Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Charles Darwin

Eski 05-28-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Charles Darwin



CHARLES DARWIN
(1809 - 1882)



Charles Darwin 1809’da Birminhan’da hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu 16 yaşında tıp eğitimi görmesi için Eidinburgh Üniversitesi’ne gönderildi Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversitesi’de öğrenim görmesini önerdi Bununla birlikte Charles’i en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi Cambridge’de öğretim görevlisi olan Joseph S Henslow’la tanıştı ve daha sonra da dost oldu Darwin, Henslow’un sayesinde Güney Amerika kıyılarına yapılan resmi keşif gezisine katılma imkanı buldu Yine bu dönemde Darwin’in doğa bilim görüşlerini etkileyen bir başka şey de Alexander von Humboldt’un kitaplarıdır Humboldt’un kitapları ona kendi deyimiyle “doğabiliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak” isteğini uyandırdı Darwin, bu bağlamda 27 Aralık’ta başlayacak ve 5 yıl sürecek bir deniz yolculuğuna çıktı

Charles Darwin, yolculuk dönüşü zooloji ve jeoloji konusundaki incelemelerini ve yolculuk günlüğünü yayınladı Bütün bunlar onun kamuoyunda ün kazanmasını sağladı

TÜRLERİN KÖKENİ
Darwin nihayet bu geziler ve araştırmalardan sonra temel eseri olan Türlerin Kökeni’ni yayınladı (1843) Bu eserin yazarken Darwin özellikle Thomas Malthus’un Toplumun Gelecekteki Gelişmesine Etkileri Açısından Nüfus Üzerine Bir Deneme eserinden etkilenmişti Malthus’a göre, bir insan veya hayvan topluluğu, bütün bireyleri yetişkin yaşa gelir ve ürerse çok büyük bir hızla iki katına çıkabilir Buradan hareketle de Darwin meşhur Doğal Ayıklama tezini geliştirir Teze göre; “hayvan topluluklarının az çok kararlı bir nüfusu korumalarını, çok sayıda bireyin üreme yaşına gelmeden ölmesine bağlıdır Ancak kendilerini yaşam koşullarına iyi uyarlayanlar üreyecek yaşa gelebilmektedir Her şey sanki yaşam zorlukları üremeye yatkın bireyler arasında bir ayıklama yapıyormuş gibi gerçekleşmektedir

Bu ve bunun gibi bir çok iddia içeren kitap o dönemde bir çok kişinin tepkisini çekmişti Özellikle dini ve felsefi eleştiriler yapıldı Tartışmanın en can alıcı bölümlerinden biri, İngiliz Bilimsel İlerleme Derneği’nin 30 Haziran 1860’ta Oxford’da toplanan yıllık oturumunda meydana geldi Anglikan Piskoposu Samuel Wilberforce bu toplantıda Darwin’in tezine çok sert eleştiriler getirdi

Bir çok bilim adamı türlerin evrimini kabul etmekle birlikte doğal ayıklama tezine karşı çıktılar Felsefi karşı çıkışlar ise Darwin’in bu tezinin ırkçılığa varabilecek sonuçlar doğuracağı yönündeydi Charles Darwin’in mücadele dolu hayatı 1882’de sona erdi Geliştirdiği kuramlar halen günümüzde tartışılmaktadır Düşünce tarihinde pek az bilim adamı Darwin ölçüsünde tepki çekmiştir Evrim kuramını içine sindiremeyenler, onu hiçbir zaman bağışlamamışlardır

Yaşadığı dönemde, "Maymunla akrabalık bağın annen tarafından mı, yoksa baban tarafından mı?" diye alaya alınmıştı Günümüzde ise daha ileri giden , onu bir "şarlatan" diye karalamak isteyen çevreler vardır Bir bilim adamına gösterilen bu tepkinin nedeni neydi? Darwin kimdi? Ne yapmıştı? Darwin küçük yaşlardayken de horlanmıştı hem de babası tarafından : "Seni, anlaşılan ava çıkma, köpeklerle eğlenme ve fare yakalama dışında hiçbir şey ilgilendirmiyor Geleceğin, kendin ve ailen için yüz karası olacaktır"

Geleceğin, yüzkarası olacağı söylenen çocuk, biyolojinin anıt yapıtı Türlerin Kökeni'nin yazarı, tüm çağların sayılı bilim adamlarından biri olur Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Charles Darwin , sekiz yaşına geldiğinde annesini yitirdi Çocuğunun iyi yetişmesi yolunda hiçbir şey esirgemeyen babası, başarılı ve saygın bir hekimdi Dedesi , Erasmus DARWiN , evrim konusuyla ilgilenen tanınmış bir doğa bilginiydi Entellektüel bir çevrede büyüyen Charles, okulda parlak bir öğrenci değildi Öğretmenleri arasında ona "aptal" gözüyle bakanlar bile vardı Oysa bu bakış yüzeysel bir izlenimi yansıtmaktaydı Sıkıntı, Charles'in okul programıyla bağdaşmayan kendine özgü ilgilerinden kaynaklanıyordu Hayvanlara özellikle de böceklere derin bir ilgisi vardı Daha küçük yaşında onu saran bu ilgi, ileride belirginlik kazanan üstün gözlemleme yeteneğinin itici gücüydü

Üniversitede, ilk iki yılını alan tıp öğrenimi başarısız geçti Dönemin tartışma konuları arasında, canlıların kökeni sorunu ilgilendirmekte idiAma babası umudunu tümüyle yitirmek istemiyordu; hekim olmak istemeyen oğlunu hiç değilse din adamı olmaya ikna etti Edinburgh'dan Cambridge Üniversitesine geçen Darwin, burada da teoloji öğreniminin yanı sıra böcek toplama etkinliğini sürdürdü; oluşturduğu zengin koleksiyonla bilim çevrelerinin beğenisini kazandı Bu arada Botanik ve Jeoloji derslerini de izlemekten geri kalmadı Yirmi iki yaşında üniversiteyi bitirdi; ama kilisede görev almaya eğilimi yoktu Bir rastlantı aradığı olanak kapısını ona açtı Güney Amerika kıyılarından başlayarak uzun süreli bir araştırma gezisine çıkmaya hazırlanan kraliyet gemisi Beagle'e doğa araştırmacısı aranmaktaydı Botanik profesörünün tavsiyesi üzerine Darwin'e, masraflarını kendisinin karşılaması koşulu ile , bu görev verildi Ancak genç bilim adamının, babasının desteğini sağlaması kolay olmadı 1831 yılında başlayan gezide Darwin, beş yıl süren yoğun ve çetin bir uğraşla, dünyanın henüz bilinmeyen pek çok kıyı ve adalarında türlere ilişkin fosil ve örnekler topladı Gözlemsel bilgiler edindi, notlar aldıDoğa onun için tükenmez bir laboratuardıÖzellikle Gallapagos ile kuşlar üzerindeki gözlemleri, değişik çevre koşullarında türlerin nasıl oluştuğu konusunda önemli ip uçları sağlamıştıKimi türlerin çevreyle uyum kurarak sürdürdüğü, kimi türlerin ise değişen çevre koşullarında uyumsuzluğa düşerek yok olduğu izlenimi kaçınılmazdıÜlkesine döndüğünde Darwin'in yapması gereken şey , topladığı bilgileri işlemek, evrim olgusuna , kanıtlara dayalı açıklık getirmekti Ne var ki, bu kolay olmayacaktı Bir kez toplanan gözlem verilerinin düzenlenmesi bile yıllar alacak bir iştiSonra, evrim konusu dikenli bir sorundu; yerleşik önyargılara ters düşmek kolayca göze alınamazdı

Darwin, incelemelerinden türlerin sabit olmadığını, uzun süreli de olsa, çevre koşullarına göre değiştiğini öğrenmişti Ama "evrim" denen bu değişimin düzeneği neydi? Bu soruya yanıt arayışı içinde olan Darwin'e, 1938'de okuduğu bir kitap ışık tuttu Thomas Malthus'un yazdığı Nüfus üzerine deneme adlı bu kitap, ilginç bir tez ortaya koyuyordu: Canlılar için yaşam, bir var olma ya da yok olma savaşımıdır; çünkü, hemen her çevrede , nüfus artışı beslenme olanaklarını kat kat aşmaktadır Bu savaşımda güçlüler karşısında zayıf kalanlar yok olup gider; çevresiyle uyumsuzluğa düşenler elenirken, uyum kuranlar çoğalır 19yy'ın acımasız kapitalizminin "laissez faire et laissez passer" (Türkçesi: Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler) sloganına da yansıyan bu düşünce, Darwin'in yirmi yıl sonra açıkladığı evrim kuramının özünü oluşturur: Doğal seleksiyon evrimin itici gücü, ilerlemenin dayandığı düzenektir

Evrim düşüncesi, insanın kendi varlık kökenini bilme merakını da içermektedirİlkel topluluklarda bile kendini açığa vuran bu merakın özellikle mitoloji ve dinlerin oluşumundaki rolü yadsınamazAncak bilim öncesi açıklamalar, masalımsı birer öğreti niteliğindedirHer şey gibi insan da tanrısal bir gücün ürünüdürGelişmiş dinlerde bile evrim düşüncesi yer almamıştır

Evrimden ilk söz edenler ,MÖ6yy da yaşayan İyonyalı filozoflar olmuşturThales tüm nesneler gibi canlılarında sudan oluştuğunu savunmaktaydıDaha çarpıcı bir görüşü onu izleyen Anaximander'de bulmaktayız:"Canlıların kaynağı denizdirBaşlangıçta balık olan atalarımızdan bugünkü formumuza evrimleşerek ulaştık" Gene o dönemin bir başka filozofu, Herakleitus, canlıların gelişmesinde, aralarındaki çatışmanın rolüne değinirBunlardan ikiyüzyıl sonra gelen antikçağın ünlü filozofu Aristoteles'te evrim düşüncesi daha belirgindirOnun görüşünde aşağıdaki ilginç noktaları bulmaktayız:
• Canlıların en ilkel düzeyde kendiliğinden oluştuğu,
• Organizmaların basitten daha karmaşık formlara doğru geliştiği,
• Canlıda organların ihtiyaca göre oluştuğu

Ancak ortaçağ teolojisinde bu tür düşüncelere yer yokturGerçek, kutsal kitaplarda açıklanmıştı Evrim düşüncesi bir sapıklıktı Evrime bilimsel yaklaşım, Aydınlık çağının sağladığı göreceli özgür düşünme ortamını bekledi Bu alanda ilk adımı, Fransız doğa bilimci Buffon'un attığı söylenebilir Buffon, canlıların sınıflanmasına ilişkin Aristoteles sistemini düzeltme ve geliştirme amacıyla çalışmaya koyuldu İlgilendiği konuların başında evrim geliyordu Fosil ve diğer kanıtlara dayanarak canlı türlerin evrimle oluştuğu görüşüne ulaşılmıştı Ama kilisenin sert tepkisiyle karşılaşınca , Buffon, "Kutsal kitapta bildirilenlere ters düşen sözlerimi geri alıyorum diyerek sessizliğe gömüldü

Ünlü İsveç botanikçi Linnaeus'un modern sınıflama yöntemine ilişkin çalışması, evrim düşüncesine destek sağlayan başka bir girişimdir Darwin'in dedesi Erasmus Darwin de , Buffon gibi, canlıların yaşam dönemlerinde edindikleri beceri veya özelliklerin yeni kuşaklara geçmesiyle evrimleştiği görüşündeydi Bu görüşü geliştiren Fransız doğa bilimcisi Lamarck ise, evrim konusunda oldukça tutarlı ilk kuramı oluşturdu Kısaca, "canlıların yaşam dönemlerinde kazandıkları özelliklerin ya da uğradıklarıdeğişikliklerin (Bunlar çevre koşullarının etkisinde ortaya çıkabileceği gibi, organların kullanılış veya kullanılışsız nedeniyle de olabilir) kalıtsal yoldan yeni kuşaklara geçtiği" şeklinde özetleyebileceğimiz bu kuram, sağ duyuya yatkın görünmesine karşın , bilim dünyasında beklenen ilgiyi bulmadıKuramın olgusal içerik yönünden yetersizliği bir yana, bilinen kimi gözlemsel verilere ters düşmesi, benimsenmesine olanak vermiyordu Açıklama gücünü bugün de koruyan, daha kapsamlı ve tutarlı evrim kuramını Darwin'e borçluyuz1859'da yayımlanan " TÜRLERİN KÖKENİ " adlı yapıtta ortaya konan bu kuramın benimsenmesine ortam hazırdı Kısa sürede birkaç yeni basım yapan kitap, insanlığın dünya anlayışında eşine pek rastlanmayan köklü bir devrime kapı açmaktaydı Dönemin seçkin bilginlerinden THHuxley'in şu sözlerinin, çağdaşı pek çok bilim adamının duygularını dile getirdiği söylenebilir

Biz türlerin oluşumuna ilişkin, doğruluğu olgusal olarak yoklanabilir bir açıklama arayışı içindeydikAradığımızı "Türlerin Kökeni" 'nde bulduk Kutsal kitabın masalımsı açıklaması geçerli olamazdıBilimsel görünen diğer açıklamaları bulamıyordukDarwin kuramı her yönüyle bilimsel yeterlikte idi

Kuramın dayandığı iki temel nokta vardır :
• Canlı dünyada, yeni türlerin oluşumuna yol açan sürekli ama yavaş giden değişim ;
• Doğal Seleksiyon dediğimiz , evrim sürecini işler kılan düzenekBirinci nokta, türlerin sabitliği varsayımını içeren yerleşik öğretiye ters düşmekteydiİkinci nokta , evrimin, tüm ereksel görünümüne karşın salt mekanik terimlerle açıklanabileceğini göstermekteydi

Darwin kuramının özünü oluşturan doğal seleksiyon , başlangıçtan günümüze değin , değişik eleştirilere uğramıştırBu nedenle, ilkenin öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekirDarwin'in evrim kuramı, gözlenebilir üç olgu ve iki ilke içerirİlk olgu, üreme biçimleri ne olursa olsun, canlıların geometrik diziyle çoğalma eğilimidirİkinci olgu, bu eğilime karşın türlerde nüfusun aşağı yukarı sabit kaldığıdırDarwin, bu iki olgudan "yaşam savaşımı" ilkesine ulaşırÜçüncü olgu, canlıların (bir türü hatta bir aileyi oluşturan bireylerin bile ) az ya da çok belirgin farklılıklar sergilenmesidirYaşam savaşımı ilkesiyle birleşen bu olgu, Darwin'e temel ilkesi olan doğal seleksiyon kavramını sunarBelli bir çevrede farklı özellikler taşıyan bireyler arasında yaşam savaşımı varsa , doğal koşullara uyum bakımından, özellikleri üstünlük sağlayan bireylerin (veya türlerin) egemenlik kurması, diğerlerinin elenmesi kaçınılmazdırEvrim sürecinin dayandığı bu düzeneğe, tüm eleştiri ve uğraşlara karşın, daha geçerli diyebileceğimiz bir alternatif bulunamamıştırAyrıntılarında kimi değişikliklere uğramakla beraber, kuramın sürgit Darwinci kalmayacağını bir belirti ortada yoktur

Newton yerçekimi ilkesiyle, devinim yasalarının, yersel ya da göksel, tüm nesneler için geçerli genellemeler olduğunu göstermişti Darwin de yaşam savaşımı, doğal seleksiyon, çevreye uyum gibi birkaç ilke içeren kuramıyla, evrim olgusuna bilimsel açıklama getirdi; insanın ottan çiçeğe, maipten maymuna uzanan canlı dünyanın bir parçası olduğunu gösterdi

Bilim tarihinin en önemli biyologlarından biri olan Darwin, bilim adamlarının gözünde türlerin evriminin gerçek olduğunu ilk defa kanıtlayan bilgindir; halkın gözündeyse "insan maymundan türemiştir" kuramının babası olmaya devam ediyor
Charles Darwin’in kuramı felsefi alanda büyük bir yankı uyandırdı, çünkü bu kuram insanın evrendeki yeriyle ilgili görüşü tamamen değiştirdi Daha doğrusu Darwin, Kopernik’in üç yüzyıl önce başlattığı, insanın kozmostaki üstün konumuna son veren, onu "tahtından indiren" hareketin tamamlanmasını sağlamış oldu (XVI yy’da Polonyalı astronom, Güneş’in Dünya çevresinde değil, Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü söyleyerek, insanoğlunun yaşadığı toprağın evrenin merkezi olduğu yolundaki, genel kabul gören görüşü sorgulamıştı) XIX yy’da, Darwin’le birlikte, bu defa insanoğlunun dünyadaki yeri sorgulanıyordu: İngiliz doğa bilimciye göre insanoğlu da yeryüzüne diğer hayvan türlerinin tabi olduğu mekanizmaya göre gelmişti

KEŞİF YOLCULUĞU

Charles Darwin 1809’da Shrewsbury’de (Birmingham’ın batısı), hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu (babası hekimdi) 16 yaşında tıp öğrenimi görmesi için Edinburgh Üniversitesi’ne gönderildi Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversitesi’nde öğrenim görmesini önerdi Bununla birlikte, Darwin’i en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi Çocukken koleksiyon yapmaktan (kınkanatlılar, mineraller) ve kırda gezinirken kuşları gözlemekten çok hoşlanırdı, daha sonra Edinburgh’da deniz kabukları koleksiyonu yaptı Kuş avlamayı ve sonra onları tahnit etmeyi öğrendi Bu çalışmalar onu yerel doğa tarihi dernekleriyle ilişki kurmaya (kısa süre sonra söz konusu kurumların yayımlarında, topladığı hayvan örnekleri üzerine kısa incelemeleri yayımladı) ve tecrübeli doğa, bilimcilerin arasına karışmaya yöneltti Özellikle Cambridge’de botanik profesörü, saygın bir isim olan Joseph S Henslow’la dost oldu; onun sayesinde, kraliyet deniz kuvvetlerine ait Beagle gemisinin Güney Amerika kıyılarında yapacağı resmi keşif gezisine katılmak olanağını buldu Keşif yolculuklarının sayısı XVIII yy’dan beri artmıştı Egzotik bölgelerin coğrafyası, faunası ve bitki örtüsü üzerine şaşırtıcı bilgiler derleyen Kaptan Cook gibi káşifler, büyük bir ün kazanmışlar ve bilgilerin önemli ölçüde artmasını sağlamışlardı Darwin Cambridge’deyken, büyük bir doğa bilimci ve XIX yy başlarının kaşiflerinden olan Alexander von Humboldt’un eserlerini ilgiyle okumuştu Humboldt onda, bir keşif gezisine katılmak ve otobiyografisinde de belirteceği gibi, "doğa biliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak" isteği uyandırdı Bu bağlamda Beagle’la yolculuğa çıkmak teklifi tam yerini bulmuş oluyordu 27 Aralık 1831’de gemi beş yıl sürecek (2 Ekim 1836’ya kadar) ve Charles Darwin’in kaderini değiştirecek bir yolculuk için denize açıldı

1838’de Darwin, artık teorisinin temel noktalarını geliştirmişti Fakat, Darwin çalışmalarının sonuçlarını yayımlamakta duraksadı ve 1858’ de AR Wallace’ın türlerin evrimi, var olma mücadelesi ve hayvanların üreme hızı ile ortalama sayılarının yiyecek miktarına bağlılığı konularını ele aldığı çalışması eline geçene kadar 20 yıl bekledi Durum böyle olunca, dostları işi oldu bittiye getirip 1 Temmuz 1858’de Londra’daki LinnZ Derneği’nde Türlerin Çeşitlilik Eğilimi ve Doğal Ayıklanma Yoluyla Türlerin Çeşitliliğinin Devamı Üzerine ortak başlığıyla Darwin’in ve Wallace’ın bildirilerini okudular Darwin, en önemli kitabı Türlerin Kökeni’ni ancak 1859’da yayımlayacaktı

EVRİMİN İTİCİ GÜCÜ: DOĞAL AYIKLANMA

Türlerin evrimi artık ortama uyum sağlama ile değil, ayıklanma kavramıyla açıklanmaktadır

Canlı kavramı, ancak ortam kavramına bağlı olarak anlam kazanır Lamarck’a göre ortam, organizmanın uymak zorunda olduğu "etkili koşullar" bütününü belirtirken, Darwin, canlının diğer canlılarla ilişkisini vurgular; canlı, başkalarıyla rekabet, yararlanma ve yok etme ilişkilerini sürdürür Hem av, hem de avcı olduğu gerçek ortamı oluşturan da diğer canlılardır Gücün sürekli egemen olduğu bu dünyada, bu yaşam kavgasında, bir bireyde meydana gelen yapısal değişimler, ya onun lehine ya da aleyhine rol oynayacaktır En iyi silahlanmış bireylerin soyları daha kalabalık, diğerlerinin ise tersine sayıca daha az olacaktır Demek ki doğa, avantaj niteliğindeki bazı değişimleri koruyup dezavantaj oluşturanları eleyen bir elek görevi görmektedir Darwin, "bu elverişli değişimlerin korunup elverişsiz olanların atılmasına doğal ayıklanma adını veriyorum", diye yazmıştır Darwin’e göre bu değişimler büyük boyutlu değildir, ama soylara göre küçük farklılıklar gösterirler Sadece aşamalı olarak birikenler kayda değer değişimlere yol açar Böylece, klasik formüle göre "doğa, sıçrama yapmaz" ve evrim, çeşitlilik üzerindeki doğal ayıklanmadan kaynaklanan türlerin, yavaş ve aşamalı değişiminden başka bir şey değildir Burada söz konusu olan, yenilikçi ama olumsal, doğanın gizli düzenini ifşa etmekle hiçbir ilgisi bulunmayan ve her türlü kayırımcılığa karşı olan uzun ve kör bir süreçtir

Darwin’in teorisi genel bir kabul görmüştür Ancak Lamarck’ın, edinilmiş özelliklerin kalıtımla aktarıldığı biçimindeki artık terk edilmiş anlayışını koruyan ve çeşitliliklerin kaynağına yeterince inmeyen bu teori, zorunlu olarak birçok kez yeniden gözden geçirilmiştir
DARWİNCİLİĞE SALDIRILAR

Türlerin Kökeni’nin yayımlanmasından sonra Darwin, korktuğu gibi, felsefi-dini alanda şiddetli saldırılara uğradı Zaten kuramını yayımlamak için yirmi yıl beklemesinin sebeplerinden biri de buydu Tartışmanın en can alıcı bölümlerinden biri, İngiliz Bilimsel Ilerleme Derneği’nin 30 Haziran 1860’ta Oxford’da toplanan yıllık oturumunda meydana geldi Anglikan Piskoposu Samuel Wilberforce bu toplantıda Darwin’in kuramının bütününe saldırdı, Wilberforce’a göre, doğanın hiçbir yerinde türlerin dönüşüme uğradığı görülmemişti, hele insanın bir maymun türünden gelmesi kesinlikle düşünülemezdi Darwin o oturumda bulunmadığı için onun yerine dostları, biyolog T H Huxley ve özellikle de J Hooker cevap vererek, piskoposun öne sürdüğü bilimsel kanıtların zayıflığına dikkat çektiler Kitabın yayımlanmasını takip eden yıllarda, bilim adamlarının çoğu Darwin’in kuramını benimsedi Bunlardan, ancak ünlü biyolog Louis Agassiz gibi bazıları türlerin değişmezliğini ısrarla savunacaktı (Agassiz, art arda bir dizi yaratılış gerçekleştiğini, 1873’te ölünceye kadar savunmaya devam etti)

Daha sonra, türlerin evrimini yadsıyanlar, yalnızca bilim adamı olmayanlardan da çıktı; bunlar Amerikan köktencileri gibi bütüncülük yandaşlarıydı, bunlar bugün de evrim kuramının ABD’deki okullarda öğretilmesine karşı çıkıyorlar Bununla birlikte, Anglikan Kilisesi’nin tutumu zamanla yumuşadı ve Darwin 1882’de öldüğünde yüksek rütbeli din adamlarının övgüleri arasında Westminster’de Newton’un yanına gömüldü Ancak Katolik Kilisesi evrim fikrini ancak 1950’de, Papa XII Pius’un Humani Generis başlıklı genelgesiyle kabul etti

Birçok bilim adamı türlerin evrimi fikrini kabul etmekle birlikte, doğal ayıklanma kavramına karşı çıktılar Onlar hayvanların çevreye uyumunu açıklamak için, doğal ayıklanmadan çok, kazanılmış özelliklerin soyaçekimi ilkesine başvuruyorlardı (onlara göre, zürafa ağaçların yüksek kesimlerindeki yaprakları yemek için uzun bir boyuna sahipti ve bu özelliğini döllerine aktarmıştı) Bu anlayış Lamarck’ın eski kuramında da bulunduğundan, bu okula "Yeni-Lamarckçı" adı verildi (bu okulun Fransa’da pek çok yandaşı vardır; son büyük Yeni-Lamarckçı Zoolog Pierre Paul Grasse, 1985’te öldü) Bu araştırmacılardan çoğu, evrimin, doğal ayıklanma kuramının öne sürdüğü gibi rastlantı eseri gerçekleşmediğini ve en karmaşık canlı durumundaki insanın ortaya çıkışının zorunlu olduğunu, çünkü onun kozmik evrimin bütününe bir anlam kazandırdığını savunurlar Bu tip kuramların Fransa’daki yandaşları arasında filozof Henri Bergson’u (Yaratıcı Tekamül, [l’Evolution Creatrice, 1907]), daha sonra da cizvit ve paleontolog Pierre Teilhard de Chardin’i ("Insan Olgusu" [le PhZnomen-> humain, 1955]) sayabiliriz

Eugenik Bilimi ve Sosyal Darwincilik

Eugenism, doğal ayıklanma düşünçesinden kaynaklanmış olan girişimlerin en tehlikelisi olarak kabul edilir

Eugenism, Darwin’in kuzeni olan Francis Galton’ın çalışmaları sonucunda ortaya çıktı Galton, ırkların sınıflandırılması düşüncesini ve "en yetenekli" olanlarının gelişmesini desteklemek gerektiğini savundu 1870’ten nazizmin yükselişine kadar olan ilk dönemde, özellikle bol miktarda Ingilizce ve Fransızca eser aracılığıyla bu düşünceler yayıldı Burada amaç, özellikle sosyal yardımları en yetenekliler"e aktararak bunların çoğalmasını kolaylaştırmaktır Bu düşünceleri sistemli bir şekilde uygulamaya koyan Hitler, işi "aşağı ırk"tan saydığı insanların elenmesine kadar vardıracaktı Genetik alanındaki başarılar, örneğin bazı hastalıklarda etken olan "kötü genler"in ortaya çıkarılması veya ayıklanması şeklinde bilimsel bir seçimi mümkün kılmaktaydı Eugenism uygulamaları kolaylıkla otoriter ve polisiye bir görünüm alırken, sosyal Darwincilik, insan davranışlarını, doğal dünyaya özgü yaşam mücadelesi modeline göre yorumlamakla yetinme niyetindeydi Ilk temel biçimi, rekabet ve ayıklanma düşüncesinin toplumsal plana aktarılmasıydı; bu da, XIX yy’da başarı kazanan ekonomik liberalizmdir 1970’li yıllarda ortaya çıkan ve "hümanist" sosyobiyoloji diye adlandırılabilecek olan ikinci biçimi, insan davranışlarının tümünü genetik bir temele indirgemeye çalışır Ahlaki planda tartışmaya bile gerek kalmadan, Eugenism ile sosyal Darwinciliğin birçok karışıklık üzerine kurulu olduğunu söylemek gerekir Insan topluluklarının genetiği, ırk düşüncesinin ne kadar az güvenilir olduğunu göstermiştir Her toplum, tek bir tipin varlığı ile değil, genetik çok biçimlilikle nitelik kazanır Öte yandan, "Darwinci yetenek" ve doğal ayıklanma kavramları, kesinlikten yoksundur Bu noktada ideolojik çabaları, bilimsel kavramlara bağlı olanlardan ayırt etmek gerekir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla