siyasi yetkisi olmayan, sadece dokunulmazlığı olan ruhani bir lider konumunu sürdürdü
Devlet Şintosundan Saldırgan Japon Milliyetçiliğine




Günümüz Japonyası'nda Şintoizmle Budizm birbiriyle içiçe geçmiştir Japonlar bazı törenlerini Şinto geleneklerine göre yerine getirirken ölü yakma törenlerini Budist tapınaklarında gerçekleştirirler

17 ve 18 yüzyıl Japonyası'nda Şintoizmi tekrar canlandırmayı amaçlayan hareketler doğdu Bunların en önemlisi olarak kabul edilen National Learning Movement (Milli Öğrenim Hareketi), Şinto dinini Japon toplumunda merkezi bir konuma getirmeyi, Budist ve Konfüçyüs kültürünün Japon halkı üzerindeki etkilerini ise en aza indirmeyi amaçlıyordu Bu hareket Devlet Şintosunun oluşumunun da öncüsü olacaktı Bu arada 19 yüzyılın ikinci yarısına kadar Şogunlar tarafından yönetilen feodal bir toplum yapısına sahip olan Japonya, 1867 yılında yapılan Meiji devrimiyle bir kez daha imparatorluk yönetimine girdi Daha sonradan Meiji adını alan Mutsuhito'nun başlatığı bu yeni imparatorluk dönemi II Dünya Savaşı'nın sonuna kadar sürecekti Meiji, Şintoizmin tekrar devlet dini haline getirilmesinin ve tamamen devletin kontrolü altına girmesinin de mimarıydı

"Devlet Şintosu" olarak adlandırılan bu milliyetçi sistemin odak noktası, imparatorluk hanedanıydı İmparator hem bir "baba", hem manevi bir kılavuz, hem de bir devlet başkanıydı Devlet Şintosu imparatorun kılavuzluk ettiği törenlerle tapınaklardaki ayinler üzerinde yoğunlaşıyordu Hükümete bağlı Şinto Bakanlığı tapınaklar üzerinde kontrol sahibiydi Bakanlık Şintoizm dışındaki diğer dinlere, tarikatlara ve her türlü akıma karşı kısıtlayıcı kanunlar çıkardı 1889 yılında hazırlanan anayasada Şinto tapınaklarına saygı göstermek tüm Japonların vatanlarına karşı bir görevi haline getirildi Sayıları 100000'i bulan Şinto tapınakları hükümet tarafından yönetiliyor, Şinto eğitimi okullarda zorunlu hale getiriliyor, İmparatorun sözde kutsal pozisyonu çeşitli yasalarla politikacılar tarafından daha da güçlendiriliyordu124
Kuran'da anlatılan Firavun yönetimini andıran baskıcı bir rejimdi bu Nitekim rejimin tepesindeki imparatora da, aynı Firavun'a olduğu gibi, hayali kutsal vasıflar atfedilmişti

İmparatora Tapınma Dini

Devlet Şintosu, 19 yüzyıla kadar Japon halkının sahip olduğu Şinto inancıyla birebir bağdaşmıyordu İmparatorluk ve yönetim her gün yeni kurallar oluşturuyor, sözde kutsal kitaplar bizzat devlet yönetimi tarafından yazılıyordu Tokyo Üniversitesi'nde Japon Uzmanı olan ve Meiji döneminin son yıllarına da şahit olan akademisyen Basil Hall Chamberlain 1912 yılında yazdığı "Yeni Bir Dinin İcat Edilişi" (The Invention of a New Religion) isimli ünlü çalışmasında o dönemde Japonya'da125 yaşananlara dikkat çekmektedirChamberlain çalışmasında, İmparatorluk ve onun emrinde çalışanların nasıl yeni bir din oluşturduklarının üzerinde şöyle durmaktadır:

Japonya'ya ve İmparatora tapınma yeni Japon dininin adıdır ve tabi ki bir anda ortaya çıkmış değildir Ama 20 yüzyıldaki milliyetçi ve ülkesine sadık Japon dini çok yeni bir dindir Daha önceden var olan fikirler elemeden geçirilmiş, değiştirilmiş, yeni biçimlere sokulmuş, yeni kullanım alanları meydana getirilmiş ve yeni bir merkez noktası bulmuştur Bu sadece yeni bir din değil, aynı zamanda tam olarak da tamamlanmamış bir dindir Resmi kadrolar tarafından -bilinçli ya da yarı bilinçli olarak- yavaş yavaş oluşturulmaktadır Bu, kadroların ve toplumun genelinin çıkarlarına hizmet etmesi için tasarlanmıştır

Yazarın da belirttiği gibi Devlet Şintosu olarak tanımlanan bu yeni din, 19 yüzyılın başlarında oluşturulmaya başlanmıştı Ortada vahye dayalı saf bir inanç olmadığı için, Şintoizm denen gelenekler ve batıl inanışlar bütünü, mevcut rejimin ihtiyaç ve amaçlarına göre kolaylıkla yeniden şekillendirilebiliyor ve toplum da bunu garip karşılamıyordu Böylece Devlet Şintosu, Japon İmparatorluğu'nun giderek yükselen faşizan eğilimlerine araç haline geldi

Resmi dini öğreti, Japon imparatorunun ve halkının kutsallığına sıkça atıfta bulunuyor, Japonların dünyadaki tüm halklardan üstün oldukları fikrini aşılıyordu Bu, hiçbir temele dayanmayan, saçma fikrin bir sonucu olarak da yabancı düşmanlığı ortaya çıkmıştı Ancak öte yandan halkın Budizme olan ilgisi devlet yönetimini endişelendiriyor ve bunun mutlaka ortadan kalkmasını istiyorlardı Basil Hall Chamberlain bu durumu şöyle anlatır:
Sıradan halk Budizme ve güncel Budist festivallere olan ilgisini kaybetmiyor, ölülerini hala Budist tapınaklarda yakmayı tercih ediyorlardı

Hükümet kadroları ise bunu değiştirmek istiyordu Japon İmparatorunun doğrudan güneş tanrıçasının soyundan geldiği, onun dünyadaki yaşayan tanrı olduğu, herkesin İmparatora koşulsuz sadık olması gerektiği yönündeki Şinto doktrini üzerinde ısrar ediyorlardı Anayasa ve toplum hayatını düzenleyen çeşitli kurallar İmparatorun halka karşılıksız sunduğu hediyeler olarak görülüyordu, bireysel haklar olarak değil! Bu nedenle de yönetimindeki bakanlar ve memurlar -alt kademe ya da üst kademe olsun- üstün -bazılarına göre doğaüstü- otoritenin uygulayıcısı olarak görülmeliydiler

Japonya, daha önce her yönüyle dışarıya kapalı bir toplum iken Meiji döneminde Batı toplumlarından bilgi ve teknoloji ihracına başladı Orduya ve donanmaya büyük önem verip, Çin'i ve Rusya'yı bozguna uğratacak büyük -ama aynı zamanda da saldırgan- bir askeri güce sahip oldu Ekonomik anlamdaki bu büyük gelişme ve ülke içinde güçlenen milliyetçi duygular Japonya'nın hammadde ve pazar arayışı nedeniyle yayılmacı bir politika izlemesiyle sonuçlandı Şiddeti meşru gören yanlış bir yurtseverliğin gelişmesi, Japonları başka ulusların haklarını tanımayan, saldırgan, faşist ve emperyalist anlayışa götürdü

Sırasıyla Çin'le (1894-95) ve Rusya'yla savaştılar (1904-05) ve her iki savaşı da kazandılar Ardından Kore'yi ilhak ettiler (1910) 1930'larda Mançurya'yı işgal ederek Çin'e saldırdılar Çin'e karşı yürüttükleri işgal sırasında sivil halka karşı akıl almaz vahşetler uyguladılar 1937 yılında Çin'in Nanking kenti Japonlar tarafından işgal edildi ve şehirdeki 300 bin savunmasız insan işkence, tecavüz ve toplu katliamların hedefi oldu II Dünya Savaşı yıllarında ise Japonlar, Malezya'ya, Singapur'a, Yeni Gine'ye, Manila'ya ve Cava'ya saldırdılar Bu savaşlar da Devlet Şintosunun güçlenmesinde çok büyük katkıda bulundu Chamberlain "Yeni Şinto Dininin" zafer politikalarını şu şekilde tarif ediyordu:

Kazanılan tüm zaferler İmparatorun ve atalarının kutsal gücüne ve üstün özelliklerine bağlanıyordu İmparator her zaferin ardından güneş tanrıçası için yaptırılan İse tapınağına yiyecekler, eşyalar sunuyordu Aynı şey, diğer Şinto tapınaklarına da halka milliyetçilik aşılamak için yapılıyordu Çinlilerden ve Ruslardan alınan ganimetler tapınaklarda sergileniyor, bu şekilde halka emperyalizmin başarısı, Şintonun ve milliyetçiliğin zaferleri aşılanıyordu İmparatorluğun resmi başarılarını kutlamak için yeni festivaller üretiliyor, mümkün olan konularda yeni efsanelerle inanışlar güçlendiriliyordu



"History of Religious Statism and Buddhism in Japan" (Japonya'da Dinsel Devletçiliğin ve Budizmin Tarihi) başlıklı bir çalışmada Japon emperyalizminin "Devlet Şintosu" üzerine kurulduğu anlatılır Örneğin Çin'le yapılan savaş sırasında dönemin Başbakanı Hiranuma Kiichiro "Tüm dinler bizim milli politikamızla uyumlu olmalıdır, İmparatorluğun yoluyla hiçbir şekilde çakışmamalıdır" derken, "Aksi uygulamaların mutlaka cezalandırılacağının" da altını çiziyordu Çıkarılan kanunlarla hükümetin dini kurumlar üzerinde tam yetkili olması güvence altına alınıyordu Ancak bu yetkiler saldırgan milliyetçiliğin körüklenmesi amacıyla kullanılıyor ve eğitimdeki uygulamalarla halka faşist ve emperyalist bir milli bilinç aşılanıyordu129
Okullar, emperyalist Devlet Şintosunun propaganda çalışmalarının en önemli kısmını oluşturuyordu

Tarih emperyalizmin mantığına göre çarpıtılarak öğretiliyordu Aynı şekilde ordu ve donanma da imparatoru herşeyin üstünde gören bir eğitime tabi tutuluyordu Tek yapılması gereken imparatora itaatti ve her türlü eleştiri yasaklanmıştı Tarih hükümet tarafından şekillendirilen bu yeni sapkın dine göre "tekrardan yazılıyor", mitolojik efsanelerle imparatorun konumu güçlendiriliyordu Japonları tüm halkların üstünde gören bu saldırgan ve saplantılı bakış açısı tüm Japon halkının gözlerini adeta kör etmişti Bunun etkisiyle - ve bir taraftan da fanatik bir faşizme kapılan Japon generallerin baskısıyla - ülke II Dünya Savaşı'na sürüklendi

Devlet Şintosunun Sonu: İkinci Dünya Savaşı

İmparatorun, donanmanın ve ordunun aldığı kararlar eleştirilemiyor, tüm Japon halkı kayıtsız ve şartsız itaate zorlanıyordu 1939 yılında Almanya ve İtalya ile askeri bir ittifak kuran Japonya, 7 Aralık 1941'de Hawai Adaları'na baskın yaparak Pearl Harbour'daki Amerikan filosunu batırdı Böylece dünyanın en büyük askeri gücüne savaş ilan eden Japonya, kendi sonunu da hazırlamış oluyordu

Savaşın ilerleyen yıllarında önce İtalyanların sonra Almanların savaşı kaybetmelerine ve teslim olmalarına rağmen Japonlar savaşa devam kararı aldılar ve çok ağır kayıplara uğradılar Amerikan uçaklarının 6 Ağustos 1945'te Hiroşima ve 9 Ağustos'ta Nagasaki'ye attıkları atom bombaları II Dünya Savaşı'nın sonucunu belli etti Yüz binden fazla insan hayatını yitirdi, on binlercesi de yaralandı, şehirler haritalardan silindi Bu arada Sovyetler Birliği de Japonya'ya savaş ilan ederek ayrı bir cephe açtı Bu baskıya daha fazla dayanamayıp 14 Ağustos 1945'te kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul eden Japonya ile 2 Eylül 1945'te resmi teslim anlaşması imzalandı




Japonlar savaşın başlarında Asya'da zaferlerini sürdürürken, ürettikleri Jet uçakları ile Amerikan gemilerine sayısız intihar saldırıları düzenlemişlerdir Buna da Kamikaze (İlahi Rüzgâr) adını vermişlerdir Bu uçaklara zaten çoğu kez uçakların düşmana saldırdıktan sonra geri dönmesine yetmeyecek kadar yakıt konmuş, bununla askerlerin intihar saldırılarından kaçmaları engellenmiştir

Hayatını yitiren 3913 kamikaze 17-24 yaşları arasındaki gençlerden oluşmuştur130 Kamikaze örneğinde de görüldüğü gibi batıl Şintoizm inancı intiharı dahi bir erdem ve ilahi bir görev gibi gösterebilmektedir

II Dünya Savaşı Devlet Şintosunun da sonu oldu Japonların ordu kurmaları, silah üretmeleri yasaklandı ve milli savunmaları Amerikan ordusu tarafından sağlanmaya başlandı Amerika bütün Japonya'yı işgal etti Japon İmparatoru, tarihi konuşmasını radyodan yaptı ve ülkesinin savaşı kaybettiğini, kendisinin de "kutsal bir kişi ya da bir ilah olmadığını" (Allah'ı tenzih ederiz) itiraf etti İmparatorluk feshedildi Japonya'nın yeni anayasasıyla din ile devlet tamamen birbirinden ayrıldı Devlet Şintosunun yerini Tapınak Şintosu (Cinca Şinto) aldı

İmparatorluk ailesiyle bağları sürmekle birlikte, Tapınak Şintosu günümüzde siyasal işlevlerinden uzaklaştırılmış durumdadır 1926 yılında tahta geçen İmparator Hirohito 7 Ocak 1989'da ölmüş, yerine büyük oğlu Prens Akihito tahta geçmiş ve 1990 Kasım ayında taç giymiştir Günümüzde Japonya'da imparatorluk sadece halkı temsil eden bir sembol olarak görülmektedir

Japon İmparatorluğu'nun yaşadığı bu büyük yıkım, türlü batıl geleneklerle dolu olan Şintoizmin boş bir inanç olduğunun tarihsel bir kanıtı olmuştur Nazilerin II Dünya Savaşı'nda hezimeti, nasıl "bin yıllık Alman Krallığı" kurmayı vaat eden ırkçı ve pagan Nazi ideolojisinin boş olduğunu kanıtlamışsa, ırk üstünlüğü iddiasını körükleyen efsanelere dayanan pagan Şintoizm dini de boştur Bu batıl dine inanan insanlar, Allah'ın dışında taptıkları ilahlar uğruna, kendilerini büyük bir yıkıma götürmektedirler
Allah, bu insanlara içinde bulundukları yanılgıyı şöyle haber verir:

De ki: " Allah'ın dışında (tanrı diye) öne sürdüklerinizi çağırın Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiçbir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiçbir destekçi olanı da yoktur (Sebe Suresi, 22)
Günümüz Japonyası'nda ise din, sadece yılbaşından yılbaşına tapınaklara akın edip putlara başarı ve mutluluk için dua etmekten ibarettir Ancak Japonya'da, Şintoizm ve Budizm haricinde veya onların yan kolları halinde türetilmiş -Edisson'a tapan Elektrik Dini'nden (Denshinkyo) cinsel organa ya da dağlara tapan akımlara kadar- 180000 kadar irili-ufaklı sapkın tarikat vardır131 Bunların en dikkat çekenleri Tendai, Shinpon, Jodo Shin, Nichiren, Tenrikyo, Konkokyo, Secho No le ve Omotoleyo'dur İslam, bu müşrik toplulukların her türlü sapkın anlayışlarını reddeder ve kainatın tek sahibi, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz'e kulluk etmeyi emreder Allah Bakara Suresi'nde şu şekilde buyurur:
İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır (Bakara Suresi, 16)


harun yahya

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla