Konu
:
Hz. Hatice'nin (r.a) Kısaca Hayatı
Yalnız Mesajı Göster
Cevap : Hz. Hatice'nin (r.a) Kısaca Hayatı
11-20-2009
#
2
b@ron
Cevap : Hz. Hatice'nin (r.a) Kısaca Hayatı
HZ
HATİCE ALLAH RESULÜ'NDEN
BAŞKASIYLA EVLENMEMİŞTİR
Önceden de hatırlattığımız gibi
bu bölümde Hz
Hatice'nin Resulullah'tan başkasıyla evlenmediği görüşünü ispatlamaya çalışacağız
Bazı tarihçiler
Resulü'nün evlendiği hanımlarının (Âişe hariç) hepsinin dul olduğunu
Hz
Hatice'nin ise
Peygamber'den önce
Atiq b
Âbid-il Mahzûmî ve Ebû Hâle et-Temîmî
isimli iki şahısla evlendiğini
hatta bunlardan evlat sahibi olduğunu ileri sürmüşlerdir
Ancak biz bu rivâyetlerin doğruluğundan şüpheliyiz ve bunların uydurulmasında
daha çok siyasi emellerin yattığını ve bazıları için fazilet ve üstünlük üretmenin amaçlandığını düşünmekteyiz
Bu konudaki bazı delillerimizi kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:
1-Her şeyden önce bu rivâyetleri inceleyen bir kimse
onların arasında bir çok çelişki ve ihtilafların bulunduğunu açıkça görebilir
Örneğin
bazı rivâyetlerde Ebû Hâle künyesini taşıyan şahsın isminin "Nebbâş b
Zurâre"
bazısında "Zurâre b
Nebbâş"
bazısında "Hind"
bazısında ise "Mâlik" olduğu geçmektedir
Bazı rivâyetler onun sahâbî olduğunu
bazısı ise olmadığını ileri sürmektedir
Bazısı onun Atiq'ten önce
bazısı ise sonra Hz
Hatice'yle evlendiğini söylüyor
Sonra rivâyetler
Hz
Hatice'nin bu kişilerden "Hind" isminde bir çocuğunun olduğunu ileri sürmüş
ancak bazısı bu çocuğun kız çocuğu olup Atiq'e ait olduğunu
bazısı ise erkek çocuğu olup diğer kocasına ait olduğunu ileri sürmüşlerdir
Yine erkek olduğunu iddia eden rivâyetlerin bazısında bu çocuğun tâûn hastalığından öldüğü
bazısında ise Cemel savaşında Hz
Ali'nin cephesinde şehid düştüğü iddia edilmiştir
2-Bu iddiaların aksini iddia ve rivâyet eden âlimler ve tarihçiler de vardır: İbn-i Şehrâşub Menâkıb-ı Âl-i Ebi Talib kitabında şöyle diyor: "
Ahmed Belâzurî
(Ensâb-ul Eşraf kitabında
Ebulkâsım Kûfî (El-istiğâse) kitabında
büyük Şia âlimi Seyyid Murtaza "Eş-Şâfi" kitabında
Şia'nın bir diğer büyük âlimi Ebu Cafer Tûsî (Telhis-üş Şâfi) kitabında
Resulü'nün Hz
Hatice'yle bâkire olduğu halde evlendediğini rivâyet etmişlerdir
Ayrıca "El-Envâr-u vel-Bide" isimli kitapta Rukayye ve Zeyneb'in Hatice'nin kız kardeşi Hâle'nin kızları olduğu görüşü de bu naklettiğimiz rivâyeti güçlendirmektedir
3-Ebulkâsım Kûfî yine kitabında şunları kaydetmektedir:
"Eser sahipleri ve haber nakilcilerinin (tarihçilerin) umum
husus hepsi icmaî bir şekilde şöyle rivâyet etmişlerdir: "Kureyş eşrâfı
büyükleri ve zenginlerinden
Hatice'yle evlenmek için ona talip olmayan kalmadı; ancak o
onların hepsini reddetti ve hiçbirisiyle evlenmedi
Sonradan Resulullah (s
a
a) ile evlendiğinde
Kureyş kadınları ona öfkelenerek küstüler ve şöyle dediler: "Kureyş'in eşrâfı ve emirleri sana talip oldular; fakat sen onların hepsini reddedip Ebu Tâlib'in parasız
malsız
yetim ve fakir yeğeniyle evlendin?!"
Şimdi
böyle bir konuma sahip olan Hatice'nin
Kureyş büyüklerini ve eşrâfını bırakıp da Temimli bir bedeviyle evlenebileceğini hangi akıl sahibi ihtimal verebilir? Görüş ve teşhis sahibi kimseler bunu en muhal
en itibarsız sözlerden saymazlar mı?!"
4-Maddî
manevî hiçbir değer
şan ve şöhrete sahip olmayan bir bedeviyle evlenmesi
kendilerini reddeden Hatice'yi yermek
onu küçümseyip alay etmek için Kureyşlilerin elinde en iyi bir koz ve en güzel bahane değil miydi? Resulullah'la evlendiğinde olduğu gibi
Halbuki hiçbir kaynakta böyle bir şeye rastlanmamıştır
Bazıları
Haris b
Ebî Hâle isimli birisinden bahsederken
onun Hatice'nin oğlu olduğu ve Mekke'de
Resulü davetini ilk açığa vurduğunda
Müslümanların verdiği ilk şehid olduğunu iddia etmiş ve bunu
Hz
Hatice'nin önceden başka birisiyle evlendiğine delil olarak göstermeğe çalışmışlardır
Buna cevabımız şudur ki evvelâ bu şahsın Hz
Hatice'nin oğlu olduğu iddiası hiçbir delile dayanmamaktadır ve zâhiren Hz
Hatice'nin Ebu Hâle isminde birisi ile evlendiği rivâyetine dayanmaktadır
Biz de zaten bunun yanlış olduğunu ispatlamağa çalışmaktayız
Saniyen "Haris" denen bu şahsın ilk İslâm şehidi olduğu iddiası da doğru değildir; zira bu iddiayla çelişen bir çok meşhur rivâyet mevcuttur
Örneğin İbn-i Abbâs'tan şöyle rivâyet edilmiştir
"Ammâr'ın babası ve annesi öldürüldüler ve o ikisi Müslümanlardan ilk şehid düşen kimselerdir
Yine sahih bir senetle şöyle rivâyet edilmiştir:
"İslam'da ilk şehid Sümeyye'dir (
ona rahmet eylesin
)"
Aynı şey Mücahid'den de nakledilmiştir
Bazıları
Sümeyye'nin ilk kadın şehid
Haris'in ise ilk erkek şehid olduğunu iddia etmek istemişlerse de bu iddia da geçersiz bir iddiadır; zira evvela İbn-i Abbas'ın rivâyeti gereği ilk erkek şehid de Ammar'ın babası Yâsir'dir
Saniyen şehid kelimesi bir çok diğer kelime gibi Arapça'da kadın erkek arasında müştereken kullanılan bir kelimedir
Nitekim yukarıda naklettiğimiz rivâyette aynı Sümeyye için şehid tabiri kullanılmıştı
HZ
HATİCE'DEN OLDUĞU SÖYLENEN
RESULULLAH'IN KIZLARI
Eb-ul As b
Rabi' ve Osman b
Affân ile evlendikleri söylenen Zeynep
Rukayye ve Ümm-ü Külsüm isimli kızlara gelince
bunların da yine bir çokları tarafından Resulullah'ın Hz
Hatice'den dünyaya gelen kızları olduğunu
birisinin Ebul'âs b
Rabi' ile diğerlerinin de Osman b
Affân ile evlendikleri iddia edilmiş ve daha çok bu görüş şöhret kazanmıştır
Fakat bize göre bu iddia da doğru değil ve söz konusu kızlar Resulullah'ın gerçek kızları değillerdir
Bu görüşümüzün delillerini de aşağıda kısaca açıklamaya çalışacağız:
Evvela bu görüşü reddeden ve başka bir görüş ileri süren tarihçiler
de vardır
Ebulkâsım Kûfî ve diğer bazıları şöyle kaydetmişlerdir: "Hatice'nin "Hâle" isminde bir kız kardeşi vardı
Benî Mahzûm kabilesinden birisi onunla evlenince onun için "Hâle" isminde bir kız çocuğu doğurdu
Hatice'nin bacısı bu adamdan ayrıldıktan sonra bu sefer Benî Temim kabilesinden Ebu Hind isminde birisiyle evlendi; onun için de "Hind" isminde bir çocuk doğurdu
Beni Temim'den olan bu adamın Hâle'den başka bir eşi daha vardı ki ondan da Zeynep ve Rukayye isminde iki kız çocuğu oldu; sonra Zeynep ve Rukayye'nin anneleri
ardından da babaları vefat etti; bunun üzerine Hâle'nin o adamdan olan Hind isimli çocuğu babasının kabilesine döndü
Ortada kalan "Hâle" ve kocasının iki çocuğu Zeynep ve Rukayye'yi de Hz
Hatice kendi yanına aldı
Sonradan Hz
Hatice Resulullah'la evlenip
Hâle de vefat edince Zeynep ve Rukayye isimli çocuklar Hz
Hatice ve Resulullah'ın kefâleti altına girdiler
Öte yandan Araplar
üvey evladı da gerçek evlat telakki ettikleri için bu iki kız da Resulullah'ın kızları olarak anılmaya başlandı
Halbuki bunlar Peygamber'in değil
Hâle'nin kocası Ebu Hind'in kızları idiler
"
Görüldüğü gibi Hz
Hatice'ye isnad edilenler
bacısı hakkında söylenenlere bir çok açıdan benzerlik arz etmektedir
Belki de Hz
Hatice hakkında (kasıtlı veya kasıtsız) yapılan yanlışların bir çoğu da buradan kaynaklanmaktadır
Saniyen
söz konusu kızların Peygamber'in (s
a
a) kızları olduğunu iddia edenlerin kendilerinin naklettikleri rivâyetler arasında akıl almaz çelişkiler mevcuttur; mesela bir taraftan şöyle rivâyet ediyorlar: "Rukayye ve Ümmü Külsüm cahiliyyet zamanında "Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu da" âyeti nazil olduğunda
Ebu Leheb ve eşi
babalarının dinine girdiklerini gerekçe göstererek çocuklarına Resulullah'ın kızlarını boşamalarını emrettiler; onlar da henüz cinsel bir ilişkide bulunmadan eşlerini boşadılar
Ardından Osman b
Affân Rukayye ile evlenip onunla birlikte Bi'setin beşinci yılında Habeşe'ye hicret etti
O sırada hamile olan Rukayye
geminin içerisinde çocuğunu bir kan pıhtısı halinde düşürdü
Daha sonra Habeşe'den döndüklerinde Medine'de vefat etti
Diğer taraftan aynı adamlar yine şöyle rivâyet ediyorlar; mesela Makdisî diyor ki: "Hatice cahiliyyet zamanında
Abd-û Menaf isminde bir erkek çocuk
İslam'dan sonra ise iki erkek ve dört kız çocuğu olmak üzere şu isimdeki çocukları doğurmuştur: Kâsım; (ki bu çocuğa atfen
Resulü'ne "Ebul Kâsım" deniyordu)
bu çocuk büyüyünceye kadar yaşadı
sonra vefat etti
Küçük yaşta vefat eden Abdullah
Ümm-ü Külsüm
Zeyneb
Rukayye ve Fâtıma
"
Veya Kastalânî ve Diyarbekrî şöyle diyorlar: "
Resulü'nün bi'setten önce Abd-û Menâf isminde bir çocuğu oldu ve bununla birlikte Resullah'ın çocuklarının sayısı on ikidir; Abd-û Menâf hariç hepsi İslâm'dan sonra dünyaya gelmişlerdir
"
Zübeyr b
Bekkâr ve diğer bir çoğundan ise şu bilgiler rivâyet edilmiştir: "Abdullah
sonra Ümm-ü Külsüm
sonra Fâtıma
daha sonra da Rukayye
hepsi sırayla İslam'dan sonra dünyaya gelmişlerdir
"
Tarihçi Süheylî de Resulullah'ın bütün çocuklarının İslâm zamanında doğduğunu kaydetmektedir
"
Yine bazıları
Rukayye'nin hepsinden
hatta Hz
Fâtıma'dan küçük olduğunu söylemişlerdir
"
Şimdi bütün bunlardan sonra
Rukayye ve Ümm-ü Külsüm'ün cahiliyyet zamanında Ebu Leheb'in çocuklarıyla evlendiğini nasıl iddia edebiliyor ve bu açık çelişkiyi göremiyorlar?!
Yine İslam'dan sonra dünyaya gelen Rukayye'yi hemen Osman'la evlendirebiliyorlar; halbuki bütün tarihlerin yazdığına göre Habeşe'ye birinci hicret
bi'setin 5
yılında gerçekleşmiştir
Hatta eğer İslam'ın ilk yılında dünyaya geldiğini kabul etsek dahi beş yaşındaki bir çocuğun nasıl evlendiğini ve hemen hamile kalıp gemide çocuk düşürdüğünü söyleyebiliriz?! Kaldı ki onlar daha da ileriye gidip önce Ebu Leheb'in çocuklarıyla evlendiriyor; sonra da boşatıp
Osman b
Affan'la evlendiriyorlar!!
Yine diyorlar ki: "Ebu Leheb ve eşi
"Mesed" suresi indiğinde
çocuklarına
Resulullah'ın kızlarını boşamalarını emrettiler
Onlar da boşadıktan sonra
Osman b
Affan Rukayye ile evlendi
"
Bu da yine bir çok rivayetleriyle çelişmektedir; zira:
a)-Bir çok rivâyete göre (ki doğrudur da) bu sure
Müslümanlar Şi'b-i Ebi Tâlib'de muhasara altında tutuldukları sırada inmiştir
Bu ise önceki söyledikleriyle çelişmektedir
Zira söz konusu muhasara bi'setin altıncı yılında gerçekleşmiştir
Yani Habeşe hicretinden bir yıl sonra
Gördüğünüz gibi iki rivâyet arasında yılların fasılasını gerektiren bir çelişki söz konusudur
Bazıları bu surenin "Yakın akrabalarını korkut" (Şuarâ
214) âyeti indikten sonra gerçekleştirilen toplantıda
Ebu Leheb'in Resulullah'a hakaret etmesinin ardından nazil olduğunu söylemişlerse de bu doğru değildir
Zira hem ayetlerin siyâkı
hem de bu konudaki rivâyetler bu surenin âyetlerinin toplu bir şekilde nâzil olduğunu göstermektedir
Bu surenin son âyetlerinde Ebu Leheb'in eşi Ümm-ü Cemil'in
Resulü'ne ettiği eziyet dile getirilerek şiddetli bir şekilde kınanmıştır
Açıktır ki Kureyşlilerin Resulullah'a eziyetleri biraz önce verdiğimiz İnzar âyeti indikten sonra
Resulullah'ın onların ilahlarına ve düşüncelerine açıkça karşı çıkmasının ardından başlamıştır
Bu sure (Mesed) hakkında nakledilen diğer bir rivâyet de bizim bu sözümüzü te'yid etmektedir; şöyle ki: "
Resulü'nü görmek için gelen elçi heyetler
Resulullah'ı amcası Ebu Leheb'e sorar ve "Sen onu daha iyi bilirsin" diye Peygamber (s
a
a) hakkındaki görüşlerini almak isterlerdi
O da onlara
"Bu adam sihirbazdır" cevabını verir; onlar da Resulullah ile görüşmeden geri dönerlerdi
Yine bir gün gelen bir heyete aynı cevabı verdi; fakat ne hikmetse bunlar
öncekilerin aksine "Şu adamı görmeden geri dönmeyeceğiz" dediler
Ebu Leheb bu sefer şöyle dedi: "Biz uzun zamandır
hala onu
delilikten kurtarmaya çalışıyoruz; kahrolası adam!"
Ebu Leheb'in bu sözleri Resulullah'a ulaşınca Hazret buna üzüldü ve (
Resulü'ne teselli amacıyla) bu sure nazil oldu
Öte yandan biliyoruz ki çeşitli temsilci heyetlerin Mekke'ye gelerek Resulullah ile görüşmeleri
İnzar âyetinin inmesinden yıllar sonra gerçekleşmeye başlamıştır
Bu da gösteriyor ki "Mesed" suresinin İnzar âyetiyle ilintili olarak inmesi yersiz bir iddiadan ibarettir
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise şudur: "Eğer Rukayye ve Ümmü Külsüm'ün "Mesed" suresinin inmesi ve müşriklerin eziyetlerinin başlamasının ardından boşanmalarının gerçekleştiğini söylersek
o zaman şu sorunun cevabını vermemiz gerekecektir ki
neden o uzun zamana kadar
Ebu Leheb'in çocukları hiçbir mazeret ve engel bulunmadığı halde eşleriyle cinsel ilişkide bulunmamışlardı? Halbuki yine aynı rivâyetlerin açık iddiasına göre Osman onlardan birisiyle evlenir evlenmez cinsel ilişkiye girerek hemen hamile bırakmış ve eşi Habeşe'ye giderken gemide çocuk düşürmüştü!!
Öte yandan Mısırlı büyük yazar Tevfik Ebu İlim'in "Tarih-u Ehl-il Beyt" isimli kitabında naklettiği bir rivayet de dikkatimizi çekmiş ve yukarıda bahsettiğimiz görüşlere daha bir şüpheli bakmamıza vesile olmuştur
O şöyle diyor: "
Rukayye'ye gelince
o Utbe b
Ebî Leheb ile evlenmiş ve henüz onun eşiyken vefat etmiştir
"
Bu rivâyet gereği Ebu Leheb'in oğlunun Rukeyye'yi boşadığı iddiası da şüpheli duruma düşmekle birlikte
buna gösterdikleri sebep (Mesed suresinin inişi ve kızların Müslüman oluşu) de itibarını kaybeder ve surenin Şi'b-i Ebi Tâlip muhasarası zamanında nâzil olduğu iddiası daha da güçlenmiş olur
Bir Başka Çelişki:
Zübeyr b
Bekâr ve ibn-i Esâkir
Cafer b
Muhammed'den
o da babasından şöyle rivâyet etmektedir: "Resulullah'ın oğlu Kâsım Mekke'de vefat etti;
Resulü oğlunun defin merasiminden dönüşünde
Âs
b
Vâil ve oğlu Amr b
Âs'ın yanından geçerken
Âs Resulullah'ı gördüğünde "Şimdi ben şunu kızdıracağım" dedi ve şöyle devam etti: "Hiç şüphesiz bu adam artık soyu kesik
ocağı sönük duruma düştü
" Bunun üzerine
'u Teala "Hiç şüphesiz soyu kesilen sana kin ve buğz besleyen düşmanındır
" ayetini indirdi
Bir diğer rivâyette ise şöyle diyor: "Önce Resulullah'ın oğlu Kâsım dünyaya geldi
sonra Zeynep
sonra Abdullah
sonra Ümm-ü Külsüm
Fâtıma
daha sonra da Rukayye
Sonra önce Kâsım
daha sonra da Abdullah vefat edince Âs b
Vâil "Onun nesli kesildi; o ebterdir" deyince söz konusu ayet nâzil oldu
"Bazıları âyetin
Âs b
Vâil değil
oğlu Amr b
Âs hakkında nâzil olduğunu rivâyet etmişlerdir
Süddî ve İbn-i Abbâs'ın rivâyetinde
Resulullah'ın bir oğlunu
bir diğer rivâyette ise bir evladının vefatının ardından Âs b
Vâil'in söz konusu sözü söylemesi üzerine indiği nakledilmektedir
Meşhur sözü söyleyenin
Âs
B
Vâil değil
Akabe b
Ebi Muayt veya Ebu Leheb veya Kureyşolduğu da söylenmiştir
Hatta bir rivâyette Resulullah'ın oğlu İbrahim'in vefatı münasebetiyle Ebu Cehl'in Resulullah hakkında söylediği sözler üzerine söz konusu âyetin nâzil olduğu söylenmektedir
Öte yandan tarihçiler arasında; Kasım'ın Resulullah'ın (s
a
a) en büyük evladı olduğu meşhurdur
Önceden verdiğimiz rivâyet ise Kâsım'ın bi'setten sonra vefat ettiğini
Abdullah'ın ise Kâsım'dan bir ay sonra vefat ettiğini söylüyordu
Buna bir de kesinlik kazanan Abdullah'ın bi'set sonrası doğup vefat ettiği gerçeğini eklersek olay daha bir netlik kazanmış olacaktır
Aşağıdaki rivâyetleri de göz ardı etmemeliyiz; diyorlar ki:
"Kâsım vefat ettiği zaman iki yaşındaydı
"
"Kâsım yürüme çağına gelinceye kadar yaşadı
"
Belazurî ise ikisinin arasını toplanmış ve şöyle demiştir: "Kâsım iki yaşına geldiği ve yürüdüğü bir sırada vefat etmiştir
"
Bazı diğer rivâyetler
Resulullah'ın evlatlarının süt emdikleri bir çağda vefat ettiklerini kaydetmiş
bazısı "Bi'set sonrası" tabirini eklemiş
bazısı ise şu ifadeyi kullanmıştır: "Çocuklarının hepsi de çok küçük yaşta vefat etmişlerdir
" Mücâhid'in Kâsım hakkındaki görüşü ise şudur: "O yedi gün (veya yedi gece) yaşadı
" diğer bir rivâyetde "On yedi ay yaşadı" tabiri kullanılmıştır
Tarihçi Süheylî ise şöyle diyor konu hakkında: "Kâsım yürüme çağına varmıştı
ancak henüz sütten kesilmemişti
"
Bu konuda üç ayrı rivâyet ise şu şekildedir:
"Kâsım ve Tayyib
henüz küçük yaşta iken Mekke'de vefat ettiler
"
"Kâsım hayvana binecek ve at sürecek kadar büyüdü
"
"Kâsım vefat ettiği sırada dört yaşında idi
"
Buraya kadar Kâsım'ın küçük yaşta öldüğünü değişik rivâyetlerin diliyle cûz'î farklarla aktardık
Şimdi Kâsım'ın ne zaman dünyaya geldiğine bakalım:
Müsned-i Feryâbi'de Kâsım'ın İslam'dan sonra dünyaya geldiğini içeren bilgilere ilaveten
aşağıdaki iki rivâyet de bunu te'yid etmektedir:
a)-Kâsım vefat ettiğinde dört yaşındaydı
Ondan bir ay sonra da Abdullah
henüz sütten kesilmemişken vefat etti
Hz
Hatice: "Ya Resulallah
keşke yaşasaydı da sütten kesseydim" dediğinde
Resulü: "Onun süte doyup kesilmesi cennette gerçekleşecektir" buyurdu
b)-Müsned-i Feryâbî'de şöyle kaydedilmiştir: "Resulullah (s
a
a)
Kâsım'ın vefatından sonra Hatice'nin yanına geldiğinde onu ağlar şekilde buldu
Hz
Hatice
ya Resulallah dedi
(göğsümde) Kâsım'ın sütü çoğaldı; eğer yaşayıp da süt emme süresini tamamlasaydı
(ayrılığının) tahammülü daha kolay olurdu benim için
Cevabında
Resulü şöyle buyurdu: "Onun için cennette
süt emme süresini tamamlatacak süt annesi tahsis edilmiştir
" Hz
Hatice "Böyle olduğunu bilince daha kolay olur benim için" deyince
Resulü "İstersen cennetten sesini sana duyurabilirim" buyurdu
Hz
Hatice ise "Ben
'ı ve Resulü'nü tasdik ediyorum" cevabını verdi
Süheylî bu hadisi naklettikten sonra şöyle diyor: "Bu hadis Kâsım'ın cahiliyyet zamanında ölmediğini gösteriyor
Bu iki rivâyet
hem Kâsım vefat ettiği sırada
Resulü'nün peygamberliğe eriştiğini
hem de henüz süt emdiği sırada vefat ettiğini
dolayısıyla da büyük ölçüde bi'setten sonra dünyaya geldiğini gösteriyor
Kısacası bir yandan
Kevser suresinin Kâsım'ın vefatı üzerine bi'setten kaç yıl sonra nâzil olduğunu
yine Kâsım'ın doğumu ve vefatıyla ilgili verdiğimiz diğer rivâyetleri
diğer taraftan Ümm-ü Külsüm ve Rukayye'nin Kâsım ve Abdullah'ın vefatından sonra dünyaya geldiklerini dikkate aldığımızda
bu iki kızın kesinlikle bi'setten kaç yıl sonra dünyaya geldiğini anlamış oluyoruz
Hal böyle iken
onların cahiliyyet zamanında Ebu Leheb'in iki oğlu ile evlenmeleri
onlardan boşandıktan sonra ise Rukayye'nin Osmân b
Affân ile evlenip bi'setin beşinci yılında Habeşistan'a hicret ederken gemide çocuk düşürmesi nasıl düşünebilir?!
Gerçi bu konuda Ebu Hilâl-il Askerî aykırı bir rivâyet de nakletmiştir; ancak rivâyetin içerisinde açık çelişki bulunmaktadır
O şöyle diyor: "Kâsım ve Tâhir
nübüvvetten önce vefat ettiler
Resulullah (s
a
a) Kâsım'ın cenazesinden döndüğünde Âs b
Vâil ve oğlu Amr'ın yanından geçerken Amr "Şimdi ben ona karşı düşmanlığımı sergileyeceğim" dedi
Bunun üzerine Âs şöyle dedi: "Hiç şüphesiz o ebter (soyu kesik) oldu
" Ardından
-u Teâlâ "Şüphesiz sana düşmanlık besleyen var ya
işte odur asıl ebter olan" âyetini indirdi
Görüldüğü gibi bu rivâyet
önce Kâsım'ın nübüvvetten önce öldüğünü
ardından bu münasebetle Kevser suresindeki âyetin indiğini söylüyor
Oysa hepimiz bilmekteyiz ki
Resulü'ne âyetler nübüvvetten sonra nâzil olmaya başlamıştır
Bazıları âyetin olayın hemen ardından değil
birkaç yıl sonra nazil olup
önce yaşanan bir olaya değindiğini ileri sürebilir belki; ancak bu oldukça uzak bir ihtimaldir ve bildiğimiz gibi genellikle âyetler olayların yaşandığı sırada inmiştir
Elbette bu yanlışlığın bir kalem hatasından kaynaklanarak "Nübüvvetten sonra" yerine "Nübüvvetten önce" yazılmış olması mümkündür
__________________
b@ron
Kullanıcının Profilini Göster
b@ron tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul