ESKİ MISIR'DA ÖLÜM VE ÖLÜM GELENEKLERİ
Eski Mısırlılar hayatın ölümle bittiğine inanmak istemezler, insan son nefesini verdiği anda ruhunun uzun bir yolculuğa çıkıp ölüm Tanrısı Osiris ile yargıçlarının huzuruna vardığını düşünürlerdi

Onlara göre, ölen bir insanın ruhu öteki dünyaya gidiyordu

Diriler ve ölüler ülkesi arasındaki korku ülkesini geçince, büyük yargıcın karşısına, Anubis veya Horus tarafından getirilirdi

Orada bir tören düzenleniyor, bu törende ölenin kalbi tartılıyordu

Bu tören sırasında yeraltı tanrısı Anubis elinde bir terazi tutardı

Ölünün kalbi bu terazinin kefelerinden birine konurdu

Öteki kefede ise adaleti ve doğruluğu ölçebilecek bir tüy bulunurdu

Eğer ölü adil ve dürüst bir yaşam sürmüş ise kefeler dengelenirdi

Eğer kalp tartıda eksik gelirse, yemesi için Ament adlı canavara verilirdi

Bütün bu olup biteni Tanrıların katibi Thoth kayda geçirirdi

Thoth
Eski Mısırlılara göre ölümden sonra ruh ağızdan bir kuş şeklinde çıkardı

Bunun için "Tanrı Anubis, elindeki aletle ölünün ağzını açar, bu sayede ölünün ruhu rahatça gidip gelirdi

" Yine öteki dünyanın kapılarını da Tanrı Anubis açardı

Batıda olduğu düşünülen ölüler ülkesinin kapılarında Tanrı Amente bekler, "yeni gelenleri kapıda karşılardı

" Öteki dünyayı batıda düşünen Mısırlı bu yüzden ölülere "batının halkı" da derdi

"Mısır dinine göre, insanda, biri "Ba, biri Ka adını taşıyan iki ruh vardır

Bunlardan ikincisi, insan öldükten sonra varlığını onun heykelinde sürdürür

Bu nedenle, Mısır'da, Ka tapımı ile heykel tapımı arasında sıkı bir ilişki vardır

Mısır'da mumyacılığın, aradan geçen binlerce yıla karşın canlılığını korumasının nedeni de aynı inançtır

"

Tanrı Anubis ölünün ağzını açarken
Eski Mısır'da mumyalamanın amacı ise ölünün gövdesini sonsuza kadar yaşayacak hale getirmekti

"Ve kültün işlevi, cismani ruhla (Ba), ölümle gövdeden uçmuş olan cismani olmayan enerji öğesini (Ka), büyü yoluyla yeniden bir araya getirmekti

Bu yapıldığında ölümün ortadan kalkacağına inanılıyordu

" Öbür dünyaya giden ruhun (Ba) bazı törenler sayesinde geri geleceği düşünüldüğünden ölünün uzuvları tekrar hareket kabiliyeti kazansınlar diye, mezara koymadan evvel rahip ölünün ağzını açardı
"Tasvir gerçeğe eşdeğer olduğundan, ölünün sonradan yaşamasını sağlamak için mezarının, fakat öncelikle mumyasını içerenden başka bir mezarın içine heykeli dikiliyordu

Fakat ölünün sonradan yaşaması yetmez; öbür dünyada onun mutlu olması da gerekir

Tarih öncesi zamanlardan beri mezara yiyecekler, inci gerdanlık gibi ziynetler, fildişinden oyulma tuvalet eşyası da konur

Heykelcikler kabartma olarak yerleştirilirler: Bunlar, odalık görevi yapacak olan giyimli veya çıplak kadınlar; köleler, eğer sert bir tanrı ölüden ağır, güç işler isterse onun yerini tutacak olan uşebti'lerdir

( "Ölümden sonra ne olacağı endişesi ve hayatta angarya yükümlülüğü, sıradan Mısırlının gündelik hayatını dolduran başlıca iki tasaydı

Orta krallık döneminde sıradan bir köylünün yılının 3 ayı, firavun için çalışarak geçerdi

Cevap vermek anlamına gelen usheb fiilinden türetilmiş ushabti adıyla anılan bebekler, heykeller, Mısır kültürünün, hem ölüm endişesini, hem angarya derdini birden ifade eden unsurlardan biriydi

Ushabti'ler ölüyle birlikte gömülür, yanlarına şöyle bir dua bırakılırdı

"Ey ushabti! Eğer ölüler ülkesinde yapılması gereken ve bana tevdi edilmiş bir iş için çağrılacak olursam, tarlaların ekimiyle ekilebilir topraklarım sulanmasıyla ya da doğu kıyısından batı kıyısına taş taşınmasıyla ilgili olarak herhangi biri başıma dert açacak olursa, deki ona-Ben yapacağım

Ben buradayım

Onun



açacak olursa, deki ona -Ben yapacağım

Ben buradayım

Onun adına ben cevap vereceğim

) "Sonra, yine tasvirle gerçek arasında eşdeğerliliğe dayanılarak, sandukanın içine boya ile yapılmış frizlerde ölünün sağlığında kullandığı bütün eşya gösterilir
Eski Mısır'da ölüye verilen bu önem onların özel yerlerde muhafaza edilmelerine yol açmıştır

"İnsan bedeninin düşmanlarınca sakatlanmaması gerekir

Neolitik çağdan başlayarak ölüler (torunlarını seyredebilsinler diye) yüzleri konutlara dönük olarak mezarlara yerleştirilmişlerdir, çoğu kez elleri ağızlarının yakınlarındadır, avuçlarında ve başlarının çevresinde buğday taneleri vardır

"
Eski Mısır toplumunun bir tarım toplumu olduğunu ve bu yüzden buğdayın da doğal olarak kutsallaştırıldığını düşünürsek, ölüye sunulan bu kutsal nesnenin ölüye verilen değeri ortaya çıkardığını daha iyi anlarız
Bizim de halen kullandığımız bir atasözümüz vardır: "Yiğit ölür adı kalır

" Eski Mısırlılarda da adın büyük bir önemi vardır

"Adın tasvirden daha da büyük gücü vardır

Adını dayanıklı harflerle hakkederek ve rahiplerle yoldan gelip geçenlerden bu adı söylemeleri istenerek ölünün sonradan da yaşaması" sağlanmaya çalışılırdı