dehşet
|
2 3 İnsanın Tabiatı ve değerler
İnsanın böyle bir otomatik hayatta kalma mekanizması yoktur Hiç bir otomatik bilgisi, hiçbir otomatik davranış çizgisi, hiçbir otomatik değer sistemi yoktur Duyuları ona, neyin iyi neyin kötü olduğunu, neyin hayatına yararlı, neyin zararlı olduğunu, hangi amaçlar peşinde hangi araçlarla gitmesi gerektiğini, hayatının hangi değerleri gerekli kıldığını ve onları nasıl elde edeceğini söylemez Bütün bu sorulara verilecek cevapları, kendi bilinci sağlamak zorundadır; fakat, bilinç otomatik olarak çalışmaz İnsan, yeryüzünde yaşayan en yüksek seviyeli canlı türüdür; yani, bilincinin elde edebileceği bilgilerin hiçbir sınırı yoktur Fakat, insan aynı zamanda, bilinci olan diğer canlılar arasında, bilinçli olarak kalmak konusunda hiçbir garantiyle doğmayan tek canlıdır İnsanı, bilinçli olan diğer yüksek seviyeli canlılardan tefrik eden hususiyet, insan bilincinin iradi olmasıdır
Nasıl ki, bir bitkinin gövdesindeki fonksiyonlardan doğan otomatik değerler, bitki için yeterlidir, ama hayvan için yetersizdir; aynı şekilde, bir hayvan bilincinin duyusal-algısal mekanizmalarının sağladığı otomatik değerler, bir hayvanı yöneltmeğe yeterlidir, ama insan için yetersizdir İnsan davranışları ve hayatta kalma sorunu, kavramsal bilgiden türetilen kavramsal değerlerin rehberliğini gerekli kılar Fakat, kavramsal bilgi, otomatik olarak elde edilmez
Kavramlar insan zihninde nasıl doğar? Bir çocuğun zihninde doğan ilk kavram nasıl oluşur? Çocuğun ilk kavramı, iki veya daha fazla somut şeyin, diğer şeylerden, spesifik karakteristik(ler)e sahip oluşlarıyla ayırd edilebilmesi sayesinde zihnen tecrit edilmesi ve spesifik bir tanım altında birleştirilmesi ile doğar Burada söz konusu olan, ayırt edici yanın veya tanımın mükemmel olarak tesbit edilebilmesi değildir Çocuk, "insan" diye bir kavramdan bahsedince, belki sadece "iki ayaklılığı" ayırt edici özellik olarak kullanır ve buna dayanan bir tanıma sahiptir; fakat, bu kavramı teşkil ederken, doğru bir işlem yapmaktadır; bilgisi geliştikçe, "insan" kavramının gerçek ayırt edici yönünü bulup, ona uygun bir tanıma sahip olacaktır
Somut şeylere işaret eden kavramlardan kalkarak, benzer bir işlemle soyut kavramlar, soyut kavramlardan da, yine benzer bir işlemle daha soyut kavramlar teşkil edilir Bir lisandaki her kelime bir kavrama, yani sınırsız sayıda somut şeye veya sınırsız sayıda başka kavrama işaret eder Duyular yoluyla edindiği algısal materyali kavramlar içinde; kavramları, daha geniş kavramlar içinde organize edebilen bir canlı olan insan, sınırsız miktarda bilgiyi kavrayıp saklayacak bir kapasiteye sahiptir Bu kapasite sayesinde, herhangi bir anın algısal olarak bilinmesinden çok daha ötede bir zamana uzanan bilgileri elde edebilir İnsan duyu organları otomatik çalışır; insan beyni, bu duyu bilgilerini, algılar halinde otomatikman bütünleştirir; fakat, algıların, kavramlar halinde bütünleştirilmesi, yani soyutlama ve kavram-teşkili işi, ilkel düzeyler ötesinde otomatik değildir
Kavram-teşkili, "masa," "sandalye," "sıcak," "soğuk" gibi basit soyutlamaları yapabilmek ve konuşmaktan ibaret değildir Kavram-teşkili, insan bilincinin, işletim yöntemidir "Kavramlaştırma" adını verdiğimiz bu yöntem, rasgele izlenimlerin pasif bir şekilde kaydedilmesini değil, aktif bir süreci ifade eder Bu sürecin işlevi:
a) İzlenimleri, kavramsal terimlerde anlayıp teşhis edebilmek;
b) Her olayı, her gözlemi, kavramsal bir bağlama yerleştirebilmek;
c) Algısal materyaldeki ilişkileri, farklılıkları, benzerlikleri kavrayıp; onları, yeni kavramlar halinde soyutlayabilmek;
d) Akıl yürütülebilmek; yeni sorular sorup, yeni cevaplar bularak, bilgiyi sürekli büyüyen bir şekilde tutabilmektir
Bu sürecin adı düşünmektir; ve bu süreci yöneten ve kavramlar vasıtasıyla çalışan yeteneğin adı akıldır
Akıl, duyu organlarının sağladığı materyali algılayan, teşhis eden, zihne bütünleştiren veya böyle bir süreçle zihinde üretilmiş kavramları bilincin kullanımına getiren yetenektir Bu yetenek, otomatik olarak işlemez; akıl kullanmak için, herhangi bir insanın akıl kullanma eylemini seçmesi gerekir; insan, gayret göstererek düşünür İnsan, hayatının her anında ve her konu üzerinde, düşünmekte veya düşünmekten kaçınmakta serbesttir Düşünmek, tam ve odaklanmış bir teyakkuz gerektirir Bir insanın bilincini odaklaması, konsantre olması, ancak iradi bir çabayla mümkündür
Her insanın önünde iki tür hayat mevcuttur Realitenin tam olarak kavranması görevine zihnini aktif ve gayeli olarak odaklayabilen, yani realiteyi kavramsal olarak anlayabilen ve bu gayreti idame ettirebilen kişi, -verili tarihsel bağlamda mümkün olduğu ölçüde- bütün insani potansiyelini değerlendirebileceği bir hayat yaşar İkinci tür hayat, bu zahmeti göstermeyen kişinindir ve irrasyonellik diye tanımlanan hal budur İnsan, kavramlaştırıcı bir bilinç düzeyine erişmeyi seçmezse; bilinçlerinin kullanımına iki alet kalır: zihinlerindeki otomatik, algısal, hayvani fonksiyonlar ve kavramsal düzeye gelebildikleri kısa sürelerde edindikleriyle rasgele programlanmış bir duygusal mekanizma Sürekli düşünmek işini seçmeyen bu insan, kendisini yarı-bilinçli bir uyurgezer haline getirir; kontrolsuz bir duyusal-algısal mekanizmanın ve bazan rasgele yaptığı bölük-pörçük çağrışımların insafında yaşayan, içinde bulunduğu anda ortaya çıkan tesadüfi stimuluslara tepki göstermekten ibaret bir davranış biçimi içinde bulunan bu kişi, ancak insan-altı bir hayat sürdürebilir
Zihnini odaklamayı seçmeyen bir insan, kelimenin insan-altı anlamında bilinçli sayılabilir; çünkü, -üst-seviyeli hayvanlar gibi o da- duyumlar ve algılar yapabilir Fakat, kelimenin insani anlamında, odaklanmamış bir zihin, bilinçli değildir; realiteden tam haberdar olmak ve bu realiteyle baş edebilmek için, yani insanın insan olarak hayatta kalması için gerekli eylemleri yönetebilecek bir kapasite olan insan bilinci, ancak odaklanmış bir gayretin ürünüdür
"Düşünmek veya düşünmemek" arasındaki seçim, "odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçimdir "Odaklanmak veya odaklanmamak" arasındaki seçim, "bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçimdir "Bilinçli olmak veya olmamak" arasındaki seçim, yaşam ve ölüm arasındaki seçimdir
Bilinçlilik, ona sahip olan canlıların temel hayatta kalma aracıdır İnsan açısından bu bilinçlilik hali, akıllı olmaktır; yani, insanın temel hayatta kalma aracı aklıdır İnsan, hayvanlar gibi sadece algıların rehberliğinde hayatta kalamaz Bir açlık duygusu, insanın yiyeceğe ihtiyacı olduğunu (bunu "açlık" diye tanımasını öğrenmişse) söyleyecektir; fakat, yiyeceğini nasıl elde edeceğini, hangi yiyeceğin iyi, hangisinin zehirli olduğunu söylemeyecektir Bir düşünce sürecini işletmeksizin, en basit fiziki ihtiyaçlarını bile elde edemeyecektir Tohum ekerek yiyecek yetiştirmeye veya avlanacak silah yapmaya yarayacak bilgiyi, ancak bir düşünce süreci ile keşfedebilir Algıları, onu, -civarda mevcutsa- bir mağaraya götürebilir; fakat, en basit bir barınağı inşa etmek için dahi, bir düşünce sürecine ihtiyaç duyar Hiçbir algı, hiçbir içgüdü, ona, nasıl ateş yakacağını, nasıl kumaş dokuyacağını, nasıl alet yapacağını, nasıl tekerlek yapacağını, nasıl otomobil yapacağını, nasıl beyin ameliyatı yapacağını söylemeyecektir Fakat, insan hayatı böyle bilgilere dayanır ve sadece iradi bir bilinçlilik eylemi, bir düşünce süreci, bu bilgileri ona sağlar
Fakat, insan sorumluluğu buradan da öteye gider: bir düşünce süreci, otomatik, içgüdüsel, gayrı-iradi olmadığı gibi, yanılmaz da değildir İnsan, düşünme sürecini başlatmak, sürdürmek ve bu faaliyetlerinden doğan sonuçların sorumluluğunu taşımak zorundadır Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu nasıl belirleyeceğinin yollarını keşfetmek, yapabileceği hataları düzeltmek zorundadır Kavramlarının, akıl yürütmelerinin, bilgisinin, doğruluğunu tahkik etmenin yollarını keşfetmek zorundadır Düşünmenin kurallarını, mantık kanunlarını keşfetmek zorundadır "İnsanın zihni gayretleri, ona mutlaka doğru sonuç verecektir" diyen hiçbir otomatik garantiyi, tabiat insana vermez
Bilinçli olma potansiyeli ve bu potansiyelin, üzerinde aktüelize olabileceği materyalden başka, insana doğuştan verilen hiçbir hayatta kalma mekanizması yoktur Bilinçli olma potansiyeli harika bir makinadır, süper bir bilgisayardır; fakat, bu bilgisayar, yeni doğan insana programcısız ve tamir/bakım teknisyensiz olarak verilir; bilgisayarın usulüne uygun kullanılması için aday olan programcı ve tamir/bakım teknisyeni, bu insanın kendisinden başka kimse değildir -eğer bu insan, bilgisayarından yararlanmayı seçerse Onu nasıl kullanacağını keşfetmek, çalıştırmak ve sürekli çalışır vaziyette tutmak, kendi görevidir Materyal ise bütün evrendir; elde edebileceği bilgilerin ve hayattan alabileceği zevkin miktarına, hiçbir sınır yoktur Fakat, ihtiyaç duyduğu veya arzuladığı herşey, kendisi tarafından, yani kendi seçimi, kendi gayreti, kendi aklı tarafından keşfedilmeli, öğrenilmeli ve üretilmelidir
Otomatik bilgiye sahip olmayan bir varlık, kendisini yöneltmek için, otomatik bir davranış çizgisi ve otomatik bir değerler sistemine de sahip değildir Hangi bilginin doğru veya yanlış olduğunu otomatik olarak bilmeyen bir varlık, hangi davranışın doğru veya yanlış olduğunu, yani kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu da otomatik olarak bilmez Fakat, yaşamak için bu bilgiye ihtiyacı vardır Bu varlık, realitenin kanunlarından muaf değildir: belirli bir tabiata sahip olan, belirli bir organizmadır; dolayısiyle, hayatta kalmak için belirli bir davranış çizgisine ihtiyacı vardır Hayatta kalması, keyfi araçlarla, rasgele hareketlerle, kör dürtülerle, şansla mümkün değildir Nasıl hayatta kalacağı tabiatı tarafından belirlenmiştir, kendi seçimine açık değildir Kendi seçimine açık olan şey, sadece nasıl hayatta kalacağını keşfedip keşfetmeyeceği, yani doğru amaçları ve değerleri keşfedip keşfetmeyeceğidir Yanlış seçim yapmakta serbesttir; fakat, bu yanlış seçime rağmen başarıya ulaşmakta serbest değildir Realiteyi görmezden gelmekte serbesttir; zihnini odaklamayıp, yalpala*****, istediği yola girmekte serbesttir; fakat, görmeği reddettiği bir uçurumu bertaraf etme serbestisi yoktur Herhangi bir bilinçli organizma için bilgi, hayatta kalma aracıdır; yaşayan bir canlı için bilgi, yani bir şeyin ne olduğu sorusuna bulduğu cevap, o şeyle ilgili nasıl sorusuna aradığı cevabı da içerir Bir değerin ne olduğu, onu nasıl elde edebileceğimizi de belirler; bir tehlikenin ne olduğu, ondan nasıl korunabileceğimizi de belirler İnsan, bilinçli olmamak halini seçmekte serbesttir; fakat, bilinçli olmama halinin cezasından kaçmağa muktedir değildir: yok olma İnsan, kendini tahrip etme gücüne sahip olan tek canlıdır; ve tarihinin çoğu dönemi, bu gücünü kullanmıştır
Peki, insanın peşinde gitmesi gereken doğru amaçlar nelerdir? Hayatta kalabilmesi hangi değerleri gerekli kılar? Bu sorular, ahlak biliminin cevaplayacağı sorulardır İşte insan bunun için, yani insan olarak hayatta kalabilmek için, ahlak sistemine ihtiyaç duyar
Bu noktada, artık irrasyonel ahlak doktrinlerinin ne anlama geldiği anlaşılabilir Kimse artık şunlara bizi inandıramamalıdır:
a) "Ahlak, aklın alanı dışındadır "
b) "Akıl, insan hayatının nihai rehberi olamaz "
c) "İnsani amaç ve değerler, oyla veya kişisel kaprisle veya mistik dikte ile tesbit edilmelidir "
d) "Ahlakın, realiteyle, mevcudiyetle, pratik faaliyetlerle ve kişisel çıkarlarla ilgisi yoktur "
e) "Ahlaklı olmak, ancak öldükten sonra işe yarayan bir şeydir "
f) "Sadece 'tabiat-üstü' bir varlığa inananlar ahlaklı olabilir "
Ahlak, mistik bir fantezi değildir; sübjektif bir lüks gibi, herhangi bir olağanüstülükte değiştirilebilecek, bir kenara atılabilecek veya vazgeçilebilecek sosyal bir konvansiyon da değildir Ahlak, ne "tabiat-üstü"nün, ne komşunuzun, ne kendi keyfinizin hatırına sahip olmanız gereken bir şeydir Ahlak, realitenin hatırına, insanın tabiatının hatırına sahip olmanız gereken bir şeydir Ahlak, insanın hayatta varkalması şartlarının belirlediği, objektif, metafizik bir ihtiyaçtır Ahlaka sahip olmamak, "öbür dünyada" değil, yeryüzünde, realite tarafından cezalandırılacak bir
kusurdur
Ahlakın değer standardının ne olduğu, yani neyin iyi neyin kötü olduğunu yargılamada kullanılacak kriter ortadadır: insan hayatı, yani insan olarak hayatta var kalabilmesinin gerekli kıldığı şeyler
|