Yalnız Mesajı Göster

Tarsus Tarihi

Eski 05-24-2009   #1
[KAPLAN]
Varsayılan

Tarsus Tarihi



TARSUS İSMİ NEREDEN GELİYOR?
TARSUS'UN İSMİ VE KURULUŞU ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

antik bir kalıntı



Tarsus'un ismi kuruluşu hakkında gerek Yunan mitolojisinde gerekse eski yazarların anlatımlarında çeşitli bilgiler verilmektedirAntik çağlarda, Tarsus Çayı'na Kilikya'mn yerli halkı KYDNOS adını vermiştir KYDNOS mitolojide nehir tanrısına verilen isimdir Azra Erhat'ın Mitoloji Sözlüğü kitabında Kydnos aşağıdaki gibi anlatılmaktadır: "KYDNOS: Kilikya'da bugün Tarsus Çayı diye anılan ırmağın tanrısı Ana tarafından lapetos'un torunu sayılır Kydnos'un Parthenios adlı bir oğlu varmış Kydnos Innağı'nın denize döküldüğü yerde bir şehir kurup ona PARTHENİA adını vermişler Bu şehir bugünkü Tarsus'tur

Eski Yunan mitolojisinin bir anlatımına göre, Pegasus (Kanatlı uçan at) ve Bellerofontes Kilikya Ovası'nda yolunu şaşırmış ve Tarsus'un bulunduğu yerde ayağı sakatlanmış olduğundan, şehre Yunanca "ayak tabanı" anlamına gelen TARSOS ismi verilmiştirBazılarına göre de şehir adını TERSEİN (kurutmak) kelimesinden aldı Tufandan sonra sular çekilince ilk önce burası kurumuştuDiğer bir Yunan efsanesine göre, şehrin kurucusu oîan Kilikya ilahı SANDON ile bir tuttukları HERAKLES'tir Herakles'in resimleri MÖ4 yüzyıla ait Tarsus sikkeleri üzerinde bulunmaktadır 1875 yılında Tarsus Eski Ömerli Mahallesi'nde bulunan, şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesl'ndeki bronz Herakles heykeli bu tanrıya Tarsus'ta tapınıldığının bir kanıtıdır

Strabon'un Anadolu'nun Coğrafyası kitabında ise: 'Tarsos'a gelince, o bir ovada uzanır İo'yu araştırmak üzere Triptolemos'la birlikte dolaşan Argoslular tarafından kurulmuştur" diye anlatılmaktadır Strabon MÖ 64 yılında Amasya'da doğan antik çağ yazarlarından biridirPerseus'a ait bir başka mitolojik efsane ise, Perseus'un Andrasos ismindeki köyün yerinde Tarsus'u inşa ettiğini anlatmaktadır
Antik devir yazarlarından Abydenos ve Beresos'a göre Asur Kralı Sanherip, Tarsus'u MÖ696 senesinde Babil şehrini örnek alarak inşaa etmiştirTarsus'un kuruluşuna ve ismine dair diğer Yunan efsane ve söylentilerinin hemen hemen hepsi Romalılar zamanında, özellikle Augustos devrinde ortaya çıkmıştır Ancak bu söylentiler ve iddilar mitolojik olmaktan ileriye gidemediği için bunlardan tarihî bir gerçek ortaya çıkarmak olası değildir

Kentin adı ilk kez Hitit metinlerinde TAR-ŞA (URU-TAR-SA) biçiminde yazılmıştır TARŞA olasılıkla tüm Çukurova'yı içine alan ve Kuzey Mezopatarnya'daki Hurrilerin kurduğu Kizuvatna krallığının merkeziydi, MÖ5 ve 4 yüzyıllarda Tarsus'un gerek kültürel gerekse etnolojik bakımdan tamamen doğu memleketi özelliği taşıdığını görüyoruz Bu yüzyıllarda Tarsus halkı arasında bir kısmı Yurıarılı'mn varlığı belli ise de, bunlar sırf ticaret amacıyla Tarsus'a gelip yerleşen ve azınlıkta olan kimselerdir

MÖ 5 yüzyılın ikinci yansından ve daha ziyade 4 yüzyıldan itibaren görülen Yunan sikkelerinin varlığı, ekonomik amaçlarla meydana getirilmiş; Yunanlılara daha kolay ticaret yapabilme olanağını sağlayabilmek için, büyük ticaret şirketleri tarafından bastırılmış olan ekonomik kültür etkileridirTarsus ismi ve kentin Kilikya Kralı Syennessis'in yönetim merkezi olduğu, ilk kez MÖ 401 yılında, Ksenofon'un Anabasis isimli eserinde anlatılmaktadır

MÖ5 yüzyılın ikinci yarısından itibaren Tarsus'a ait sikkeler üzerinde, kentin ismi gerek Aramice ve gerekse Grekçe yazı ile TARZ ve TEPEİ şekillerinde görülmektedir Ama Tarsus ismine çok daha önce Asur kaynaklarında, Asur Kralı 3 Salmannassar (Mö 859-825) ve Sanherip (MÖ 704-68 l)'e ait belgelerde TARZİ şeklinde anlatılmaktadırTarsus Çayı'nın iki yakasında yeni bir kentin temelleri Sanherip zamanında atılmıştır diyebiliriz Aynı zamana ait bir başka Asur metninde ise kentin adı TARSİS biçiminde yazılmıştır Demek oluyor ki Yunan sömürgeciliği devrinden evvel, MÖ9 yüzyılın birinci yarısında, Tarsus ismi ve şehri Asur Kralı 3 S alman n as sar'm Kilikya'ya yaptığı seferlere ait resmi belgelerde, o zamanki Kilikya Prensliğİ'nin merkezi olarak anılmaktadır
Tarsus ismi geçen Asurlular'a ait resmî belgelerin doğruluğundan hiç bir zaman kuşku duyulmayacağı gibi, Yunanlıların bilinen tarihlerden daha önce Kilikya'ya gelmiş olmaları da olası değildir Yazarların, mitolojik efsanelerin, Tarsus'un kuruluşuyla ilgili anlatımları bu durumda gerçek olamamaktadırMitolojik bilgiler arasında yalnız bir tanesinde, gerçeğin bir dereceye kadar gizlenmiş olduğu anlaşılıyor O da Herakles Sandon'un yani sonuç itibariyle SANDON'un, Tarsus'un kurucusu olmasıdır MÖ 4 asrın başından itibaren, Tarsus sikkeleri üzerinde Sandon (BAL TARZ) yani şehir tanrısı olarak görülmektedir Sandon'un çok eski bir Kilikya tanrısı olduğu da genellikle kabul edilmektedir Şehrin kuruluşunun böyle bir tanrıya atfedilmesi, onun tarihin karanlık devirlerinde meydana geldiğini anlatmaktadır Zira, MÖ 9 yüzyılda, Asurlular zamanında Tarsus bir idare merkezi olarak görüldüğünde, Tarsus'un kuruluşunun ve isminin o tarihten daha eski zamanlara gitmesi gerekmektedir, Tarsus isminin, yine çok eski bir Kilikya tanrısı olan TARHON veya TARKON'dan gelmiş olduğu muhtemeldir Bu tann Hitit metinlerinde TARHUNT şeklinde gösterildiği gibi, Hititler zamanında ve daha Önce, Kilikya'nın da dahil bulunduğu ARZAVA Krallığının 4 Amenofis ile siyasî ilişkide bulunduğu prensi TARHUNDARABA ismini taşımaktadır

Bundan başka Kilikya'da bulunan kitabelerde pek çok TARKU, TARKON ve bu kökle meydana gelen kişi isimlerine rastlanmaktadırTarsus'un koruyucu tann Sandon'a izafeten anılmaması şehrin isminin başka bir tanrıdan geldiğinin kanıtıdır Buna göre şehrin kuruluşunun daha önceki tann olan TARHON'a bağlanması gerekmektedir Tarsus'un isminin TARHON veya TARKON'dan türemiş olduğunu kabul edersek, bunun daha sonra Asur dilinde TARZI-Aramice'de TARZ, Grekçe'de TERSİ (TEPlIKON) ve nihayet Latince de TARSOS şeklini aldığını görürüzSelefkoslar, olasılıkla 1 veya II Antiokhes zamanında kentin adını Kydnos Antiokhiea'sı olarak değiştirirlerTarsos adı Antiokhos Filopator IX (MÖ 113-95) zamanında yeniden kullanılmaya başlanmıştır

MÖ 1 yüzyıl sikkelerinin üstünde Tarsos adı yazılıdırRoma döneminde, Tarsus çeşitli imparatorlar adına lakaplar almıştır Bu isim ya da lakaplar imparatorun yaşayışına göre Tarsus'a kısa imtiyazlar tanımıştır Tarsus yeniden imar edilmiş ve halkın yaşam düzeyini arttırıcı tedbirler alınmıştır Bu çalışmalardan ve imparatorlann isimlerinden dolayı Tarsus'a verilen lakaplar şöyle sıralanmıştır: Roma İmparatoru İladrianus'tan dolayı HADRLANE, imparator Commodius'dan dolayı KOMMODİANE, Severius'tan dolayı SEVERİANE, Caracalla'dan (M Aurelius Anloninius) dolayı ANTONİNİANE, Severîus Alexander'den dolayı SEVERİANE, Gordion zamanında da GORDIANE adıyla anılmıştır
Tarsus ismi Araplar döneminde de değişik isimlerle anılmıştır Arap kaynaklarında ve doğu kökenli tarihçilerin kitaplarında Tarsus'un ismi ile ilgili birçok açıklamalar vardır Bunlardan:Ruhul-beyanda: " O şehir Tarsus'tur Cahillye devrinde ise EFSUS'tu" diye yazarKimi Arap kaynaklannda Tarasus olarak da ifade edilmiştir'Yazan bilinmeyen el yazması bir kitapta ise Tarsus anlatılırken; " Ve bunun adı Tevrat'ta Efsus'tur ve İncil'de Arsus'tur Ve Arap dilince Tarsus'tur" diye bahsederİslâm ananeleri arasında Tarsus'un, Adem'in oğlu Şii tarafından kurulduğu, kabrinin de Tarsus'ta olduğu efsanesi yer almaktadır



ATATÜRK TARSUS'TA
Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim 1918’de 7 Ordu komutanlığını devrederek Adana’ya geldi Yıldırım Grup kumandanlığını Adana’da devir almak üzereyken Mondros Müterakesinin şartları ve yapılacak işlemler Mustafa Kemal Paşa’ya tebliğ edildi Bir süre sonra İngilizlerin baskısıyla Yıldırım Grubu Lağvedilerek Mustafa Kemal Paşa ordusuz bir Ordusuz bir Kumandan haline getirildi Bununla beraber Mustafa Kemal Paşa, baskı altında bulunan Osmanlı kabinesinin durumunu ve emrindeki az kuvveti de dikkate alarak Güney illerimize silah dağıtmak suretiyle Milli Mücadeleye girişmeyi ilk kez Adana’da düşünmeye başladı Bu amaçla karargah kurduğu Şakirpaşa’dan sık sık ayrılarak, Tarsus’a bağlı Çamtepe Köyü ve Kavaklıhan tarafından incelemeler yaptıGülek Boğazını tutmak için siperler kazdırmaya başladı Ancak bu çalışmalar 11 Kasım 1918’de kumandayı Nihat Paşa’ya bırakıp İstanbul’a hareketiyle son buldu
Mustafa Kemal Paşa’nın Tarsus ve civarına ilk geliş nedenini yukarıdaki bölüm bize açık bir şekilde anlatmaktadır Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Tarsus’a Konuk olmak üzere gelişi ise 17 Mart 1923 tür 17 Mart 1923 günü, Mustafa Kemal ve beraberindekiler Adana’dan Mersin’e geçmiştir Geceyi Mersinde geçireceği sanılırken, Mersin’de 4 saat gibi kısa bir süre kaldıktan sonra ani bir kararla Tarsus’a gelmek istemiştir 17 Mart 1923 günü akşama doğru trenle Tarsus’a gelen Gazi Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilere Tarsus’ta muhteşem bir karşılama töreni hazırlanmıştır





ESHAB-I KEHF

"HANİ O GENÇLER MAĞARAYA ÇEKİLMİŞLERDİ DE;
Ya Rabbi bize tarafından rahmet ver
İşimizde doğruluğu, doğru rehber bulmamızı sağla
DEMİŞLERDİ"
Kehf; 10
Kur'ân-ı Kerîm'in 17 suresi olan el Kehf'te, nispeten tafsilatlı sayılabilecek bir kıssa
anlatılmaktadır Bu kıssa, bir grup gencin, zalim bir hükümdardan ve toplumdan kaçarak
sığındıkları mağarada 309 sene uyumalarını ve sonra uyandırılmalarını anlatır Nuh tufanı
gibianonim olan ve dünyanın çeşitli yörelerindeki pek çok toplumun efsanelerinde yer alan
Eshab-ı Kehf olayının nerede ve hangi devirde yaşandığına dair kesin bir bilgi yoktur Her
toplum, kendi bölgesinde yaşandığını iddia etmiştir Kur'ân-ı Kerîm'in berrak anlatımıyla
bir ibret levhası olarak gözler önüne serdiği bu olayın gerçekleştiği yer ve zamanı mütalaa
etmeden konu hakkında özet bilgi verelim




YEDİ GENÇ ve KITMİR

Arapçada kehf; büyük mağara anlamına gelmektedir Eshab-ı kehfin anlamı; mağara arkadaşları/dostlarıdır Kur'ân-ı Kerîm'de buyurulduğuna göre bir grup genç, içinde yaşadıkları putperest topluluğun sapkınlıklarına karşı çıkarlar ve imanlarını o toplumun zalim hükümdarının yüzüne karşı söylemekten de çekinmezler Bu yüzden iki ihtimalle karşı karşıya bırakılırlar; ya toplumun inancına ve geleneklerine ayak uyduracaklardır, veya öldürüleceklerdir Gençler yaşadıkları şehirden, yanlarında Kıtmir isminde bir köpek olduğu halde hicret etmek zorunda kalırlar Büyük bir mağaraya sığınırlar Ağzı kuzeye bakan bu mağarada Allahü tealanın lütfu ile 309 sene uyurlar Uyandıklarında geçen sürenin farkında değillerdir ve en fazla bir gün uyuduklarını zannederler Karınları acıktığı için aralarından birini yiyecek almak üzere şehre gönderirler Genç, izinsiz define bulduğu için şehirde tutuklanır ve başından geçenler dönemin hükümdarı taragından öğrenilir Geçen 3 asrı aşkın süre içerisinde putperest inançlar silinmiş, insanlar bu olaydan ibret alabilecek olgunluğa erişmişlerdir




YAŞADIKLARI DÖNEM
Tefsirciler ve tarihçilerin çoğu Eshab-ı Kehfin, Hazret-i İsa'dan hemen sonra yaşadıkları kanaatindedirler Yine İslam alimleri, gençlerle ilgi şu bilgileri vermektedir İsimleri; Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş, Kefeştatayyuş ve köpekleri Kıtmîr Yaşadıkları şehrin ismi Efsus'dur ve putperest hükümdar Dakyanus'un zamanında mağaraya sığınmışlar ve mümin hükümdar Teodüs'ün zamanında da uyanmışlardır



MAĞARA NEREDE?
Uyudukları mağaranın yeri konusunda ise birbirinden çok farklı nakillerle karşı karşıyayız İspanya'da; Kurtuba şehri civarında bulunan Cinanu'l verd'de, Şam civarında Belka'da bulunduğunu iddia edenlerin yanısıra Tarsus, Efes ve Elbistan olduğunu söyleyenler de vardır Yer tayinlerinin çoğunun Anadolu'da yapıldığı gözönüne alınacak olursa bu kutlu gençlerin Türkiye sınırları içerisinde yaşadıklarını düşünebiliriz Bu nedenle Anadolu'daki 3 yerle ilgili bilgilerimizi mütalaa edelim

Anadolu'da mağaranın yeri için üç adres verilmektedir Bunlardan Efes'te olduğu iddası hıristiyanlara aittir ve mağaranın giriş yönü de, şekli de Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiklerine uymaz Sahih bilgilere en uygunu Tarsus'taki mağaradır Fakat, Elbistan'daki mağaraya dair kayıtlar çok ilgi çekicidir Efsus, eski adıyla Yarpuz, bugün Kahramanmaraş'a bağlı Afşin ilçesindedir Bu çok eski ve tarihi şehrin adı Arabisus idi Bu kelime, zaman içerisinde çeşitli toplulukların lehçelerine göre Arbsus, Arabsus, Ebsus ya da Efsus şeklinde telaffuz edilegelmiştir Buraya Türklerin Obruk dediklerini de biz tespit etmiş bulunuyoruz Divan-ı Lüğati't Türk'te yer alan bu kelimeyi Kaşgarlı Mahmud; "yere batmış, ortasında su bulunan dağ parçası" şeklinde izah eder ki, Afşin'deki mağarada bu özellikleri buluyoruz Ülkemizde çok sayıda olan obruklar, yer altından akan suların gözleri gibidirler Türkler, yazın peynir ve yağlarını muhafaa ettikleri serin dağ yarıklarına ve mağaralara da obruk derler

Ünlü gezgin Ali b Herevi'nin el yazması eserinden öğrendiğimize göre; bu zat, 560 H'de İstanbul-İznik-Seyitgazi-Konya yoluyla Obruk'a gelmiş ve burada Eshab-ı Kehf'e izafe edilen mağarayı inceleme imkanını bulmuştur Gözlemlerini şu şekilde ifade etmektedir; "Obruk, Anadolu'da etraftan gelenlerin ziyaret ettikleri bir yerdir Söylendiğine göre; Hazret-i Ömer b Hattab'ın oğlu Ebû Ubeyde'nin meşhedi de burada imiş Ben burasını görmeye azmettim Obruk, bir dağın eteğindedir Bir kapıdan girilip yer altından yüründükten sonra geniş bir yere çıkılır Burası, yere batmış bir dağ görünümündedir Yukarıdan gökyüzü görünür Ortasında küçük bir göl vardır Etrafını Rum çiftçilerin evleri daire gibi çevirmiştir Bunların tarlaları dışarıdadır İçeride bir kilise ve bir mescid vardır Eğer ziyaretçi müslüman ise mescide, hıristiyan ise kiliseye götürülür Buradan geniş bir mağaraya girilir Mağarada, vücudlarında kılıç ve kargı izleri bulunan cesedler vardır Üzerlerinde pamuklu elbiseler bulunan bu cesedler, sanki hayatta imişçesine hiç değişmemişlerdir Bir köşede, arkalarını duvara vermiş dört kişi daha gördüm Bunlardan birisi çocuk, birisi esmer bir erkektir Bu erkek, pamuktan bir aba giymiş müsafaha ediyormuş gibi eli açık olan kolunda çocuğun başı vardır Yanında, bir darbe ile üst dudağı yarılmış, dişleri meydana çıkmış bir erkek daha vardır Bunların hepsi sarıklıdır Burada gördüğüm bir tabutun içerisinde bir kadın vardır ki; memesi kucağındaki çocuğun ağzındadır Arkalarını duvara dayamış beş kişi daha gördüm Yüksekçe bir yerde gözüme ilişen bir taht üzerinde on iki erkek cesedi daha vardı Bunlardan birisi, el ve ayakları kınalanmış bir çocuktu Bana, bunların cihad için buralara gelen Hazret-i Ömer'in oğlu Ebû Ubeyde ve ailesine ait olduğunu söylediler"

Abdullah b Abbâs hazretlerinden gelen kayda göre Eshab-ı Kehf'in mağarası Efsus'tadır Bu kutlu gençlere zulmeden hükümdarın ismi, kaynaklarda Dakyanus veya Dakyüs şeklinde geçmektedir Uyandıkları zaman karşılaştıkları hükümdarın adı ise Teodüsyüs'tür Dakyus Roma imparatorudur Teodüsyüs ise, Roma ikiye bölündükten sonraki Doğu Roma (Bizans) imparatorlarından birisidir Ne var ki, putperest olan Dakyüs, Anadoluyu hiç görmemiştir Hükümdarlık yaptığı iki sene boyunca Kuzey Avrupada savaşmış ve burada öldürülmüştür Eshab-ı Kehf'in Anadolu'da yaşadığı kesin olduğuna göre gençlerin karşılaştıkları Dakyüs, o zamanki Roma idari sistemine göre bir imparator gibi imtiyazlara sahip bir eyalet valisi olmalıdır Hazret-i Ebubekr'in hilafeti sırasında Bizans imparatoruna elçi olarak gönderilen Ubade, Anadoludan geçerken Eshab-ı kehf'i ziyaret etmiştir Abbasi halifelerinden el Vasık billah da, Muhammed b Mûsâ isimli birisini, Eshab-ı Kehf'i tetkik için Anadoluya göndermiştir Yine Ali b Yahya isimli İslam ordusu komutanlarından birisi, bir sefer dönüşünde Eshab-ı Kehfin uyudukları mağarayı incelemiş ve gördüklerini detaylı bir şekilde nakletmiştir Özetle söylemek gerekirse İslam alimleri, tarihçiler ve gezginler, Eshab-ı Kehfin Anadolu'da olduğunda hemfikirdirler Ama Anadolunun neresindedir? Tarsus'ta mı, Afşin'de mi? İlim adamlarımız meseleyi berraklığa kavuşturacak ciddi bir araştırmaya henüz yönelmemişlerdir Böyle bir çalışma başlatılırsa, bu kutlu gençlerin 309 yıllık uyku mekanı kesin olarak tesbit edilebilecektir
Eğer böyle bir bahtiyarlık bizlere nasip olacaksa, İmam-ı Rabbani hazretlerinin şu sözlerini hatırlayarak ziyaret edeceğiz onları; "Eshab-ı Kehf, bir güzel iş yapmakla, yüksek derecelere kavuştu Bu işleri de; din düşmanları her tarafı kapladığı vakit, kalplerindeki imanı korumak için başka bir yere hicret etmeleri idi Dünyanın bugünkü halinde, Peygamberimizin sünnet-i seniyyesine uyanlar ne kadar bahtiyardır Bugün ona iman edip az bir ibadet yapmak, sanki düşman saldırıp her tarafı kapladığı zamanda, askerin az bir hareketinin çok kıymetli olmasına benzer Barış zamanında askerin bundan kat kat fazla çalışması böyle kıymetli olmaz"

Kaynak :Ahmet SARBAY (Biyografinet)

Alıntı Yaparak Cevapla