Yalnız Mesajı Göster

Simyanın Öyküsü

Eski 10-09-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Simyanın Öyküsü



Simyanın Öyküsü


Simyanın özgün anlam ve amaçlarının yeniden kurgulanması çağdaş bilim tarihi yazımının kavrayışlarına bağlıdır Kısa zaman önce Simya, ya kimya biliminin bir öncüsü biçiminde yani çocuksu, bilim öncesi bir öğreti olarak ya da kültür ile bağıntısı bulunmayan aptalca boş inanlar yumağı olarak değerlendiriliyordu

İlk bilim tarihçileri, Simya metinlerinde kimyasal olguların gözlemlerini ve ilintili bilimsel buluşların ön izlerini aramışlardı Ancak böyle bir tutum, büyük edebiyat yapıtlarını içerdikleri tarihsel gerçekler, ahlâk ilkeleri ya da felsefi anlamlar bakımından gruplandırmak gibi yanlış bir yaklaşımla eşanlamlıydı

Simyacıların gerçekten doğa bilimlerinin gelişimine katkıda bulundukları kuşku götürmez, ancak onlar bu katkıyı dolaylı biçimde, yalnızca canlı özdeğe ve minerallere karşı besledikleri ilginin bir sonucu olarak gerçekleştirmişlerdir Zira simyacılar, soyut düşünürler ya da eğitimli bilginler değil, salt deney yapan kişilerdi

Yine de, deneye olan eğilimleri sırf doğal olanla sınırlı değildi; bitkiler ya da madenler üzerinde yaptıkları deneylerin çok daha tutkulu bir amacı vardı: “kendi yaşam biçimlerini dönüştürmek

Bilim tarihi yazımında kısa süre önce ortaya çıkan Simya ile ilgili perspektif değişimi kendi başına önemli bir kültürel olgudur Bu yeni yaklaşımı, J Needham ve N Sivin’in Çin Simyası hakkındaki yapıtlarında, P Krauss ve H Corbin’in İslam Simyası ile ilgili araştırmalarında, H T Shephard’ın Helenistik dönem ve W Pagel ile A G Debus’un Rönesans dönemi ve sonrası üzerine gerçekleştirdikleri incelemelerde gözlemlemek olasıdır

Simyayı, kendi özgün bağlamı içinde ve daha doğru bir biçimde kurgulayabilmek için akılda tutulması gereken temel öğe şudur: Simya, varolduğu tüm kültürlerde her zaman bir ezoterik ya da mistik geleneğe sıkı sıkıya bağlı olmuştur; Simya, Çin’de Taoculuk ile, Hindistan’da Yoga ve Tantra ile, Helenleşmiş Mısır’da Gnosis ile, İslam ülkelerinde Tasavvuf akımları ile, Ortaçağ ve Rönesans boyunca Batıda Hermetizm, Kabala ve Hıristiyan Gizemciliği ile iç içe geçmiş biçimdedir

Özetle, tüm simyacılar kendi sanatlarının, önde gelen gizemci ya da içrek geleneklerin amaçlarına benzer amaçları olan ezoterik bir teknik olduğunu ifade etmişlerdir

Bazı Simya uygulamalarının kendine özgü tekil nitelikleri bir yana bırakılırsa, üzerinde titizlikle durulması gereken en önemli genel nitelik “Giz” konusu, doğrusu Simya teknikleri ve öğretilerinin ezoterik bir biçimde aktarımı sorunudur İS 2 yüzyıldan kaldığı sanılan ve en eski Helen Simya metni olarak bilinen “Physike Kai Mystike”, bu kitabın bir Mısır tapınağının sütunlarından birinin içine gizlenmesini ve sonradan bulunmasını anlatmaktadır

Klasik bir Hint Simya çalışması olan “Rasarnava”nın giriş bölümünde Tanrıça Şiva, “Jivan-mukta” (yaşarken özgür olan kişi) olabilmenin gizini tanrıların bile bilmediğini söylemektedir Çinli simyacıların en ünlüsü olan Ko Hung (260 – 340), gizin önemi üzerinde ısrarla durmaktadır: “Giz, etkili reçeteler demektir…yazılı olan maddeler pek sıradan, olağan maddelerdir, ama ilgili formül bilinmiyorsa, bu maddeleri nitelendirmek olanaksızdır

” Simya metinlerinin bilinçli olarak düzenlenen anlaşılmazlığı, Rönesans sonrası Batı yazımında neredeyse ortak bir nitelik kazanmıştır “Rosarium Philosophorum”da bir simyacı şöyle demektedir: “Yalnızca Felsefe Taşı’nı üretmeyi bilen kişiler, Felsefe Taşı hakkındaki sözleri anlayabilirler” Üstelik Rosarium, bu konuların “gizemli bir biçimde” aktarılması gerektiği hakkında okuyucuyu uyarmaktadır

Kısacası, bir “Gizli Dil” ile karşı karşıya bulunmaktayız Kimi yazarlara göre, “gizi kitaplarda açıklamamak üzerine yemin edilmesi” bile söz konusu olmuştur











__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla