KRDNZ
|
Cevap : Soğuk Savaş Dönemi (1945-1960)
Batılıların Avrupa'da Dengeyi Kurması Bu konuyu 7 başlık altında toplayabiliriz : Truman Doktrini Marshal Planı Batı Avrupa Birliği Berlin Buhranı NATO'nun Kuruluşu Yugoslavya'nın Kominform'dan Çıkarılması Beş Barış Anlaşması Batı Avrupa Birliği Uydu ülkelerde Sovyetlerin yaptıkları komünist darbeleri içinde, Batılı devletler üzerinde en fazla tepki uyandıranı 1948 Şubatındaki Çekoslovak darbesi olmuştur Çünkü Çekoslovakya şimdiye kadar Orta Avrupada Batılı manasında demokrasinin en ileri öncüsü olmuştu Sovyetler yaptıkları darbe ile bir Batı Demokrasisini öldürmüş olmaktaydılar Diğer taraftan, bu darbe ile Sovyetlerin, doğu ve orta Avrupa ile Balkanlardaki hakimiyeti, egemenliği de tamamlanmış oluyordu Bundan sonra sıra Batı Avrupaya gelecek demekti Bu sebeple, Çekoslovakya hadisesi, gerek Avrupada, gerek bütün dünyada büyük heyecan ve tepki uyandırmıştır Komünistlerin Çekoslovakyada iktidarı ele geçirmeleri, Sovyet Rusya’nın niyetleri bakımından, Batılılar için bir alarm oldu İşte bu şartlar içinde, İngiltere ve Fransa ile, Benelux grubu alenen Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında, 4 Mart 1948 de Brüksel’de başlayan toplantı, 17 Mart 1948 de Batı Avrupa Birliği’ni kuran bir antlaşmanın imzası ile sona erdi Bu antlaşmaya göre beş devlet, aralarındaki her türlü işbirliğinden başka, taraflardan biri Avrupa’da bir silahlı saldırıya uğradığı takdirde, diğerleri her türlü vasıtalarla onun yardımına gideceklerdi Batı Avrupa Birliğine başlangıçta, İskandinav Ülkeleri de dahil edilmek istenmişse de, bu ülkeler, Sovyetler Birliği ile komşulukları dolayısiyle, bu devleti kışkırtmak istememişler ve bu ittifaka dahil olmaktan kaçınmışlardır Batı Avrupa Birliği Avrupa’daki Sovyet tehdit ve yayılmasına karşı alınmış ilk askeri tedbir oluyordu Fakat Amerika’nın bu ittifak içinde olmayışı, Batı Avrupa Birliğini Sovyetler karşısında bir denge unsuru olmaktan yoksun bırakıyordu Muhtemeldir ki, İskandinav ülkeleri de bunun için bu ittifaka katılmamışlardı Lakin 1948 yılının gelişmeleri, Batılıları ve Amerikayı, daha geniş bir ittifak sistemi kurmaya sevkedecek ve NATO ortaya çıkacaktır Berlin Buhranı 1948 yılı gelişmeleri içinde en mühim hadise Berlin Buhranı dediğimiz ve Sovyetlerin Batılıları Berlin'den çıkarmak için giriştikleri teşebbüs neticesinde ortaya çıkan buhrandır

II'inci Dünya Savaşı'ndan sonra, Almanya'nın tümünde yapıldığı gibi Berlin şehri de dört işgal bölgesine ayrılmıştı Fakat ne var ki, Berlin şehri Almanya'nın Sovyet işgal bölgesi içinde bulunuyordu Batılıların Berlin'deki işgal bölgeleri ile Almanya'daki işgal bölgeleri arasındaki ulaşım, Sovyet işgal bölgesinden geçilerek yapılmakta idi (Durum bugün de öyledir) Batılıların, Sovyet işgal bölgesi içindeki Berlin'de bulunmaları Batılılara bir çok yararlar sağladığı kadar, Sovyetlerin de canını sıkmakta idi Bu durum Sovyetlerin kendi işgal bölgeleri içindeki hareket serbestisini kısıtlamakta idi
Öte yandan, Batılıların Batı Berlin'deki ve Batı Almanya'daki faaliyetleride Sovyetler için can sıkıcı olmaktaydı, Amerika, İngiltere ve Fransa, kendi işgal bölgelerinde gerçek anlamda demokratik bir rejim tatbik ediyorlar ve ayrıca ekonomik kalkınma için de her türlü çabayı sarfediyorlardı Üç müttefik bununla da kalmadı ve Amerika ile İngiltere 1946 Aralık ayında Almanya'daki işgal bölgelerini birleştirerek buna Bizonia adını verdiler Berlin Buhranı çıkınca, Fransada 1948 Haziranında kendi işgal bölgesini Bizonia ile birleştirdi ve böylece üç müttefikin işgal bölgeleri Trizonia adını aldı
Sovyetler nihayet Batılıları Batı Berlin'den atmaya karar verdiler ve Batı Almanya ile Batı Berlin arasındaki her türlü ulaşıma önce kısıtlamalar koydular ve 1948 Mart ayından itibaren de bütün ulaşımı kestiler Ayrıca, Berlinin elektrik santraline el koyarak Batı Berlinin elektriğini dahi kestiler Batı Berlin'de 2 milyon kadar insan yaşamaktaydı ve bunların beslenmesi gerekiyordu Bu durum Sovyetlerle Müttefikler arasında büyük bir gerginlik doğurdu Amerika gücünü ortaya koyarak, kurduğu bir "hava köprüsü" ile her gün Batı Berlin'e günde 3-4 bin ton yiyecek ve yakacak taşımaya başladı Amerika havalarda üstün olduğu için Sovyetler karşı çıkmaya cesaret edemedi Amerika ve Batılılar Batı Berlin'den çıkmamaya kararlı idi
Amerika aylarca Batı Berlin halkını havadan besledi Bu arada Amerika ve Batılılar ile Sovyetler arasında tartışmalar ve müzakekereler devam etti Neticede Sovyetler Batılıları Berlin'den çıkaramıyacaklarını anladılar 
Savaş bittikten sonra Almanya dört işgal bölgesine ayrılmakla birlikte, Batılılar, bu işgal statüsünün sona ererek, yani barış yapılınca, Almanya'nın bütünlüğünün tekrar kurulabileceğini ümit etmekte idiler Berlin Buhranı Batılılara böyle bir ümidin yersizliğini ve Almanya'nın bölünmüşlüğünün bir gerçek olduğunu gösterdi Bu sebeple, hiç değilse kendi işgal bölgelerini birleştirerek Batı Almanyayı bütünleştirmek istediler 1948 Eylülünde Bonn'da toplanan bir Kurucu Meclis anayasa çalışmalarına başladı ve 23 Mayıs 1949 da da Federal Alman Anayasası ilan edilerek Batı Almanya veya resmi adı ile Federal Alman Cumhuriyeti ortaya çıktı Buna karşılık Sovyetler de 30 Kasım 1948 de Doğu Berlin'de komünistlere ayrı bir belediye meclisi kurdurarak bunu tanıdılar Bunun üzerine Batı Berlin'de de 5 Aralık 1948 de belediye seçimleri yapıldı ve orada da ayrı bir belediye kuruldu Almanya gibi Berlin de ikiye ayrılmıştı Öte yandan, Federal Alman Cumhuriyeti'nin kurulmasına karşılık olmak üzere Sovyetler de kendi işgal bölgelerinde 1949 Ekiminde Demokratik Alman Cumhuriyetini kurdular Berlin Buhranı, savaş sırasında Batılılarla Sovyet Rusya arasındaki işbirliği ve ortaklığın tamamen ölmüş olduğunu ve şimdi dünyanın Doğu ve Batı Blokları olarak ikiye bölündüğünü kesinlikle gösteren bir hadise olmuştur Şu halde, Sovyet yayılması ve emperyalizmine karşı mukabil tedbir almak gerekiyordu Beş Barış Anlaşması 1945-1949 döneminin Avrupa gelişmelerini kapamadan önce,yine bu dönemde, yenilmiş olan beş devletle yapılmış olan barış antlaşmalarından da kısaca söz etmek gerekir
1945-1948 arasındaki devrede Batılılarla Sovyetler arasında yapılan çeşitli konferanslardan sonra, II Dünya Savaşının yenilen devletlerinden beşi ile 19 Şubat 1947 de barış antlaşmalarının imzası mümkün olabilmiştir
Kendileriyle barış antlaşması yapılan devletler şunlar olmuştu: İtalya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya
İtalyan barış antlaşması ile İtalya, batıda Fransaya küçük bir toprak bıraktı İtalya-Avusturya sınırı eskisi gibi kabul edildi Güney Tirol ve Brenner Geçidi İtalya'nın elinde kaldı Trieste bölgesi Serbest Bölge haline getirildi Lakin hem İtalya, hem de Yugoslavya Trieste'ye göz koyduğundan, bu bölge iki devlet arasında anlaşmazlık konusu oldu Nihayet 1954 yılında Trieste, İtalya ile Yugoslavya arasında taksim edildi Barış antlaşması ile İtalya bütün sömürgelerini kaybetti Habeşistan tekrar bağımsız oldu Trablusgarp da, Libya adı ile 1951 Aralık ayında bağımsızlığını kazandı İtalya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Yunanistan, Habeşistan ve Arnavutluğa, toplam olarak 360 milyon dolar tamirat borcu ödeyecekti İtalya'nın ödeyeceği tamirat borcunun, Habeşistan'a 25 milyon dolar olmasına karşılık, Yugoslavyaya 125 milyon dolar olması, barış antlaşmalarının nasıl bir kompromi olduğunu gösterir
Yine bu barış antlaşmaları ile Romanya Transilvanyayı yeniden ele geçiriyordu Buna karşılık Besarabya ile kuzey Bukovina'yı Sovyet Rusyaya terkediyordu Bulgaristan güney Dobruca'yı elinde tutmakla beraber, Batı Trakyayı da kazanmak istemiş, lakin buna muvaffak olamamıştı Aynı şekilde, barış antlaşmalarının müzakerelerinde Yunanistan da kuzey Epir'i ele geçirmek istemiş, o da muvaffak olamamıştı Çekoslovakya-Macaristan sınırında da, Çekoslovakya lehine küçük bir değişiklik yapılmıştır Yenilen devletler olan Romanya, Bulgaristan ve Macaristan Sovyet Rusyaya, Çekoslovakyaya ve Yunanistan'a tamirat borcu ödeyeceklerdi Marshal Planı Truman Doktrini, esas itibariyle Yunanistan ve Türkiyeye askeri yardımı öngörmüştür Çünkü bu iki ülke Sovyetlerin doğrudan doğruya baskısı ve tehdidi altında idi

Fakat bu sırada Avrupanın durumu iktisaden son derece kötüdür Altı yıllık savaş bütün ülkelerin ekonomik kaynaklarını tüketmiştir Savaş bütün ülkelerde ağır tahribat yapmıştır Bir bakıma toplumlar açlıktan kıvranmaktadır Ekonomileri harekete geçirecek kaynak yoktur Sovyet Rusya bu durumu fırsat bilerek komünizm propagandasını şiddetlendirmişti Komünizm propagandası fakirliğin müsait zemininde çok müessir olmaktaydı Sovyetler, komünist partilerinin bilhassa kuvvetli olduğu Fransa ve İtalyayı seçmişlerdi Bu iki ülkede komünist partilerinin kışkırtmasiyle çıkan grevler, bu ülkelerin ekonomisini felce uğratmıştı Bu grevlerle komünist partilerinin iktidara gelmeleri amaçlanmıştı Bu bakımdan, 1947 Eylülündeki Kominform toplantısına Fransa ve İtalya Komünist Partilerinin katılması ilgi çekicidir Amerika Batı Avrupanın bu ekonomik sıkıntılarına yardımcı olmak için her şeyi yaptı Amerika'nın 1945 Haziranı ile 1946 sonu arasında Batı Avrupaya yaptığı ekonomik yardım 15 milyar dolar olmuş, fakat bu yardım bütçe açıklarının kapanması, ithalat için kullanılması gibi, paranın verimli olmayan ve gidip de gelmiyeceği alanlara harcanmıştı Bu işin sonu yoktu Bu sebeple Amerika Avrupaya yapacağı yardım için başka bir formül aradı ve bu formül Dışişleri Bakanı George Marshall'ın 5 Haziran 1947 günü Harvard Üniversitesi'nde verdiği bir nutukta açıklandı Buna göre, Avrupa ülkeleri her şeyden önce kendi aralarında bir ekonomik işbirliğine girişmeliler ve birbirlerinin eksikliklerini kendileri tamamlamalılar Bu genel işbirliği sonunda bir açık ortaya çıktığında Amerika bu açığın kapatılması için yardım etmeli Bunun için de önce bir işbirliği programı yapılmalıydı  Marshall Planı adını alan bu teklifi görüşmek üzere 27 Haziran 1947 de Paris'te bir toplantı yapıldı George Marshall bu planına Sovyetlerle uydularını da dahil ettiği için, Paris toplantısına Sovyetlerde katıldılar Lakin yapıcı bir katkıda bulunmak için değil, sabote etmek için Sovyetler bunu da başaramayınca 2 Temmuzda konferansı terkettiler 12 Temmuzda İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksenmburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka ve İsveç'in katılmasiyle toplanan 16'lar konferansı 22 Eylülde, Amerikaya sunulmak üzere bir Avrupa Ekonomik Kalkınma programı hazırladı Bu program üzerine Amerika 3 Nisan 1948 de Dış Yardım Kanununu çıkardı Amerika bu kanuna dayanarak daha ilk yılında 16'lara 6 milyar dolarlık bir ekonomik yardım yaptı Bu yardımlar daha sonraki yıllarda da devam edecektir Dış Yardım Kanunun çıkması üzerine 16 Avrupa ülkesi, 16 Nisan 1948 de Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı'nı kurdular Marshall Planına karşılık Sovyetler de, uyduları ile kendileri arasındaki ekonomik münasebetleri ve işbirliğini sıkılaştırmak için Molotof Planı adını verdikleri ikili ticaret sistemini kurmuşlardır Zira, bazı uydular ve bilhassa Çekoslovakya Marshall Planına katılmak için büyük istek göstermiştir 1948 Şubatındaki Çekoslovak darbesinde bunun da büyük rolü olduğundan şüphe yoktur Amerika Dışişleri Bakanı George Marshall'ın ismine karşılık Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov'un adını alan yeni ekonomik işbirliği sistemi, Komünist uydularının Sovyet kontrolu altına daha fazla girmesinden başka bir şey değildi NATO'nun Kuruluşu Marshall Planı ve Truman Doktrini, Sovyetlerin Orta Doğu ve Avrupa'da girişmiş oldukları yayılma faaliyetlerine karşı Birleşik Amerika'nın almış olduğu ilk tedbirlerdir Fakat 1948 Berlin Buhranı Amerikaya şunu gösterdi ki, dünyanın yeni bir barış düzenine kavuşturulması için artık Sovyetlerle bir işbirliği yapma imkanı kalmamıştır Çünkü şimdi Sovyetler, bir barış düzeninin kurulmasından ziyade, mümkün olduğu kadar geniş alanları komünist kontrolu altına sokmanın çabası içindedir İşte bu netice, Amerikayı, Sovyetlere karşı Durdurma (containment) politikası takibine götürmüştür Yani, Amerika bundan sonra Sovyet yayılmasını durdurmak için gerekli tedbirleri alacaktır ki, bu tedbirlerin en etkilisi 4 Nisan 1949 da kurulan NATO veya Kuzey Atlantik İttifakı olacaktır

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Sovyetlerin Avrupa'da girişmiş oldukları yayılma çabaları ve bilhassa 1948 Şubatındaki Çekoslovak darbesi, 1948 Martında, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında Batı Avrupa Birliği denen bir ittifak sisteminin kurulması neticesini vermiştir Fakat İngiltere hariç, bu ittifak üyelerinin hepsi IIinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın işgaline uğramışlardı ve dolayısiyle, yorgun ve yıpranmışlardı Altı yıllık savaştan sonra, galip İngiltere de aynı durumda idi Bu sebeple, Sovyet saldırganlığına karşı kurulmuş bulunan bu ittifak, daha ilk günden itibaren Amerikaya dayanmaya ve ittifakın üyeleri de Amerikayı bu ittifakın içine çekmeye çalıştı Çünkü Amerika'nın askeri ve mali desteği olmazsa, bu ittifakın Sovyet emperyalizmine karşı müessir bir engel teşkil etmesi mümkün değildi Doğrusu aranırsa, bu durumu Amerika da görmüştü Fakat Amerika Monroe Doktrininden beri Avrupa ile ittifaklara girmiyordu Lakin Avrupa'daki durum da ciddi ve tehlikeli idi Batı Avrupa Birliği'nin kuruluşunun hemen arkasından Sovyetlerin Berlin Buhranını çıkarmaları, Batıya karşı açıkça bir meydan okuma idi Bu sıkıntılı durumu Amerikan Senatosu üyelerinden Senatör Arthur H Vandenberg bertaraf etti Senatör Vandenberg Nisan ayında Senatoya sunduğu bir karar tasarısında, Amerika Cumhurbaşkanına, Amerika'nın güvenliğini ilgilendiren ve karşılıklı yardıma dayanan "bölgesel ve diğer ortak anlaşmalara" katılma yetkisinin verilmesini istedi Vandenberg'in bu teklifi 11 Haziran 1948 de Amerikan Kongresi tarafından kabul edildi ve bu karara bundan böyle Vandenberg Kararı denildi Vandenberg Kararı, Amerika'nın 1823'ten beri tatbik etmekte olduğu Monroe Doktrinini veya inziva politikasını resmen terketmesinden başka bir şey değildi Amerika, dış politikasında bu esaslı değişikliği yaptıktan sonra, Batı Avrupa Birliğini daha müessir ve geniş bir ittifak sistemi haline getirmek için Kanada ve Batı Avrupa ülkeleri ile temasa geçti ve bu temaslar ve müzakereler sonunda 4 Nisan 1949 da 12 Batılı ülke arasında, kısa adı ile NATO (North Atlantic Treaty Organization) denen Kuzey Atlantik İttifakı kuruldu Antlaşmanın başında, bu ülkelerin, milletlerin, demokrasi ilkeleri ile kişi hürriyetleri ve hukuk üstünlüğüne dayanan hürriyetlerini ve ortak savunmaları ile barış ve güvenliklerini korumak için birleşmiş oldukları belirtiliyordu İçlerinden birine yapılmış bir saldırı hepsine yapılmış sayılacaktı NATO'nun kuruluşu ile Sovyetlerin Avrupa'daki yayılması, o günden bugüne, durdurulmuştur Lakin 1949'a gelinceye kadar da Avrupa'nın mühim bir kısmını sınırları içine katmışlar veya kontrolları altına almışlardır Sovyet Rusya, 1940-1945 yılları arasında Avrupa'da 450 000 Km toprağı ve 24 milyon kadar nüfusu sınırları içine katmıştır 1945-1948 yılları arasında ise, 1 milyon Km toprak ile 92 milyon nüfusu da kontrolları altına almışlardır Türkiye ve Yunanistan'ın 1952 de, Batı Almanya'nın 1955 de ve İspanya'nın da 1982 yılında NATO'ya katılması ile NATO üyelerinin sayısı bugün 16'ya yükselmiştir
Truman Doktrini 
Savaştan sonra, Amerikan kamu oyunda, Amerika'nın tekrar kabuğuna çekilerek ihtiyar Avrupanın karışık kombinezonlarından yine uzak durması söz konusu olmuş ise de Sovyet Rusya'nın komünist emperyalizmine çabucak hız vermesi ve bundan doğan gelişmeler, Birleşik Amerikayı, gerçekçi olmayan ümitlere kapılmaktan, kısa sürede kurtarmıştır Savaştan sonraki barış düzeninde Amerika Sovyetlerle işbirliği yapamıyacağını, vakit fazla gecikmeden anlamıştır Komünizmin ortaya çıkardığı evrensel tehlike, Amerikayı, sadece Avrupa gelişmelerinin içine değil, fakat milletlerarası münasebetler düzeninin bütünü içine sürüklemiş ve milletlerarası politikanın global yapısı içinde ve hürriyet düzeninin korunmasında sorumluluklar almaya yöneltmiştir Geleneksel Amerikan dış politikasındaki bu radikal değişmenin başlangıcını da Truman Doktrini teşkil eder
Daha önce de işaret ettiğimiz veçhile, 1946 yılında Sovyet Rusya'nın üç ana istikamette yayılma çabalarına giriştiğini görmekteyiz İran üzerinden Orta Doğu petrolleri ve Basra Körfeziyle Hind Okyanusu, Türkiye üzerinden Boğazlar, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz ve Yunanistan üzerinden de keza Doğu Akdeniz Dikkat edilirse bu üç istikamet geleneksel olarak İngiltere'nin hayati alaka ve çıkar alanları idi Her üç bölge de İngiltere'nin Rusyaya karşı 19'uncu yüzyılda en hassas noktaları olmuştu Fakat İİ'inci Dünya Savaşı İngiltere üzerinde öyle bir tahribat yapmıştı ki, artık İngiltere'nin bu bölgeleri savunmak için Sovyet Rusya'nın karşısına çıkacak hali yoktu Ve İngiltere şunu da görüyordu ki, yeniden canlanan Rus emperyalizminin karşısına dikilebilecek tek kuvvet Birleşik Amerika idi Bundan dolayı İngiltere 1947 Şubatında Amerikan hükümetine, biri Türkiye ve diğeri de Yunanistan hakkında olmak üzere iki memorandum (muhtıra) verdi Bu memorandumlarda, Türkiye'nin Batı savunması için ehemmiyeti belirtilerek Türkiyeye hem ekonomik ve hem de askeri yardım yapılması gerektiği, İngiltere'nin bu yardımları yapamıyacağı ve hatta Yunanistan'daki askerlerini dahi geri çekmek zorunda bulunduğu ve dolayısiyle sorumluluğun Amerikaya düştüğü belirtildi Amerika kararını vermekte gecikmedi Başkan Truman Amerikan Kongresine 12 Mart 1947 günü gönderdiği mesajında, Türkiye ve Yunanistan'a 400 milyon dolarlık askeri yardım yapılması için kendisine yetki verilmesini istedi Bu mesajda Türkiye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının Orta Doğu düzeninin korunması için bir zaruret olduğu belirtiliyor ve Türkiye ile Yunanistanın durumlarının birbirine bağlılığı şöyle ifade ediliyordu: "Eğer Yunanistan silahlı bir azınlığın kontrolu altına düşerse, bunun Türkiye için neticeleri çok ciddi olur Böyle bir halde karışıklık ve düzensizlik bütün Orta Doğuya yayılabilir " Amerikan Kongresi 22 Mayısda Yunanistan'a 300 milyon ve Türkiyeye de 100 milyon dolarlık bir askeri yardım yapılmasını kabul etti Yardımın Kongredeki tartışmaları sırasında, Amerikan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Türkiye'nin Sovyet baskısı altında bulunmasının, Boğazlardan Çin'e kadar olan bütün Orta Doğu ve Asyayı tehlikeye soktuğunu belirtmişlerdir Truman Doktrini savaş sonrası Amerikan dış politikasında, neticeleri günümüze kadar ulaşan fevkalade mühim bir dönüm noktasını teşkil eder Bunun içindir ki, Truman Doktrini karşısında Sovyet basını büyük bir sinirlilik göstermiştir Yugoslavya'nın Kominform'dan Çıkarılması Batı Bloku'nun, Sovyet yayılması ve tehlikesi karşısında kendisini Avrupa'da toparlamaya ve Sovyetler karşısında güçlü bir duruma gelmeye başladığı sırada, Sovyet Blok'unda da mühim bir çatlak ve çatışma meydana gelmiş ve Sovyetlerin Balkanlarda en kuvvetli kolu sayılan Yugoslavya Moskova'dan kopmuştur Arkasındanda, Yugoslavya 28 Haziran 1948 de Kominform'dan çıkarılmıştır Yugoslavya'nın Kominform'dan ve Moskova'dan kopması, esasında, iki devlet arasında 1945'tenberi gelişmekte olan sürtüşmelerin bir neticesi olup, bu sürtüşmeler 1948 yılı başından itibaren bir çatışma haline gelmiştir İki ülke komünist partileri arasında, 1948 yılının Mart-Nisan-Mayıs aylarında teati edilen ve karşılıklı ithamları taşıyan mektupların incelenmesinden çıkan neticeye göre, çatışmanın sebepleri şu noktalarda toplanmakta idi:

1 Diğer uydu ülkelerde olduğu gibi, Sovyetler Yugoslavya'yı da tam manasiyle kontrolları altına almak istemişler, fakat Yugoslav lideri Tito buna müsaade etmemiştir Çünkü Yugoslavya'nın komünist rejim altına girmesi, Sovyet askerleri veya Sovyet Rusya'nın sayesinde değil, Tito ve "Partizan"larının Almanlara karşı yaptığı silahlı mücadele sonunda olmuştu Diğer uydu ülkelere göre bu farklılık, Tito'ya, Moskova'ya karşı davranışında büyük bir bağımsızlık sağlamış ve Moskova da bunu hazmedememiştir 2 Tito Yugoslavya'da kendi komünist rejimini kurduktan sonra Moskovaya dayanmakla beraber, onun kendisine özgü tasarıları vardı Tito, kendisini Balkanların bir lideri yapmak istiyordu Bu amaçla, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan ile çeşitli işbirliği anlaşmaları ve ittifak antlaşmaları imzalanmıştı Tito, bu ülkeleri Belgrad etrafında toplamak ve hatta Yunanistan'da Markos galip geldiği takdirde Yunanistan'ı da katarak, bir Balkan Federasyonu kurmak istiyordu Bu ise Sovyetleri ürküttü Pravda gazetesi 28 Ocak 1948 de yayınladığı bir yazıda böyle bir federasyonu "sun'i bir federasyon" olarak vasıflandırdığı gibi, Stalin de Yugoslav liderlerine, böyle bir federasyona taraftar olmadığını söylemişti Sovyetler, Tito'nun, böyle büyük bir federasyonun başına geçip, komünist dünyasının 2 numaralı lideri haline gelmesinden korkmuşlardı 3 Yine Balkan Federasyonu ile ilgili olarak Sovyetlerin canını sıkan bir nokta da, Yugoslavya'nın Arnavutluk üzerinde kurduğu nüfuzdu Arnavutluk, bir kısım yunan toprakları üzerindeki iddiaları sebebiyle, Yunanistan'a karşı Yugoslavyaya dayanma yoluna gitmiş ve hatta Tito da Arnavutluk'a bir miktar asker göndermişti Sovyetler Stalin'in deyimi ile, Yugoslavya'nın Arnavutluk'u "yutmasından" endişe ediyorlardı 4 İki memleket arasında doktriner görüş ayrılıkları da ortaya çıkmıştır Sovyetler, Tito'nun da aynen Sovyet komünizmini ve sistemini tatbik etmesini istemişler, Tito ise buna karşı gelerek, komünizmi Yugoslavya'nın milli şartlarına göre tatbik etme çabasında idi Tito'nun bu hareketi, milletlerarası komünizm hareketinde ilk "milli komünizm" tatbikatı olarak telakki edilebilir 5 Nihayet, Yugoslavya'daki Sovyet ajanlarının faaliyeti de çatışmanın mühim sebeplerinden birini teşkil etmiştir O kadar ki, Belgrad'daki Sovyet elçisi Yugoslavya'nın her türlü işlerine karışır bir hale gelmişti Bu ise Yugoslav liderlerini sinirlendirmiştir Bu hadise ve Yugoslavya'nın Sovyet Bloku'ndan kopması, Sovyet Rusya için ağır bir darbe olmuştur Onun için, bir süre Yugoslavya Sovyet Rusya'nın tehditlerine maruz kalmış ve bunun üzerine Amerika Yugoslavyaya ekonomik ve askeri yardıma başlamıştır 1953'te Stalin’in ölümünden sonra Sovyet-Yugoslav münasebetleri yumuşamış ise de, Moskova'nın çabalarına rağmen Tito tekrar Sovyet Blokuna dönmeyip, 1961'den itibaren Nehru ve Nasır ile birlikte Bağlantısızlar (Non-Aligned) Blokunun lideri olmuştur
__________________
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
|