
Hakas Şamanı
Eski Türklerde "ölünün mezarına, et, süt gibi yiyecekler, silahı ile ölünün atı binilmeye hazır halde mezara gömülürmüş

Mezarın başında bir at kurban edilip eti yendikten sonra ise ölenin evi ve arabası tahrip edilirmiş

"Bütün bunlar ölenin ruhunun gideceği dünyada; yoksul, silahsız, yalnız ve güçsüz kalmasını önleyerek geri dünyaya gelip yaşayanları rahatsız etmemesini sağlamaktır
Ruhun yaşamaya devam ettiğine inanan Türkler, destanlarında da bu konuyu işlemişlerdir

Ölüm töreniyle ilgili Manas Destanı'nda Manas'ın defin işlemi şöyle anlatılıyor:
"Diyorlar ki Manas'ın sineğe benzer canı çıktı,
Gerçek evine gitti
Diyorlar ki ak saray yapıp içine koydular
Gök saray yapıp içine koydular
Diyorlar ki dokuz gün yattı beklettiler
Doksan kısrak kestiler
Diyorlar ki altı gün yine beklettiler
Altmış kısrak kestiler
Diyorlar ki altın işlemeli giyimlerini
Dokuz parçaya ayırıp halka üleştiler
Çam ağacından kalın tabut yaptırıp,
Diyorlar ki, iç yüzünü gümüşle kapladılar
Dış yüzünü altınla kapladılar
Manas'ı böyle bir tabuta koydular
Diyorlar ki altından kan sızmasın diye
Üstünden güneşin sıcağı geçmesin diye
Tabutu saray içine yerleştirdiler

"
Eski Türklerde ayrıca mezarlara bayrak asma geleneği vardır

"Bu gelenek, Anadolu'da da görülmüştür

Özellikle evliyaların ve büyük kişilerin mezarlarında

Mezarlara bazı Türkler bayrak veya bez asmışlar; daha eski proto- Türk geleneklerini saklayan Türkler ise, at perçemli tuğlar asmışlardır

Bazıları da, yalnızca ölü veya yas evine asmışlar

"

Günümüzde Şaman
Eski Türkler ölülerine "aş vermeyi" en önemli görev sayar ve yoğ töreni dedikleri törenler düzenlerlerdi

İlk çağlarda aş doğrudan doğruya ölüye verilir, yani mezarına konulur veya dökülürdü

İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından sonra bu tören "sevabını ölü ruhuna bağışlamak üzere fakirlere yemek, helva vermek" şeklini almıştır

"Ölü aşı töreninin en ilkel şekli Tayga ormanlarında kalmış olan şamanist boylarda müşahade edilmiştir

Bunlar arasında öyle koca karılar vardı ki koyunlarına yahut çocuklarına bir hastalık geldiği zaman yemek ve içki alıp kocasının mezarına koyarlar ve -ye, iç! bize dokunma! hain seni! hâlâ doymadın! diye bağırırlar

Demek oluyor ki iptidai devirlerde aş-yemek doğrudan doğruya ölüye sunulmuş kurbanlardır ki bununla onların zararlarından kurtulmak istenirdi

Beltirler'de birinci ölü aşı defnin üçüncü günü verilir

Çadırın güney tarafına masa üzerine sofra kurulur

Bu aşa fazla kalabalık toplanmaz

Hazırlanan yemek ve içkilerin yarısını ölünün ruhu için ateş ruhuna kurban ederler (ateşte yakarlar)

Definin yedinci günü bütün oba halkı, kadın ve erkek hepsi toplanıp mezarlığa gelirler

Mezarın sağ tarafına büyük bir ateş yakıp getirdikleri yemeklerden ve içkilerden ateşe atarlar

Sonra herkes mezarın üzerine kadehlerle rakı koyarak ve yemek atarak - bu rakıyı iç! bu yemeği ye! Bunlar sana yukarıdan tayin edilmiş yemek ve içkilerdir, derler

Bu töreni yaptıktan sonra kendileri içmeğe ve yemeğe başlarlar

Yeme içme tamam olduktan sonra, mezar üzerindeki rakı ve yemekleri ateşe atarlar

Tören böylece tamam olur

Yedigün kadar ölünün evinden hiçbir şey dışarı çıkarılmaz

Definin yirminci günü evde yine aş verilir

Ziyafetten sonra ateşe rakı dökülür ve yemek atılır

Kırkıncı günü mezarlığa gidip yedinci günü yaptıkları töreni tekrar yaparlar

Altı ay sonra yine böyle tören yapılır

En büyük aş töreni ölümünün yıldönümü münasebetiyle yapılır
Bütün akraba ve dostlar toplanıp mezara gelir, mezar üzerine yemek ve içkiler kor, kendileri de yiyip içerler

Ölünün kocası, yahut karısı mezarı üç defa, güneşin seyri yönüne göre, dolaşır ve -ben seni bırakıyorum der

Bundan sonra dul kadın veya erkek evlenebilir
"Anlaşılıyor ki aş törenini en eski devirlerden beri din ayrılıklarına bakmadan bütün Türk ulusları devam ettirmişlerdir

Bu törenin en iptidai şekli ormanlı bazı Altay oymaklarında görüldüğü gibi doğrudan doğruya ölünün kendisine aş-yemek vermek olmuştur

Sonraları ölünün ruhuna ateş tanrısı vasıtasıyla göndermek, kurban sunmak, daha sonraları ölünün ruhunun da iştirak ettiği tasavvur edilen ziyafetler tertip ederek kurbanlar kesmek şeklini almıştır

Bu ziyafetler ulusun ve boyların kültür seviyeleri ve servetleriyle mütenasip olarak gelişmiş, çok zengin boylarda muhteşem bayram şeklini almıştır

Göktürklerin hakan ve büyük kahramanlarının yoğ-aş törenine bütün imparatorluktaki ulusların iştirak ettiklerini Orhon yazıtlarından öğreniyoruz

Kuzey ülkelerinde Kıtay'lar, Tatabi'ler, güneyden Tibet'liler, batıdan Sogd'lılar, Fars'lar, Buhara�lılar, Türgiş'ler, doğudan Çin'liler, bu yog töreninde bulunmuşlardır

Aş-yog töreni umumiyetle ölünün birinci yıl dönümüne rastlayan yaz aylarında yapılır

Kül Tegin'in ve Bilge Hakan'ın aş törenleri de yaz aylarında yapılmıştır

İbn Fadlan'ın verdiği malumata göre, Oğuzlar ölü aşı için yüzden ikiyüz başa kadar at keserlerdi

Bundan da anlaşılıyor ki Oğuz aş törenine de çok kalabalık toplanmış olacaktır

Oğuzlar Anadolu'ya geldikten sonra dahi eski usul aş törenini unutmamışlardır

Oğuz kahramanları ölürken - ak boz atımı boğazlayıp aşım veriniz diye vasiyet ediyorlardı

"

Günümüzde Şaman ayini
Eski Türklerin yas tutup tutmadıklarına gelince "Eski Türklerin en başta Orta Asya uluslarının yas tutma adetlerine dair Çin kaynaklarında bazı kayıtlar bulunmaktadır

Bu kayıtlara göre, yas tutanlar bağıra çağıra ağlarlar, yüzlerini parçalarlar, keserlerdi

" Bunlara "sağıtçılar (Ağlayıcılar)" denirdi
"Orhon yazıtlarında Kül Tegin ve Bilge Hakan'a yapılan matem törenlerinin tasvirlerinden anlaşıldığına göre, Gök Türkler yas tutarken saçlarını, kulaklarını



keserler, feryat ederek ağlarlardı

Kül Tegin için yapılan yastan bahsederken Bilge Hakan şöyle diyor: Çok yaşlandım

İki şad, küçük kardeşlerim, yeğenlerim, oğullarım, beylerim ve ulusumun gözleri, kaşları berbat olacak diye kaygılandım
Bilge Hakan'ın oğlu, babası için diktiği yazıtta şöyle diyor:



bunca kavim saçlarını ve kulaklarını biçtiler

Eski Oğuzların yas adetleri Dede Korkut hikâyelerinde çok tafsilatlı tasvir edilmiştir

Beyrek'in babası kaba sarığını kaldırıp yere vurdu

Çekti, yakasını yırttı

Oğul, oğul diyerek ağladı, inledi

Ak perçemli anası ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnaklarıyla ak yüzünü parçaladı, al yanağını çekti, yırttı; sim siyah saçını yoldu

Kızı, gelini kas kas gülmez oldu

Kızıl kına ak ellerine yakmaz oldu

Yedi kız kardeşi ak çıkardılar, kara elbiseler giydiler



Beyrek'in nişanlısı kara giydi, ak çıkardı

Bunu işitip Kayan Selçük oğlu Deli Dundar ak çıkardı, kara giydi, yar ve yoldaşları akı çıkarıp kara giydiler

Kalabalık Oğuz Beyleri Beyrek için büyük yas tuttular

Yaslı çadırın üzerine bayrak asmak Oğuzlarda adetti

Dede Korkut hikâyelerinden Beyböyrek hikâyesinde -karalu, göklü otağ zikredilmektedir

Her halde yaslı çadır üzerine kara ve gök bayrak asarlardı

Altay dağlarında yaşayan Kazakların yas alametleri geçmişte beyaz başörtüsü olduğu tespit edilmiştir

Umumiyetle Kırgız-Kazaklarda yas tutma töreni ve adetleri eski Gök Türk ve Oğuzlar'da olduğu gibidir

XIX

yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir

Kadınların yüzlerini tırnaklarıyla yırttıkları, saçlarını yola yola ağladıklarını, yakalarını param parça ettiklerini biz kendimiz müşahade ettik

Kazaklarda yas adetine yalnız ölü çıkan aile değil bütün soydaşlar (en az yüz aileden ibaret oymak efradı) riayet ederler

Yas bir yıl devam eder

Yas alameti olarak saç kesme adeti şamanist Sagaylarda tespit edilmiştir

Sagaylar defin törenini tamamlayıp ölenin evine döndükten sonra karısının saç örgüsünü yarısından keserler

Manas destanında bir hakan kadınlarını boşadıktan sonra saçlarını kestirerek dışarı atıyor, bu kadınlar muhafızlar tarafından yağma ediliyorlar

Herhalde saç kesme dul olma alameti sayılmış olsa gerektir

"
Türklerin yas geleneklerinden biri de elbiseleri ters giyinmedir

"Altay dağlarında yaşayan Kuznitsk şamanist Türk göçebelerinin kadınları yas tutarken elbiselerini yedi gün ters giyerler

Kırım sultanlarından meşhur Adil Sultan destanında anası Dana Bigim ağıt söylerken elbisesini ters giyip ağladığı söylenmektedir

"