dehşet
|
2 1 5 İrrasyonel ahlak doktrinleri ve pratik
Bu üç irrasyonel ahlak doktrininin hayata düşman karakteri sadece içeriklerinde değil, yöntemlerinde de karşımıza çıkar
Mistik ahlak doktrini, ahlakın değer standardının, mezardan ötesi için, "tabiat-üstü" başka bir boyutun kanun ve gereklerine göre tesbit edildiğini; insanın yeryüzünde günahsız kalmasının, yani ahlak sahibi olmasının imkansız olduğunu, üstelik durumun böyle olmasının suçunun ona ait olduğunu; bu suçun, yani yerine getirilemeyecek bir ahlakın kurallarını yerine getirmemiş oluşunun cezasını, burada ve "tabiat-üstü" boyutta çekeceği öncülü üzerine kurulmuştur
Sosyal ahlak doktrini, "Tanrı" yerine "toplum"u ikame ederek temelde yeryüzündeki hayatla ilgili olduğunu iddia ederse de; bu hayat, insan hayatı değildir, bir bireyin hayatı değildir; bahsettiği hayat, kollektivite dediği vücutsuz bir bütünlüğün hayatıdır; kollektivite ise, her insan için kendisi dışındaki herkes demektir Bireyin ahlaki görevi: kollektiviteden -daha doğrusu, kollektivite adına iş gördüğünü söyleyenlerden- gelen her talebi karşılamak ve ilişkide olmayı seçmediği başkalarının her ihtiyacına koşmak zorunda olan, benliksiz, sessiz, insan haklarından mahrum bir köle olmaktır
Sübjektivist ahlak doktrini ise, bir ahlak doktrini olmaktan ziyade, ahlakın gerekliliğinin inkarıdır Daha da fazlası, realitenin inkarıdır; sadece insan realitesinin değil, bütün realitenin inkarıdır Ele avuca sığmaz bir Heraklit evreni kavr***** inanan sübjektivistler için; insana, hiçbir objektif davranış prensibi gerekmez; bir şeyi iyi veya kötü olarak görmesi, kendi bileceği iştir; her insanın kendi kaprisi, onun ahlak standardıdır
İrrasyonel ahlak doktrinleri, öylesine imkansız bir ahlak tanımlar ki; hem ahlaki olmak ve hem de hayatta fonksiyon edebilmek imkansız zannedilir Hangi insan, hem altrüist ahlakı benimseyip tatbik eder ve hem de hayatta kalabilir? Başkalarına fedakarlık en ahlaki görevse; neden gözünün tekini, böbreğinin tekini, kolunun tekini vs , nakledilebilecek bir köre, böbrek hastasına, kolsuza bağışlamıyorsun? Neden, senden daha değerli olduğuna "toplum" tarafından "referandum"la karar verilmiş tanımadığın bir Bay X'e kalbini naklettirip ölmek istemiyorsun? Neden ürettiğin herşeyi, onu üretmeyi seçmeyenlerle paylaşmıyorsun?
Uygulanamaz (irrasyonel) bir ahlakı benimsemek, insanı ahlaksız olmaya mahkum eder İnsanın ahlakla ilgili öğrendiği ilk şey, ahlakın kendi hayatının düşmanı olduğu inancı olur Ahlakının dediklerini dinlese yaşamaması gerekir; yaşamak istese, o yaşamın hayati erdemlerini (aklilik, üretkenlik, kendine-saygı-ve-güven) mahkum etmiş bir ahlaka aykırı davranmış olur İrrasyonel bir ahlakta, pratik olan herşey "kötü" olarak tanımlanırken; "iyi," "ahlaki" olarak tanımlanan hiçbir şey ise, pratik değildir Ortada kalan tek seçim, ahlaklı olmak ile hayatta kalmak arasındadır Pratik olmak, besin, giyecek, barınak bulmaktır, amaca ulaşmaktır, başarmaktır, neşelenmektir, hayatta kalmaktır Pratik olmamak, aç kalmak, amaca varamamak, başaramamak, talihsizlik-dışı sebeplerle mutsuz olmak, imha olmaktır Ahlaki olmak pratik olmamak demekse; o ahlak, hayata düşmandır
İrrasyonel ahlak doktrinlerinin en caniyane sonucu; gerçek ahlakı insan hayatından kovmak oldu Ahlak kanunlarının, yaşama, üretme işiyle hiçbir ilişkisi olmadığı, tersine o işe bir engel ve tehdit teşkil ettiği; insan mevcudiyetinin, keyif isterse her şeyi yapmanın makbul olduğu bir ahlaksızlıklar cangılından ibaret olabileceği inancı böyle doğdu Yaşamak için gerekli erdemlerin kötülükler olarak mahkum edilmesi, gerçek kötülüklerin ise, yaşamak için gerekli pratik araçlar olarak görülmesi böyle mümkün oldu Pratik olmadığı için "iyi" ilan edilen şeyin, kendini-feda-etmek işinden başka bir şey olmadığının farkına varmayıp, kendine-saygı-ve-güven işini pratik saymamak; pratik olduğu için "kötülük" diye ilan edilen şeyin, üretmek olduğunun farkına varmayıp, soygunculuğu pratik saymak böyle mümkün oldu
Böyle bir ahlaksızlık cangılında, kimse ne tam kötü olabilir, ne de tam insan gibi yaşayabilir Dürüst olduğunda, enayi gibi hisseder; kandırdığında, utanç ve korku hisseder Mutlu olduğunda, neşesi suçluluk duygusuyla gölgelenir; cefa çektiğinde, ıstırabı, bu durumun onun kendi tabii durumu olduğu duygusuyla daha da ağırlaşır Hayran olduğu insanlara acır, çünkü onların mutlaka başarısızlığa uğrayacağına inanır; nefret ettiği insanlara gıpta eder, çünkü onların yaşama işini daha iyi başardıklarına inanır Alçak bir insan karşısında güçsüz hisseder; çünkü, kötülüğün kazanacağına, ahlakiliğin iktidarsızlık olduğuna, pratik olmadığına inanır
|