Kur’an’ın nazmında bir cezalet, yani ayetlerin tertip ve düzeninde bir güzellik vardır ki, beşer sözünde bu güzellik bulunmaz
Bu güzelliğin binlerce numunesi Kur’an’da mevcuttur
Bizler iki misalle Kur’an’ın nazmındaki güzelliği göstereceğiz:
وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ
(Enbiya: 46)
Allah-u Teala bu ayette, azabın dehşetini göstermek için, en azının şiddetli tesirini göstermek ister

Yani “bırakın azabın dokunmasını, azabın bir esintisi bile dokunsa onlara yeter

” Demek ki ayet, azabın bir parçasını ifade ediyor ve büyüğünü düşündürmekle tehdit ediyor
İşte Kur’an’ın nazmındaki güzelliğe bakın ki, ayetin bütün kelimeleri o azlığa bakıp, manaya kuvvet verecek şekildedir;
-Lein lafzı; Arapça da teşkik yani şüphe edatıdır

Şüphe ise azlığı ifade eder
-Mess lafzı; “azıcık dokunmak” manasındadır ki, yine azlığı ifade eder
-Nefhatün lafzı; Bu kelimenin manası “bir esinti, bir kokucuk” olup azlığı ifade ettiği gibi, sîgası da “bire” delalet eder

Demek bu lafız hem mana hem sîga cihetiyle azlığa işaret eder
-Min lafzı; Arapça da “teb’iz” edatıdır

“bir parça” demektir

Demek bu edat da azlığı ifade eder
-Rabbike lafzı; Allah bu ayette kendisini “Rab” ismiyle beyan buyurmuş

Bu isim, kahhar (kahreden), cebbar ( istediğini mutlak yapan azamet sahibi), mûntakim (intikam alan) isimlerine bedel, yine şefkati ve merhameti hissettirmekle, azlığa işaret ediyor

Allah, diğer isimlerinden birini burada zikir edebilecek iken ayetin umum manası “az bir azaptan” bahsettiği için” azlığı ifade edecek rab ismiyle beyan buyurmuştur
-Ayet bu bütünlük ile şu manayı ifade eder “ bu kadar az bir azap böyle tesirli ise, azabın kendisi ne kadar dehşetli olur kıyas edin,”
İşte gördüğünüz gibi ayette geçen her kelime manaya kuvvet verecek şekilde gelmiştir

Adeta her bir kelime kendi lisanıyla umum manaya kuvvet verir ve onu takviye eder

Beşer sözünde ise böyle ince nükteler olmaz
Şimdi öyle bir cümle kuracaksınız ki, kısa olsun, üç kelimeden oluşsun ve bu üç kelimede yedi farklı hüküm olsun

Ve kelimenin her bir hecesi bu manalara kuvvet versin
Böyle bir cümle kurmak, beşerin kuvvetinin üstündedir

Beşerin en dâhi edipleri bile bunu yapamamıştır

Nerede kaldı ki bunu ümmî olan, okuma yazma bilmeyen bir zat yapabilsin?
Şimdi ikinci misalimiz: