Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Mute Savaşı

Eski 07-10-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mute Savaşı



Mute savaşı




Peygamber Efendimiz (sav), Haris bin Umeyr el- Ezdi'yi elçi
olarak Basra Hakimi Şurahbil bin Arar el- Gassani'ye gönderdi Küfür yobazı Şurahbil ise elçiyi önce bağlattı daha sonra da şehit etti Haddizatında elçileri öldürmek hükümdarların adeti olmamasına rağmen Şurahbil'in bu hareketi tedirginlik meydana getirdi


Kâinatın Efendisi (sav), bu acı haberi alır almaz Basra'ya bir ordu göndermeye karar verdi Bu maksatla üç bin kişilik bir ordu hazırlandı Ordunun başına Efendimiz'in evlatlığı Zeyd bin Harise getirildi Başkomutan olarak Peygamber efendimiz (sav) tarafından tayin edilen Zeyd bin Harise henüz genç yaşta olmasına rağmen ordunun içinde Muhacir ve Ensâr'ın tüm ileri gelenleri yer almıştı

Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav), orduyu hazırlayıp uğurlarken ayrıca şu talimatı da verdi; "Eğer Zeyd şehit olursa, komutan Cafer olacak, Cafer bin Ebi Talip şehit düşerse, Abdullah bin Revaha ordunun komutanı olacak!"

•Ordunun hareket zamanı gelmişti Başta Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) olmak üzere halk ordu komutanlarına vedâ etti Onları uğurladılar Çünkü önlerinde uzun ve zahmetli bir yolculuk vardı ve çok güçlü kuvvetli bir düşmanla karşı karşıyaydılar
Ordu hareket etti ve Mean denilen bir mevkide karargahlarını kurdu
Bu arada Müslümanlar Herakliyus'un yüz bin kişilik bir ordu ile Belka denilen mevkide beklediğini duymuşlardı Aynı zamanda bu orduya Arap kabilelerinden de bir çok kişi katılmışa

İslâm ordusu Mean'da durdu ve aralannda şu şekilde bir konuşma geçti:
"Resûlullah'a düşmanımızın sayı gücünü bildirelim bize ya ek yardım gönderir, yahut biz kendisinden gelecek yeni bir emre göre hareket ederiz"
Bunun üzerine Abdullah bin Revaha (ra) ayağa kalkarak halka cesaret verici şu konuşmayı yaptı:

"Ey Müslümanlar! Hoşunuza gitmeyen bir şey (şehâdet) için çıkıp buralara kadar geldiniz! Biz sayı, kuvvet ve çoklukla değil, din ve iman gücüyle savaşıyoruz Allah bize bu dinin sayesinde izzet ve şeref vermiştir Haydi kalkıp yürüyün Hiç şüphesiz sonuçta iki güzellikten biri başımıza gelecek; ya zafer, veya şehâdet!"

Abdullah bin Revaha'nın (ra) bu cesaret verici sözleri üzerine ordu yeniden harekete geçti İslâm ordusu Bel ak sınırına varınca Rumlarla Araplardan müteşekkil bir orduyla karşılaştı Geri çekilip Mute adlı bir köye dayandılar Aralarında savaş başladı Zeyd bin Harise (ra) elinde Resûlullahin (sav) sancağı olduğu halde savaştı Vücudunda mızrak yarası almamış yer kalmayıncaya kadar savaştı ve şehit düştü Sonra sancağı Cafer bin Ebi Talip aldı O da savaşıp halsiz kalınca, atından inerek tekrar var gücüyle savaşmaya başladı Savaş esnasında önce sağ kolu koptu, bu defa sancağı sola aldı, sol kolu da kesilince bu defa sancağı düşürmeyerek iki omzuyla tutmaya çalışa Şehid edilinceye dek böylece küffarla savaştı
Hz Cafer (ra) şehid edildiğinde otuz üç yaşında idi, savaş esnasında omuzlarında ve kamında pek çok yara almıştı Şehid edildikten sonra üzerinde doksan dokuz tane yara olduğu görüldü Kimi kılıç, kimi de mızrak yarasıydı Bunların hepside Ön tarafındaydı
Hz Cafer (ra) şehid edildikten sonra, sancağı Abdullah Bin Revaha aldı Kendisi atının üzerinde, ok ve sancak omzunda olduğu halde düşmana karşı ilerledi Nefsi o anda kendisine vesvese veriyor, onu cihattan uzaklaştırmaya çalışıyordu


Abdullah Bin Revaha (ra), nefsinin bu vesvesesine aldırış etmeden küffarla savaşmaya devam ediyordu Savaş esnasında bir ara aldığı kılıç darbesi ile kesilen parmağı sallanmaya başladı Bu kahraman insan, derhal atından yere indi, parmağının üzerine ayağı ile basarak sallanan kısmı kopardı ve tekrar bir aslan gibi düşman saflarına doğru saldırdı Kalbini kaplayan iman, feyiz ve cesaret adetâ vücudunda ağrı, sızı ve acıma hissini alıp götürmüştü Hz Abdullah (ra), kahramanca çarpıştıktan sonra, bir ara atından indi Uç günden beri ağzına tek bir lokma dahi almamıştı O sırada kendisine üzeri edi bir kemik verildi Onunla biraz olsun açlık hissini giderecekti Tam o sırada Müslümanların bulunduğu tarafa bir gürültü ve kargaşa oldu Hz Abdullah elinde kemiği fırlattı ve tekrar kılıcını sıyırarak çarpışmaya başladı Az sonra oda arzuladığı Şeye, şehâdet makamına erişti

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla