[KAPLAN]
|
Cevap : Doğu Roma İmparatorluğu | Bizans İmparatorluğu | Bizans Adı Nereden Geliyor ?
Engizisyon mahkemeleri
Katolik kilisesinin dini inançlara karşı gelenleri cezalandırmak amacı ile kurduğu kilise mahkemelerine verilen addır İlk engizisyon mahkemesi 1203 yılında kuruldu Mahkeme sadece kilise mensuplarım yargılamakla kalmıyor, dinsizleri yakalayıp cezalandıran bir ceza mahkemesi görevini de görüyordu

Kızgın kerpetenler, çivili sandalyeler, büyük huniler, parmakları sıkıştıran mengeneler, ölüm askıları… Tüm bunlar, 20 yüzyılda siyasi muhaliflerini susturmak ve sindirmek için, totaliter rejimlerin kullandığı zindan aksesuarları değil Bu işkence aletleri, bir dönem, Katolik Kilisesi’nin vazgeçilmez yardımcılarıydı ve engizisyon mahkemelerinin utanç dolu sayfasını oluşturuyordu
1633 yılının 22 Haziran günü, Roma, tarihinin en önemli günlerinden birine tanık oluyordu Engizisyon mahkemesinde yargılanan Galileo Galilei’nin son sözleri merakla bekleniyordu Ünlü bilgin acaba düşüncelerinde direnecek miydi, yoksa “itiraf” mı edecekti? Yüzlerce izleyici ve jüri sıralarını dolduran onlarca din adamının ortasında, kendisini tarihle hesaplaşmak üzere bir av gibi hisseden Galilei’nin ağzından şu sözler döküldü: “Ben, ‘Güneş evrenin merkezindedir’ dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilisesi’ne yapılan tüm yanlışları da…”
69 yaşındaki bilim adamı, kendisi gibi Güneş’i merkez kabul eden görüşü savunanlardan Giordano Bruno’nun kazığa bağlanıp yakılmasından sonra, pek kahramanca davranamamıştı Ama yine de, bugün engizisyon denince akla “Galileo Gallilei’nin duruşması” geliyor Nitekim 2000 yılında papa, binyıl kutlamalarını fırsat bilerek, başta büyük bilim adamları olmak üzere, bir zamanlar din adına gerçekleştirilen bu uygulamalardan dolayı özür diledi
Üç büyük engizisyon
Gerek kararları, gerek siyası ve dini erki nedeniyle üç büyük engizisyon adından çok söz ettirdi Ortaçağ Engizisyonu, Valdensesler ile Katharlar’ın kurulu düzeni sarsan öğretiler yaymaya balamaları üzerine, 1231′de Papa IX Gregorius tarafından kuruldu
İspanyol Engizisyonu ise, Castilla kraliçesi I Isabella’nın ısrarı üzerine, Papa IV Sixtus tarafından 1483 yılında onaylandı Müslümanlar’la Yahudiler’in kendi inançlarına bağlanmalarını sağlamak hedeflenmişti Bu nedenle, 200 000′e yakın Yahudi, 1492 yılında İspanya’yı terk etti
Roma Engizisyonu, Roma Katolik Kilisesi’nin savunduğu öğretiyi korumak için III Paulus tarafından 1542′de kuruldu Genel olarak Calvin ve Lutherciler’e savaş açtı Roma Engizisyonu, cadılık ve büyücülükle de uzun yıllar mücadele etti
Bir manastıra ya da piskoposun sarayına yerleşen engizisyon sorgucusu, daha sonra halkı kilisede toplayıp uzun bir vaaz veriyordu Amaç, yerel halkla ilişkileri sıcaklaştırmak ve onların güvenini kazanmaktı
Engizisyon mahkemeleri, çoğunlukla “ihbar” müessesesi üzerine kurulmuştu Eğer bir kişi kendi günahlarını gelip bir ay içinde itiraf ederse ve “özür dilerse” affedilirdi Ancak bu süre içinde böyle bir davranışta bulunmazsa, ona karşı dava açılırdı Davalı, mahkemede kendisini kimin ihbar ettiğini asla öğrenemezdi
Sorgucunun katedralde verdiği vaaz, daha sonra yazılı olarak kiliselerin kapılarına asılırdı Böylece hiç kimse “benim, mahkemenin geldiğinden haberim olmadı” diyemezdi Bu ilandan sonra, sorguculara ihbarlar yağmaya başlardı Mahkeme bir ay boyunca bu ihbarları okur, değerlendirir ve ihbar edilenlerin kendilerini göstermelerini beklerdi İhbarların tümü noter tarafından kayda geçirilir ve bir temele dayanıp dayanmadıkları ya da sadece çamur atma olup olmadıkları araştırılırdı
1593 yılında tutuklanan ünlü bilim adamı Giordano Bruno, önce Venedik Senatosu’na sevgilisi olan bir kadının kocası tarafından zina suçuyla ihbar edilmişti Halkın tepkisinden korkan Senato, bu ihbarı kendisi değerlendirmek yerine engizisyon mahkemesine havale etmişti
Mahkeme tutanaklarından, engizisyona gelen ihbarların yüzde ellisinin ciddiye alınmadığı açıkça görülüyor Öte yandan, bugüne kadar pek bilinmeyen bir nokta, yanlış ihbarlarla suçlamada bulunan kişilerin de işkenceyle cezalandırılmasıydı
İhbarın üzerinden bir ay geçtikten ve iyice değerlendirildikten sonra, engizisyon bir ön sorgulama yapardı Bu noktada çok dikkatli davranılır ve suçlanan kişinin saygınlığını yitirmemesine özen gösterilirdi Çok nadir olarak, ön sorgulamadan önce tutuklama yapılır ve bu durumda mutlaka iki tanık gösterilirdi Ancak, ön sorgulamadan sonra, suçlanan kişi “tehlikeli” olarak tanımlanırsa, hemen tutuklanır veya piskoposluk sarayının ya da kraliyet mahkemesinin zindanına atılırdı
Engizisyon kurallarına göre, tutukluların her türlü bakımından ve harcamalarından kilise sorumluydu Belgeler, bu konuda oldukça ilginç uygulamalara tanıklık ediyor Örneğin, bazı mahkûmlar pahalı şaraplar sipariş ediyor; hatta bazıları, geceyi eşleriyle birlikte geçirmeyi talep ediyorlardı 1632 tarihinde engizisyon, mahkeme boyunca Galileo Gallilei’yi üç odalı bir evde ağırlamış ve kendisine bir de hizmetçi tahsis etmişti
Mahkeme işlemleri basitti Sanık ya piskoposluk sarayında ya da bir manastırda yargılanırdı Mahkeme bir sorgucu kurulundan, noterden ve iki hukuk uzmanından oluşurdu Bu uzmanlardan biri kilise dışından seçilebiliyordu Mahkemelerde suçlanan kişinin bir avukatı yoktu Sadece, sorgulamalarda itiraf edip etmediğine tanıklık etmek için bir kraliyet temsilcisi hazır bulunuyordu Sorgucular, mahkemede suçlamalarını hem Latince hem de suçlunun anadilinde yapmak zorundaydılar Sorgucular, çoğunlukla suçlu sıralarından çok daha yüksekte bulunan bir kürsüde otururlardı Sorgucu konuşmasına, önce suçlunun kimliğinden, işinden, ailesinden söz ederek başlar ve daha sonra sözü işlenen suça getirirdi Sorgucular psikolojik taktik konusunda çok uzmandılar Suçluyu çelişkiye düşürüp, erken ve acele bir itiraf peşindeydiler Bazı sorgucular bu konuda öyle uzmanlaşmışlardı ki, suçluyu giyiminden, bakışından ve duruşundan saptayabiliyorlardı Engizisyon sorgucularının en ünlülerinin başında Bernardo Gui geliyordu Çeyrek yüzyıl boyunca kendini soruşturmalara adayan bu Dominiken din adamı, sorgulamalarının büyük bir çoğunluğunu, 1324 yılına kadar Fransa’nın Toulouse kentinde sürdürdü Başpiskopos ilan edildiğinde, o güne kadar tam 930 kişiyi yargılamış ve cezalandırmıştı
Suçunu itiraf etmekte direnenler için işkence uygulanması, belki de engizisyon adının bu denli tiksinti ve ürperti yaratmasının nedenidir…
Aslında, Ortaçağ boyunca bu yönteme çok fazla rağbet edilmemişti İşkence uygulamasının kurumlaşması 14 yüzyıldan sonra Roma hukukunun kabul edilmesinden sonra gerçekleşti İşkence, mahkeme boyunca söylediklerinde çok büyük kuşkular ve çelişkiler olan suçlular için, ancak ve ancak başpiskoposun onayıyla yapılırdı Engizisyon mahkemelerinin uyguladığı işkenceler konusundaki tartışma, günümüzde de tüm hızıyla sürüyor Bir grup tarihçi, bu işlemlerin acımasızlığını ve zalimliğini dile getiriyor Onlara göre, bazı yazılı kaynaklarda işkence gören kimi suçluların vücutlarının normalden 30 santim daha uzadığı belirtiliyordu Yine kurbanın ağzına, büyük hunilerle bir seferde litrelerce su, hatta kimi zaman idrar boşaltılıyordu Günahkârların kalçaları kızgın kerpetenlerle sıkılıyordu 1486 yılında Alman engizisyon sorgucuları tarafından kaleme alınan “Cadıların Tokmağı” adlı el kitabı, engizisyon mahkemesinin uyguladığı bazı işkence yöntemlerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu
Dini doktrinlere karşı çıkanlar…
Katolik kilisesi, Ortaçağ’da gücünü sağlamlaştırdıktan sonra, kabul edilmiş doktrinlere karşı çıkanları toplum düşmanı olarak ilan etmeye başladı Ancak, pişmanlığı reddedenler de vardı:
Roger Bacon (1220-1292)
Britanya İmparatorluğu’nda yaşayan Kelt bilim adamı, deney yöntemini ilk savunan Ortaçağ aydınlarındandı Büyüteci bulan ilk olarak tarihe geçti Fransisken öğretisini eleştirdiği için 15 yıl hapis yattı
Ockhamlı William (1285-1347)
İngiliz filozof, varlık konusundaki yalınlık ve tutumluluk ilkesiyle ünlü… “Nesneler zorunlu olanlar dışında çoğaltılmamalıdır” sözü, “Ockham’ın usturası” şeklinde adlandırılıyor Papalığa karşı imparatorluğu desteklemenin İncil’e uygun olduğunu söylediği için mahkum edildi Ancak, Münih’e kaçarak yaşamını burada sürdürdü
Giardano Bruno (1548-1600)
Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan İtalyan filozof, Kopernik’in tezini savundu Evrende, Dünya’dan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi Aykırı görüşler beslediği için Roma’da kazığa bağlanıp, diri diri yakıldı

Sanığın Sorgulanması
Bütün Engizisyonlarda işleyiş aşağı yukarı aynıydı Tutuklular sorguya alınmadan önce aylarca zindanlarda tutulurdu Bu, herhalde sanığın direnme gücünü kırmak için önceden düşünülmüş bir planın parçasıydı Mahkeme önüne çıkarıldığında sanıkta doğruyu söylemesi istenir ve kendisinden Kutsal Örgütün sırlarını saklama sözü alınırdı Kabul etmek sorgulamanın başlaması demekti, reddetmek ise zindana geri dönmek ve büyük bir olasılıkla bazı cezalara çarptırılmak anlamına gelirdi Sorgulamaya geçilmesi halinde, mahkeme başkanınca birkaç soru yöneltilir ve tutuklunun yanıtları bir kâtip tarafından kaydedilirdi Birkaç gün içinde sanık yeniden mahkemeye çıkarılır ve sorgulama devam ederdi Sanıktan Kutsal Örgüte suçunu itiraf etmesi istenir ve engizisyoncuların elinde kanıtlar olduğuna, onun aleyhine tanıklık etmeye hazır tanıklar bulunduğuna inanılırdı
Tutuklunun, ne kanıtların niteliğini ne de tanıkların kimliğini öğrenmesine izin verilirdi ve suçunu Sanık direnmeye inkâr etmeye daha şdevam ederse engizisyoncular daha şiddetli yollara başvururlardı
Papa Innocentius tarafından 1252’de yayınlanmış resmi bir mektupla, işkence, itiraf ettirme aracı olarak açıkça tanınmıştı Engizisyoncular işkenceyi neredeyse güzel sanatlara dönüştürdüler ve süreç içinde epeyce psikoloji bilgisine sahip olduklarını gösterdiler Sistemin işleyişi, iradesi en güçlü ve en sağlam yapılı adamın bile direncini kırmak için incelikle tasarlanmıştı Başta, sanık işkenceyle tehdit ediliyordu ve yalnızca tehdidin kendisi bile istenen sonucu verebilirdi Bu yöntem itiraf ettirmede etkili olmazsa, işkence odasına alınıyor ve kullanılan aletler gösteriliyordu İşkence odası, çelik gibi sağlam sinirlere sahip olmayanlar dışında herkeste korku, dehşet ve umutsuzluk uyandırmaya yetecek biçimde düzenlenmişti Bu odalar, genellikle yeraltında, penceresiz ve iki mum ışığından başka aydınlatmanın olmadığı yerlerdi İşkencecilerin görünümleri olağandışı ve ürkütücüydü Baştan aşağı siyah giysiler giyerler, yalnızca gözlerini açıkta bırakan kukuletalar takarlar ve en şeytani, en iblisçe görüntüyü sergilerlerdi
İşkence odasının, işkencecinin ve aletlerin istenen etkiyi yaratmaması durumunda tutuklu çırılçıplak soyulur ve elleri bağlanırdı
“Soymak,” diyor Limborch, “yalnızca erkeklere değil, kadınlara, bakirelere, zaman zaman hapse düşen en namuslu ve ADMİN’li kişilere de insanlık onuru hiçe sayılarak uygulanırdı Tutukluları iç çamaşırlarına varana kadar, ifadeyi bağışlayın, donlarına kadar soyarlar, sonra da çizgili formalarını giydirirlerdi ”

Engizisyon tarafından kafası kesilerek ölüme mahkum olmuş bir suçlunun cezasının infazının ardından, başının bir tepsi içinde engizisyon üyelerine sunulması

İşkenceler bir tek engizisyonun kararı ile değil, aynı zamanda onların cahillikleri ile de yapılıyordu İlmin gelişmesine karşı çıkan engizisyon, bu şekilde de binlerce insanın ölümüne yol açmıştır Yukarıdaki çizimde de gördüğünüz gibi vücudu kangren olmuş birinin uzuvları çürüyor ve etraftaki insanlar bunun tanrıdan gelen bir durum olduğunu düşünüyor Bu durum bize bu zamanda ilginç gelebilir Ancak ortaçağda ortayaşlı bir insanın bacağının kırılması, ölümü ile eşanlama gelebiliyordu 

Engizisyonun emri üzerine yakılarak idam edilmiş bir kişinin küllerinin toplanması…

Toplu İnfaz…

Mahkumun çarmıha başı aşağı gelecek şekilde gerilmesi ve ardından göğüs uçlarından başlanarak derisinin yüzülmesi…

Engizisyonun en büyük işkence icadından birisi ‘Böğüren Boğa’dır Metalden yapılmış olan bu boğanın karnındaki kapağa suçlu canlı olarak konur ve ardından kapak kapatılır Boğa ateşe tutulurken içinde kavrulan mahkum bağırmaya başlar Bu da boğanın böğürme gibi ses çıkarmasını sağlar Sesin şiddetine göre kişinin suçunun ne kadar olduğu anlaşılır Şayet kişi hiç bağırmadan can verdiyse, ailesine mahkumun iyi bir hıristiyan olduğu söylenir…

Elleri ve ayakları bağlanan bu mahkumun ayakları önce ateşin közüyle dağlanacak, daha sonra harlı ateşe tutulacak…

Arena gelenekselleşmiş bir işkence türüydü Kölelerin ve savaş esirlerinin aç ve yırtıcı hayvanlara verilmesi trajedisi uzun müddet devam etmiştir Bu gelenek biçim değiştirmiş bir şekilde İspanya’da hayvanlara karşı hala devam ediyor…

Cezası infaz edilmiş bir suçlunun ölüp ölmediği kontrol ediliyor Kontrolör kişinin hâlâ yaşadığına kanaat getirirse mahkum tekrar yakılacak…

İçinde şeytan bulunduğu sabit görülen bir mahkum, ateşe atılıyor…

Kırbaçlama, başta avrupa olmak üzere tüm dünyada yaygın bir işkence yöntemidir Yukardaki örnekte de suçlu, sopalarla kırbaçlanıyor…

Engizisyon işkence konusunda yaratıcılığını epeyce geliştirmiştir İnsanın içini ürperten bu sahnede kişinin dizlerine çakılan demirlere elleri bileklerinden bağlanıyor…

İçinde şeytan bulunan mahkumun (!) başından aşağı kızgın yağ dökülüyor…

Suda boğma…

Mahkumun ağzına kor ateş sokularak dilsiz yapılacak…

Vücuduna bağlanan ağırlıkla birlikte baş parmağından asılmış bir suçlu… Istırabı düşünün…

Engizisyon ve halkın gözlerinin özünde başı kılıçla kesilerek öldürülen bir kişi…
|