Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Simyanın Öyküsü

Eski 10-09-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Simyanın Öyküsü







Bu motif Batının Simya metinlerinde de sık sık görülür Sayısız örnekler arasından belki de en anlamlısı Paracelsus’un yazdıklarıdır: “Tanrı’nın krallığına ulaşmak isteyen kişi, önce bedeniyle annesine girmeli ve orada ölmelidir” 18 Yüzyıldan kalma bir metinde şu sözler yer almaktadır: “ Eğer ikinci kez doğmazsam, Tanrı’nın krallığına giremem Bu yüzden, annemin karnına geri dönmek ve gençleşmek istiyorum


Tüm bu simge, ritüel ve uygulamalar, temel bir düşüncenin altını çizmektedir: gençliğe yeniden kavuşmak ya da uzun yaşamak için, kökene geri dönmek ve böylece yaşama yeniden başlamak gereklidir Ancak bu düşünce, zamanı ya da geçmişi yürürlükten kaldırmak anlamını içermekte, daha doğrusu zamanın akışı üzerinde bir denetimi öngörmektedir

Eski madencilerin inanç ve uygulamalarında, benzer bir düşünceyi görmek olanaklıdır: “Maden cevherleri, toprak ananın kutsallığına katılırlar” Maden cevherlerinin, tıpkı dölütler gibi, toprağın karnında geliştikleri ve büyüdükleri inancına oldukça sık rastlanır Madencilik sanatı, böylece bir tür ebelik niteliğine kavuşmaktadır

Madenci, yeraltındaki dölüt gelişimine müdahale eden kişidir: maden filizlerinin gelişme ritimlerini hızlandıran, doğanın yapıtına destek olarak, daha erken doğum yapmasını sağlayan kişilerdir onlar Kısaca, uyguladığı teknikler sayesinde insan, yavaş yavaş zamanı ele geçirmekte, insanın emeği Zamanın yapıtının yerini tutmaktadır
Metalürji, “çocuk” maden filizlerini “yetişkin” madenlere dönüştürür Bu yaklaşımın altında yatan bir düşünce ise şudur: maden filizleri, yeterince zaman tanınması durumunda, Toprak Ananın karnındayken gelişmelerini tamamlayıp, “saf” maden olma niteliğine ulaşacaklardır

Söz konusu düşüncenin daha ileri taşınması, binlerce yıl boyunca rahatsız edilmeden gelişmelerini sürdüren “gerçek” madenlerin sonunda altına dönüşeceği varsayımıdır Çok sayıda geleneksel toplulukta yaygın olan bu inanç, Batı Avrupa’da sanayi devrimine kadar varlığını sürdürmüştür Örneğin henüz İÖ 2 yüzyılda Çinli simyacılar, değersiz madenlerin uzun yıllar geçtikten sonra “soylu” madenlere dönüştüklerini yazmışlardır

Güneydoğu Asya’da yaşayan uluslar da aynı kanıyı paylaşmaktaydılar: “Annam’lılar, ocaklardan çıkartılan altının, yüzyıllar boyunca yavaş yavaş oluştuğuna ve eğer toprağın kazılmasında erken davranılırsa, altının çıkarıldığı noktada bronz bulunacağına inanırlardı”

Örnekler daha çoğaltılabilir 18 Yüzyılda Batılı bir simyacının yazdıklarını yinelemekle yetinelim: ” Tasarılarına karşı çıkan engeller olmasaydı, Doğa daima tüm üretimlerini tamamlardı…Bu nedenle, yetkin olmayan metallerin varlığını, doğanın düşük yapması gibi değerlendirmeli, zira bunların ortaya çıkması, doğanın eylemlerinden saptırılması, ellerini bağlayan bir direnişle karşılaşması ve alışageldiği düzenli davranışları önleyen engellerle uğraşması nedeniyledir

Yine bu yüzdendir ki, yalnızca tek bir metali üretmek istemesine karşın, çok sayıda metali üretmiş olmaktan huzursuzdur Doğanın arzularının tek evladı altındır Altın, doğanın meşru çocuğudur, çünkü ancak altın onun gerçek üretimi olabilir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla