Şengül Şirin
|
Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın
ARSENAL
Arsenal’in, çağlar boyu askeri garnizon kenti olan Tralleis’in önemli bir askeri yapısı olduğu iddia edilmiştir Gymnasium’un 300 metre kuzeyinde, Antik Tralleis-Efes yoluna açılan bir vadinin kuzey yamacına yapılmıştır
Üç katlı yapının birinci katı Helenistik dönemde yapılmış, sonraki dönemlerde ikinci ve üçüncü katlar da eklenerek yapı anıtsal boyutlar kazanmıştır Arsenal yapısının girişinde yer alan girişler, tünellerle şehrin önemli merkezlerine, akropole ve askeri yapılara bağlanmıştır
Tünel yükseklikleri ihtiyaca göre belirlenmiş olup, bazı yerlerde 9 metre, bazı yerlerde 4 metre olarak değişmektedir Tüneller kendi içinde bir labirenti andırmaktadır Bu tünellerde belirli aralıklarla kapılar ve savunma setlerinin yapıldığı görülmüştür Hava sirkülasyonunun sağlanması için belirli aralıklarla havalandırma bacaları açılmıştır Bazı yerlerde tüneller iki katlı olup, gidişli gelişli olarak kullanılmıştır
Arsenal olarak tanımlanan yapıya bağlı tünellerden yaklaşık 1000 metrelik bir bölüm açılmış olup, şimdiki Aydın ilinin kent merkezinin altına kadar ilerlemektedir Geri kalan bölüm henüz açığa çıkarılmamıştır
Arsenal bugün için güvenlik nedeniyle ziyarete kapalıdır Tralleis kazılarının tekrar başlaması ile Arsenal’in gizemi de çözülebilecektir
Mesogis Dağları’ndan çıkan irili ufaklı derelerle beslenen Tralleis kenti, güneyinde yer alan Menderes Nehri’nin suladığı zengin alüvyonlu topraklar sayesinde tarih boyunca zenginlik ve refah içinde yaşamını sürdürmüştür
Bu zenginlik ve ekonomik güçlülük de kültür ve sanatın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır
Ve Tralleis uygarlığın ve aydınlanmanın önemli bir merkezi olmuştur…
APHRODİSİAS
Aydın'ın Karacasu ilçesi yakınlarında bir antik kenttir Tanrıça Afrodit adına kurulmuştur Tunç çağından Bizans dönemine değin (M Ö 2800 - M S 220) büyük bir yerleşim merkeziydi Arkeolojik kazılarda Afrodit tapınağı, odeon, stadium ve agorası, hamamları gün ışığına çıkarılmıştır
Afrodisias, İlkçağ'da önemli bir heykel yapım merkezi olarak tanınmıştır Aphrodisias özellikle Roma çağında Aphrodithe tapınımı ile ünlenmiş bayındır bir antik kent, günümüzde ise çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biridir
Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, M Ö 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir M Ö 6 yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır Bu görünüm M Ö 2 yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşıyordu
Afrodisias çok uzun bir zaman Geyre Köyü’nün içinde yer almıştır Daha sonra Geyre, ören yeri dışına taşınarak bölge koruma altına alınmıştır Geyre evleri, görülmesi gereken ilginç yapılar arasındadır
M Ö 1 yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisias’ı kişisel koruması altına aldı Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki 2 yüzyıl içinde yapıldı Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora) Antik dünyanın en iyi korunmuş Stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu M S 3 yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğu’nun Karia Eyaleti’nin başkenti oldu M S 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi M S 6 yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü Küçük bir kasabaya dönen kent 12 yüzyılda tamamen terkedildi
1961 yılında New York Üniversitesi tarafından başlatılan kazılar günümüzde de sürdürülmüştür Afrodisias’ın tekrar yaşama geçirilmesinde Prof Dr Kenan Erim’in büyük katkısı olmuştur
Antikçağda tapınılan sevgi tanrıçası Afrodite’den dolayı kent çok ünlenmiş ve bir haç merkezi olmuştur Kenti ünlendiren bir ikinci öge ise heykelcilik okuludur Roma imparatorları tanrıça Afrodite’nin soyundan geldiklerine inandıkları için kente özel bir ilgi duymuş ve destek vermişlerdir Kent, antikçağda Karya diye anılan (bugünkü güney-batı Anadolu) bölgenin en gelişmiş kenti idi Çok ilginçtir, bu Karya adı bir şekilde bugünkü Geyre Köyü’nün adı içinde yaşamaktadır Roma dönemi Afrodisias’ın en parlak çağı idi Hıristiyanlık döneminde önemli bir anakent olmuş, kente çok sayıda piskopos yerleşmiş ve çağın entelektüel tartışmalarında saf tutmuşlardır Kentteki heykelcilik okulundan söz etmek Afrodisias’ın önemini vurgulamak için yeterlidir O dönemde başarılı sanatçılar inci gibi işledikleri birinci kalite mermerden yarattıkları heykel, portre, lahit, süsleme elemanlarını tüm Akdeniz Havzası’na ihraç etmişlerdir Ürettikleri lahitler mezar değil adeta öbür dünya için yapılmış birer konut gibidir Eskiler bu taş mezarlara ilginç bir ad da takmışlar; sarkusfagus demişler onlara Anlamı ise et yiyen taş demek Kentin hemen girişinde onlarcası sergilenmiştir bu lahitlerin Afrodisias yalnız Anadolu’nun değil tüm dünyanın önemli ve güzel ören yerlerinden biridir (3)
Afrodisias ören yeri, ülkemize gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri ve etkilendikleri bir yerdir Kent bölgemizin ikinci büyük dağı Babadağ’a bakar Antikçağda Salbakos olarak anılan Babadağ özellikle kışın karla örtülü zirvesiyle bölgeyi güzelleştirir, fotoğraf sevdalılarına zengin olanaklar sunar Karşısındaki Karıncalı Dağı ile bölgenin coğrafi güzelliğini daha da bezer Salbakos Eteklerindeki mermer yatakları Afrodisias’ın ünlenmesinde önemli etkendir Antikçağın ünlüleri arasında Afrodisiaslı aydınlar da vardır; o çağın ilk romanlarından birini Khariton adında bir Afrodisiaslı yazmıştır Yine, ilk tıp el kitaplarından birini yazan Ksenokrates adında bir Afrodisiaslıdır

PRIENE
Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir Varlığı M Ö 2 bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi M Ö 133’de Pergamum Kralı II Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliği altına girdi Bizans döneminde şehir piskoposluktu Bulgular, İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir
Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M Ö 4 yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M Ö 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır Şehrin, biri batıda , diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|