GöKKuŞaĞı
|
Hüzün Hakkımdır Benim!
Ramazana denk geldiği için bir şey söylemedim, ama her Eylül yüreğimi hoplatır benim 
Geldi geçti, tamam da biraz biraz deldi geçti yine  
Bahçemdeki ağaçlarımın yapraklarına yine sarı hüzün dadandı  
Bahçemdeki güllerin renklerinin her gün biraz daha matlaşmasını izlerken, yine derin bir ölüm sessizliğine ve yalnızlaşma duygusuna kapıldım  
Yüreğim, ağaçlarımın yapraklarına çöreklenen sarı hüzne hüzünlendi
Adı üstünde işte: Hâzân mevsimi 
Hâzân hüzündür aynı zamanda
Ne hikmetse ayrılıklar çoğunlukla bu mevsimde yaşanır Belki de bu yüzden, her hâzân insan yüreğinde acımtırak bir lezzet bırakır
Eylül ayı, hüzün dünyasının giriş kapısı, Ekim ise katmerli hüznündür!
Buna rağmen kendine mahsus bir rengi, bir ahengi var: hayatın tadı sarışındır Ekim’de Neden sonra beyaza bürünür
Bütün sonbaharı ve kışı elbette hüzünlü geçiremez insan; kendimizi yeniden yapılandırmaya çalışır, bir şekilde yola devam ederiz  
Ama korkmayın! Hüzünlü olmak ille de moralsiz olmak değildir  Yıkık-çökük, kırık-dökük olmak da değildir  
Hüzünlü olmak, hayatın en ince detaylarına kadar inmektir bence; daha bir duyarlı, daha bir dikkatli yaşamaktır Bu da, aslına bakarsanız, diğer zamanlardan daha yorucudur
Çünkü hayatın diğer zamanlarda fark etmediğiniz nüanslarını o hüzün anında fark edersiniz Hüznünüz katlanır Ne var ki, daha derin yaşarsınız
Hayat da zaten derin yaşamak içindir Binaenaleyh, hüzünlenmek insan için bir haktır! İçinizden geldiğinde bu hakkınızı ıskalamayın, kullanın!
¥
Kundera, “Hayatın provası yoktur” diyor Her şey bir kerede yaşanacaktır Yani bir yandan öğrenirken, bir yandan yaşayacağız
İnsan yüreği yapaylık kaldırmaz, yapaylıkları bir süre sonra kusmaya başlar Bu yüzden her şey tabii olmalı İnsan, kendi inancının ve idrakinin meşruiyet zemininde özgürce yaşamalı İçinde hüzün hissediyorsa, bunu saklamamalı: Çünkü hüzünleri ve sevinçleriyle hayat bir bütündür Dolayısıyla “hüzün hakkı”, tıpkı mutlu olma hakkı gibi bir haktır!
Ekimlerde hüznü daha derinden hissederim Buna rağmen mutlu olmak için pek çok sebebim olduğunu bilirim Ne var ki bazen “bilmek” yetmiyor Hatta bazen bilmek bile gerekmiyor, sadece yaşamak gerekiyor Yani bazen bilmek mutluluktur, bazen bilmemek  Bazen hatırlamak, bazen de unutmak mutluluktur! İnsana hüzün de lâzım Ağlamak gülmek gibidir: Zaten ağlamayı bilmeyen gülmeyi beceremez! 
Bazen de yürek yorgunluğuna uğrarsınız: Yaşadıklarınızla bir türlü yaşayamadıklarınız el ele verip yüreğinize abandılar! Böyle durumlarda sonsuz ve ölçüsüz yalnızlaşırsınız!
Gerçek anlamda yalnızlık nedir, bilir misiniz? Toplum sizi sever, sayar; lütfeder, alır sizi yüksek bir makama oturtur Size iyilik yaptığını zanneder Yükseklik korkunuz olup olmadığını kimse sormaz bile, söyleseniz de inanmazlar Çünkü onların nazarında siz o kadar güçlüsünüz ki, korkmaya hakkınız yoktur! Üzülmeye, kırılmaya, kızmaya, incinmeye, küsmeye, kızdırmaya, incitmeye, küstürmeye de hakkınız yoktur! Çünkü siz toplumun malısınız, toplum sizi daima dinamik, güçlü, verimli, akıllı, mantıklı görmek ister  
Hülasa siz, sizi sevenlerin nazarında, Büyük Okyanus’ta bir transatlantiksiniz! Ne olmak istediğinizi kimse merak etmez bile  Birileri merak edip sorsaydı, yüreğinizdeki derin özlemleri açar, okyanusta bir transatlantik değil, küçücük bir martı olup küçücük bir yelkenlinin etrafında özgürce uçmak istediğinizi söyleyeceksiniz
Kızmak istediğinizi söyleyeceksiniz  Sıradan biri olarak, sıradan bir hayat sürmek istediğinizi söyleyeceksiniz Arada bir de hüzün hakkınızı kullanmak istediğinizi söyleyeceksiniz  
“Ah siz de mi Hocam?” diyenlere;
“Ne var bunda, ben de insan olarak hüzün hakkımı kullanıyorum” diye cevap vereceksiniz
Ve hüzün hakkınızı içinizden geldiği gibi özgürce kullanacaksınız
Ben hayat diye işte buna derim!
¥
Bence herkes zaman zaman neşelenip zaman zaman hüzünlenebilmeli  Yani herkesin hüzün hakkı var, ama kendini bırakmaya hakkı yok Hüznü, kederi sürekli kılmamalı insan En hüzünlü anımızda bile bilmeliyiz ki, hüzün bulutlarının üzerinde güneş daima parlamaktadır Dağların bittiği yerde ovalar başlar Tırmanmaktan yorulduğunuzda ovanın yakın olduğunu düşünün!
Ferhad, her kazmada suya (yani umuda ve sevdaya) biraz daha yaklaştığına inanmasaydı, kazma-kürekle koskoca dağları delebilir miydi?
“Vur kazmayı dağa Ferhad, çoğu gitti, azı kaldı!”
Öte yandan hayatı kimin daha doğru gördüğünü, düzgün yaşadığını, kimlerin daha iyi kavradığını kim bilebilir?
Hayatı mantıksal olarak tüm teferruatıyla plânladıklarını zannedenler mi hayatı daha doğru yaşıyor, yoksa inançlarına ve duygularına güvenenler mi? Siz ne dersiniz?
Ne derseniz deyin, ama çevrenizin pohpohlamalarına kapılmadan ve hayatınızı israf etmeden, sevdiğiniz, inandığınız gibi yaşayın  
İçinizden gelirse “hüzün hakkı”nızı kullanmaktan da asla çekinmeyin!
İnsan olmak, kimi zaman gülmek, kimi zaman ağlamak, kimi zaman sevinip kimi zaman hüzünlenmektir
Yavuz Bahadıroğlu-Vakit
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|