Şengül Şirin
|
Türkiye'nin Jeopolitik Konumu Ve Önemi
JEOPOLİTİK VE TÜRKİYE’NİN YER ALDIĞI YENİ JEOPOLİTİK ORTAM

Bu inceleme, ülke ve ittifakların politika ve strateji oluşturmalarında baş rolü oynayan jeopolitik ve jeostrateji kavramlarını açıklamak ve Türkiye’nin günümüz şartlarında yer aldığı jeopolitik ortamı belirlemeyi amaçlamaktadır
Coğrafya, insanoğluna toprağı, suyu, havayı, beslenme ihtiyaçlarını kısaca her şeyi bahşetmiş bir varlıktır İnsan da onun değerlerini anlamaya çalışmış, toplumsal yaşam geliştikçe yaşadığı topraklara ve çevresine sahip olma, geliştirme, hatta onu genişletme ve artırma duygusu da gelişme göstermiştir
Tarih boyunca toplumsal yaşamda ve toplumlararası mücadelelerde coğrafyanın değeri bilinerek hareket edilmişti İskender, Anibal, Sezar, Cengiz, Attila gibi kıtalararası uzun seferler yapan liderlerin harekete geçmeden önce hedef ülkelerin ve aradaki coğrafi bölgelerin özelliklerini incelemeden ve buna göre hareket istikametlerini tespit etmeden yola çıktıklarını düşünmek çok yanlış olur Ancak konunun bilimsel bir tarzda ele alınışı yakın tarihlere hemen hemen 20 yüzyıl başlarına rastlamaktadır
Coğrafi muhiti politikada kullanma sanatı olan Jeopolitik, kavram olarak bu dönemde anlam kazanmaya başlamış ve özellikle iki dünya harbi arasında geliştirilmiştir Dünya hakimiyeti peşinde koşan veya güçlü kalma uğraşı veren ülkeleri, ortaya attıkları teorilerle etkileyen büyük jeopolitikçiler çoğunlukla bu dönemde yaşamışlardır
Jeopolitiği tanımlama ve yönlendirmede çatışan düşüncelerin yer aldığı dönemler olmuş ve bu alanda çalışan bilim adamlarını kaygılandıran görüşler ve yönelimler olmuştur Rus Prof J W Semyenov, en sevdiği çalışma konusunun Almanlarca dejenere edilmesi üzerine görüşlerini iki kelime ile ortaya koymuştur “Faşist Jeopolitik” J De Castro ise “bu kadar çok ihtilaf konusu olan ve nefret edilen bu kelimeye hakiki manası verilmelidir” diyerek endişesini dile getirmektedir
Jeopolitik yeni ve genç bir bilim dalı sayılabilir Hatta oluşumu ve gelişimini tamamlayıp temeline oturduğu bile söylenemez Bu nedenle, Dr Erich Obest, “Jeopolitik iyice öğrenilmeden meşgul olunursa tehlikeli yolların ve polemiklerin açılmasına neden olunur Jeopolitik devletin coğrafi vicdanı olmak ister” diyerek kaygılarını dile getirme ihtiyacını duymaktadır İyi bilmemenin ötesinde, günümüzde aşırı uçlarda gezinen bazı bilim adamlarının jeopolitiği kullanarak (bilhassa sosyo-kültürel alanda) büyük çaptaki çatışmalara zemin yaratmaya çalışmakta, etnik gruplar yaratarak veya mevcutları kaşıyarak ülkelerin parçalara bölünmesine gayret etmektedirler
Jeopolitik hükmetme görüşüdür, hükmetme ve iktidar olma bilimidir
İnsan sosyal zirveye yakınlaştıkça jeopolitiğin anlamını, yararlarını kavramaya çalışır Jeopolitik, üst düzey siyasetçilerin bilimidir Günümüzün devlet adamları ve askerleri jeopolitiği iyi bilmek ve anlamak zorundadırlar
Pierre Célérier bu zorunluluğu şöyle ifade etmektedir
“Komutan ve devlet adamı birbirleriyle uyum içinde, öyle ki bazen tek bir fert halinde olmalıdırlar Bunlar, Jeopolitik ve Jeostrateji olarak adlandıracağımız kendilerini ilgilendiren sahalara tatbik edilen modern coğrafyanın kavramlarında buluşur ve anlaşırlar”
2 Jeopolitiğin Tarihi Gelişimi
İnsanın fiziki çevresi ve davranışları arasındaki çevresel münasebetlerin araştırılması çok eski dönemlere kadar gitmektedir Eski Yunanlılar, toplum ile coğrafya arasındaki ilişkilerle ilgilenmişler; Herodot (M Ö 485-425), Eflatun (M Ö 427-347) devlet ile o devletin üzerinde yaşadığı arazinin ilişkilerini incelemişlerdir
Aristo (M Ö 384-322), içinde yaşadığı Atina şehrinin özelliklerinden cesaret alarak bir ülkenin büyüyüp gelişmesi için, muhtemel dış saldırılardan tepeler ve dağlarla korunmuş olması ve denizaşırı ticaretten azami istifade için iyi bir limana yakın bulunması gerektiğini ileri sürmekte idi
Strabo (M Ö 63-M S 24), devletlerin kültürel ve politik faaliyetleri ile üzerinde yaşadıkları araziler arasındaki ilişkileri belirtmeye çalışmış ve Roma İmparatorluğu’nu inceleyerek “Coğrafya” isimli kitabında, büyük bir politik yapının, sağlam bir merkezi hükümete ve mekanizmanın düzgün işlemesi için de yetkilerin bir kişide toplanması gerektiği sonucuna varmıştı Bu noktadan hareketle mükemmel coğrafi mevkii, iklimi ve kaynakları dikkate alındığında, İtalya’nın böyle güçlü bir devlet olabileceğini ileri sürmüştü
Roma İmparatoru Jul Sezar (M Ö 100-44)’ın coğrafi unsurların ülke fetihlerine olan etkilerini çok iyi incelediği bilinmektedir ve yaptığı muharebeleri kazanmasının en önemli sebeplerinden birisinin de coğrafyaya değer vermesidir denilebilir "Galya Savaşları” isimli kitabında, coğrafya ile siyaset ve strateji arasında önemli ilişkiler bulunduğunu öne sürmüştür
Büyük İslam düşünürü İbni Haldun (1332-1406) “Mukaddime” adlı ünlü eserinde, esas temaları olan “Toplum” ve “Uygarlık” için belirtmiş olduğu üç temel koşulu; yaşamı sürdürmek için gerekli maddelerin üretimi, toplumsal dayanışma ve dış tehditlere karşı savunma olarak özetlemektedir
İbni Haldun, devletlerin doğuşunu, yükselişini ve çöküşünü dayanışma yoğunluğu açısından açıklamaktadır O’na göre devlet üç evrim aşamasından geçer Birinci safhada, kabile dayanışmasının yarattığı güçlü ve canlı bir bütünlük, dostluk duygusu ve dayanışma mevcuttur Yöneticiler ve yönetilenler arasında gaye ve fikir birliği vardır Bireyler gruba azami istekle katılırlar İkinci safhada refah yavaş yavaş yerleşir lüks yaşama yönelme başlar, dayanışma zayıflamaya başlar ve otoriter yönetim güçlenir Dayanışmanın gayesi egemenlik olur Üçüncü safhada, büyük bir lüks göze çarpar, güç ve yetkiler en üst kademede toplanır Yöneticiler ile yönetilenler birbirine yabancılaşır
Vatandaşın mali yükü artar Grup dayanışması önemini kaybeder Birbirleriyle çatışan ayrı dayanışma grupları oluşur Bu safhada devlet iç ayaklanmalara ve dış saldırılara karşı hassas hale gelir Temel kanun ve kurumların zamanında düzeltilmesi devlete taze bir soluk kazandırabilir Ancak devletin sonu ertelense de süresiz olarak önlenemez 
Coğrafya konusundaki büyük katkısı fiziki coğrafya ile tarihin ilişkisine yönelmiş olmasıdır İbni Haldun sayesinde fiziki, sosyal ve ekonomik coğrafya, sosyoloji, ekonomi ve siyasi tarihle birleşerek “Jeopolitik” adı verilen ve senteze dayanan yeni bir bilim dalı ortaya çıkmıştır 
Hiç şüphesiz, dünyanın çeşitli bölgeleri daha ilk çağlardan beri, hesaplı yayılmalara sahne olmuştur ve Akdeniz havzası bunun tipik bir örneğidir
Gerçekte, büyük keşifler sonucunda bütün dünyaya yayılan rekabetin sertliği 15 yüzyılda coğrafi temellere dayanan bir bütünleşmeye meydan vermiştir Politika, ancak 17 yüzyıl sonlarına doğru modern coğrafyanın kapsadığı unsurlara değer verip bunlara dayanmaya başlamıştır
Keşifler, müstemlekelerdeki canlılıklar, ticari gelişmeler, ilim, teknik ve sanattaki ilerlemeler, artık bir din faktörü yerine materyalizm noktai nazarının hakim olmasını sağlamıştır Tabii Sınırlar Tezi ile Kardinal Richelieu (1585-1642), Hayat Sahası Tezi ile Friedrich List politika ile coğrafyayı birbirine bağlayan anlayışı sergilemiştir
Monteskiyö (1689-1775)’nün “L’Esprit de Lois-Kanunların Ruhu” adlı eserinin bütün gelişmeler üzerindeki etkisi büyük olmuştur Monteskiyö, herhangi bir coğrafi alanın iklimine önem vermiş ve bu yerlerde oturan insanların karakterlerini oturdukları yerin iklimi ile mütalaa etmiştir Öyle ki, “Bir Moskova’lıyı his sahibi yapabilmek için derisini kazımak gerekir” diyecek kadar iklim ve insan etkileşiminin üzerinde durmuştur Asya’nın topoğrafik yapısı, büyük ve yeknesak imparatorlukların, Avrupa’nınki ise küçük topraklı devletlerin teşekkülüne imkan verdiği yorumunu yapıyor, keza ticaret ve bunun tabii neticesinin barışı sağladığına değiniyor
Bu dönemde “Siyasi Coğrafya” kavramı, Turgot’ın “La Geographie Politique” başlıklı bir yazısı ile literatürde yerini almıştır Siyasi coğrafyanın ayrı bir bilim dalı olduğunu ilk olarak ortaya atan Emanuel Kant (1724-1804), “siyasi coğrafyanın babası” ünvanını bu husustaki görüşleriyle kazanmıştır Hatta Kant, modern coğrafyanın kurucusu olarak tanınır
18 yüzyıl, bilginin hızla geliştiği ve bu bilgilerin mantıki bir şekilde tasnife tabi tutulduğu dönemdir Coğrafya kendi kendini idrak ve organize eder
Coğrafyanın adından sık sık bahsedilir ve en çok ilgi çeken konulardan biri olan politika hakkında büyük fikir tartışmaları yapılır Burada “Coğrafya” onurlu bir mevki işgal eder Ve nihayet tabiat kanunlarını coğrafya ile politika arasındaki münasebetlere tatbik etmeye teşvik eder
|