Konu
:
Sabırsız Anneler Sorumsuz Babalar
Yalnız Mesajı Göster
Sabırsız Anneler Sorumsuz Babalar
11-20-2009
#
1
b@ron
Sabırsız Anneler Sorumsuz Babalar
Sabırsız Anneler
Sorumsuz Babalar
16 yaşında hayatın baharına doğru adımlarını sıklaştırıyordu Melis Düştüğü zaman onu kaldıracak eller hep geride kalıyor; tekrar kendisi kalkıyordu
ama yalnızdı Dünya okyanusunun içinde çaresizlikten yılanlara sarıldı Onlar da acımadan
akıttı beyaz zehrini nârin bedenine Hastane koridorunda ölüme yelken açarken de zehri veren yılanlar uğurladı onu
son yolculuğuna Günlerce gazete manşetlerinden inmedi Melis'in son resmi Ölümünden beş gün önce
belki de son kez gülümsüyordu fotoğraf karelerine 16 yaşında uyuşturucuya kurban verilen son kişi o olmayacaktı Herkes suçlu ararken:
"-Suçlu biziz!" dedi bir ses!
Bu
babası Remzi Akpınar'dı ve ağzından acıyla birlikte itiraflar döküldü
"-Onu biz öldürdük Kâtili annesi
ben de suç ortağıyım!"
Şaşkın bakışlara aldırmadan devam etti:
"-12 yıl önce bir hiç uğruna
fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle evliliğimizi bitirip boşandık Sonra da kendi yollarımızı çizdik ve kızımızla yeterince ilgilenmedik Ona ihtiyaç duyduğu sevgiyi ve ilgiyi veremedik Kâtil biziz!"
Evet
şimdiye kadar çocukların ve gençlerin yaptığı hatalarda
düştüğü derin kuyularda
anne-babalar suçu kendilerinde bulmaz; suçlu hep başkası olurdu İlk defa suçlu
kendi suçunun farkına varıp itiraf etti Ama çok geçti artık Diğer ebeveynlere "son ders" olması temennisiyle
Mâlûmunuz
"Cenâb-ı Hakk'ın hiç sevmediği mübah
boşanma"dır
Eskiden toplumumuzda pek az rastlanırdı
boşanma vak'alarına Onlar acaba çok mu mutluydu da boşanmazdı
yoksa çok mu sabırlı ve fedakârdılar?! Biraz düşünelim Hâlbuki o zamanlar
ne günümüzdeki maddi imkânlar vardı
ne de eğitim ve öğretim fırsatları Şimdi ne oldu "o sabırlı dişi kuşlar"a?! Ne oldu yuvasını her türlü düşmandan koruyan arslan yürekli babalara?!
* * *
Yokluk ve huzursuzluğun imtihanından geçmiş
sık sık eşinden şiddet gören bir yakınıma sordum:
"-Bu adama
bunca yıl nasıl sabrettin?" diye O da hiç düşünmeden:
"-Yavrularım için!" dedi "Ben bu nâdân insandan boşansaydım ne olacaktı?! Çocuklarım
toplum içinde hep bir tarafları ezik gezeceklerdi Hâlbuki eşimin güzel yönlerini görmeye çalıştım hep! O en azından namaz kılıyor
en azından içkisi yok ve evime ekmek getiriyor Çocuklarını kucağına alıp öpüp seviyor Onun geçimsizliğine
beni sürekli ve sebepsiz yere dövmesine ve bütün evin yükünün üzerime kalmasına sabretmem
hep bu sebeptendir Elhamdülillâh
çocuklarım büyüdü Hepsi mutlu yuva kurdular Kızlarım
benden sabrı ve analığı öğrendi Oğullarım
babasının kötü ahlâkından ders alıp müşfik bir âile reisi oldu En önemlisi
yıllar sonra
o da hatasını anlamaya başladı"
* * *
Şimdi ikinci yaşanmış hikâyeyi nakledeyim sizlere Anadolu'nun şirin bir kasabasında
3 çocuklu bir annenin hikâyesini
Cennet çiçeği iki kız ile bir oğlu olan ayyaş baba
her fırsatta bir bahane bularak hanımını döver Zavallı hanım
kendi elinde yağ çanağı
küçük kızının elinde pamuk
gözü yaşlı bir şekilde yan komşusuna gidiyor
yaralarını silip pansuman etsin diye Komşuları:
"-Boşan bu adamdan!" dedikçe:
"-Düzelir inşâallah!" diyor gözyaşlarıyla
Yıllarca hem gözünün yaşı
hem de duaları devam ediyor
ümit kesmeden
Beyi parasız kalınca
kötü dostlar da dağılıyor etrafından birer birer! Ve zavallı adam
nihayet anlıyor hatasını Tevbe ediyor
beş vakit namaza başlıyor Ardından da hanımından helâllik isteyip onu hacca götürüyor
* * *
Bir de tarihten misal verelim:
Tıp üzerine yatığı çalışmalarla bilinen İbn-i Sînâ
aynı zamanda tasavvufa ve tasavvuf erbabına karşı da ilgi duymuş bir İslâm filozofudur Bir gün
Ebû Hasan Harakanî hazretlerinin methini duyar ve kendisini ziyaret etmek ister Seyahate çıkar ve Ebû Hasan hazretlerinin evine varır Kapıyı açan karısından Harakanî'yi sorar Kadın
kocası hakkında yakışıksız ve kaba birçok sözün ardından kendisinin evde olmadığını ve dağa odun getirmeye gittiğini söyler
İbn-i Sînâ
karşılaştığı bu tavır karşısında şaşkınlığa düşer ve büyük bir insanı görmek hususundaki ümidini kesmez Harakanî'yi bulurum umuduyla kadının târif ettiği ormana doğru yönelir Yolda giderken uzaktan birisinin
yanında odun yüklü bir hayvan ile kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu görür Dikkatli bir şekilde bakınca hayretler içinde kalır Çünkü bu zâtın odununu taşıyan hayvan
bir aslandır İbn-i Sînâ
adamın yanına varınca:
"-Efendi bu nice bir hâldir?" diye sorar
Şeyh
cevâben:
"-Evdeki kurdun yükünü çekmemiş olsak
bizim yükümüzü dağdakilere çektirmezdi" der
Evdeki kurt
karısıdır Çünkü son derece geçimsiz ve huysuz olan bu kadının ezâ ve sıkıntısına katlanan Harakanî
böylece kesb-i kemâlât eylemiştir (Tezkiretü'l-Evliya)
* * *
Bütün bu tanıdık hikâyeler gösteriyor ki
sabrın sonu selâmettir Sabır acı
fakat meyvesi tatlıdır
bizim niyet ve fedakârlıklarımıza göre ecir verecektir
-celle celâlühû- erkeğin fıtratına sahip olma; hanımın fıtratına ise ait olma duygusunu yerleştirmiştir Onlar bu fıtrata göre yaşamayınca
âileler dağılıp gidiyor Kadın erkeğin yerine her şeye sahip olmak istiyor Her şeyin reisliğine soyundukça
bu durum
erkeğin nefsine hoş geliyor ve o da sorumluluklarından kaçıyor Kaçtıkça kurtulduğunu(!) zannediyor Nefsi azgınlaştıkça azgınlaşıyor Sonu ise felâketle bitiyor Yuvalar dağılıyor
Olan ise
yavrulara oluyor Sahipsiz yavrular
toplumda gezen aç çakallara yem oluyor Suçlu ise
hep dışarıda aranıyor Asıl suçlu içerde
Kim mi?
Sabırsız anneler
sorumsuz babalar!
Halime Demireşik
__________________
b@ron
Kullanıcının Profilini Göster
b@ron tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul