GöKKuŞaĞı
|
Cevap : Esmâü'l Hüsnâ Yazıları
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (17)

Yâ Kahhâr”: Her şeye her istediğini yapacak surette galip ve hâkim, cezayı hak edenleri hak ettikleri cezaya çarptırıp, kahredeceğini bildiren Yüce Allah’ın bir ism-i şerifidir
“Kahrında hoş lutfunda hoş
Kılma bizi aman bî-hoş
Gönlümüze nurlu nakış
Mühr eden sensin “Yâ Kahhâr”
( Musa Tektaş)
Bismihi,
Rabbim, Ulu sultanım,
Beni kahreden günahlarımla sana yöneldim Gözlerimde dinmeyen yaş yüreğimde derin bir telaş Bulanık sularda dolanıp dolanıp huzuruna geldim Keşke, senin güvenli berrak sularının yanağına konan bir nilüfer çiçeği gibi beyazın en beyazından bir yüreğim olsaydı da sana hiç utanmadan gelebilseydim Ruhumun gemileri senin rıhtımının güzelliklerini hiç unutmasaydı keşke Kötülüğü tanımasaydı yüreğim, riya ve kini bilmeseydi Bir eski zaman masalı gibi hep masum kalabilseydim Bir ikindinin serin dalına huzur taşıyan bir meltem gibi esip dursaydım senin ülkene Ucu cennet olan şükür ipine tutunabilseydim keşke Merhametinin billur gözelerine sığınsaydım Gözyaşlarıyla ummanlar devşiren bir tövbenin şafağı olabilseydim
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye  
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye  
Yâ Kahhar,
Ey büyük sultanım,
Hayatım, her dizesinden dem a dem bir günah kasidesinin bestelendiği canhıraş iniltilere gark olmuş yıllar yılı  Sen dilersen Nemrut ateşlerde günahlarımı yandırır, sonra onları rüzgarın dokunduğu bir mum gibi söndürürsün Meğer ki gönlüm bu kesret vadisinde çölün bağrındaki seraba tutunmuş bir hülya imiş Yanıbaşımda bir umman dururken şaşı gözüm yıllar yılı bir serabın hayaline aldanmış Alınyazımı kendi elleriyle düğümlemiş nefsim Keşke Karani yürüyüşlü bir serüven olsaydım Yemen Ellerinde Hep sana yürüseydim hiç usanmadan Dünya Şeyh Küşteri’nin beyaz perdesiymiş meğer Çok geç anladım Yalandan ne oyunlar oynamışız ne yalanlar söylemişiz bahtımızı kahreden Şimdi ne serüvenler yazılı amel defterimin kahırlı yapraklarında
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye  
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye  
“Rahmetin gazabı geçti”
Müslüman tarafın seçti
Canlar ab-ı hayat içti
Nehr eden sensin “Yâ Kahhâr”
Sultanım,
Ey Sevgili,
En sevgili,
Azalıyor ömür yaprağı gün be gün Zamanın azgın ellerinde rüzgarda uçuşan yapraklar gibi savruluyorum Oysa zaman denen sır senin ellerinde dürülü Biliyorum Sen kuluna merhametsin, şefkatsin, rahmetsin, gaffarsın Seni bilmeyen azgın kullara Kahhâr’sın Kahhâr adın dizlerimi titretse de senden ümit kesmedim Kesemem Yüreğim Havf ve reca arasında bir med cezir sarmalı Senin affın da güzel kahrın da Allahım Ey bütün güzelliklerin oluş sebebi olan Güzeller Güzeli İşte karşındayım Hakir ve zelil olduğum sana ayandır Bütün rüsvalığımla divanına geldim Zaaf dolu varlığım, dermansız dizlerim ve titreyen ellerim senden af diler, bağışlanmak diler
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye  
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye  
Yâ Kahhâr,
Ey önünde diz çöktüğüm,
Şefkatinin ve merhametinin bir lütfu olarak bize bahşettiğin bu eşsiz dünya gülşenini saffetimizle koruyamadık ve şehvetimizle zindan eyledik kendimize Gönlümüz bu yerde kilitli kaldı Ezel ve ebed avlusunda sana verdiğimiz sözümüzden caydık Fanilik ırmağının billur sularını kirlettik  Güzel olan her şeyi kötülüğün azgın sularına kattık Kanatlanamadı ruhumuz senin eşsiz iklimine Hayatımızı, içi boş arzuların hayallerinin peşine takıp sürükledik Kötülüğün cemresi düştü gönüllerimizin gizli mahzenlerine Gönül ki senin evindi ve ondan başka hiçbir yere sığamayacağın tek mekan Günahımız çoktur sultanım Görmeyi göz ile, söylemeyi dil ile sandık Yanıldık, bilemedik Kendimizi kandırdık Bizim suçumuz büyük, ama senin merhametinin kanatları her şeyden daha büyük Bizi bağışla Allahım
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye  
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye  
Yenilmeye bir tek galip
Her şeyden kuvvetli gelip
Gökkubeye ışık salıp
Mihr eden sensin “Yâ Kahhâr”
Yâ Kahhâr,
Rabbim,
Merhametli sultanım,
Bu yakarışım derd-i derunumun senin lütufkâr makamına bir arzuhalidir Keremine ne kadar da muhtacım bu dar zamanda Ne tam olabildim ne de yarım bu fani dünyada Şimdi yerden yere vuran bir tufan savuruyor gönlümü Bir çölden diğerine sürgün olduğum bu demlerde bir yağmur serinliğine hasret yüreğim Bir muştunun huzur huzmelerini arıyor gözlerim Bir ikindi vaktinde bir davetiye almak senin makamından  Ve yeşermek solmamacasına
Korkuyorum senden korkmayanlardan
Sana sığınıyorum Kalbini karartan, ruhunu daraltan iki yüzlülerden sana sığınıyorum Senden af dileyenlere rahmetinle kerem et, kahrını gizle Sana doğru koşanları şefkatinle affet Kapına gelenleri cömertliğinle rahm et Sana şirk koşanlara, senin sevgili kullarına zulmedenlere bu dünyayı cehennem et, kahrını izle Kararan ufuklarımızı nurunla temizle
Yâ Kahhâr,
Divanına geldim, aff dilemeye  
İflas ettim, tükendim, dilim dönmez söylemeye  
****
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (18)

Yâ Vehhâb: Kullarına hiçbir karşılık gözetmeksizin tekrar tekrar ve çok çok bağışlarda bulunan Sonu gelmeyen bağışların sahibi
Kullarına atiyyen bol
Nimetin boldur “Yâ Vehhâb”
Kalbimizi lutfun ile
Rahmetin doldur “Yâ Vehhâb”
(Musa tektaş)
Ey sevgili,
Ta ezelden beri hüsnüne hayran olduğum ey ulu Allahım,
Rabbim,
Şu arzın ve semanın en büyük destanını yazan kudretinin önünde, ruhum handan, rayihalar içinde Kainatın her zerresini istifademize sunan cömertliğinin önünde, sonsuz rahmetinin önünde bir nun gibi eğiliyorum Allahım Yedi kat semanı kerem edip bütün güzellikleriyle bize ihsan eden cömertliğin karşısında ne kadar kayıtsız kalmış ruhumuz Sen cömertsin biz nekes En cahil-i nadanı ihsanınla ârif kılan sensin Sensin müminin en büyük sultanı Bir iyiliğimize karşılık bin adımlık ihsan bahşeden rabbim, mahrem-i esrarımıza ne sırlar fısıldarsın şefkatinle de gözlerimiz görmez olmuş kulaklarımız sağır
Ey İhsan Sahibi Efendimiz,
Cömertliğinle parıldar inci, yakut ve mercan
Eşsiz nurunla aydınlanır dünya denen zindan
Ey Vehhâb,
Ey sevgili Sultanım,
Yüceliğinin ürpertisiyle bütün kainatın hayrete gark olduğu her dem bize türlü türlü mucizeler, türlü türlü sevinçler bahşettin Cennet bahçelerinin içindeki yeşilden zümrütler taktın ruhumuzun desensiz gerdanlarına Çatlamış dudaklarımıza bir ab-ı Kevser sundun bengisu pınarlarından Serinledik Bütün uzuvlarımıza bin gayret libasları bahşettin kahrımızı gizlesinler diye Karanlıklarımıza göz, hiçliğimize öz verdin En büyük mükafatı bize bahşettin Rabbim İnsanı yarattıklarının en şereflisi olarak taçlandırdın Melekleri bile kıskandıracak kadar ihsanlar bahşettin biz vefasız kullarına Sana şükürler olsun rabbim
Ey İrfan Sahibi Efendimiz,
Bin ihsanı lütfederek handan ettin gedânı
Rayihâlar saçsın diye bize sundun gül-i reyhanı
Sonu veren ilki veren
Süleyman’a mülkü veren
Gül hazinen yediveren
İhsanın güldür “Yâ Vehhâb”
Ey Sevgili,
En sevgili,
Bir tek sözüyle âlemi yoktan var eden Allahım,
Eşkıya baskınlarının ruhumuzu işgal ettiği bu demlerde, sana ne kadar da muhtacız Bu han içinde birbirimizden sakladığımız nice kederlerimiz var Kimsecikler derman olamadı ruhumuzun karasına, kalbimizin yarasına Ya Hû’lara karışan sesimize eşlik eden ney sesleriyle inildeşmede ruhumuz Sen ilâhımızsın biz senin günahkar kulların Sen efendimizsin biz senin gedânız Sen hep cömertsin biz hep yoksuluz Allahım Halimizi gör ve bağışla rabbim Bize bütün cömertliğini bahşetmişken sensizliğin tülleriyle kaplanan dünyada ruhumuz yine yoksullaştı Asıl yoksulluk içimizde biliyoruz rabbim Asıl yoksulluk içimizde Gözü ve gönlü doymayan bu yoksullar ordusuna cömertliğinin en büyüğünü yeniden bahşet Allahım Bize şükür denen en büyük zenginliği bahşet ki seccadelerimiz yeniden çiçek açsın Bahşet ki dünyalığı zenginleşirken gözü ve gönlü kararan biz biçarelerin yürekleri yeniden nura doysun Allahım
Ey Furkan Sahibi Efendimiz,
Şükür bilmez yoksullar yağmalardı her ânı
Rahmetin kuşatmasaydı halk ettiğin kervanı
Dünyada ismin ananlar
Şerefe erişen canlar
Zikrinde ruhlar bedenler
Zikreden dildir “Yâ Vehhâb”
Allahım,
Nisyanlarımız ve isyanlarımız bizi çok kereler uçurumların derin tereddütlerine sürükledi Elimizden tutmasan dua ve tövbe sağanaklarından bi nasip kalacağız Bu teferruat ve tereddütler dünyasında savrulan ruhumu rahmetinle, ihsanınla, merhametinle sar kucakla Şefkatinin göğsünde uyut ve büyüt Allahım Bilirdim ki ben bir nokta, sen sonsuzluk, ben bir hiç, sen herşey, ben bir damla, sen umman, ben bir kimsesiz, sen kimsesizliğimin kimsesi Ben ben ben diye sıraladığım sözcüklerin gözümün en kalın perdeleri olduğunu çok geç anladım Arsızlığın ve açgözlülüğün kirli ırmağında çırpınırken benlik canavarının ruhumu nasıl kuşattığını geç farkettim Gözlerim nasıl küçüldü de senden başka bir şeyin olmadığını göremedim Şükür ipinin ucunu bırakışım bu yüzdenmiş meğer Biçare gönlümün tufanlara gark oluşu da Çok geç farkettim
Ey mizan Sahibi Efendimiz,
Lutfunla tamir eyle şu kalb-i virânı
Sen ki âşık-ı sadıkların derdinin dermanı
Yâ Vehhâb,
İsmine hayran olduğum,
İsminle handan olduğum Rabbim,
Kalbimin hânesini dâr-ı dîdâr eyleyen efendim Rahmeti bol, ikramı sonsuz olan büyük Allahım Senin engin cömertliğinin karşısında utancımdan kahrolmaktayım Keder denizinin kıyısında bir sağanağa tutulmuş kalbim senden af diler Bu handa bir mecaza takılan ruhum senin ihsan ummanının ortasında senden af diler Ey güzelliğin ülkesi, ey cömertliğin ve lutfun denizi beni de rahmet denizine kat Bir nisan yağmuruyla arındır günahlarımdan Ey Kalbimin şifrelerini düzenleyen Allahım! Bozulan ahengimi kudretli ellerinle yeniden düzenle Beni ruhuma üflediğin nefesin saffetinden ıraklaştırma Zaman ve mekandan geçip içimdeki sonsuzluğa yürüyecek dermanı benden esirgeme Seccadem çiçek açsın, baharlar yolum olsun Bir kutlu yoldan senin ülkene gelen bir yolcu kıl beni Allahım
Ey Derman Sahibi Efendimiz,
Dünya bir mecaz ben ki bir seyyah-ı mihmanı
Sensin efendim sen kainatın en sevgili sultanı
****
Esmâü’l Hüsnâ Yazıları (19)

Yâ Rezzak: Cenâb-ı Mevlâmızın güzel isimlerinden biri O'nun rızık veren, bol bol, hak edilenden fazlasıyla rızıklandırdığına işaret eden ism-i şerifidir
Ruhlara manevi gıda
Kapısın açar “Yâ Rezzak”
Rızkı yaratan ol Huda
Kuluna saçar “Yâ Rezzak”
(Musa Tektaş)
Ey rahmeti bol olan büyük Allahım,
Ey ol! deyince olduran, Alemlerin Rabbi olan,
Ey sevgililer sevgilisi Mevlam,
Senin rahmetin, bereketin üstüme yağarken, senin okyanusun beni çağırırken, senin ırmakların aşk aşk diye akarken; benim görmeyen körlüğüm, benim duymayan gafletim, bütün iyi yanlarımı kahrediyor Hayatın içinden dokunduğum her yerde, her şeyde senin mührün var Bire bin katan, azı çok eden, yoğu var eden sensin Sensin beni hayat merdiveninde yürüten, bana nice güzellikler katan, sevgiler, aşklar bahşeden Göğün yağmurlarını iplik iplik, çatlamış toprağın bağrına indiren sen, yeni doğmuş bebeği anne göğsünde büyüten sensin Sensin ruhumun ışığı Tükenmeyen aydınlığı Bitmeyen nuru  
Ey Sevgili,
Yâ Rezzak,
Sağlık sıhhat diler, el açar, her inanmış can  
Esrarınla çoğaltırsın Ey Ulu sultan 
Her kulun yüzün güldürür
Başağa ürün doldurur
Kimi bire bin kaldırır
Ekinler biçer “Yâ Rezzak”
Rabbim,
Sultanım,
Gönüllerimizin sahibi ey Ulu Serdarım,
Buğday başaklarındaki her tanenin gideceği adresi bilen ve onu dilediğine nasipleyen esrarının tesirinde, aklım naçar kaldı Bir karıncanın rızkını bile unutmadan veren, onun bütün ömür haritasını en incesine gözetleyen ululuğun karşısında titriyor yüreğim Gurubun ufukta temaşasıyla kendini ağaçların dallarına vuran garip serçelerin, ibibiklerin, üveyiklerin rızkını teslim eden şefkatinin karşısında ürperiyorum Gözlerim ab-ı revan olup düşüyor yollarına Senin bana verdiklerini, ödememin bir karşılığı yok biliyorum Karşılık beklemeden verensin Her aczimizi görensin Rabbim Çöl olmuş ruhumuza Hızır peygamber kavlince, gümrah ırmaklar akıtansın  Sen karanlığımızda ufkumuza doğan nurlu bir Tan’sın
Ey sevgili,
Yâ Rezzak,
Mal mülk diler, el açar her inanmış can  
Şevketinle çoğaltırsın Ey Ulu Sultan  
Rızka kefilsin inandım
Manevi gıda muradım
Hayat suyun yudum yudum Her canlı içer “Yâ Rezzak”
Rabbim,
Bahtımın hiç solmayan Ulu Güneşim,
Ey rahmeti bol olan Allah’ım,
Çiçek olup yerden fışkıran nice nebat, kuş olup uçup giden her kanat, senin melteminle can buldu, çoğaldı Sen istemesen yerden bir zerre kalkmaz Senin bilgin dışında bir karınca bile var olmaz İlahi kudretinle yazdığın bu kainat bilmecesini çözmeye gücümüz yok, bilgimiz yok İstediğin yere kadar bildiklerimiz Seni bildik, sana taptık, sana kul olduk, çok şükür Tan yüzlü duaların hakkına, kadim elif hakkına, nun ve sad hakkına bizi kulluğundan düşürme Allahım Bize yazdığın nasibimizi kesme Bizi menzilinden ayırma Merhametinin ülkesinden, şefkatinin rıhtımından bizi ayırma Bir gül-i reyhan olsun aramızdaki yollar
Seni bildik, sana taptık, sana kul olduk, çok şükür  
Bizi çoğalt, bizi kulluğumuzla çoğalt ki sana gelmeye yüzümüz olsun
Şükür duamız, zikir mayamız olsun
Hayır diler, iman diler, ar diler her can
Şefkatinle çoğaltırsın, Ey Ulu Sultan
Rızık kulu arar elbet
Kulun aradığı cennet
Nasibi olmayan bedbaht
Emrinden kaçar “Yâ Rezzak”
Rabbim,
Yâ Rezzak,
Sevgili Allah’ım,
Aklımızı, fikrimizi, zikrimizi sen nizam ve intizamınla düzenledin En şerefli olan ismi sen bize bahşettin Rızıkların en büyüğü olan aklı, bize ihsanınla bağışladın Bizi insan kıldın Mahlukatın en şereflisi ilan ettin bizi “Okuttun dersini hatt u hâlin, öğretip harfini hâ vü dâlın”  Manevi nasibimi bana münasip kıldın Mürşidim oldun gönül evimde En büyük rızk bildiğim vicdan denen meleği koydun içime Ya bu rızkım olmasaydı ben ne olurdum? Sana şükürler olsun Utanma, edep, cömertlik, sabır, ilim, kaygı, tevazu, marifet, iffet gibi rızıkların en büyüklerini verdin Allahım İşte bu rızıklarınla doydum, büyüdüm, insan oldum, sana geldim Sana şükürler olsun, ihsanın bol olsun Rabbim
Akıl diler, ar diler, sabır diler inanmış her can  
İhsanınla çoğaltırsın Ey Ulu Sultan  
Yarattığın yerde gökte
Hepsi sana ibadette
Hem dünyada hem ahrette
Eyleme nâçar “Yâ Rezzak”
Ey Allahım,
Yâ Rezzak,
Ey Kainatın Efendisi olan, En Sevgili,
Hiç kimse, hiç kimsenin rızkına sahip olamaz diyen irsal-ı mesel üzre bildim ki bir kuş bile diğer kuşun rızkını almıyormuş Bunu koruyan bir ulu makam varmış yüceden Senin verdiğin rızkının sahibini de koruduğunu bilirim Yazılan kader üzredir nasibimiz Kaderi zorlamak faydasız Her kuluna giydirdiğin rızkının kumaşı o kadar geniş ve bol ki  Bir giymeyi bilseler, daha nice elbiseler çıkacak o kumaştan der gibi cümle kainat Aç gözlü insanın şerrinden sana sığındım Allahım Bu kullarını ıslah et Yok sandıkları rızklarını ziyadeleştir Ancak bugün varız diyor içim Bütün verdiklerin ve vereceklerin için sana şükürler olsun Allahım Bir akşam daha geliyor Bu biten gün için, bugün bana nasip ettiklerin için sonsuz şükürler Rabbim
Ömür diler, hayır diler inanmış her can
Rahmetinle çoğaltırsın Ey Ulu Sultan
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|