Şengül Şirin
|
hiç bitmeyen destek vakıf
HİÇ BİTMEYEN DESTEK-VAKIF
Cumhuriyetin anayasa ile belirlenen niteliklerine, anayasanın temel ilkelerine, hukuka ahlaka, milli birliğe dayalı olarak, Türkiye’de çok vakıf kurulmuştur Sosyal adaleti pekiştirmek, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak vakıfların amaçları arasındadır Türkiye’de kurulan vakıfların belirli organları olmalıdır Yönetim organı, mütevelli heyeti ve denetim birimi gibi bölümleri olmalıdır Bunun nedeni, vakfın işleyişini kolaylaştırmak, amacının kapsamına ve faaliyetlerine uygun olarak çalışmaktır vAKIFLARIN KURULMA AMAÇLARI -Toplumda çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin yerleştirilmesi -İsanlara, emeğe ve doğaya saygı çerçevesinde insanların düşünce anlayışını geniş alanlara yayma -Eşrtlik, dayanışma, adalet, dürüstlük gibi değerlerin tüm topluma benimsetilmesi -Sosyal devlet anlayışının ve demokrasinin gelişmesi için çalışma yapmadır Günümüzde Türkiye’de; Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı Türk Toplum Gönüllüleri Vakfı Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı Teknolojiyi Geliştirme Vakfı Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Çocuk Vakfı Bilim ve Sanat Vakfı gibi kuruluşlar vardır
NASIL EĞİTİM GÖRDÜLER Ahilik teşkilatI Ahilik teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulundukları, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynadıklarını iddia ediliyor Ahilik teşkilatı Osmanlı Devleti‘nin kuruluş yıllarında ve daha sonrasında da devam etmiş bir sosyal kurumdur Ahiliğin kurucusu Ahi Evren olarak bilinmektedir Kırşehir de kabri bulunan Ahi Evran’ın kurduğu bu teşkilatla ilgili Ahilik geleneğinin unutulmaması için Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Odaları tarafından bazı şehirlerde her yıl Ahilik haftası ve kutlamaları yapılmaktadır Ahilik teşkilatı, gençlerin iyi yetişmesini ve meslek kazanmasını sağlardı Savaş, afet vs kötü durumlarda da kuruma üyeler ve halk arasında dayanışma olurdu Padişahlar ve diğer yöneticiler de ahilik teşkilatına katkılı olup destekleyerek gelişmesini istemişlerdir Anadolu Selçuklu Devleti‘nde sanatkarlar ve zanaatkarlar tarafından yine aynı amaçla kurulan Fütüvvet Teşkilatı ile benzerlikler gösterir Fütüvvet teşkilatının Osmanlı Devleti’ndeki devamı niteliğindedir Üyelik için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur Çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler Ahi olamazlar Örneğin insan öldürenler, hayvan öldürenler (kasaplar), hırsızlar, zina ettiği ispatlananlar örgüte katılamaz Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde 4 boyut’dan oluşan hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlaki ve felsefi eğitim görürlermiş
Ahilik teşkilatı 9 dereceli bir düzene dayanır 1-Yiğit 2-Yamak 3-Çırak 4-Kalfa 5-Usta 6-Ahi 7-Halife 8-Şeyh 9-Şeyh ül Meşayıh Ahilik teşkilatın ve Ahiliğin önde gelen yedi ilkeleri Elini açık tut, Sofranı açık tut, Kapını açık tut, Ağzını kapalı tut, Gözünü bağlı tut, Beline sahip ol, Diline sahip ol Ahilik teşkilatı 9 dereceli bir düzene dayanır Her kapı üç dereceyi içerir Bu dereceler şöyle sıralanır: Yiğit Yamak Çırak Kalfa Usta Ahi Halife Şeyh Şeyh ül Meşayıh MEDRESE Medrese, Müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adı Medrese kelimesi Arapça ders (درس) kökünden gelir Medreselerde ders verenlere müderris denir Türk İslam devletlerinde medrese geleneği Karahan’lılarla başlar Ayrıca Karahan’lılar medrese geleneği ile birlikte burslu öğrencilik sistemini başlatmışlardır Medreseler Selçuklular’la zirve yapar En kapsamlı çok yönlü medreseleri Büyük Selçuklular açmıştır Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat’kurulmuştur Budizm’deki dinsel eğitim kurumu Vihara’lardan etkilenilerek medreseler açılmıştır İlk medreselerde ağırlıklı olarak Kuran, kıyas icma fıkıh kelam gibi dini dersler okutulurken, Nizamiye medreselerinde hem pozitif bilimler hem de dini bilimler birlikte okutulmuştur Bu eğitim sisteminde batinilik ve şiilik arasında fikri mücadele amaçlanmıştır Selçuklular Anadolu’ya geldikten sonra çeşitli şehirlerde çok sayıda medreseler inşa etmişlerdir Anadolu’da açılan ilk medrese Danişment’liler döneminde Tokat Niksar’da açılan Yağbasan medresesi’dir Osmanlı Devleti’nin devrinde ilk medrese Orhan Bey zamanında 1330 yılında Orhan Gazi Medresesi olarak İznik’te kurulmuştur Daha sonra Osmalı Devleti’nin sınırları genişlemesiyle beraber Bursa ve Edirne başta olmak üzere pek çok şehirde medreseler açıldı İstanbul’un fethinden sonra üst seviyedeki eğitim kurumları başkentte yoğunlaştı Değişim evreleri 1331-1451 yılları arasında 82 adet medrese kurulmuştur 1463-1471 yılları arasında kurulanlarsa Fatih medreseleri ya da Sahn-ı seman medreseleri denir (Bu medreselere birlikte süreye dayalı eğitim, ders geçme sistemine dayalı eğitime dönüştürülmüştür) 1550-1557 yılları arasında kurulanlarsa Süleymaniye medreseleri denir Osmanlı Devleti’nin ilk tıp okulu Darüttıp Süleymaniye medreselerinde yer almıştır Tıbbi bilgilerin uygulamalarının yapıldığı Darüşşifa ve diğer bazı bölümler: Darülakakir (Eczane), Darüzziyafe, Tabhane ve İmarethane ilk kez Süleymaniye medreselerinde yer almıştır Başlangıçta bütün eğitim faaliyetlerinin yapıldığı kurum olan medreseler, Tanzimat Döneminde yeni mesleki okulların açılması ile sadece din eğitimi verilen okullar haline geltrildi Osmanlı devletinin son döneminde medreselerin ders programında ve teşkilat yapısında yeni düzenlemeler yapıldı 1914 yılında Darü-l hilafeti-l Aliyye adı altında birleştirilen medreseler, Türkiye‘de Tevhid-i Tedrisat Kanunu‘nun kabulünden sonra 3 Mart1924‘te medreseler tamamen kapatıldı Medreselerde verilen dersler [değiştir] Sarf (Morfoloji, cümle bilgisi) Mantık Hadis Tefsir (Kuran yorumu) Adab-ı bahis (Konuşma adabı) Vaaz Belagat (Güzel konuşma, retorik) Kelam Hikmet Fıkıh Faraiz (Miras hukuku) Akaid (İnanç esasları) Usul-ü fıkıh İlm-i heyet (Astronomi ve astroloji ENDERUN MEKTEBİ II Murad zamanında kurulup, zamanla çeşitli değişikliklere uğramakla beraber Osmanlı Devleti‘nin son zamanlarına kadar (1908) varlığını sürdüren bir saray okuludur Hristiyan ailelerden devşirilen çocukların zekî ve gösterişlileri saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirlerdi Fatih Sultan Mehmed döneminde geliştirilmiştir Enderûn mektebine alınan çocuklara, Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler, edebiyat, inşa (şiir), dil bilgisi, Arapça, Farsça gibi dil ve edebiyat dersleri ve matematik, coğrafya, mantık gibi müsbet ilimler dersleri okutulurdu Bir taraftan da Osmanlı saray geleneği ve görgüsüyle, protokol kaideleri ve bürokratik işler öğretilirdi Bunların yanında çeşitli sanat kollarında beceriler kazandırıldığı gibi sportif faaliyetlere de yer verilirdi İç oğlanı denilen Enderûn talebesi ortak bir kültürü özümseyerek, saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar, böylece Osmanlı Devleti’nin sarayda, yönetimde, ordu ve bürokraside ihtiyaç duyulan kadrolarının bir kısmı bu şekilde yetiştirilmiş olurdu Sarayda kademe kademe yükselerek sancakbeyi rütbesiyle taşrada görev alırlardı Osmanlı Devleti, kendinden önceki Türk devletlerine göre daha merkeziyetçi bir yapıya sahiptir Bu sebepten dolayı kendi kurumlarından yetişmeyen kimselere görev vermemiştir Bu durum, bazı çevreler tarafından Türkleri dışlamak şeklinde yorumlanmıştır Osmanlı Bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hakim oldukları kurumlardır Esasen Kanunî Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderûn Mektebine alınmıştır Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hâkim olmasının bir başka sebebi de Enderûn Mektebi’dir Enderûn, saray içinde bir okuldur Sarayda, orduda ve hükûmet işlerinde çalışacak memurları ve hizmetlileri yetiştirmek bu okulun görevi idi Fatih tarafından açıldığı bilinen bu okula, acemi oğlanlar arasından öğrenci seçilirdi
Enderun eğitim , dört konu üzerinde toplanmıştı: -Beden eğitimi -Uygulamalı saray işleri eğitimi -Yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi -Teorik olarak islamlar bilgiler eğitimi
Enderûndan sadrazamlar, kaptan paşalar, yeniçeri ağaları, eyalet valileri, sancak beyleri, daha başka hizmetler için ünlü kişiler, ayrıca şairler, edipler, ressamlar, mimarlar, müzikçiler, tarihçiler ve daha bunlar gibi medresenin yetiştirmediği bilginler de yetişmiştir Askerlik, siyaset ve teknik konuların ağırlıklı olarak okutulduğu Enderûn okulunun temel özelliği, saray içinde bulunması ve bütün derslerin Türkçe okutulmasıdır Fatih kanunnameleri ve Enderûn mektebinin durumu da gösteriyor ki, Osmanlı devrinde Türkçeye devlet dili olarak gereken önem verilmiştir Enderûn mektebinden eğitim ve öğretim sultan II Abdülhamid devrine kadar sistemli bir şekilde devam etti 18 yüzyılın sonlarında devşirme sisteminin bozulmasıyla darbe yiyen okul, 1826‘da Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusu için yetiştirilmesi gereken küçük ve büyük rütbeli subayların büyük bir kısmının Enderûn mektebinden seçilmesi ile sarsıldı Daha sonra batı metodları ile harp okullarının açılması ve bunların gitgide çoğalmasıyla mektebin önemi iyice azaldı Modern eğitimin gittikçe yerleşip yayılması karşısında, Enderûn mektebi de modern eğitimin ilkelerini uygulamaya başladı Ancak şehirde Türk ve ecnebi olmak üzere çeşitli genel kültür kurumlarının ve meslek okullarının açılması, özellikle Enderûn mektebinden çıkanların, Tanzimât‘tan önceki devirde olduğu gibi, devlet görevlerine tâyinlerdeki üstün durumlarını kaybetmeleri, halk arasında özellikle devlet ileri gelenleri katındaki değerini sarstığından bu eğitim yuvası kalkınamadı ve 1908İkinci Meşrutiyetin îlânını tâkip eden günlerde tamâmen kapatıldı
|