Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Türkiye'de Felsefe

Eski 06-06-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Türkiye'de Felsefe



1951'deki bu tanıtma yazısı, bizdeki baş öğrencisinin, Reichehbach'ı ve onun eserini değerlendirmesi açısından Önemlidir Ne var ki, bu yazının etkisi, o günlerin ortamında az oldu ve Reichenbach, Türkiye'de uzun yıllar unutuldu Bilimsel Felsefenin Doğuşu, ancak 1981'de çevrilebildi Prof Cemal Yıldırım, çevirdiği bu kitap ve Reichenbach hakkında şun lan söylüyor: «Yazar, bu kitabıyla, felsefenin metafizikten çıkıp, bilime geçtiğini kanıtladığı savmdadır»


Cemal Yıldırım, 1973'te yayınladığı, Bilim Felsefesi adlı kitabında da, Reichenbach'a oldukça geniş bir yar vermiş, onun yazılarından önemli parçalar almıştır
Yine Nusret Hızır'a donelim: Hızır, 1976'da yayınladığı Felsefe Yazıları'nda şu açıklamayı yapıyor:
«Ben» diyor, «30'lu yıllarda, hocam Reichenbach'm, Edebiyat Fakültesi'nde asistanı iken, Viyana Çevresi adıyla ün salan, bilimci filozoflar grubuna ve Reichanbach'ın görüşlerine yakındım Bugün de, babalarımızın dediği gibi, zihniyet bakımından, onlara oldukça yakınım Hatta, öyle diyebilirim ki, felsefeyi çözümsel bir etkinlik olarak görmeyi ve diyalektikle çatışmayan kimi tezleri benimsemeyi, Reichanbach'a ve Viyana Çevresi'ne borçluyum»


Nusret Hızır'ın, gerçekten de Reichenbach'm yolundan ayrılmadığım, matematiksel mantıkla, bilimsel felsefe ile ilgisini; derslerinde ve yazılarında sürdürdüğünü görüyoruz
Fakat, bizdeki sembolik mantık, modern mantıkla ilgili çalışmaların, daha çok, 1960'larda başladığını ve bu alandaki asıl başanya, Prof Teo Grunberg'le ulaşıldığını, «bilim felsefesi» nde ise Prof Cemal Yıldırımla sürekli bir yola girildiğini, burada belirtmek isterim


Türkiye'de, Reichenbach'la aynı yıllarda ders veren ünlü Alman Tıp Profesörü Nissen, anılarında şöyle diyor;
«Reichenbach'ın anlattıkları, birçok kimse için anlaşılması güç şeylerdi Onun ders konularından, öğrencilerden çok, profesörler yararlanıyordu»
Nİssen'in, böylece, bir gerçeği vurguladığını rahatlıkla söyleyebiliriz, Türkiye'de o yıllarda, Reichenbach'ın düşüncelerinin, bağh olduğu Heisenberg ve Einstein şöyle dursun, daha Kant ve Newton bile yeni Öğreniliyordu Böyle olması da doğaldı
Felsefe ortamı kadar, bilim ortamı da, lojistik gibi yeni bir mantığı anlayıp sindirmeye henüz hazır değildi
Felsefe yayınları ve bilimsel kitaplar yetersizdi Üniversitenin ve ME Bakanhğı'nm yayınları bilimsel düzeyden oldukça uzaktı, O yıllarda yayınlanan «Dün ve Yarın Külliyatı» arasında çıkan ve bilimsel felsefeye destek olabilecek çeviri kitaplar, yanlışlıklan-ve Türkçe'lerinin bozukluğu yüzünden yararlı olamıyordu
Reichenbach'ın bir kitabı da, bu «külliyat» arasında İlmî Felsefe adıyla yayınlanmıştı (1935)
Kitabı çeviren felsefe öğretmeni Ziya Somar, bir dipnotunda şunları söylüyordu
«Bu çeviriyi, içinde yetiştiğim bir kuruma (yani Felsefe BÖlümü'ne) karşı borcumu ödemek, bilimsel felsefenin sahibini (yani Reichenbach'ı) yakından kuşatan mutlu kimselere (yani, üniversitedeki hocalarla öğrencilere) yardım etmek isteği ile yaptım»
Ne var ki, bu çeviri, doğru' ve anlaşılır türde bir şey değildi İyi çevrilse, işe yarayabilecek bu kitap, kötü bir çeviriye kurban gitmişti


Böylece, sayıları az ve niteliği kötü yayınlarla, felsefeyi, özellikle felsefedeki yenilikleri izlemenin güçlüğü, apaçık belli oluyordu
Bir başka önemli, engel de, o günlerin üniversite kadrosunda, Almanca bilenlerin azlığıdır
Bütün bu nedenlerle, Reichenbach, Türkiye'de gereğince değerlendirilemedi
Sayın dinleyiciler,
Bu konunun bir ilginç yönü de, kimi aydınlarımızın, Reichenbach'ı ve onun durumunu eleştirmesidir
örneğin, tanınmış sosyoloji profesörü Ziyaettin Fahri Fm-dıkoğlu, taş dergisinde bir yazı yazdı «Bizde felsefe öğrenimi tarihçesinden bir sayfa, ya da Reichenbach sorunu» başlığını taşıyan bu yazısında, Reichenbach'dan yararlanılamamasmın, daha çok, onun davranışlarından kaynaklandığını dile getirdi Fmdıkoğlu'nun yazılarından çıkan anlam şu idi: Ü3tünlük kompleksi içinde olan Reichenbach, İsteyerek ya da istemeyerek, Türkiye'ye uyum gösteremiyordu

Yine Fmdıkoğlu'nun üstü kapalı olarak yaptığı suçlamalara göre «Raichenbach, felsefe tarihi bilmiyordu ve onun için de felsefe tarihi dersleri vermiyordu»
Oysa Reichenbach felsefe tarihi uzmanı değildi, dolayısıyla onu böyle suçlamanın bir anlamı yoktu Kaldı ki, O, bir boşluğu doîdurabilmek için, sürekli değilse bile, derslerinde zaman zaman, felsefe tarihine yönelerek öğrencilerine yararlı olmaya çalışmıştı

Aynca, O'nun İstanbul'da verdiği konferansları dinleyenler, felsefe tarihi kültürünün, belli alanlarda ne kadar iyi olduğunu yakından görmüşlerdi

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla