Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Hz. Hatice'nin (r.a) Kısaca Hayatı

Eski 11-20-2009   #2
b@ron
Varsayılan

Cevap : Hz. Hatice'nin (r.a) Kısaca Hayatı



HZ HATİCE ALLAH RESULÜ'NDEN
BAŞKASIYLA EVLENMEMİŞTİR



Önceden de hatırlattığımız gibi bu bölümde Hz Hatice'nin Resulullah'tan başkasıyla evlenmediği görüşünü ispatlamaya çalışacağız
Bazı tarihçiler Resulü'nün evlendiği hanımlarının (Âişe hariç) hepsinin dul olduğunu Hz Hatice'nin ise Peygamber'den önce Atiq b Âbid-il Mahzûmî ve Ebû Hâle et-Temîmî isimli iki şahısla evlendiğini hatta bunlardan evlat sahibi olduğunu ileri sürmüşlerdir
Ancak biz bu rivâyetlerin doğruluğundan şüpheliyiz ve bunların uydurulmasında daha çok siyasi emellerin yattığını ve bazıları için fazilet ve üstünlük üretmenin amaçlandığını düşünmekteyiz Bu konudaki bazı delillerimizi kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:
1-Her şeyden önce bu rivâyetleri inceleyen bir kimse onların arasında bir çok çelişki ve ihtilafların bulunduğunu açıkça görebilir Örneğin bazı rivâyetlerde Ebû Hâle künyesini taşıyan şahsın isminin "Nebbâş b Zurâre" bazısında "Zurâre b Nebbâş" bazısında "Hind" bazısında ise "Mâlik" olduğu geçmektedir Bazı rivâyetler onun sahâbî olduğunu bazısı ise olmadığını ileri sürmektedir Bazısı onun Atiq'ten önce bazısı ise sonra Hz Hatice'yle evlendiğini söylüyor Sonra rivâyetler Hz Hatice'nin bu kişilerden "Hind" isminde bir çocuğunun olduğunu ileri sürmüş ancak bazısı bu çocuğun kız çocuğu olup Atiq'e ait olduğunu bazısı ise erkek çocuğu olup diğer kocasına ait olduğunu ileri sürmüşlerdir Yine erkek olduğunu iddia eden rivâyetlerin bazısında bu çocuğun tâûn hastalığından öldüğü bazısında ise Cemel savaşında Hz Ali'nin cephesinde şehid düştüğü iddia edilmiştir
2-Bu iddiaların aksini iddia ve rivâyet eden âlimler ve tarihçiler de vardır: İbn-i Şehrâşub Menâkıb-ı Âl-i Ebi Talib kitabında şöyle diyor: "Ahmed Belâzurî (Ensâb-ul Eşraf kitabında Ebulkâsım Kûfî (El-istiğâse) kitabında büyük Şia âlimi Seyyid Murtaza "Eş-Şâfi" kitabında Şia'nın bir diğer büyük âlimi Ebu Cafer Tûsî (Telhis-üş Şâfi) kitabında Resulü'nün Hz Hatice'yle bâkire olduğu halde evlendediğini rivâyet etmişlerdir Ayrıca "El-Envâr-u vel-Bide" isimli kitapta Rukayye ve Zeyneb'in Hatice'nin kız kardeşi Hâle'nin kızları olduğu görüşü de bu naklettiğimiz rivâyeti güçlendirmektedir
3-Ebulkâsım Kûfî yine kitabında şunları kaydetmektedir:
"Eser sahipleri ve haber nakilcilerinin (tarihçilerin) umum husus hepsi icmaî bir şekilde şöyle rivâyet etmişlerdir: "Kureyş eşrâfı büyükleri ve zenginlerinden Hatice'yle evlenmek için ona talip olmayan kalmadı; ancak o onların hepsini reddetti ve hiçbirisiyle evlenmedi Sonradan Resulullah (saa) ile evlendiğinde Kureyş kadınları ona öfkelenerek küstüler ve şöyle dediler: "Kureyş'in eşrâfı ve emirleri sana talip oldular; fakat sen onların hepsini reddedip Ebu Tâlib'in parasız malsız yetim ve fakir yeğeniyle evlendin?!"
Şimdi böyle bir konuma sahip olan Hatice'nin Kureyş büyüklerini ve eşrâfını bırakıp da Temimli bir bedeviyle evlenebileceğini hangi akıl sahibi ihtimal verebilir? Görüş ve teşhis sahibi kimseler bunu en muhal en itibarsız sözlerden saymazlar mı?!"
4-Maddî manevî hiçbir değer şan ve şöhrete sahip olmayan bir bedeviyle evlenmesi kendilerini reddeden Hatice'yi yermek onu küçümseyip alay etmek için Kureyşlilerin elinde en iyi bir koz ve en güzel bahane değil miydi? Resulullah'la evlendiğinde olduğu gibi Halbuki hiçbir kaynakta böyle bir şeye rastlanmamıştır
Bazıları Haris b Ebî Hâle isimli birisinden bahsederken onun Hatice'nin oğlu olduğu ve Mekke'de Resulü davetini ilk açığa vurduğunda Müslümanların verdiği ilk şehid olduğunu iddia etmiş ve bunu Hz Hatice'nin önceden başka birisiyle evlendiğine delil olarak göstermeğe çalışmışlardır
Buna cevabımız şudur ki evvelâ bu şahsın Hz Hatice'nin oğlu olduğu iddiası hiçbir delile dayanmamaktadır ve zâhiren Hz Hatice'nin Ebu Hâle isminde birisi ile evlendiği rivâyetine dayanmaktadır Biz de zaten bunun yanlış olduğunu ispatlamağa çalışmaktayız
Saniyen "Haris" denen bu şahsın ilk İslâm şehidi olduğu iddiası da doğru değildir; zira bu iddiayla çelişen bir çok meşhur rivâyet mevcuttur Örneğin İbn-i Abbâs'tan şöyle rivâyet edilmiştir "Ammâr'ın babası ve annesi öldürüldüler ve o ikisi Müslümanlardan ilk şehid düşen kimselerdir
Yine sahih bir senetle şöyle rivâyet edilmiştir:
"İslam'da ilk şehid Sümeyye'dir ( ona rahmet eylesin)"
Aynı şey Mücahid'den de nakledilmiştir
Bazıları Sümeyye'nin ilk kadın şehid Haris'in ise ilk erkek şehid olduğunu iddia etmek istemişlerse de bu iddia da geçersiz bir iddiadır; zira evvela İbn-i Abbas'ın rivâyeti gereği ilk erkek şehid de Ammar'ın babası Yâsir'dir Saniyen şehid kelimesi bir çok diğer kelime gibi Arapça'da kadın erkek arasında müştereken kullanılan bir kelimedir Nitekim yukarıda naklettiğimiz rivâyette aynı Sümeyye için şehid tabiri kullanılmıştı
HZ HATİCE'DEN OLDUĞU SÖYLENEN
RESULULLAH'IN KIZLARI



Eb-ul As bRabi' ve Osman b Affân ile evlendikleri söylenen Zeynep Rukayye ve Ümm-ü Külsüm isimli kızlara gelince bunların da yine bir çokları tarafından Resulullah'ın Hz Hatice'den dünyaya gelen kızları olduğunu birisinin Ebul'âs b Rabi' ile diğerlerinin de Osman b Affân ile evlendikleri iddia edilmiş ve daha çok bu görüş şöhret kazanmıştır Fakat bize göre bu iddia da doğru değil ve söz konusu kızlar Resulullah'ın gerçek kızları değillerdir
Bu görüşümüzün delillerini de aşağıda kısaca açıklamaya çalışacağız:
Evvela bu görüşü reddeden ve başka bir görüş ileri süren tarihçiler de vardır Ebulkâsım Kûfî ve diğer bazıları şöyle kaydetmişlerdir: "Hatice'nin "Hâle" isminde bir kız kardeşi vardı Benî Mahzûm kabilesinden birisi onunla evlenince onun için "Hâle" isminde bir kız çocuğu doğurdu Hatice'nin bacısı bu adamdan ayrıldıktan sonra bu sefer Benî Temim kabilesinden Ebu Hind isminde birisiyle evlendi; onun için de "Hind" isminde bir çocuk doğurdu Beni Temim'den olan bu adamın Hâle'den başka bir eşi daha vardı ki ondan da Zeynep ve Rukayye isminde iki kız çocuğu oldu; sonra Zeynep ve Rukayye'nin anneleri ardından da babaları vefat etti; bunun üzerine Hâle'nin o adamdan olan Hind isimli çocuğu babasının kabilesine döndü Ortada kalan "Hâle" ve kocasının iki çocuğu Zeynep ve Rukayye'yi de Hz Hatice kendi yanına aldı Sonradan Hz Hatice Resulullah'la evlenip Hâle de vefat edince Zeynep ve Rukayye isimli çocuklar Hz Hatice ve Resulullah'ın kefâleti altına girdiler Öte yandan Araplar üvey evladı da gerçek evlat telakki ettikleri için bu iki kız da Resulullah'ın kızları olarak anılmaya başlandı Halbuki bunlar Peygamber'in değil Hâle'nin kocası Ebu Hind'in kızları idiler"
Görüldüğü gibi Hz Hatice'ye isnad edilenler bacısı hakkında söylenenlere bir çok açıdan benzerlik arz etmektedir Belki de Hz Hatice hakkında (kasıtlı veya kasıtsız) yapılan yanlışların bir çoğu da buradan kaynaklanmaktadır
Saniyen söz konusu kızların Peygamber'in (saa) kızları olduğunu iddia edenlerin kendilerinin naklettikleri rivâyetler arasında akıl almaz çelişkiler mevcuttur; mesela bir taraftan şöyle rivâyet ediyorlar: "Rukayye ve Ümmü Külsüm cahiliyyet zamanında "Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu da" âyeti nazil olduğunda Ebu Leheb ve eşi babalarının dinine girdiklerini gerekçe göstererek çocuklarına Resulullah'ın kızlarını boşamalarını emrettiler; onlar da henüz cinsel bir ilişkide bulunmadan eşlerini boşadılar Ardından Osman b Affân Rukayye ile evlenip onunla birlikte Bi'setin beşinci yılında Habeşe'ye hicret etti O sırada hamile olan Rukayye geminin içerisinde çocuğunu bir kan pıhtısı halinde düşürdü Daha sonra Habeşe'den döndüklerinde Medine'de vefat etti
Diğer taraftan aynı adamlar yine şöyle rivâyet ediyorlar; mesela Makdisî diyor ki: "Hatice cahiliyyet zamanında Abd-û Menaf isminde bir erkek çocuk İslam'dan sonra ise iki erkek ve dört kız çocuğu olmak üzere şu isimdeki çocukları doğurmuştur: Kâsım; (ki bu çocuğa atfen Resulü'ne "Ebul Kâsım" deniyordu) bu çocuk büyüyünceye kadar yaşadı sonra vefat etti
Küçük yaşta vefat eden Abdullah Ümm-ü Külsüm Zeyneb Rukayye ve Fâtıma"
Veya Kastalânî ve Diyarbekrî şöyle diyorlar: " Resulü'nün bi'setten önce Abd-û Menâf isminde bir çocuğu oldu ve bununla birlikte Resullah'ın çocuklarının sayısı on ikidir; Abd-û Menâf hariç hepsi İslâm'dan sonra dünyaya gelmişlerdir"
Zübeyr b Bekkâr ve diğer bir çoğundan ise şu bilgiler rivâyet edilmiştir: "Abdullah sonra Ümm-ü Külsüm sonra Fâtıma daha sonra da Rukayye hepsi sırayla İslam'dan sonra dünyaya gelmişlerdir"
Tarihçi Süheylî de Resulullah'ın bütün çocuklarının İslâm zamanında doğduğunu kaydetmektedir"
Yine bazıları Rukayye'nin hepsinden hatta Hz Fâtıma'dan küçük olduğunu söylemişlerdir"
Şimdi bütün bunlardan sonra Rukayye ve Ümm-ü Külsüm'ün cahiliyyet zamanında Ebu Leheb'in çocuklarıyla evlendiğini nasıl iddia edebiliyor ve bu açık çelişkiyi göremiyorlar?!
Yine İslam'dan sonra dünyaya gelen Rukayye'yi hemen Osman'la evlendirebiliyorlar; halbuki bütün tarihlerin yazdığına göre Habeşe'ye birinci hicret bi'setin 5 yılında gerçekleşmiştir Hatta eğer İslam'ın ilk yılında dünyaya geldiğini kabul etsek dahi beş yaşındaki bir çocuğun nasıl evlendiğini ve hemen hamile kalıp gemide çocuk düşürdüğünü söyleyebiliriz?! Kaldı ki onlar daha da ileriye gidip önce Ebu Leheb'in çocuklarıyla evlendiriyor; sonra da boşatıp Osman b Affan'la evlendiriyorlar!!
Yine diyorlar ki: "Ebu Leheb ve eşi "Mesed" suresi indiğinde çocuklarına Resulullah'ın kızlarını boşamalarını emrettiler Onlar da boşadıktan sonra Osman b Affan Rukayye ile evlendi"
Bu da yine bir çok rivayetleriyle çelişmektedir; zira:
a)-Bir çok rivâyete göre (ki doğrudur da) bu sure Müslümanlar Şi'b-i Ebi Tâlib'de muhasara altında tutuldukları sırada inmiştir Bu ise önceki söyledikleriyle çelişmektedir Zira söz konusu muhasara bi'setin altıncı yılında gerçekleşmiştir Yani Habeşe hicretinden bir yıl sonra Gördüğünüz gibi iki rivâyet arasında yılların fasılasını gerektiren bir çelişki söz konusudur
Bazıları bu surenin "Yakın akrabalarını korkut" (Şuarâ 214) âyeti indikten sonra gerçekleştirilen toplantıda Ebu Leheb'in Resulullah'a hakaret etmesinin ardından nazil olduğunu söylemişlerse de bu doğru değildir Zira hem ayetlerin siyâkı hem de bu konudaki rivâyetler bu surenin âyetlerinin toplu bir şekilde nâzil olduğunu göstermektedir Bu surenin son âyetlerinde Ebu Leheb'in eşi Ümm-ü Cemil'in Resulü'ne ettiği eziyet dile getirilerek şiddetli bir şekilde kınanmıştır

Açıktır ki Kureyşlilerin Resulullah'a eziyetleri biraz önce verdiğimiz İnzar âyeti indikten sonra Resulullah'ın onların ilahlarına ve düşüncelerine açıkça karşı çıkmasının ardından başlamıştır
Bu sure (Mesed) hakkında nakledilen diğer bir rivâyet de bizim bu sözümüzü te'yid etmektedir; şöyle ki: " Resulü'nü görmek için gelen elçi heyetler Resulullah'ı amcası Ebu Leheb'e sorar ve "Sen onu daha iyi bilirsin" diye Peygamber (saa) hakkındaki görüşlerini almak isterlerdi O da onlara "Bu adam sihirbazdır" cevabını verir; onlar da Resulullah ile görüşmeden geri dönerlerdi Yine bir gün gelen bir heyete aynı cevabı verdi; fakat ne hikmetse bunlar öncekilerin aksine "Şu adamı görmeden geri dönmeyeceğiz" dediler Ebu Leheb bu sefer şöyle dedi: "Biz uzun zamandır hala onu delilikten kurtarmaya çalışıyoruz; kahrolası adam!"
Ebu Leheb'in bu sözleri Resulullah'a ulaşınca Hazret buna üzüldü ve ( Resulü'ne teselli amacıyla) bu sure nazil oldu Öte yandan biliyoruz ki çeşitli temsilci heyetlerin Mekke'ye gelerek Resulullah ile görüşmeleri İnzar âyetinin inmesinden yıllar sonra gerçekleşmeye başlamıştır Bu da gösteriyor ki "Mesed" suresinin İnzar âyetiyle ilintili olarak inmesi yersiz bir iddiadan ibarettir
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise şudur: "Eğer Rukayye ve Ümmü Külsüm'ün "Mesed" suresinin inmesi ve müşriklerin eziyetlerinin başlamasının ardından boşanmalarının gerçekleştiğini söylersek o zaman şu sorunun cevabını vermemiz gerekecektir ki neden o uzun zamana kadar Ebu Leheb'in çocukları hiçbir mazeret ve engel bulunmadığı halde eşleriyle cinsel ilişkide bulunmamışlardı? Halbuki yine aynı rivâyetlerin açık iddiasına göre Osman onlardan birisiyle evlenir evlenmez cinsel ilişkiye girerek hemen hamile bırakmış ve eşi Habeşe'ye giderken gemide çocuk düşürmüştü!!
Öte yandan Mısırlı büyük yazar Tevfik Ebu İlim'in "Tarih-u Ehl-il Beyt" isimli kitabında naklettiği bir rivayet de dikkatimizi çekmiş ve yukarıda bahsettiğimiz görüşlere daha bir şüpheli bakmamıza vesile olmuştur O şöyle diyor: "Rukayye'ye gelince o Utbe b Ebî Leheb ile evlenmiş ve henüz onun eşiyken vefat etmiştir"

Bu rivâyet gereği Ebu Leheb'in oğlunun Rukeyye'yi boşadığı iddiası da şüpheli duruma düşmekle birlikte buna gösterdikleri sebep (Mesed suresinin inişi ve kızların Müslüman oluşu) de itibarını kaybeder ve surenin Şi'b-i Ebi Tâlip muhasarası zamanında nâzil olduğu iddiası daha da güçlenmiş olur

Bir Başka Çelişki:

Zübeyr b Bekâr ve ibn-i Esâkir Cafer b Muhammed'den o da babasından şöyle rivâyet etmektedir: "Resulullah'ın oğlu Kâsım Mekke'de vefat etti; Resulü oğlunun defin merasiminden dönüşünde Âs b Vâil ve oğlu Amr b Âs'ın yanından geçerken Âs Resulullah'ı gördüğünde "Şimdi ben şunu kızdıracağım" dedi ve şöyle devam etti: "Hiç şüphesiz bu adam artık soyu kesik ocağı sönük duruma düştü" Bunun üzerine 'u Teala "Hiç şüphesiz soyu kesilen sana kin ve buğz besleyen düşmanındır" ayetini indirdi
Bir diğer rivâyette ise şöyle diyor: "Önce Resulullah'ın oğlu Kâsım dünyaya geldi sonra Zeynep sonra Abdullah sonra Ümm-ü Külsüm Fâtıma daha sonra da Rukayye Sonra önce Kâsım daha sonra da Abdullah vefat edince Âs b Vâil "Onun nesli kesildi; o ebterdir" deyince söz konusu ayet nâzil oldu"Bazıları âyetin Âs b Vâil değil oğlu Amr b Âs hakkında nâzil olduğunu rivâyet etmişlerdir Süddî ve İbn-i Abbâs'ın rivâyetinde Resulullah'ın bir oğlunu bir diğer rivâyette ise bir evladının vefatının ardından Âs b Vâil'in söz konusu sözü söylemesi üzerine indiği nakledilmektedir Meşhur sözü söyleyenin Âs B Vâil değil Akabe b Ebi Muayt veya Ebu Leheb veya Kureyşolduğu da söylenmiştir
Hatta bir rivâyette Resulullah'ın oğlu İbrahim'in vefatı münasebetiyle Ebu Cehl'in Resulullah hakkında söylediği sözler üzerine söz konusu âyetin nâzil olduğu söylenmektedir Öte yandan tarihçiler arasında; Kasım'ın Resulullah'ın (saa) en büyük evladı olduğu meşhurdur Önceden verdiğimiz rivâyet ise Kâsım'ın bi'setten sonra vefat ettiğini Abdullah'ın ise Kâsım'dan bir ay sonra vefat ettiğini söylüyordu Buna bir de kesinlik kazanan Abdullah'ın bi'set sonrası doğup vefat ettiği gerçeğini eklersek olay daha bir netlik kazanmış olacaktır
Aşağıdaki rivâyetleri de göz ardı etmemeliyiz; diyorlar ki:
"Kâsım vefat ettiği zaman iki yaşındaydı"
"Kâsım yürüme çağına gelinceye kadar yaşadı"
Belazurî ise ikisinin arasını toplanmış ve şöyle demiştir: "Kâsım iki yaşına geldiği ve yürüdüğü bir sırada vefat etmiştir"
Bazı diğer rivâyetler Resulullah'ın evlatlarının süt emdikleri bir çağda vefat ettiklerini kaydetmiş bazısı "Bi'set sonrası" tabirini eklemiş bazısı ise şu ifadeyi kullanmıştır: "Çocuklarının hepsi de çok küçük yaşta vefat etmişlerdir" Mücâhid'in Kâsım hakkındaki görüşü ise şudur: "O yedi gün (veya yedi gece) yaşadı" diğer bir rivâyetde "On yedi ay yaşadı" tabiri kullanılmıştırTarihçi Süheylî ise şöyle diyor konu hakkında: "Kâsım yürüme çağına varmıştı ancak henüz sütten kesilmemişti"
Bu konuda üç ayrı rivâyet ise şu şekildedir:
"Kâsım ve Tayyib henüz küçük yaşta iken Mekke'de vefat ettiler"
"Kâsım hayvana binecek ve at sürecek kadar büyüdü"
"Kâsım vefat ettiği sırada dört yaşında idi"
Buraya kadar Kâsım'ın küçük yaşta öldüğünü değişik rivâyetlerin diliyle cûz'î farklarla aktardık Şimdi Kâsım'ın ne zaman dünyaya geldiğine bakalım:
Müsned-i Feryâbi'de Kâsım'ın İslam'dan sonra dünyaya geldiğini içeren bilgilere ilaveten aşağıdaki iki rivâyet de bunu te'yid etmektedir:
a)-Kâsım vefat ettiğinde dört yaşındaydı Ondan bir ay sonra da Abdullah henüz sütten kesilmemişken vefat etti Hz Hatice: "Ya Resulallah keşke yaşasaydı da sütten kesseydim" dediğinde Resulü: "Onun süte doyup kesilmesi cennette gerçekleşecektir" buyurdu
b)-Müsned-i Feryâbî'de şöyle kaydedilmiştir: "Resulullah (saa) Kâsım'ın vefatından sonra Hatice'nin yanına geldiğinde onu ağlar şekilde buldu Hz Hatice ya Resulallah dedi (göğsümde) Kâsım'ın sütü çoğaldı; eğer yaşayıp da süt emme süresini tamamlasaydı (ayrılığının) tahammülü daha kolay olurdu benim için Cevabında Resulü şöyle buyurdu: "Onun için cennette süt emme süresini tamamlatacak süt annesi tahsis edilmiştir" Hz Hatice "Böyle olduğunu bilince daha kolay olur benim için" deyince Resulü "İstersen cennetten sesini sana duyurabilirim" buyurdu Hz Hatice ise "Ben 'ı ve Resulü'nü tasdik ediyorum" cevabını verdi
Süheylî bu hadisi naklettikten sonra şöyle diyor: "Bu hadis Kâsım'ın cahiliyyet zamanında ölmediğini gösteriyor
Bu iki rivâyet hem Kâsım vefat ettiği sırada Resulü'nün peygamberliğe eriştiğini hem de henüz süt emdiği sırada vefat ettiğini dolayısıyla da büyük ölçüde bi'setten sonra dünyaya geldiğini gösteriyor
Kısacası bir yandan Kevser suresinin Kâsım'ın vefatı üzerine bi'setten kaç yıl sonra nâzil olduğunu yine Kâsım'ın doğumu ve vefatıyla ilgili verdiğimiz diğer rivâyetleri diğer taraftan Ümm-ü Külsüm ve Rukayye'nin Kâsım ve Abdullah'ın vefatından sonra dünyaya geldiklerini dikkate aldığımızda bu iki kızın kesinlikle bi'setten kaç yıl sonra dünyaya geldiğini anlamış oluyoruz Hal böyle iken onların cahiliyyet zamanında Ebu Leheb'in iki oğlu ile evlenmeleri onlardan boşandıktan sonra ise Rukayye'nin Osmân b Affân ile evlenip bi'setin beşinci yılında Habeşistan'a hicret ederken gemide çocuk düşürmesi nasıl düşünebilir?!
Gerçi bu konuda Ebu Hilâl-il Askerî aykırı bir rivâyet de nakletmiştir; ancak rivâyetin içerisinde açık çelişki bulunmaktadır O şöyle diyor: "Kâsım ve Tâhir nübüvvetten önce vefat ettiler Resulullah (saa) Kâsım'ın cenazesinden döndüğünde Âs bVâil ve oğlu Amr'ın yanından geçerken Amr "Şimdi ben ona karşı düşmanlığımı sergileyeceğim" dedi Bunun üzerine Âs şöyle dedi: "Hiç şüphesiz o ebter (soyu kesik) oldu" Ardından -u Teâlâ "Şüphesiz sana düşmanlık besleyen var ya işte odur asıl ebter olan" âyetini indirdi
Görüldüğü gibi bu rivâyet önce Kâsım'ın nübüvvetten önce öldüğünü ardından bu münasebetle Kevser suresindeki âyetin indiğini söylüyor Oysa hepimiz bilmekteyiz ki Resulü'ne âyetler nübüvvetten sonra nâzil olmaya başlamıştır Bazıları âyetin olayın hemen ardından değil birkaç yıl sonra nazil olup önce yaşanan bir olaya değindiğini ileri sürebilir belki; ancak bu oldukça uzak bir ihtimaldir ve bildiğimiz gibi genellikle âyetler olayların yaşandığı sırada inmiştir
Elbette bu yanlışlığın bir kalem hatasından kaynaklanarak "Nübüvvetten sonra" yerine "Nübüvvetten önce" yazılmış olması mümkündür

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla