Yalnız Mesajı Göster

Hindistanda Türk Devletleri

Eski 06-02-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Hindistanda Türk Devletleri



Hindistan’da Türk izleri


M Gandi’ye göre “Hindistan bir anadır Onun iki çocuğu vardır Bunların biri Türkler diğeri ise Hintlilerdir” Güney Asya’da üç önemli anakara bulunmaktadır Bunlar; Arabistan, Hindistan ve Hind-i Çin’dir Bu üç bölge dünya tarihi açısından her zaman önemini korumuştur Arabistan’da doğan İslamiyet tüm dünyaya yayılmış ve Hindistan’da Buda’nın öğretileri geniş bir kitleyi etkilemiştir
Hindistan batılıların İndia’sıdır İran – Afganistan ve Hindistan dünya ticareti açısından önemli merkezlerdir Bundan dolayı batılılar Hindistan’ı keşfetmek uğruna çok çaba sarf etmişler Atlantik ülkeleri olarak bilinen Fransa, Hollanda, İngiltere, Portekiz ve İspanya ünlü denizcilerini bu esrarengiz ülkeyi keşfe göndermişlerdir Hatta K Kolomb Hindistan için çıktığı keşif hareketinde Amerika’yı bulmuştur Burada karşılaştıkları insanlara ise Hindistan- Hindu anlamına gelen İndian demişlerdir İndian dedikleri bu insanlar aslında Kızılderililer idi


Hintlilerin Türklerle ilişkileri çok eski tarihlere dayanmaktadır MÖ 1000’li yıllarda Hintliler demiri kullanmaya başlarlar Hindistan’a demiri o dönemlerde Orta Asya Türklerinin getirdiği yönünde kayıtlar mevcuttur Hatta Hindistan’daki yerli dillerde birçok Türkçe kelime vardır Bunların MÖ2500-1500 yılları arasında yayılmış olabileceği yönünde görüşler tebliğ edilmiştir

Hindistan’a en çok tesir eden topluluk Türklerdir Türklerden önce ise Perslerin ünlü komutanı Darius (MÖ 522-486) bölgeye hakim olmuştur Darius’un hakimiyetini Makedon Büyük İskender sona erdirmiştir Makedonya’dan çıktığı yolculuğunu Kudüs’ten ve İran’da devam ettirmiştir İran’da Persiopolis antik kentini yerle bir ederek Perslerin hakimiyetine son vermiş, oradan da devam ederek Afganistan ve İndus (Hindistan) sahillerine inmiş, anlaşmalar yaparak geri dönmüştür Bu yolculuğunda doğu-batı birlikteliğini sağlamak için de Helenizm’i yayma politikası gütmüştür

VI yya kadar bu bölgede etkin olan Kuşanlar’dır Bunlar Türkistan kökenlidirler Bu dönemde heykellerde Türk süvarilere ait elbiseler ve paralar üzerinde Türkçe güzel anlamına gelen Kucula gibi unvanlar vardır ( Kuşan dönemi I- IV yy arasıdır) Hatta Budizm Kuşanlar sayesinde cihanşumül bir din haline gelmiştir Tamamen Türk adı olan MANAS kelimesi de bu dönemde Brahmaputra nehrinin bir koluna ad olarak verilmiştir

Daha sonra Akhunlar ( Hünaslar) dönemi gelir Akhunlar daha sonra Gazneliler, Gurlular, Temürlüler’in de yaptığı gibi Afganistan’ı Hindistan’a bağlayan yol güzergahında bulunan Gazne şehrinden hareket ederek Orta Asya’dan daha verimli olan ve daha fazla yağmur alan Pencap bölgesine doğru akınlar başlatırlar Toraman ve daha sonra Mihrakula başkanlığında (515-550) Kuzey Hindistan’ı tamamen ele geçirirler

557’de Batı Göktürk ve Sasani ittifakı sonucu Afganistan’da iktidarı kaybeden Akhunlar Hindistan’da da gerileme dönemine girerler VII yy başında ise Hintli racalar tarafından ortadan kaldırılırlar Böylece İran- Afganistan ve Kuzey Hindistan’dan geçen ticaret yolu Akhunlar’ın elinden çıkar Ancak burada bir gurup Türk Şahiler 870 yılına kadar Afganistan – Hindistan sınırındaki Ohint’de varlıklarını sürdürürler Daha sonra bunlar Gazneli Mahmud’un Hint seferlerinde önemli rol oynarlar Hem Hindistan’da kurulacak Türk hakimiyeti için temel teşkil ederler ve hem de bugünkü Pakistan’ın ortaya çıkmasını sağlarlar

X-XI asırlarda Hindistan’da yeniden Turişkalar (Türkler) devri başlamıştır Afganistan’ın Gazne bölgesine yerleşen Sebük Tigin kuzey batı Hindistan’ı ele geçirir Daha sonra Gazneli Mahmud fetih hareketini hızlandırarak 15’in üstünde seferle Hindistan’da Türk gücünü yaygınlaştırır Gazneliler 1040 yılında Selçuklulara yenilerek Hindistan’daki hakimiyetini kaybeder Ancak XII yy sonlarına kadar Pencap bölgesinde hakimiyetlerini sürdürürler

Gaznelilerden sonra Afganistan ve Hindistan bölgesinde Gurlular hakim olurlar Gurlular, Afganistan’ın Gur bölgesine yerleşerek oradan Hindistan’a doğru akınlar yaparlar XIII yyda Cüzcani tarafından yazılan Tabakat-i Nasiri’de Gurluların büyük sultanı Muhammed B Sam’ın Hayber’i geçerek Gaznelilerin kalıntılarına son verip İndus ve Pencap boylarına kadar indiği yazılıdır Gurlu Sultanı Muhammed B Sam’ın oğlu yoktur Varis olarak “Benim birçok oğlum var onlar da Türk Memluklarımdır Onun için binlerce halefim vardır” diye ifade eder Cüzcani’ye göre Mu’izzi Memluklar, Kutbed-din Aybeg, Nasır ed-Din Kabaca, Baha ed-Din Tuğrıl, Tac ed-Din Yıldız ve Kalaçlı İhtiyar ed-Din Muhammed’dir Yıldız ve Aybeg Sam’ın damadır Bunlarla Sam 1206 tarihinde suikast sonucu ölene kadar Gazne, Lahor, Eski Delhi ve Hindistan’da Türk hakimiyetini sürdürmüşlerdir

Delhi’de ilk TÜRK SULTANLIĞI AYBEG sayesinde kuruldu Hindistan’da Türk – İslam kültürünün ve mirasının temelleri atıldı ( Kuzey –Batı Hindistan 1206 -1210) Böylece Hinduların Dili’si Delhi olur Alimlere son derece saygılı olan Aybeg Türk geleneklerine sıkı sıkıya bağlı idi Çögen/ Çevgan oyunu sırasında atından düşerek ölen Aybeg’in en önemli eseri Delhi’nin ortasına diktirdiği KUTUB MİNAR ( Kutbi Minaresi) idi

Bundan sonra Kıpçak asıllı Türklerden Şemsiler (1211-66 ), Balabanlılar (1266-1290 ), Kalaçlar (1290-1320 ), Tuğluklar (1320-1414) saltanat sürdürmüşlerdir Şemsiler; Şemsed din İltutmuş, Balabanlılar; Balaban, Kalaçlar (24 Oğuz boyundan biridir); Melik Tınaz Şah önderliğinde Hindistan’da büyük hizmetler vermişlerdir Kalaçlar altın çağını Ala ed-Din Muhammed döneminde yaşadı Tüm Hindistan, Seylan dahil Delhi’ye bağlandı

Tuğluklardaki en önemli dönemlerden birisi Firuz Şah dönemidir 1388’de 83 yaşında ölen Firuz Şah her işinde âlimlere danıştı, dış seferlerden çok iç işlerle uğraştı Devleti mali ve iktisadi alanda büyük gelişmeler sağladı 1398’de Timur Han’ın Hindistan’a girmesiyle Delhi Sultanı Mahmud Şah’ı yenildi Delhi Timur’un eline geçti 1399 senesinde Timur’un Türkistan’a geri dönmesinden sonra Mahmud Şah yeniden başa geldi ve 1413’e kadar hükümdarlığını sürdürdü Firuz Şah döneminde 50 sulama bendi, 40 cami, 30 medrese, 20 hamam, 100 kervansaray ve han, 5 darüşşifa, 100 türbe ve mezar, 10 hamam, 150 sulama kuyusu ve havuz, 100 köprü yaptırmış

Tuğluklardan sonra Müslüman menşeili Seyyidiler (1414-1451), Lodiler (1451-1489), Suri/Afganlılar (1540-1555) Delhi’de iktidar oldular

1526’da ise Hindistan’da yeni bir devir başladı Babur’un liderliğinde Delhi iktidarına yeniden Türkler geçti 1858’e kadar Kuzey Hindistan’da iktidarda kalan bu hanedanın atası Babur-Şah Moğollardan bahsederken; “Şu uğursuz Moğol yağmacıdır Yağma yapacak birilerini bulamazsa döner kendi milletini yağmalar” diyecek kadar kendini Moğol’dan ayırmasına, Türkçeyi konuşup, Türk kültürünü temsil etmesine rağmen; batılı yazarlar, Babür’ü ve Babürlüleri Moğol yapmıştır Babür Türk İmparatorluğu Babür Şah ile başlamış ve Hümayun, Ekber, Cihangir, Şah Cihan ve Evrengzib Şah ile devam etmiştir Bugün Hindistan’daki önemli tarihi eserlerin büyük çoğunluğu Babürler dönemine aittir

Hintliler komşularının topraklarını ele geçirme düşüncesinde hiçbir zaman olmadılar Genelde kuzey batıdan saldırılara maruz kaldılar ve kültürleri gelenlerden etkilendi Gelenlerin en önemlileri Türklerdi İndo – Turcica çalışmalarına dayanılarak verilen bilgilere göre MÖ: 2 yydan itibaren Türkler Hindistan’da etkili olmaya başlarlar Bu nedenle bugün Hindistan’da sanat, müzik, resim gibi alanların yanında idari yapıda da Türk tesirlerini görebiliriz Aslında bu tesirlerin temellerini MÖ 1 binlerde aramak gerekir Zira Hint kaynakları Saka, Turüşka ve Hüna adları ile ilk çağlarda da sadece bir toplumun yani Türklerin boylarını belirtmektedirler


Babür İmparatorluğu
Babûr İmparatorluğu Timur'un beşinci batından torunu Babür tarafından, 1526'da kurulmuştur 1483'te Fergana'nın başkenti Ardician'da dünyaya gelen Babür, 1494'te babası Ömer Şeyh Mirza'nın ölümü üzerine, Fergana hükümdarı oldu Fakat Babür, Özbeklerin büyüyen kuvvetleri karşısında, kendisi için orada sağlam bir yer elde etmenin mümkün olamayacağını anlamıştı Bundan dolayı, 1504'te Kâbil'i, daha sonra Kandehar'ı alarak orada yerleşti 1508 Eylülünde ilk defa Hindistan'a akın yaptı Üç ay süren bu akında, ülkeyi tanıdı ve pek çok ganimet elde etti Kasım 1519'da Hayber'i geçerek Hindistan'a girdi Peşaver yakınlarına geldi Beş defa Pencap'a sefer yaptı Bu seferler neticesinde, Kuzey Hindistan'ı fethetti Kasım 1525'te, Hindistan'ı fethetmek üzere Kâbil'den hareket etti 21 Mayıs 1526'da, Panipüt Meydan Muharebesinde, İbrahim Ludi'nin büyük ordusunu yok etti Böylece Hindistan Türk İmparatorluğu tacı, Babür'e geçmiş oldu Aralık 1526'da, dünyanın en büyük şehirleri arasında olan Delhi, Agra ve Hanpur fethedildi Babür, Agra'yı başkent yaptı
Babür Şah, 1527'de Hinduların üzerine yürümek niyeti ile Agra'dan hareket etti Ludilerin Racistan'daki kontrollerini kaybetmeleri üzerine müstakil hale gelen Hindular, hükümdarları Rana Senka'nın etrafında toplanarak, 100000 kişilik bir ordu ve birkaç yüz fille yeni Hindistan fatihinin üzerine yürümeye başlamışlardı Bu, çok kritik tarihi bir andı Babür'ün harbi kaybetmesi demek, Ganj Vadisinin Hinduların eline düşmesi, netice itibariyle beş asırlık Müslüman-Türk hakimiyetinin Hind kıtasında son bulması demekti Babür, 13500 kişilik pek seçkin bir Türkistan atlı birliği ile düşman üzerine yürüdü Yanında Osmanlı Türklerinden Mustafa Rumi'nin kumanda ettiği bir topçu birliği de vardı Hindularda top ve tüfek yoktu Ateşli silahlar ve Türk atlısının üstün savaş kabiliyeti, Babür'e parlak bir zafer kazandırdı Düşman tamamen imha edildi Bu zafer, Müslüman-Türklerin Panipüt'ten daha büyük bir zaferiydi Biyana civarında geçen bu meydan muharebesi, Babür'e "Gazi" unvanını kazandırdı
Babür Şah zamanında ülkenin sınırları, güneyde Vindiya Dağlarından, kuzeyde Amu Derya'ya (Ceyhun) kadar uzandı 25 Aralık 1530 yılında, Agra'da vefat eden Babür Şahın yerine, 22 yaşındaki büyük oğlu Hümayun Mirza geçti
1508'de Kabil'de dünyaya gelen Nasireddin Hümayun Şah, saltanatının ilk zamanlarında, kardeşi Kamran Mirza ile uğraşmak zorunda kaldı Zamanında asıl tehlike, Şir Han Sur'dan geldi Hümayun, 1540 yılında başkent Agra'yı terk etmek mecburiyetinde kaldı Böylece 15 yıl için, taht Surilerde kaldı Hümayun'un elinde Afganistan, Sind, Kuzey Pencab, Keşmir ve Belucistan kaldı 1543'te Hümayun, Kuzey Pencap, Sind ve Belucistan'ı da Surilere bırakmak zorunda kaldı Kendisi, Şah Tahmasb Safevi'ye sığındı ve 1553 Ocak ayına kadar orada misafir edildi Daha sonra Eylül 1554'te, Safevi Şahının desteği ile, kardeşi Kamran Mirza'dan Kandehar'ı alarak, baba mirasını toplamaya başladı Aynı senede kardeşini Kâbil'den uzaklaştırarak Afganistan'a sahip oldu Daha sonra Bedahşan'ı da aldı 1555 Şubatında, Hindistan'ın tekrar fethine girişti ve büyük Pencap havalisine hakim oldu Timuroğullarının ve babasının Hindistan'da büyük prestijleri olduğu için, çok iyi karşılandı Surilerle 22 Haziran 1555'te yapılan Maçivara Meydan Savaşının kazanılması, Hind kapılarının tamamen açılmasını sağladı Bu zafer, Babür Devletinin ikinci kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir
28 Ocak 1556'da vefat eden Hümayun, yumuşak bir huya sahipti Düşmanları tehlikeli rakipler olsa bile, her zaman affetme alçak gönüllülüğünü göstermiştir Kardeşi Kamran Mirza sık sık isyan etmesine rağmen, onu her zaman affetmiştir Hümayun, ülkesinin imarına önem vererek, İslami karakterde birçok binalar yaptırmıştı Ölümü, o sırada Hindistan'da bulunan büyük Türk denizcisi Seydi Ali Reis'in tavsiyesine uyularak, oğlu Ekber'in tahta çıkışına kadar gizli tutuldu Hümayun, Delhi'de defnedildi Hanımı Hamide Banu, onun için, bugün bile sanat yönünden herkesin ilgisini çeken muazzam bir türbe yaptırdı
Hümayun'dan sonra devlet idaresi, oğlu Celaleddin Ekber'in eline geçti Ekber zamanında Babür İmparatorluğu, sayılı dünya devletleri arasına girdi
Şubat 1556'da tahta çıkan Ekber'in ilk senelerinde devletin idaresi, babasının yardımcısı Bayram Hanın elinde kaldı Ekber'in atalığı olan Bayram Han, Ekber tarafından Han-ı Hanan yani başvezirlik makamına yükseltildi Devletin idare edilmesinde, Bayram Hanın çok emeği geçti
Ekim 1556'da saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Surlularla Panipüt'te yapılan savaşı, Babürlüler kazandı Müteakiben Malva, bağımsız Racput devletleri, Gucerat ve Handeş ele geçirildi Bengal, bir defa daha Delhi'nin idaresi altına girdi Bir çok istilacılar için Hindistan'a geçit veren kuzeybatı hududu, Kâbil ve Kandehar'ın ele geçirilmesi ile emniyet altına alındı Bununla beraber, Kandehar şehrinin alınması, İran ile uzun bir süre çekişme sebebi oldu Diplomatik seviyede en çok Safeviler ile dostluklar kuruldu Özbek hükümdarı Abdullah Han ile kendi topraklarını, hudutlarını tayin için bir anlaşma yapıldı Hind Okyanusunda bulunan Portekizlilerden gelen müşterek tehlike karşısında, Osmanlılar ile de temaslar yapıldı Fakat, Delhi ile İstanbul arasındaki çok uzun mesafe, büyük bir Sünnî ittifakının doğmasını engelledi
Diğer taraftan Ekber Şah, "Din-i İlahi" adı ile derleme bir din kurmaya çalışıyordu Bu din sayesinde, bütün tebaası üzerinde manevî ve ruhanî hükümdarlığını tesis etmek arzusundaydı Ancak Mecusi, Brehmen ve Hıristiyanlara hürriyet tanırken, Müslümanlara zulüm ve işkence ederdi Ekber'in din düşmanlığını, zamanının büyük din alimlerinden ve Hindistan'ın Serhend şehrinde yaşamış olan İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi hazretleri, Mektubat adlı eserinde uzun anlatmaktadır
Ekber, saltanatında, bir taraftan sınırlarını genişletirken, diğer taraftan da askerî ve idarî sahalarda faaliyette bulundu İlk olarak damgalama usulünü getirdi Ülkedeki topraklar, olduğu gibi hükümdara bağlı devlet toprağı haline getirildi Ordu subaylarına ve memurlara derece verildi Arazi gelirlerini kontrol etmek için, "Kurubi" adı verilen tahsildarlar teşkilatı kuruldu
1603 yılında şiddetli bir dizanteri hastalığına yakalanan Ekber, bütün tedavilere rağmen iyileşemeyerek çok geçmeden öldü Cesedi, o zamanlar Behiştabad, daha sonra İskender adı verilen bahçeye gömüldü Sonradan, halefleri tarafından, üzerine büyük bir türbe yapıldı
Ekber'in yerine, ölümünden önce tayin ettiği Selim adlı oğlu, Muhammed Cihangir Şah adıyla tahta geçti 35 yaşında olan Cihangir, saltanat değişikliğinden faydalanarak başkaldıranların Delhi'ye bağlanması için çalıştı Onun en büyük icraatı ve hizmeti, babasının İslam âlimlerine karşı yürüttüğü baskıyı kaldırmasıdır Ayrıca, ağır ve ezici cezalara son verdi Vergi toplanmasındaki bozuklukları gidererek, vergi gelirlerinin daha sıhhatli bir şekilde devlet hazinesine girmesi için tedbirler aldırdı
Bu hizmetlerinin yanında, Avrupalılara Hindistan'a ticaret tesisleri kurma izni, ilk defa bunun zamanında verildi Böylece İngilizlerin Hindistan'a sızmalarına zemin hazırlanmış oldu Cihangir, Ekim 1627'de Keşmir'den Lahor'a giderken yolda vefat etti Cihangir'in cesedi, dinî merasimden sonra, Lahor civarında Şah Dara'da toprağa verildi
Cihangir Şahın, devlet adamlığı yanında edebî cephesi de büyüktür Tüzük-i Cihangirî adıyla yazdığı eseri, çok kıymetlidir
Cihangir'in yerine oğlu Şah Cihan, Şehabeddin unvanı ile tahta geçti Devrinde, Hindistan'da ileri gelen Müslüman devletleri ile mücadele etti Bunların başında Nizamşahiler gelmekte idi 1630'da harekete geçen Babürlüler, Nizamşahları, Devletâbad'a kadar sürdüler Bu arada Darur şehri ele geçirildi Ertesi yıl Devletabad da alınıp Nizamşahlara büyük bir darbe vuruldu
Cihan Şahı uğraştıran diğer bir mesele de o sırada Hindistan'da hatırı sayılır bir devlet olan Adilşahlardır Uzun mücadelelerden sonra Şah Cihan'ın üstünlüğünü tanıması şartı ile aralarında anlaşma sağlandı
Orta Hindistan'ın diğer üçüncü güçlü devleti, Kutubşahlar idi Bunlar Şiiliği benimsediklerinden, Sünni olmaları için Şah Cihan tarafından bir ferman yollanmıştır Ayrıca Şah Cihan, Safeviler adına okunan hutbenin kendi adına okunmasını istedi Şah Cihan, büyük bir orduyla Dekken'e gelince, Kutubşahlar korktular ve hutbede dört halifeyi ve Şah Cihan'ı zikrettikleri gibi, yıllık bir miktar vergi ödemeyi de kabul ettiler Böylece, bu devletlerle olan meseleler, Babürlülerin lehine olarak halledildi
İran, Osmanlı ve Avrupa devletleri ile münasebet kuruldu Bu sırada Portekizliler, Hugli'de koloni kurdular ve köle temini için Bengal'de insan avına giriştiler Bunu haber alan Şah Cihan, 1632'de meseleye el atıp, Hugli yöresini zaptetti ve Portekizlileri sadece bir şehirde oturmaya mecbur etti
Şah Cihan, 1652'de hastalanınca, oğulları arasında taht kavgası başladı Evrengzib adındaki oğlu, kardeşlerine hakim olduktan sonra, babasını da tahtından indirerek, Temmuz 1658'de, Agra'da, sultanlığını ilan etti
Evrengzib Alemgîr zamanında Gürganiye Devleti, eski haşmetli devrini yaşadı Evrengzib, dinine bağlı olup, âlimleri severdi Brehmenlerle ve Şiîlerle mücadele edip, Şiî sultanlıklarını ortadan kaldırdı Büyük âlim İmam-ı Rabbanî hazretlerinin oğlu Muhammed Ma'sum Farukî ve onun oğlu Muhammed Seyfüddin hazretlerinden feyz aldı 50 sene adaletle hüküm sürdü Şeyh Nizam Muinüddin başkanlığındaki bir heyete, Hanefi mezhebi üzerine Fetava-i Hindiyye adındaki çok kıymetli fetva kitabını hazırlattı
Evrengzib, dış siyasete de önem verdi Safevilerle olan dostluk devam ettirildi Basra ve Arabistan'la mektuplaşmalar oldu Mekke şerifine elçiler yollanarak, büyük maddi yardımda bulunuldu Bu devrede, Osmanlı - Gürgâniyye münasebetleri de ileri safhada idi Padişah İkinci Süleyman'ın, Hindistan elçiliği ile vazifelendirdiği Ahmed Ağa, 1690 yılında büyük bir merasimle karşılandı ve Anadolu'nun temsilcisi olarak kabul edildi Batılı devletlerden İtalya, Fransa ve İngiltere ile de temaslarda bulundu "Ebü'l-Muzaffer", "Muhyiddin Evrengzib", "Padişah" ve "Gazi" unvanlarına sahip olan Evrengzib, yakalandığı rahatsızlıktan kurtulamayarak Mart 1707'de vefat etti
Gürgâniyye Devleti, Evrengzib'den sonra parlaklığını kaybetti Devlet, halefleri zamanında uçuruma gittiği gibi, hükümdarlar da gelişen dış baskı neticesinde yıprandılar Hindistan'daki diğer Türk devletleri için kaçınılmaz bir hastalık haline gelen Hindulaşma, bu tarihten itibaren Babürlüler için, içten çöküşü hazırlayan bir sebep oldu
Babür Devletinde çökme alâmetleri, 18 yüzyılda hissedilmeye başlandı Evrengzib'den sonra tahta geçen Bahadır Şah, devlet işlerini düzene koyduktan sonra, Racput meselesini halletmek istedi Fakat bu arada ayaklanan kardeşi ile mücadele etmek zorunda kaldı ve onu öldürttü Bir müddet asilerle uğraşan Bahadır Şah, (1707-1712) tarihleri arasında hüküm sürdükten sonra, 1712'de Lahor'da vefat etti
Bahadır Şah'ın yerine, Cihangir Şahın bir yıllık saltanatından sonra, Ferruh tahta çıktı Bunun zamanında devlet iç mücadeleye sahne oldu ve büyük parçalanmalar görüldü 1722'de Safevilerin yıkılması ile yeni bir birlik teşkil ederek tahta çıkan Nadir Şah, aslen Kalaçlara dayanan ve Afganlaşmış olan Gılzaylar üzerine yürüdü Gılzaylar yenilince, Hind sınırına sığındılar Bu yüzden Nadir Şah, Babürlüleri birkaç defa ikaz etti Ancak, Babürlülerin Gılzaylara ses çıkarmadığını görünce, 1738'de sefere çıkıp, önce Babürlülerin ata yurdu olan Kâbil'i daha sonra da Pencap ve Delhi'yi işgal etti Ders vermek için Delhi'yi yakıp yıkan Nadir Şah, ele geçirilen Hind hazinelerini İran'a taşıdı
Diğer taraftan Avrupa devletleri de, Babür Devletinin hakimiyetini zaafa uğratmak için büyük çaba sarf ettiler Alemgir adlı Babürlü hükümdarı, veziri Gazieddin tarafından öldürülünce, tahta 1760 yılında İkinci Şah Alem geçti Şah Alem, ilk olarak İngiliz himayesine giren Babürlü hükümdarı oldu Bunun zamanında İngilizler, hakimiyetlerini Bengal'den Orta Hindistan ve Racputana'ya kadar genişlettiler 1764'te Badsar Savaşından sonra, Bihar hakimiyetinden vazgeçen Şah Alem, İngiliz karargâhına sığındı İngilizlerin himayesinde, Allahabad'da hayatını sürdüren Şah Alem, o hayattan bıkarak Maratalarla birleşmek üzere şehri terk etti Böylece Şah İkinci Alem, bir müddet bunların himayesinde yaşadı Marataların önemli reislerinden olan Sindia, yavaş yavaş kendisine kuvvetli bir krallık meydana getirerek, Agra ve Delhi'yi ele geçirdi Babürlülerin varisi olduğunu ilan etti 1803'te Marataların güçlenmesini Hind politikasına uygun görmeyen İngilizler, Sindia'yı mağlup ettiler Şah İkinci Alem, tekrar İngilizlerle karşı karşıya kaldı Bu Avrupa devletinden bazı imtiyazlar koparmak istediyse de, İngiliz komutanı, teklifleri her defasında geri çevirdi Bununla beraber, Babürlü ailesinin geçimini sağlamak üzere bir miktar para verdiler Gerçek idare ise İngiliz temsilcisi tarafından yürütülmekle beraber, Delhi'den tebliğ edilen emirlerin, hükümdar adına olmasına ses çıkarmadılar Bir müddet sonra, İngiliz-Babür münasebetlerinde protokol kaldırıldı İngiliz genel valisi, Şah İkinci Alem'e eş duruma getirildi Hükümdarın adı, paralardan kaldırıldı
1837'de Babürlülerin son hükümdarı tahta çıktı Asıl adı Ebü'l Muzaffer Siraceddin Muhammed olan İkinci Bahadır Şah, bu tarihte, resmen sözde hükümdar ilan edildi 1857'de büyük bir ayaklanmada bulunan İkinci Bahadır Şah, bu hareketi ile, para kestirmeye ve hutbe okutmaya muvaffak oldu Ancak İngilizler, bu duruma şiddetle tepki gösterdiler Bir İngiliz ordusu, Delhi'yi Babürlülerin elinden aldı İngilizler, Delhi'de evleri, dükkânları basıp, malları, paraları yağma ettiler Kadınları, çocukları dahi kılıçtan geçirdiler İçecek su bile bulunmaz oldu Hümayun Şahın türbesine sığınmış olan çok yaşlı şahı, çoluk-çocukları ile, elleri bağlı olarak, kale tarafına götürdüler Patrik Hudson, yolda, şahın üç oğlunu soydurup, don ve gömlekle bırakıp, göğüslerine kurşun sıkarak şehid etti Kanlarından içti Cesetlerini kale kapısına astırdı Bir gün sonra, başlarını İngiliz kumandanı Henri Bernard'a götürdü Sonra, başları suda kaynatıp şaha ve zevcesine çorba olarak gönderdi Çok aç olduklarından, hemen ağızlarına koydular, fakat çiğneyemediler, yutamadılar Ne eti olduğunu bilmedikleri halde, çıkarıp toprağa bıraktılar Hudson haini,
"Niçin yemediniz? Çok güzel çorbadır Oğullarınızın etinden yaptırdım!" dedi
Sonra, sultanı, zevcesini ve diğer yakınlarını, Rangon şehrine sürüp hapsettiler Sultan, 1862'de zindanda vefat etti Delhi'de 3000 Müslümanı kurşunlayarak, 27000 kişiyi de keserek şehid ettiler Ancak gece kaçanlar kurtulabildi Hıristiyanlar, diğer şehirlerde ve köylerde de sayısız Müslümanı öldürdüler Tarihî sanat eserlerini yıktılar Eşi bulunmayan, kıymet biçilmeyen ziynet eşyalarını gemilere doldurup, Londra'ya götürdüler Allâme (büyük alim) Fadl-ı Hak, 1861'de Andoman adasında, zindanda, İngilizler tarafından şehid edildi
İkinci Bahadır Şahın ölümü ile, Babür Hanedanı, Hindistan'da tarih sahnesinden çekildi İngilizler, siyasi iktidarı ele geçirip, hemen her yerde yaptıkları gibi, Hindistan'ı da bir isyanlar diyarı haline getirdiler Değişik inanç ve kültürdeki insanları birbirine kışkırtarak, onların birlik ve düzenine imkân vermeyip, malî kaynakları kendi ülkelerine akıttılar Ayrıca, Müslümanlar arasındaki yardımlaşmayı ve kardeşliği yıkmak için çeşitli entrikalar çevirdikleri gibi, ajanları vasıtasıyla "Kadıyânîlik" denilen bozuk bir mezhep ortaya çıkararak, Müslümanları doğru yoldan saptırmaya çalıştılar Bu tarihten sonra İngilizler, Hindistan'a yerleşerek, Babür (Gürgâniyye) İmparatorluğunun tarih sahnesindeki yerini aldılar
Babür Şahın kurduğu Timuroğulları veya Gürgâniyye Devletinin on yedi hükümdarı, kronolojik olarak, aşağıdadır
Hükümdarın Adı / Tahta Geçişi
Babür Şah / 1526 Hümayun Şah / 1530 Ekber Şah / 1556 Selim Cihangir Şah / 1604 Şah Cihan / 1628 Evrengzib Alemgir / 1658 Şah-ı Alem Bahadır / 1706 Cihangir İskender / 1712 Ferruh / 1713 Refiudderecat / 1719 Şah Cihanı Sani / 1719 Muhammed Şah / 1719 Ahmed Bahadır Şah / 1747 Alemgir-i Sani Şah / 1753 Şah-ı Alem Sami Şah / 1759 Ekber Şah-ı Sani / 1806 Bahadır Şah-ı Sani / 1837




Panipat Zaferi
Babür 1525'te hep hayallerini kurduğu Hindistan'ın tamamını fethetmek üzere Kabil'den ayrılır Ama bu ayrılış öyle bir ayrılış değildir O çok sevdiği Semerkand'dan vazgeçmiş, Kabil ile vedalaşmış ve yönünü Delhi'ye çevirmiştir artık 1526'da, yani Osmanlıların Mohaç Zaferinden birkaç ay önce, Paniput Meydan Muharebesinde Sultan İbrahim Ludi'nin 100000 asker ve 1000 filden müteşekkil büyük ordusunu yenerek Türk İslam tarihine altın harflerle Babür Şahlar İmparatorluğunun ismini yazmıştır
Bu zaferle Babürlüler (Gürgâniyye) Devletini kesin olarak kurdu kabul edilir (1526) Böylece Hindistan Türk İmparatorluğu tacı Ludilerden Babür'e geçmiştir
Bu başarıdan sonra Delhi, Agra ve Hanpur'u alan Babür Şah, Agra'yı başşehir yaptı 1527'de Hindular üzerine yürümek için Agra'dan çıktı Hindular, aralarında ittifak kurduktan sonra, 100000 kişilik bir ordu ve birkaç yüz zırhlı fille yeni Hindistan fatihinin üzerine yürümeye başladılar Çok kritik ve tarihi bir andı Babür'ün harbi kaybetmesi demek, Ganj Vadisinin Hinduların eline düşmesi, netice itibariyle beş asırlık Müslüman ve Türk hâkimiyetinin Hint kıtasından atılması demekti Babür 13500 kişilik pek seçkin bir Türkistan atlı birliği ile düşman üzerine yürüdü Yanında Osmanlı Türklerinden Mustafa Rumi'nin kumanda ettiği bir topçu birliği de bulunuyordu Hindularda ne top, ne de tüfek vardı Ateşli silahlar ve Türk atlısının üstün savaş kabiliyeti, Babür'e savaşı kazandırdı Düşman tamamen imha edildi Bu, Babür Şah için Paniput'tan daha büyük bir zaferdi Biyana civarında geçen bu Kanva Meydan Muharebesinde birkaç saat içerisinde düşmanı yok eden Babür, "Gazi" unvanını aldı Meşhur Zeynüddin Hafî'nin torunu Şeyh Zeyn Hafî'nin kaleme aldığı Zafername, bütün İslam memleketlerinin hükümdarlarına gönderildi Bundan sonra Udh eyaleti de fethedildi Art arda yapılan fetihlerle Babür İmparatorluğunun sınırları çok genişledi


Lûdî'ler Üzerine Yapılan Sefer

1507 yılında padişah ünvanını alan Babür kendisini Timur'un en büyük varisi ilan etti Ele geçirdiği yeni toprakları sadık beyleri arasında baylaştırdı İdare ve orduyu düzene soktu 1519'da Sind Irmağı'nı geçerek Pencab yöresinde hakimiyet kurdu 1522'de Sind ve Belücistan arasındaki bölgeye de hakim oldu 1524'de Delhi Sultanı İbrahim Ludî'nin kuvvetlerini yendikten sonra Lahor'a girdi
İmrahim Ludî'nin 100 bin asker ve 1000 filden oluşan büyük bir ordusu vardı Bu ordu ile Babür'ü yok etmek azmiyle üzerine yürüdü Babür'ün asıl kuvveti ise 13,500 kişilik şeçkin Türkistan atlılarından ibaretti Ama ateşli silahlara da sahipti Osmanlı Türlerinden Mustafa Rumi adlı subayın idare ettiği bir topçu birliği vardı Babür'e savaşı kazandıran bu topçu birliği ve atlı askerleri oldu
Hinduların ateşli silahları yoktu Yarım gün süren savaşta, Ludî'nin ordusundan 40 bin kişi ölmüş, büyük bir kısmı esir alınmış, diğerleri de kaçmışlardı İbrahim Ludi bu savaşta öldüBundan sonra Delhi'ye giren Babür, 1526'da Hint-Türk İmparatorluğu'nu kurmuş oldu 1527'de putperest Hindulardan oluşan bir orduyu yenince "Gazi" ünvanını aldı

Hûmayun Şah Dönemi

Babasının ölümü üzerine tahta çıkan Humayun 26 yıl saltanat sürdü Fakat saltanatının ilk yıllarında tahtına göz dikenlerle ve babasının yendiği düşmanlarla mücadele etmek zorunda kaldı Altı erkek kardeşi vardı Onlara ve öteki akrabalarına geniş araziler ve başka tavizler vererek tahtını korudu
Öte yandan, Ludî hükümdarı Mahmud Ludi, Afgan emirleri ve bazı racalar ile birleşerek Humayun'a karşı harekete geçti Gucerat hükümdarını da hareket için tahrik etti Fakat Humayun Şah ikisini de yendi Ancak çok geçmeden kardeşler arasında da kavga çıktı Gucercat valisi olan kardeşi Askerî, başkent Arga üzerine yürüdü Sonunda barıştılar ama kardeşler arasında birlik yine sağlanamadıBu sırada, Ludîlerin yerine Sur Devleti'in kurmaya çalışan Şir-Han, bir gece Agra'ya baskın yaptı ve Hümayun Şah, kardeşlerinden de yardım görmeyince Şah Tahmasb'a (Safevilere) sığındı
Şir-Han Safevîleri ortadan kaldırmak için Osmanlılarla anlaşınca Şah Tahmasb da Humayun Şah'ı kendi ordusu ile destekleyerek onun üzerine, yani Hindistan'a gönderdi Bu Hümayun Şah için iyi bir fırsat oldu Artan ve toparlanan kuvvetleriyle Kabil, Kandehar ve Bedahşan'ı geri aldı Babası Babür gibi o da Kabil'i üs yaparak yeniden fetihlere başladı 1555'te büyük Afgan ordusunu yenerek Delhi'ye girdi Kardeşleriyle anlaştı ve yeniden İmparatorluğa hakim oldu
Hümayun Şah Tahmesb'dan yardım görse de Şiiliğe itibar etmedi ve Safevîleri kendi devletinin geleceğini tehdit eden bir tehlike olarak gördü Onun için Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a "Padişah Baba" diye hitap eder mektuplar yazdı Doğunun kendisine bırakılması halinde Safevî tehlikesini birlikte yok edebileceklerini bildirdi
Humayun Şah, babası Babür Şah kadar iyi bir kumandan ve idaresi değildi Sık sık ayaklanmalar oluyordu Ama yine de imparatorluğu koruyabilmişti


İmparatorluğun İkiye Bölünüşü

Evrengzib'den sonra, kabiliyetsiz şehzadelerin birbirlerine düşmeleri, racaların isyanı, ülkeyi sarstı ve gerileme başladı Nihayet Alemgir'in (Evrengzib'in ) oğullarından I Bahadır Şah tahta çıktı Fakat onun zamanında Racputlar isyan ettiler Sih'ler de başkaldırdı ve büyük karışıklıklar yarattılar Bu kargaşalıktan yararlanan Afganlılar bağımsızlıklarını ilan etmekte gecikmediler
1723'te "Delhi" ve "Haydarabad" şahlıkları olmak üzere ülke ikiye ayrıldı Bu durumdan yararlanan İran (Avşar) hükümdarı Nadir Şah 1739'da Kuzey Hindistan'ı ve Delhi'yi zaptetti Çok büyük ganimet aldı Hint-Türk İmparatorluğu'nun hazinesinden o zamanın parasıyla 700 milyon rupilik kısmına el koydu Fakat Bahadır Şah'ın torunu yerine bıraktı İdare Nadir Şah'ın tayin ettiği umumi valinin elindeydi
1748'de bu defa Afganlı Ahmed Şah Hindistan'a girdi Sind, Pencap ve Keşmir eyaletlerini hakimiyeti altına aldı

İngilizlerin Hindistana Hakim Oluşu

Babürlü Hakimiyeti iyice zayıflamış, sınırları daralmıştı 1760'ta II Alemgir Şah, veziri tarafından öldürüldü ve yerine IIŞah Alem geçti Bu şah, ülkeye gittikçe yayılan İngilizlerle savaştı Ama, 1764 Baksar Savaşında yenilgiye uğrayınca, İngilizler idareye hakim oldular ve bundan sonra gelen hükümdarlar bir İngiliz memuru olmaktan ibaret kaldılar
1766'da Allahabad Anlaşması'yla pekişen İngiliz hakimiyetinden sonra bazı direnişler, isyanlar oldu Mesela 1857'de büyük "Sipahi isyanı" çıktı Ama İngilizler bu isyanı da bastırdıktan sonra 1858'de bütün Hindistan'ı İngiliz İmparatorluğu'na kattılar 1877'de Kraliçe Victoria resmen Hindistan İmparatoriçesi ilan edildi

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla