Şengül Şirin
|
Kıbrıs Tarihi
Kıbrıs Tarihi
Kıbrıs’ın bilinen tarihi, Milat'tan önce 15 yüzyıla kadar uzanır Ada M Ö 15'inci yüzyılda, Hitit egemenliğinde bulunuyordu Hitit egemenliği M Ö 1450 yılında Mısır ile yer değiştirdi Bu tarihten itibaren Kıbrıs'ta M Ö 450 yılına kadar Mısırlılar egemen oldular M Ö 1320 yılında Ada bir ara tekrar Hitit egemenliği altına girdi Daha sonra sırası ile Finike, Asur, tekrar Mısır, Persler, Photomeler, Roma ve Bizans Ada üzerinde egemenlik kurdular

M S 395 yılında Roma'nın doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasıyla birlikte Ada'nın Bizans egemenliğine girdiğini görüyoruz M S 638 yılında İslam halifesi Hz Ebubekir'in Kıbrıs'a çıkmasıyla Ada'nın önemli yerleri Müslümanların eline geçti M S 647'de Halife Hz Osman zamanında da bütün Ada İslam egemenliği altına girdi Kıbrıs'taki İslam egemenliği, Ada Bizans İmparatoru Nikepheros Phossas'ın 964 yılında Ada'yı yeniden ele geçirmesiyle sona erdi 1191 yılında çok kısa bir süre İngiltere kraIı Aslan Yürekli Richard'ın eline geçti 1192'de yine çok kısa süre, Templer Şövalyeleri Ada'da egemen oldular 1192-1189 yılları arasında da Lusignanların yönetimi altında kalan Ada,1425 ve 1426 yıllarında Memlüklerin saldırısına uğradı Kısa bir süre de Ceneviz egemenliğine girdi Sürekli Memlük saldırıları sonunda yıkılan Lusignanların yerine Venedikliler geçti
Kıbrıs'ta Osmanlı Yönetimi
15 Yüzyılın sonlarında doğu Akdeniz'e egemen olan Osmanlı İmparatorluğu, siyasi, stratejik, ekonomik ve dini nedenlerin etkisiyle Kıbrıs'ı ele geçirdi Kıbrıs'ta üslenen Venedik korsanlarının Türk deniz ticaretine verdikleri büyük zararlar da Kıbrıs'ın ele geçirilmesinde başlıca etkenlerden biri oldu
1 Temmuz 1570 tarihinde, 50 bin asker ve 80 top taşıyan Osmanlı Filosu, Kıbrıs'a çıkarma yaptı Kıbrıs çetin savaşlardan sonra ancak bir yılda alınabildi Kıbrıs'ın en kuvvetli kalesi olan Magosa'nın 1 Agustos 1571'de teslim olmasıyla bütün Ada Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiş oldu
Kıbrıs 1571 yılından 1878 yılına kadar tam 308 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı
Kıbrıs Türklerinin Kökeni
Kıbrıs Türklerinin kökeni Anadolu'daki Türk Halkıdır Kıbrıs'ın fethinden sonra adanın gelişmesi için üretici nüfusa ve sanatkara gereksinim olduğunu gören Padişah II Selim, adada kalan 20 bin civarında askerin yanı sıra 10 bin civarında sanatkar ailenin de Kıbrıs'a gönderilmesini kararlaştırır Bu amaçla çıkarılan bir "Sürgün Hükmü”ne göre Anadolu, Karaman, Rum ve Dulkadir Kadıları şehir ve kasabalarda oturan zanaat ve meslek sahipleri arasında seçme yaparak, her on haneden bir hanede yaşayan aileleri Kıbrıs'a gönderdiler Bu meslek sahipleri içinde ayakkabıcılar, terziler, dokumacılar aşçılar, mumcular, semerciler, nalbantlar, bakkallar, demirciler, dericiler, taşcılar, kuyumcular, yapıcılar, kalaycılar ve kazancılar başı çekmekteydi Adaya gelen bu Türkler kısa sürede ekonomik yaşama büyük bir canlılık getirdi
Yunanistan ise daha Osmanlı egemenliği altında olması nedeni ile Rumları kışkırtacak durumda değildi Megali İdea fikri ortaya atılana kadar, iki halk Osmanlıların adil yönetimi altında barış içinde bir arada yaşadı Denebilir ki adadaki iki halkın barış içinde bir arada yaşadığı tek dönem fiilen Osmanlı İdaresi altında yaşanan bu 307 yıllık dönemdir Bu dönemde yerel halkın büyük bölümünün mensup olduğu Ortodoks dinine ait ibadet yerleri yeniden açılmış, Hıristiyanlar tam bir ibadet özgürlüğüne kavuşmuştur
Kıbrıs'ın İngilizlerin Eline Geçmesi
1878'de Osmanlı-Rus savaşını fırsat bilen İngiltere, "Ruslara karşı yardım" vaadi ile, Kıbrıs'ı yılda 92000 altına kiralamayı başardı Fakat, bu kiralama geçici idi Tehlike geçtikten sonra ada yeniden geri verilecekti Yani Kıbrıs İmparatorluğun bir parçasıydı Padişah kira anlaşmasına (Ayestafanos-Yeşilköy) imza atmadan önce (Hukuku Şâhaneme asla halel gelmemek üzere muahedenameyi tasdik ederim) notunu düşmüş ve sonra imzalamıştı
Fakat, İngiltere adaya yerleştiği günden itibaren Kıbrıs'ı nasıl ilhak edeceğinin hesabını yapmıştı Nitekim, Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında 1 Dünya savaşına katılması ile böyle bir fırsatı bulmuş ve yayınladığı bir emirname ile Kıbrıs'ı ilhak ettiğini duyurarak, her yıl ödemesi gereken 92 bin altını da ödemeyi durdurmuştu Sonunda 20 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın 20 maddesi ile Ada hukuken de İngiltere'ye bırakıldı
İngiliz yönetiminin ilk yıllardan itibaren Rumlar Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) taleplerini tırmandırmaya başlamışlardır
Enosis
Enosis, Megali İdea hedefi çerçevesinde Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasını, ifade etmektedir Kelime anlamı ile "ilhak" demek olan Enosis ilk Megali İdea haritasının çizildiği 1791 yılından beri gündemde olan bir konudur Bir anlamda Kıbrıs sorununun da bu tarihten itibaren varolduğu söylenebilir
Megali İdea ise, kelime anlamı ile "Büyük İdeal, büyük fikir" demektir Bu fikre ve ilkeye göre, 1453'de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve Büyük İskender'in uzandığı İskenderiye'ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen İmparatorluğu olarak kabul edilen büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır Bu imparatorluğun başkenti ise eski Bizans'ta olduğu gibi hala "Konstantinopolis" diye andıkları İstanbul olacaktır
Yunanistan'ın Kıbrıs'ı talep etmesi 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti 18 Ekim 1828 tarihinde İngiltere, Rusya ve Fransa'ya bir nota veren Yunanistan, resmen ilk kez Enosis fikrini ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını istemiştir Kıbrıs'ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti tarafından desteklenen Enosis hareketi, yıllar boyunca kilise ve okullarda genç beyinlere aşılanmıştır
Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların Yunanistan tarafından körüklenen bu Enosis taleplerine karşı daima haklarını müdafaa etmiştir ve Yunanistan tarafından bir sömürge haline getirilmeyi reddederek, eğer Kıbrıs el değiştirecekse, adanın gerçek sahibi olan Türkiye’ye geri verilmesini talep etmişlerdir Bu nedenle Rumlar, Kıbrıs Türklerini daima Enosis’i engelleyen en büyük nedenlerden birisi olarak kabul etmiş, çeşitli yollarla bu engeli bertaraf etmeye çalışmışlardır
EOKA, Kıbrıs'ta Makarios öncülüğünde Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan'a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952'de Atina'da Makarios'un başkanlığında yapılmıştı EOKA'nın amacı önce İngilizleri adadan atmak,ardından da topyekun bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan'a bağlamaktı Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955'den itibaren saldırılarını İngiliz Sömürge Yönetimine ve Türklere de yöneltmeye başladı
1950’de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi tarafından düzenlenen bir sözde plebisitte Rum toplumunun % 95’i ENOSİS lehine oy kullanılmıştır Bu arada Enosis Yunanistan’ın resmi politikası haline gelmiştir Yunanistan, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler örgütüne 1954’te götürmeyi başarmıştır Yunanistan’ın, sorunu B M ’ye getirmekte kullandığı slogan “Self-Determinasyon”dur
Kıbrıs Türk Halkının ise “self-determinasyon” hakkı hiçe sayılmakta ve bu prensip tek taraflı olarak sadece Kıbrıs Rum halkına ait bir hak olarak gösterilmeye çalışılmaktadır Halbuki Kıbrıs’ta “Kıbrıs Milleti” diye bir millet yoktur; bunu ilk söyleyen taraf da yine Rumların kendileridir Kıbrıs’ta iki ayrı din, dil ve kültüre sahip iki ayrı halk vardır Tezlerinin haklılığını bu inkâr edilemez gerçeğe dayandıran Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs’ta tek taraflı “self-detrminasyon” uygulanamayacağını, gerçek anlamda bir “self-determinasyon” uygulanacaksa, bunu dini dili ve kültürü ayrı iki halkın her ikisine de eşit şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadırlar
Rum Ortodoks Kilisesi ve EOKA’nın ENOSİS’i gerçekleştirmek için ortaklaşa sürdürdükleri şiddet hareketlerini, Kıbrıs Rum tarafı dünya kamuoyuna “bağımsızlık” için verilen bir “kurtuluş mücadelesi” olarak takdim etmeye çalışmaktadır Halbuki şiddet eylemlerinin çoğunluğu o günün sömürge idaresi durumunda bulunan İngiltere’den ziyade, Kıbrıs Türklerine karşı yapılmaktaydı
EOKA’nın fiilî şiddet eylemlerinin başladığı 1955’lere kadar, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine sadık kalarak barışçı bir dış siyaset gütmekte olan Türkiye Cumhuriyeti, bu olaylar karşısında hareketsiz kalınamayacağını anladı 1955’te Londra da toplanan Konferansta Türkiye, Kıbrıs konusunda ilgili bir taraf olduğunu kabul ettirdi
1956’da Kıbrıs sorunu B M önüne getirilmek istendiğinde, Türkiye gerek hükümeti, gerek basını, gerekse kamuoyuyla bir bütün olarak Kıbrıs Türkü’nün yanındadır Konu bazı devletlerin muhalefetiyle ertelenir Rumların ENOSİS talebine karşı bir antitez olarak TAKSİM fikri ortaya atılır Barış ve uzlaşma adına Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği bunu kabul eder, fakat Rumlar Kıbrıs’ı bir Yunan adası görmeye devam etmekte ve ENOSİS üzerinde ısrar etmektedirler
EOKA’nın Kıbrıs Türk Halkına yönelttiği şiddet ve saldırıların artarak devam etmesi üzerine 1 Nisan 1958 yılında, Kıbrıs Türk Halkı kendilerini bu saldırılara karşı korumak maksadı ile Anavatan Türkiye’nin de desteğini alarak, bir direniş örgütü olan Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuştur Rumlar geniş kapsamlı saldırılarına başlayana kadar TMT eylemde bulunmamıştır
Bu arada Yunanistan tarafından birkaç kez daha Birleşmiş Milletlere götürülen Kıbrıs sorununda “Self-Determinasyon” kisvesi altında hareket eden Rumların gerçek maksatlarının ENOSİS olduğu iyice anlaşılmıştır Rum tarafının bu şekilde maskesinin düşmesi ve T C Hükümetinin de bu konuda iyice ağırlığını koyması üzerine bir uzlaşmaya varılmış ve bunu 1959 Londra ve Zürih Anlaşmaları izlemiştir
Zürih ve Londra Anlaşmaları
Kıbrıs Türk Halkının Enosise karşı verdiği mücadele, 1960 öncesinde adanın Yunanistan'a bağlanamaması ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğmasını sağlayan en önemli faktör olmuştu
Rumların Enosis talepleri karşısında Türk halkının her yolla Self-determinasyon hakkına sahip çıkması, tek yanlı bir Enosis gerçekleşmesi olasılığını tümden ortadan kaldırmıştı
İki halk arasında başlayan çarpışmalar sonucu, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksime karşı bir orta yol olarak, adanın bağımsızlığı fikri doğmuştu Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsenmesinden sonra, 11 Şubat 1958'de Zürih anlaşması ve 19 Şubat 1959'da da Londra anlaşması imzalandı
Bu anlaşmaların altına İngiltere ve iki anavatan yanında, adadaki her iki toplum da eşit statüde iki kurucu ortak olarak imza attı 1959 Londra ve Zürih Anlaşmalarına uygun olarak hazırlanan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile buna bağlı Kuruluş, İttifak ve Garanti Anlaşmalarının, 16 Ağustos 1960’da yürürlüğe girmesi ile iki uluslu, bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti doğmuş oldu Bu fonksiyonel federatif bir ortaklık Cumhuriyetiydi Egemenlik ve bağımsızlık iki ulusal topluma ortaklaşa verilmişti Anayasadaki esas, bir ulusal toplumun diğerine hükmedemeyeceği idi
Zürih ve Londra anlaşmalarına göre Cumhurbaşkanı Rum, Yardımcısı Türk olacaktı Bakanlar Kurulu 7 Rum 3 Türk üyeden; Temsilciler Meclisi 35 Rum 15 Türk üyeden; Cumhuriyet Ordusu 60-40 ve memur kadroları 70-30 oranı ile her iki toplum fertlerinden oluşacaktı Her iki toplumun kendi iç işlerine bakacak birer Cemaat Meclisi olacaktı Bu Meclis toplumsal harcamalar için vergi koyma hakkına sahip olacaktı Ayrıca din, eğitim ve kültür işlerinden de sorumlu olacaktı İç güvenliği, polis ve jandarma sağlayacaktı Ceza davalarında mahkeme heyeti suçlunun ait olduğu toplumun yargıçlarından oluşacaktı Beş büyük şehirde ayrı belediyeler olacaktı Resmi dil Türkçe ve Rumca olacaktı Cumhurbaşkanı Muavini veto yetkisine haiz olacak ve önemli konularda Türk üyelerin ayrı oy çoğunluğu gerekli olacaktı Her iki anavatan kendi toplumlarına eğitim ve kültürel alanlarda mali yardımda bulunabilecekti
Enosis ve Taksim yasaklanmıştı, fakat Rum liderliği bütün eski EOKA'cıları Cumhuriyetin kilit noktalarına yerleştirmiş ve Anayasada yasaklanmasına karşın Enosis faaliyetlerini bizzat Makarios'un önderliğinde sürdürmüştü
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|