Yalnız Mesajı Göster

Dünyanın Kalbini Dinle!

Eski 07-18-2009   #1
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

Dünyanın Kalbini Dinle!



Doludizgin küheylan, asırlardır beklenen kutlu müjdeyi arzın her köşesine yayıyor; Ortodoks keşiş: Konstantinapolis"te Latin serpuşu görmektense Osmanlı sarığını tercih ederiz! isyan bayrağını açıyordu; adalete susamış birinin ruh haliyle

Cenevizli, atılan mumbaralardan ocağının başına yıkıldığını arzedince, derhal arzusu karşılanmış; yürek fethi gerçekleşmişti Düşman saflarındaki biri, Fethin Mimarı"na şikayet gücünü nereden alıyordu?
Yirmi birindeki Mehmet, gece yarılarına kadar didinmişti; Cenevizlinin evini tarumar eden, "düz giden havan" dı; "kavisli havan"ın çizimi de ona nasip olacaktı

Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes !

Teheccüd vakti tomur tomur terleyerek uyandı; elli iki seher beklemiş; Yaradan"ın yardımıyla sona gelmişti Otağından, Altın Boynuz"a bakıyor; dudaklarından İzaca dökülüyordu Lider, risk alandı: Gemiler karadan !
Bir gece yarısı Beşiktaş sahilinden yağlı kütüklere bindirilen kadırgalar, dağları delen Ferhat misali Galata"dan Kağıthane"ye, oradan Haliç"e salınıyor
"Küfrün önderleri" Sarayburnu’ndan Karaköy"e çekilen zincirin verdiği rehavetle derin uykulara dalıyor; tan yeri ağarınca acı akıbeti tadıyorlardı
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek; kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yıllar var ki, tebasına zulümlerden zulüm beğendiren, "halkını kilise fareleri kadar yoksul bırakan" imparator, ırkdaşlarını yangının ortasına atmış; canlı kalkan misali siper etmişti Bizans"ın Gresuva ateşleri, gemilere sağnak sağnak yağıyordu
Rakibini alt eden, ama asla aşağılamayan yüreği Istanbul kadar geniş adam ise, şehri kansız almak muradındaydı; fetih devletini görsünler diye
İmar eden mimar, şehre, vakarla süslenmiş tevazu ile girdi Geride on binlerce Hamza yürek bırakarak Müminlerden öyle erler vardır ki!
Gürani, Akşemseddin, Hüsrev"in elinde genç adam, bilgi ile edebi harmanlamış; şehir medeniyetinin kapılarını açmıştı Ayasofya’da soykırım bekleyen zayıflara: Asırlardır, öz yurdunda garip, öz vatanında paryasınız; lakin bundan böyle gökyüzü kadar hürsünüz! mesajını veriyordu
Selahaddin’in Kudüs onurunu üç asır sonra cengaverleriyle yaşayan kumandan, elinde demir topuz, safları yarıyordu; o ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdi Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü / Bir uğruna can verdiğimiz yerde göründü
Şehzade Orhan, ihanet çemberinin içinde, Akıncı’ya karşı, Bizans mı kesilmişti? Altı yüz ırkdaşıyla Demek coni, kiralık katil tutmayı ondan öğrenmiş; kendi silahıyla vurmuştu, Kufe’yi, Halepçe’yi, Kabil’i
"Ufuksuz" Beylikler, sınırboylarında kardeş kanı dökerken, leventler gaflet yurdunu, bir baştan bir başa Tevbe yetmiş bir’le aydınlatmış; güvenin başkenti olmuştu Akkoyunlu, Karakoyunlu hayırda yarışmayı bırakmış; nakus sesine boyun eğmişken, ötelerden bir gür seda, Nush ile uslanmayanı tekdir etmiş, sıra "köteğe" gelmişti
Pontus, korkunun ecele faydası olmadığını anlamak için sekiz sene ölüp ölüp dirilmiş; Sırp çizmesinin gladyatörlerine karşı: Yok mu, bir sahip! çığlığına uyanan Bosna, küllerinden yeniden doğmuştu Adriyatik, artık köle pazarı değil,
Tuna bir başka akıyor; Mostar, yaldızlı sulara kucak açan "hilal köprü"ye kavuşuyor; dört asır, evrensel çağrının dinamik gücü oluyor kıtanın en batısında, Gırnata’da esen hikmet meltemi, Travnik’te metafizik poyraza dönüşüyordu
Roma’nın fethi yakındı; Sevilla’yla Goradze tarihi buluşmaya hazırlanırken, Çağın Son Nemrut"unun yerle bir olmasına ramak kalmıştı Toronto limanında demirleyen Akıncılar, tam da Endülüs"e merhaba! diyecekken bulutlar acı haberi getiriyor Çizme’de halklar kan ağlarken, Giyotinci Papa derin bir nefes alıyordu
Doktoru, Venedikli "dönme" Yahudi Maestro, adı Yakup olsa da gönlü Azer’di zehri gıdım gıdım akıtırken atını denize süren Hanzele coşkusuna
Köprüler yaptırdım, gelip geçmeye / Çeşmeler yaptırdım, suyun içmeye erenleri için hizmette sınır yoktu; güneş balçıkla sıvanmaz, mızrak çuvala sığmazdı Demek, Hırvatlara köprüyü yıktıran, derin bir redd-i miras duygusuydu
Fethin getirdiği çağlar üstü prensip, gittiği yerde taş üstüne taş koymaktı; taş üstünde taş bırakmamaksa işgalcinin mesleğiydi, Timurlenk’ten bu yana; Vietnam’da, Somali’de Sömürgeci görüldüğü yerde gayya"ya yuvarlanırken; fatihlerin kıymeti kaf dağının ardında daha iyi bilinirdi
Ekinlere zarar vermeden, suları zehirlemeden, ecnebinin siyanürünü ozon tabakasına boca etmeden garpta yedi yüz elli, şarkta altı yüz yirmi sene doyasıya yaşanan medeniyet iklimi, verilecek hesaba dayanıyordu
Tabiat boşluk kabul etmez Yedi Tepeli Şehir, nice zaman sonra, yerli / yabancı; kökü içerde / dalı dışarıda "derin"lerce yağmalanmış; Çandarlı’dan Enver’e; Şehzade Orhan’dan Mithat’a uzanan ihanet bulutunun sisinde boğulmuştu Attan inen medeniyet, rehaveti bulmuş; umut dağıtan kent, hayalini yitiren biçareye dönmüştü
Şimdi aynı meydanda, Manisalı Fatih Mehmet, Bitlisli Metin’le; şehadet kervanında sonsuzluk yurduna yürüyor; Ensari, Haliç kıyısından kadırgaları gözlüyordu
Atlılar, ufukta ne zaman belirecekti?



Tarık Sezai Karatepe

__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK





GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali
GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
Alıntı Yaparak Cevapla