Yalnız Mesajı Göster

Irak-İran Savaşı

Eski 06-24-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Irak-İran Savaşı



Irak-İran Savaşı'nın önemi, Orta Doğu'da yeni bir yapılanmaya yol açan, 1990-91 Körfez Savaşı'nın hazırlayıcı unsuru olmasındadır Irak lideri Saddam Hüseyin'in bu savaştaki başarısızlığı, kendisini adeta Körfez Savaşı'na iten bir faktör olmuştur Dolayısıyla, Irak-İran Savaşı ile Körfez Savaşı arasında bir bakıma bir organik bağlantı vardır Bu sebeple Irak İran Savaşı'nın ana noktalarını belirtmekle yetineceğiz

Irak-İran Savaşı ve Devletler
Arap Devletleri: Arap devletlerinden, İran'ı en fazla destekleyen iki devlet, Hafız Esad'ın Suriye'deki "Alevi" Baas iktidarı ile, Arap liderliğini Saddam'a kaptırmak istemeyen Libya'nın Kaddafisi olmuştur
Buna karşılık Ürdün ve Mısır, daha ilk günden itibaren Irak'ın yanında yer almışlar ve Irak'a çeşitli şekillerde yardım etmişlerdir
Fakat Irak'a en güçlü desteği veren, "Körfezin monarşileri" ve özellikle Suudi Arabistan ile Kuveyt olmuştur Daha önce de belirttiğimiz gibi, İran'daki Humeyni rejiminin, 1979 Şubat devriminden hemen sonra Körfez'e "Şii ihtilali" "ihraç" etme çabaları, Irak'daki geniş Şii kitlesinin yönetimine egemen olması halinde ortaya çıkacak tehlikeli durum ve nihayet İran'ın bütün Körfezi kendi kontrolü altına alması ihtimali, bütün Körfez ülkelerini, Irak'ı desteklemeye sevketmiştir
Körfez ülkeleri bununla da yetinmeyerek, savaşın başlamasından dört ay sonra, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman, 4-5 Şubat 1981 de yaptıkları toplantıda, Körfez İşbirliği Konseyi'ni (Gulf Cooperation Council) kurdular Bu bir ittifak değildi Askeri alanın dışında her türlü işbirliği öngörülerek, bu devletler arasında bir dayanışma meydana getiriyordu Yani "Şii" tehlikesine karşı "Sünni" dayanışması Körfez İşbirliği Konseyi üyelerinin tamamen Amerika ile yakın münasebetlere sahip ülkelerden meydana geldiğini de belirtelim
Türkiye: Türkiye bu savaşın başından sonuna kadar "aktif tarafsızlık" politikası izlemiştir Yani, savaşan taraflardan her ikisine karşı da aynı mesafede davranmıştır Türkiye'nin bu politikası, bir ara Türkiye'nin aracılığını gündeme getirmiş ise de, tarafların birbirine karşı tutumları, böyle bir aracılığa imkan vermemiştir Bununla beraber, Irak ve İran 1987 Temmuzunda, savaşa rağmen karşılıklı olarak, sürdürdükleri münasebetleri kesince, her ikisi de menfaatlerinin korunmasını Türkiye'nin Tahran ve Bağdat büyükelçiliklerine tevdi ettiler
Avrupa Topluluğu: Batı Avrupa, savaş karşısında "tarafsız" kalmış görünmekle beraber, bütün Avrupa Topluluğu üyeleri Irak'a daha sempatik bakmışlardır Gerek Amerika'nın, gerek Avrupa Topluluğu'nun bu tutumu, bu savaştan sonraki politikasında Saddam Hüseyin'i yanlış kanaat ve istikametlere yöneltecektir
Batı Avrupa'nın, "tarafsız" görünen, fakat Irak'a bu "sempatik" tutumu, iki sebebe dayanmaktaydı Birincisi, İran'daki "İslami radikalizm"in bütün bölgeye yayılma çabası, ikincisi ise, Orta Doğu petrollerinin bir "Şii" radikalizmin kontrolü altına geçmesi ihtimali Mesela 1980 yılında Orta Doğu'dan ihraç edilen 870 milyon ton petrolün, 362 milyon tonu Batı Avrupa'ya gitmiştir
Bunun dışında, Irak'ın İran'a karşı kullandığı kimyasal silahların ham maddesinin genellikle Batı Alman malı ve Körfezde tankerleri bombalayan Irak Mirage'larının attıkları füzelerin de Fransız yapısı olduğu unutulmamalıdır
Sovyetler Birliği: Sovyetler Birliği ile Irak arasında 1972 de imzalanmış bir "işbirliği" anlaşması vardı ve o tarihtenberi Irak ordusu Sovyet silahları ile donatılmış bulunuyordu
Diğer taraftan, Humeyni rejiminin, daha ilk günden itibaren Sovyet Rusya ile Amerika'yı baş düşman ilan etmesi ve ayrıca, komünist Tudeh partisini kapatması dolayısıyla, Sovyet-İran münasebetleri hiç iyi değildi Bu duruma bir de İran'ın Afgan mücahitlerine yaptığı yardımı da eklemek gerekiyordu
Fakat, 1983 yılından itibaren Irak-İran savaşının Basra Körfezi'ne intikal etmesi ve bunun üzerine Amerika'nın da donanması ile Körfez'i kontrolü altına almaya başlaması, Sovyetlerin hiç hoşuna gitmedi ve Körfez'de İran vasıtasiyle aktivitesini artırmak için, bu ülke nezdinde yakınlaşma teşebbüslerinde bulundu Moskovanın bu teşebbüsünü Irak'a karşı bir denge sağlamak amacı ile, Tahran da müsait karşıladı Bu suretle, iki devlet arasında bir "yumuşama" süreci başladı Bununla beraber bu süreç çok hızlı bir gelişme göstermedi Çünkü, Amerika Körfez'e bütün ağırlığını koymuştu Sovyet-İran münasebetlerinin gelişmesi ve açılması, asıl, Körfez Savaşı ile olacaktır
Amerika: Irak-İran savaşının çıkması, Amerika'yı, ilk defa olarak Orta Doğu petrolleri bakımından bir tehlike ile karşı karşıya bıraktı Bu sebeple, Amerika hemen harekete geçerek, bir tedbir olarak, ve gerektiğinde bölgeye hemen müdahale etmek üzere, 1981 Martında Hızlı İntikal Kuvvetleri (Rapid Deployment Force) adını alan 200 bin kişilik acil müdahale kuvveti teşkiline karar verdi
1984 yılından itibaren Suudi ve Kuveyt tankerlerine karşı korsanlık faaliyetlerinin başlaması ve Körfezin milletlerarası sularında seyrüsefer serbestisinin ihlali, Amerika'yı Körfez'e yerleşmeye sevketmiş ve Kuveyt tankerleri bir ara Amerikan donanmasının korunması altında petrol taşıması yapmıştır Ne var ki, bundan sonra, Amerika ile İran Körfez'de karşı karşıya gelmişlerdir Bu arada İran'ın, Körfezde seyreden tankerlere karşı, Çin Halk Cumhuriyeti'nden aldığı "silkworm" (İpekböceği) füzelerini kullanması, Amerika-Çin münasebetlerinde de olumsuzluklar yaratmıştır Bu durum içinde Amerika da, 1988 Nisanından itibaren, Körfezin güneyinde bulunan ve İran'a ait olan petrol platformlarını bombalamaya başladı Artık Amerikan donanması Körfez'de "yerleşmiş" bir kuvvet haline geliyordu
Körfez'deki İran-Amerika çatışması, Birleşmiş Milletleri de telaşlandırdığından, Güvenlik Konseyi, 20 Temmuz 1987 de, daha önce sözünü ettiğimiz ve barışın esaslarını belirten 10 maddelik 598 sayılı kararı aldı Yine daha önce belirttiğimiz gibi, Amerikan donanmasının 3 Temmuz 1988 günü, Körfez üzerinde, bir İran yolcu uçağını füze ile düşürmesi üzerine, Irak ve İran, 598 sayılı kararı kabul ile barışa yanaştılar
Esasında 598 sayılı karar, iki taraf arasında "statüko" esasına dayanan bir barışı öngörmekteydi Yani eski hamam, eski tas




__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla