19

yüzyılın sonlarında kimyacılar,akıllarından geçirmedikleri bir durumla karşı karşıya geldiler

Olayların başlangıcı 1896 yılı,yeri ise Paris’ti

Evinden bir yere gitmek için acele eden Henri Becquerel,ışık geçirmez kağıtlara sarılı bir fotoğraf levhası üzerine yanlışlıkla bir paket uranyum tuzu koydu

Onları çekmecesine bırakıp evden çıktı

Bir süre sonra fotoğraf levhasını çekmeceden çıkarınca çok şaşırdı

Uranyum tuzu levha üzerinde karartıya benzer bir iz bırakmıştı

Levha sanki ışık altında kalmış gibiydi

Tuzların bir çeşit ışınım saldığını düşündü
Becquerel,çok önemli bir olaya şahit olmuştu

Tesadüflerin bilimsel buluşlarda yer aldığını bilecek seviyede bir bilim adamıydı

Ama konuyu kendisi araştırması gerekirken öyle yapmadı,onu bir mastır öğrencisine havale etti

Söz konusu öğrenci,Polonya’dan yeni göç etmiş olan Marie Curie idi

*
Pierre ve Marie Curie,bazı kaya türlerinin sürekli olarak ve olağanüstü miktarlarda enerji saçtığını görmüşlerdi
Üstelik bunu hacim kaybetmeden ve fark edilebilecek hiçbir değişime uğramadan yapıyorlardı
Bu olay Curie’lerin bilemeyeceği bir özellikteydi
Hatta gelecek yüzyılda Einstein tarafından açıklanıncaya dek hiçkimse tarafından da anlaşılmayacaktı
İşin gerçeği,sözü edilen kayaların etkili biçimde kütleyi enerjiye çevirmekte oluşuydu
Marie Curie bu etkiyi radyoaktiflik olarak adlandırdı
Sonraki çalışmalarında Curie’ler iki tane yeni element buldular:Polonyum ve radyum
*
O günlerde Yeni Zelanda doğumlu Ernest Rutherford,Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde yeni keşfedilmiş olan radyoaktif maddelere ilgi duymaya başlamıştı

F

Soddy adındaki bir meslektaşı ile birlikte bu maddelerin küçük miktarlarında bile muazzam enerji rezervleri bulunduğunu keşfetmişti

Bu rezervlerdeki radyoaktif bozunmanın,yani kararsız bir atom çekirdeğinin parçacık ve enerji salarak daha hafif ve kararlı başka bir çekirdeğe dönüşmesi olayından Yerküre’deki sıcaklığı sorumlu tuttular

Elbette kütle-enerji ilişkisini henüz bilmiyorlardı

Ama radyoaktif elementlerin bozunarak başka elementlere dönüştüğünü bulmuşlardı

Bir benzetme yapılacak olursa,bugün bir uranyum atomu varken yarın kurşun atomu oluyordu

Bu olay sanki simya gibi bir şeydi

Üstelik doğada kendiliğinden oluyordu

*
Rutherford, radyoaktiflik olayının pratik hayatta kullanım yeri olacağını gören ilk kişi oldu
Her radyoaktif maddenin yarısının bozunması için gereken zaman miktarının, yani yarı-ömrün aynı olduğunu anladı
Üstelik bu sabit ve güvenilir bozunma hızı bir çeşit saat görevi de görebilirdi
Bir maddenin şu anda ne kadar radyasyonu olduğu ve hangi hızla bozunmakta olduğu saptanınca,geriye doğru hesaplanırsa maddenin yaşı bulunurdu
Bu düşüncesini bir parça uranyumlu maden cevheri üzerinde denedi ve cevherin yaşını 700 milyon yıl olarak hesapladı
O günlerde bu rakam,Yerküre’nin yaşı olarak çoğu insanın kabullenmeye hazır olduğundan çok daha büyüktü
*
Rutherford,1904 yılında Kraliyet Enstitüsü’nde konferans vermek için Londra’ya gitti

Konu yeni radyoaktif bozunma kuramı idi

Amacı,bu kuramı anlattıktan sonra sözü uranyumlu maden cevherine getirmekti

Ünlü bilim adamı Lord Kelvin de konferansı dinlemek için gelmişti

Ama artık 80 yaşındaydı ve bu tip konferansları ancak uyuklayarak izleyebiliyordu

Özellikle fizik alanında yeni gelişmeleri takip etmeyi bırakmıştı

Hele yeni fikirleri hiç kabul etmiyordu
Bütün bunları bilen Rutherford,saygılı bir tavırla bir diğer ısı kaynağının keşfi halinde hesaplarının geçersiz olacağını Kelvin’in kendi ağzıyla söylemiş olduğuna değindi

O diğer kaynağı kendisinin bulduğunu ilave etti

Radyoaktiflik sayesinde,Yerküre yaşının Kelvin’in hesapladığı gibi 24 milyon yıldan çok daha fazla olduğunun anlaşıldığını özellikle vurguladı

Lord Kelvin, Rutherford’un bu saygı çerçevesini aşmayan sunumunu dinlerken gülümsüyordu

En ufak şekilde bile etkilenmemişti

Güncellik kazanan rakamları kabul etmiyordu

Yerküre’nin yaşı üzerinde kendisinin yaptığı çalışmaların doğru olduğunu iddia etmeye devam etti

Bu tavrını ölene dek sürdürdü

*
Rutherford’un bulguları bilimsel bir devrimdi
Ama pekçok kişi bu kuramı kabul etmedi
Bilim dünyasının tutucu beyinleri hızla gelişen yeni fikirleri benimsemekte zorlanıyordu
Öyle ki Dublin Üniversitesi’nden John Joly Yerküre yaşının en fazla 89 milyon yıl olduğunu 1930 yılına kadar savundu
Öldüğü gün bile aynı fikirdeydi
Rutherford’un öngördüğü uzun zaman dilimi bazı kişilerin karşı çıkmasına rağmen yavaş yavaş kabul görmeye başlamıştı
Ama Yerküre’nin gerçek yaşının belirlenmesi için aradan daha çok yılların geçmesi gerekecekti
*
Radyasyon araştırmaları devam ediyordu

Ama bu araştırmalar hiç kimsenin hem bilmediği hem de beklemediği sonuçlar veriyordu

1900’lü yılların başında Pierre Curie, radyasyon hastalığının belirtilerini göstermeye başlamıştı bile

Kemik ağrıları ve kronik kırıklık hissediyordu

Ancak ölümü bambaşka şekilde oldu

1906 yılında bir at arabasının altında kalarak can verdi
O yıllarda radyoaktiflik,yararlı olan bir enerji gibi algılanmıştı
Uzun yıllar boyunca diş macunu ve müshil üreticileri ürünlerine radyoaktif toryum kattılar
1920 yılında bile radyoaktif maden suyu kaynaklarının şifa verici olduğu sanılıyordu
Tüketim mallarında radyoaktif madde kullanımı ancak 1938 yılında yasaklandı
Ama Marie Curie 1934 yılında lösemiden ölmüştü
Radyasyon,hem zararlı hem de kalıcıdır

Bugün için bile Marie Curie’nin 1890 yıllarından kalma notlarına dokunmak çok tehlikelidir

Kendisine ait laboratuvar kitapları kurşun astarlı kutularda korunmaktadır

Onları görmek isteyenlerin koruyucu giysiler giymeleri gerekir

__________________
SEDAT SENCAN