Şengül Şirin
|
Cevap : Ürogenital Sistem Tümörleri
B MALİGN TÜMÖRLER
Böbrek adenokanseri
Yetişkin tümörlerin %3’ünü oluşturan Renal Ca böbrek maling tümörlerinin’de % 86’sını oluşturmaktadır ABD’de yılda 30 000 yeni adenokarsinom olgusuna tanı konulmaktadır ve bu hastalıktan yılda 12 000 kişinin öldüğü hesaplanmıştır 1970’lerde incitendal böbrek tümörü %10’larda iken günümüzde bu oran %60’lara çıkmıştır Bunun nedeni günümüzde US ve CT gibi tanı yöntemlerinin yaygın olarak kullanılmasıdır
Genellikle 4 cm’den küçük ve yavaş büyüyen bu tümörlerin (0,35 cm/yıl) metastaz yapma olasılığı düşüktür İncidantel böbrek tümörlerinin %22’si benign olarak saptanmıştır Genellikle 40-70 yaşları arasında, en sık 60 yaşlarında görülür Erkek / kadın oranı 3/2dir Böbrek kanserinin insidansı siyah ve beyaz ırklar arasında farklılıklar göstermemektedir Kuzey yarıkürede daha sık rastlanması tanı yöntemlerinin gelişmişliğine bağlanmışsa da yağ ve kolesterolden zengin beslenenlerde, obeslerde, sosyo-ekonomik düzeyi düşük insanlarda, yüksek doz radyasyona maruz kalmış kişilerde
hipretansiyonlularda ve özellikle tütün kullananlarda daha sık görülmektedir Metal, petrol, kurşun, kadmiyum endüstrisinde çalışanlarda ve asbestoza maruz kalanlarda böbrek kanseri riskinin daha yüksek olabileceği bildirilmiştir Konvansiyonel böbrek kanserinde VHL gen kaybı ve kromozom 3 delasyonu sık görülmekte bu durum böbrek kanserinin gelişiminde genetik faktörlerin de rol oynayabileceğini düşündürmüş, tümör supresör genin inaktivasyonun yada mutasyonunda önemli olabileceği belirtilmitir
Böbrek kanseri Von Hippel-Lindau (VHL) sendromu (serebellar hemanjioblastoma, retinal anjiom, pheochromoycytoma, böbrek kanseri ve pankreas kanseri), atnalı böbrek,kronik böbrek yetmezliği ve erişkin tip polikistik böbrekli olgularda daha sık görülmektedir
Etyoloji
Diğer kanserlerde olduğu gibi böbrek adenokanserinde de etyoloji kesin olarak bilinmemektedir Yüzde 4’ü aileseldir(von Hippel –Lindau) Kromozom anomalilerinden, çevre faktörlerine, beslenme şeklinden, sigara alışkanlığına, metal sanayinde çalışanlardan, asbestoz ve kadmiuma maruz kalanlara kadar birçok neden etyolojiden sorumlu tutulmaktadır
Renal hücreli kanserin sınıflandırılması
Konvensiyonel %70-80Papiller(Kromofilik) %10-15Kromofobik %3-5Toplayıcı kanal %1Oncositom %3-7
Patoloji
Genellikle yuvarlak-oval, kirli sarı renkte yer yer hemorajik, nekrotik, kistik ve kalsifik alanları yer yer yumuşak ve sert alanlar içeren pseudokapsüllü bir tümördür
Histoloji:
Böbrek adenokarsinomunu tanımlamak için hipernefroma, berrak hücreli karsinom ve alveolar karsinom gibi pek çok terim kullanılmıştır Fakat günümüzde elektron mikroskobuyla proksimal renal tubuli epiteli ile renal hücreli kanser arasındaki ilişki gösterilmiştir Proksimal tubuli epitelinden gelişen böbrek kanseri histopatolojik olarak şeffaf, granürler yada sarkomatoid hücrelerden oluşan ve aynı tümörde birden fazla hücre tipi içeren strüktürel olarak tubuler, papiller, kistik ve solid yapıdan oluşur
Derecelendirme (Grading)
Genellikle nükleolus ve mitoza göre değerlendirilir G I (iyi diferansiye)in en az görüldüğü (%28), G II (orta diferansiye)’nin ikinci sıklıkta (%32) ve G III-IV (kötü diferansiye-andiferansiye)‘ün en sık görüldüğü (%40) bildirilmiştir
Metastaz: Böbrek adenokanserinde tanısı konulduğunda olguların %30-40 ında metastaz gelişmiştir
Direkt yayılım: Başlangıçta intrarenalolan tümör ekspansif olarak gelişir, periferik dokuyu iterek konturunu bozar Aynı şekilde kaliksleri ve pelvisi iterek pelvikalisiyel deformasyona neden olur Zamanla böbrek fibroz kapsülünü geçerek perirenal yağ dokuya, Gerota fasyasına, çevre doku ve organlara ulaşır, böbrek fikse kitle halini alır
Hematojen yayılım: Uzak metastaz venöz yolla en sık akciğer, sonra sırasıyla kemik, karaciğer, sürrenal, beyin ve diğer orbanlara yayılır Tümör çoğu kez erken dönemde böbrek içi venalara infiltre olur Bazı olgularda (%15-20) böbrek venalarında tümör trombüsü görülür ve tümör trombüsü vena renalise ve vena cava’ya kadar ilerleyebilir Bazen vena cava’yı tamamen oblitere edebilir Lenfojen yayılım: Böbreğin internal ve kapsüler lenfleri (aralarında kollateral vardır) ile perirenal dokulara ve böbrek pedikülü çevresindeki lenf bezlerine sonra parakaval, paraaortik ve iliak lenf bezlerine yayılır, juxtaregional olarak sisterna şili ve duktus torasikus yoluyla genel dolaşıma geçer ve başta akciğer olmak üzere diğer organlara metastaz yapar
Evrelendirme (TNM-2002)
Tx Primer tümör değerlendirilmeliTo Böbrekte primer tümöre ait bulgu Yok T1 Büyüklüğü 7 cm veya daha az olan böbrek içinde sınırlı tümör T1a 4 cm’den küçükT1b 4 cm’den büyük T2 Büyüklüğü 7 cm’den fazla olan böbrek içinde sınırlı tümör T3a Tümör surrenal veya perinefrik dokulara kadar yayılmış fakat Gerota fasyasına ulaşmamıştır T3b Tümör renal ven veya diyafragmanın altında olmak üzere vena cava’ya yayılmıştır T3c Tümör diaframın üstünde vena cava’ya yayılmıştır T4 Tümör Gerota fasyasını aşmıştır Nx Regional lenf nodu değerlendirilemedi No Regional lenf bezlerine metastaz yokN1 Tek regional lenf nodunda metastazN2 Birden fazla lenf bezinde metastaz Mx Uzak metastaz değerlendirilemediMo Uzak metastaz yokM1 Uzak metastaz var
Klinik Belirtiler
Böbrek tümörün başlıca kardinal semptomları hematüri (%50), lomber ağrı (%50) ve kitle (%25)’dir Bu üç semptomun birlikte bulunma olasılığı %10-15 olup genellikle ilerlemiş hastalığın belirtisidir Bu üç kardinal semptomun dışında Paraneoplastik Sendrom bulgularıve halsizlik, kilo kaybı, anemi, ateş ve metastazlara ait semptomlar (%30) ileri evrede görülmektedir
Fizik Muayene:
Böbreğin bimanuel muayenesi ile özellikle zayıf kişilerde lomber bölgede büyük tümörlerde kitle yada fikse böbrek palpe edilebilir
Lab Tetkikleri:
İdrar analizlerinde makroskopik yada mikroskopik hematüri, anemi, sedimentasyon yükselmesi, ayrıca olguların ~%20’sinde böbrekten salgılanan renin, eritropoetin, prostaglandin, parathormon, insülin ve çeşitli sitokinlerin salgılanması sonucu hipertansiyon(%37 5), hiperkalsemi(%5),polisitemi (%3 5),hiperglisemi, cushing send ve non metastatik hepatik disfonksiyonu(stauffer sendromu %14) ile karakterize paraneoplastik sendrom görülebilir Paraneoplastik sendrom bulguları prognozun kötü olduğunun işaretidir Trombosit sayısı>450 000/mm3 prognoz kötüdür ve 5 yıllık sağ kalım %38’dir <450 000 ise 5 yıllık sağ kalım %70’dir
Ultrasound:
Solid yada kistik böbrek tümörlerinin tanısında tanı değeri %90’dadır Noninvaziv ve kolay olması ile ilk yapılması gereken tanı yöntemidir
DÜSG-İVP:
Böbrek konturlarında büyüme, düzensizlik yada bombeleşme, psoas gölgesinde silikleşme, pelvikalisiel deformasyon , alt kutup tümörlerinde üreterin mediale itilmesi, parankim harabiyeti sonucu fonksiyon kaybı izlenir
CT: Doku dansitesi ölçülerek tümörün, benign yada malign olup olmadığı %90 doğrulukta belirlenir Aynı zamanda lokal yayılım (T evresi), regional lenfadenopati ve renal ven yada v cavada tümör trombüsü, KC-dalak metastasları tanısı CT ile mümkün olmaktadır
Renkli Doppler US ve Cavagrafi:
CT’de şüpheli tümör trombüslerinde yapılmalıdır
PET: Özelikle olguların kontrolünde ve nükslerin tanısında kullanılır
Tedavi:
Cerrahi, embolisasyon, immünoterapi ve Hedefe Yönelik(antitümör-antianjiojenik) tedavilerden ibarettir
Cerrahi Tedavi:
Lokalize böbrek tümörlerinde (T1-T2-T3)Laparoskopik veya açık radikal nefrektomi yapılır Transperitoneal yolla önce böbrek damarları ligatüre edilir, sonra böbrek gerota fasiası, pararenal yağ dokusu, üreterin bir bölümü ve üst pol tutulumunda sürrenal birlikte çıkarılır Regional lenf metastazı olan olgularda lenf diseksiyonunun survival’a etkisi tartışmalıdır Tek organ ve tek uzak metastazı olan olgularda (T1-3 N1 – M1) radikal nefrektomi ve metastaz ekzisyonu yapılmakta ancak birden fazla uzak metastazı olan fikse olmayan böbrek tümörlerinde (T1-3, N2-M2) radikal nefrektomi ve immunoterapi yada hedefe yönelik(antiajiojenik) tedaviler önerilmektedir
Nefron Koruyucu cerrahi tedavi:
Tek böbrek yada fonksiyone eden tek böbrekte tümör T1a(4cm≤) evresindeyse nefron koruyucu tümör cerrahi (parsiyel nefrektomi) uygulanmalıdır Diğer böbrekte tümör görülme oranı %4-15 olarak belirlenmiştir Bu nedenle diğer böbreğin normal olduğu olgularda da mümkün olduğunca nefron koruyucu cerrahi günümüzde uygulanmaktadır
Radyoterapi:
Böbrek kanseri radyorezistandır Ancak palyatif amaçlı uygulanabilir
Kemoterapi: Böbrek kanserine belirgin etkili olan tek yada kombine sitostatik ajan yoktur birçok kombine tedavi denenmişse de etkisi %5-10 oranında ve kısa sürelidir
İmmünoterapi:
Şeffaf hücreli renal ca immunoterapiye yanıt verirken granular, papiller veya sarkomatoid tip renal kanserler immunoterapiye dirençlidir Şeffaf hücreli kanserler-de metastatik evrelerde radikal nefrektomi + interferon veya IL-2 uygulanmakta ve yaşam süresinde 16 7 aylık uzama görülmektedir
Hedefe Yönelik Tedaviler:
Küçük molekül inhibitörleri olarak adlandırılan tirozin kinaz inhibitörü bu grup ilaçlar büyüme faktör reseptörleri(VEBF-VEBFR) sinyallerini, hücre siklusu düzenleyici faktörleri ve anjiogenesisi hedef almakta ve tümör gelişimini inhibe etmektedirler Daha ziyade imminoterapiye dirençli olgularda uygulanır
Sunitinib(sutent):
Antitümör ve antianjiyojenik aktivitesi olan çok hedefli bir tirozin kinaz inhibitörüdür INF-Alfa ile yapılan randomize bir çalışmada proresyonsuz yaşam sunitinibile 11 ay INF_Alfa ile 5 ay bulunmuş
Sorafenib(nexavar): Sunitinibe benzer etkili bir ilaçtır
Aşı tedavisi: Tümör hücresi aşısı (Reniale) ile progresyonsuz yaşam süresinin daha uzun olduğu saptanmıştır
Prognoz: 5 yıllık yaşam evre T1’de %88-100, evre T2-T3a’da %60, evre T3b’de %15-20, metastatik evrede %2-20’dir
NEFROBLASTOMA (WİLMS TÜMÖRÜ):
Embriyolojik bir tümör olan nefroblastoma en sık 1-3 yaşları arasında görülmekte olup, erişkinlerde nadiren görülür Çocuk solid tümörlerin %8’ini oluşturur Her yıl yaklaşık 460 yeni olgu bildirilmektedir Olguların %5’inde bilateraldir Wilms tümörünün ailevi ve ailevi olmayan (sporadik) formları mevcuttur Ailevi Wilms tümörü oluşma sıklığı %1 kadar olup Wilms tümörlü olguların %15-20’sini oluşturmaktadır Tipik olarak bilateral ve multifokal olup daha erken yaşlarda görülmektedirler Ailevi formun otozomal dominant karaktere sahip olduğu düşünülmektedir Wilms tümörünün hem ailevi hemde sporodik formunda 11 kromozonun kısa kolunun 13 bandında (11p13) değişiklikler tespit edilmiştir Buradaki gen Wilms tümörünün gelişimiyle ilişkili olup WT1 olarak adlandırılmaktadır Sporadik Wilms tümörlerinin yalnızca %5-10’unda bu gende mutasyonlar bulunmaktadır Ailevi Wilms tümörleri özellikle ürogenital anomaliler, aniridi ve hemihipertrofi ile ilişkilidir Nefroblastomanın orjini kesin olarak bilinmemekle birlikte genel görüş metanefrik blastemden kaynaklandığı yönündedir Bu dokunun değişik dokulara diferansiye olma yeteneği vardır Bu nedenle tümör de epitelyal hücrelerden başka kas, kıkırdak, kemik ve diğer mezodermal elemanlarda bulunabilir Tümör genellikle büyük ve soliterdir Kıvamı yumuşaktır Kesitte yer yer hemorajik, nekroz ve kistik alanlar bulunur, psödokapsüllüdür Histolojik olarak değişik oranlarda epitelyal, stromal, immatür mezenkimal elemanlardan oluşan miks bir yapı içerir Wilms tümörünün %11’i anaplazi ya da sarkamatöz bulgular gösterir, bunların prognozu kötüdür Wilms tümörü aniridi, genitoüriner anomali, mental retardasyon, psödohermofroditizm granülopati, makroglasi, umbilikal herni, hemihipertrofi gibi birçok konjentinal anomaliyle birlikte bulunabilir
Yayılım: Böbrek kanserlerinde olduğu gibi direkt, lenfatik, venöz yolla metastaz yapar Tümör kısa zamanda süratle büyür komşu doku ve organlara yayılır Lenfatik yolla regional lenf bezlerine, venöz yolla akciğer, karaciğer, surrenal, kemik ve beyine uzak metastazlar gelişir
Evrelendirme (National Wilms Tumor Study Group NWTS):
1 Tümör böbrek içinde, kapsül sağlam Tümör tamamen çıkarılmış 2 Tümör böbrek sınırını aşmış Perirenal yağ dokusuna invaze Tümör tamamen çıkarılmış 3 Tümör komşu doku ve organlara, peritona ve regional lenf bezlerine yayılmış Karaciğer sağlam Tümör tamamen çıkartılamamış 4 Uzak metastazlar mevcut
5 Bilateral böbrek tümörü
Klinik Belirtileri:
Kitle; En önemli bulgu kitledir %90 oranında palpabldır Kitleye bağlı olarak batında asimetri vardır
Ağrı: %30 oranında karın ağrısı vardır
Hematüri: Olguların %10-25’ de görülür
Ateş: Tümördeki nekroza bağlı %10-20 oranında görülür
Gastrointestinal Şikayletler: %15 olguda bulantı, kusma, konsitipasyon görülür
Hipertansiyon: %25-60 olguda görülmekte olup, renin düzeylerinin yükselmesine bağlıdır
Varikosel: Vena spermatika internaya olan bası sonucu görülür
Tanı Yöntemleri:
Fizik Muayene: İnspeksiyonla karında asimetri; palpasyonla çoğu kez immobil kitle palpe edilir
DÜSG-İVP: Böbrek boyutlarının genişlediği, psoas gölgesinin kaybolduğu, fonksiyon var ise pelvikalisiyel deformasyon izlenir
USG - CT: Büyük ve solid kitle görülür Komşu doku ve organlara invanziyon, regional lenf metastazları belirlenir Uzak metastaz için akciğer grafisi, kemik sintigrafisi yapılır Tedavi: Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapidir Evre I ve II de nefrektomi yapılır Diğer evrelerde nefrektomiden sonra rezidü tümör varsa postoperatif kemoterapi uygulanır Kemoterapinin daha etkili oluşu ve radyoterapinin iskelet sistemine olumsuz etkisi nedeni ile kemoterapi tercih edilir Aktinomisin, Vincristin ve Doksorubsin kombinasyonu kullanılır
Prognoz:
Sadece nefrektomiyle lokalize tümörlerde dahi şifa oranı %20’dir Adjuvan radyoterapi yapıldığında %47, kemoterapi uygulananlarda bütün evrelerde %80 şifa sağlanır Anaplastik tümörlerde 2 yıllık yaşam %54 iken anaplastik olmayanlarda %90’dır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|