Şengül Şirin
|
Cevap : Kant'ın Felsefesi
Bu son düşünceleri Kant, “Salt Aklın Kritiği” nin araştırdığı konuları özetleyen şu üç soruda toplar :
1 “Matematik nasıl mümkündür?”, 2 ”Doğa bilimi nasıl mümkündür?”, 3 ”Bir bilim olarak metafizik nasıl mümkündür?” Sonuncu soruda Kant’ın demek istediği, metafiziğin bir bilim olması mümkün müdür? Ya da tıpkı matematiğin ve fiziğin olduğu şekilde bilimsel olan bir metafizik olabilir mi?
Buna göre, metafiziği güvenilir bir temele dayatmak için Kant’ın giriştiği iş, çok basit bir adımla başlıyor ; çünkü bu güç problem tek bir formüle bağlanmaktadır : A priori olan sentetik yargılar nasıl mümkündür? “Salt Aklın Kritiği” için bir çıkış noktası olan bu formülün anlatmak istediği şudur:
1 Varlığı yalnız kavramlarla kavrayamam Yalnız kavramlarla çalışan klasik rationalizm, örneğin “ruhun ölümsüzlüğünü” şöyle tanıtlar : “Ruh maddi olmayan bir tözdür, maddi olmadığı için yer kaplamaz, yer kaplamayınca bölünemez, bölünemeyince de yok edilemez, dolayısıyla ruh ölümsüzdür” Bu tanıtlamada “çelişmezlik ilkesi” ne dayanılmaktadır ; bir başka deyişle : önce eldeki kavramın bir tanımı yapılıyor, sonra da bundan kendisiyle çelişik olmayan sonuçlar çıkarılıyor
2 Kant’a göre, böyle salt düşüncenin içine kapanıp kalmış bir mantığı bırakıp objelere, “mümkün deneye” uzanan bir mantık, bir transcendental mantık (salt düşüncenin bölgesini aşıp öbür yana geçen) bir mantık geliştirmelidir (Kant’ta “transcendental” deyiminin bir anlamı da budur)
3 Bir şey bilmek istersem kavramlarımı görünün salt formları ile duyu verilerine bağlamalıyımdır Sadece salt olan görüler, kavramlar ve yargılar ile bir şey elde edemem Burada da salt formların ötesine bir geçiş (transcendere) gerektir Kısaca : objelerle ilgiler kurmuş kavramlarımız olmalıdır
Demek ki, a priori olan sentetik yargılar, bir yandan yalnız duyuların (duyarlığın), öbür yandan da yalnız düşüncenin (düşünmenin) sağladığından başka türlü olan bilgilere bizi vardırmaktadırlar Bu çeşit bilgi deneyden gelemez, yoksa ona a priori diyemezdik Bu bilgi deneyden bağımsızdır ama, her türlü deneyin temelidir, altyapısıdır ; ancak bu türlü bilgi deneye sağlam bir bağlantı kazandırabilir Örneğin sentetik a priori bir yargı olan şu “Her olayın bir nedeni vardır” önermesi, indüktif olarak temellendirilemez ; onun için a priori’dir Ama bu önermenin geçerliği varsa, o zaman deney dünyasındaki en küçük bir olay bile bir nedenler zinciri içinde yer alır ; bununla da deney dünyası düzenli bir bütün haline getirilmiş olur
Şimdi Kant’ın kesin bilginin tek kaynağı saydığı bu sentetik a priori yargılarla doğa adını verdiğimiz fenomenler dünyasını bilgide nasıl kurduğumuzu, yani fizik denilen bilimin “nasıl mümkün olduğunu” ana hatları ile görmeye çalışalım Öteden beri alışılmış olan bir anlayışın tersine olarak Kant, duyu bilgisine temel olan intellektüel bir bilgi kabuk eder Çünkü, ona göre, bizim deneyden önce olan birtakım ana kavramlarımız (kategorilerimiz) var ; biz bunları deneyin içine yerleştiririz ; deney ancak bu salt kavramlar ile bir düzen kazanıp bir bilgi olur Kategoriler deneye form bakımından bir çerçeve sağlarlar “Yeşil’i duyumluyorum” yerine, “Bu, yeşil bir şeydir” demeye olanak verirler
Kategoriler objektif a priori’dirler, yani objeye uyan a priori formlardır Deneye düşüncenin salt formları bir düzen kazandırıyor, çünkü Kant’ın kendi deyişiyle anlığın (Verstand, intellekt) “kendiliğindenliği” (Spontaneitaet), duyarlığın (Sinnlichkeit) ise “alırlığı” (Rezeptivitaet) vardır Başka türlü söylendikte : Bilgide etkin olan yön anlık, edilgin olan yön de duyarlıktır ve ancak bu iki bilgi yetisi bir araya gelip birlikte çalıştıklarında bilgi oluşur Bu anlayışını Kant, şu tanınmış formül ile dile getirmiştir : “Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür” “Salt Aklın Kritiği” nin başlıca düşüncelerinden biri ve Kant’ın bilgi konusunda bir temel anlayışı olan bu formülün demek istediği şudur : İçerikleri olmayan, yani içleri görü ile (duyusal öğe ile) dolmamış olan kavramlar, içleri boş birer kabuk gibidirler Kavramsız görüler ile de bir şey kavranamaz, çünkü bu duyu öğeleri yalnız başlarına şekilsiz bir yığındırlar Deney sadece a posteriori (duyusal) verilerden ibaret olsaydı, hiçbir formu olmayan bir sıvıya benzer, dolayısıyla kavranamazdı Bu formsuz sıvıyı ancak önceden hazır olan (a priori) bir kap (anlığın salt formları, kategoriler) içine yerleştirmekle kavrayabiliriz Onun için Kant, “formel mantık” gibi salt anlığın içinde kapanıp kalmayan, tersine, dışarıya çıkıp objeler alanına, mümkün deneyin dünyasına uzanan bir “transcendental mantık” geliştirir Yalnız, bu mantık “mümkün olan deneyde” durup kalır, bunun ötesine geçerek “nesnenin kendisine” kadar uzanmaya kalkmaz, yani “transcendent” değildir Bilginin intellektüel bir temel üzerinde oluştuğu düşüncesini Kant, “Salt anlık (intellekt) fenomenlere yasalarını dikte eder” sözü ile anlatmaya çalışmıştır O zamana kadar bağlı kalınan bir anlayışı altüst eden bu düşüncesini Kant “Kopernikus devrimi” ne benzetir Çünkü öteden beri, düşünmenin kendini objelere göre ayarladığı, yani nasıl düşünmesi gerektiğini anlığa objelerin dikte ettiği ileri sürülüyordu Şimdi Kant, bu oranı tersine çevirerek “objelere formlarını salt anlık dikte eder demektedir
Doğa bilgisinde mümkün deneye, uzay ile zaman’dan başka, birtakım a priori formlar , Kant’ın deyişiyle kategoriler aktararak, deneyin dağınık verilerini ve çeşitliliğini bunların içinde derleyip topluyor, birleştirip düzenliyoruz
Kategorilerin gördüğü iş, deney verilerini birbirine bağlamak, birleştirmek işidir, bu synthesis’tir Böyle bir görevleri (Funktion) olan kategorileri Kant, Aristoteles’ten beri gelen “Yargılar çizelgesi” ne paralel olarak türetir ve bu çizelgedeki 12 yargının her birinin karşısına belli bir kategori koyar Bu da, biz deney verilerini 12 bakımdan birbirine bağlıyoruz (synthesis), deneyin ham malzemesini bu 12 kategoriye göre şekillendiriyoruz demektir Burada, doğa bilgimizin nasıl şekil kazandığını en kestirmeden gösterecek tek bir kategoriyi örnek olarak görelim : Yargıları bağıntı (relation) bakımından aldığımızda, bunların arasında , “kategorik” denilen bir yargı formu vardır Bunu karşılayan kategori, “töz ve ilinek” (substantia et accidens) kategorisidir Örneğin “kar eriyor” önermesinde konu (subiectum) olan “kar”, bir nesnedir ; bir “şey”, bir “nesne” olarak da deneyde yoktur ; deneyi sadece gözlemden çıkarılmaz ; düşüncenin bir salt formunu (bir a priori kategoriyi, burada töz-ilinek kategorisini) önceden deneyin içine yerleştirmemiş olsaydık, böyle bir “şey” olmayacaktı
Anlığın salt kavramları (kategoriler) yanında doğa bilgimizi kurmada payı olan ikinci etken de, salt yargılardır Bunlar da fenomenlerin düzenlenmesine yararlar Örneğin “Doğada tözün (maddenin) miktarı ne azalır, ne çoğalır” yargısı fenomenleri bir düzen içinde birleştirmekte, onlara bir bağlantı, bir form kazandırmaktadır Salt yargılar ile de doğa yasalarını kurarız Bütün bunlarla da, fenomenlerin şekilsiz çokluğu şekli ve birliği olan bir düzen haline gelmektedir Çünkü önce, “töz-ilinek kategorisi” ile “nesne” (şey, madde) denilen birlik meydana geldi, sonra da bir salt yargı ile “nesneler” arasında bir “bağlantı”, bir “birlik” kuruldu Bunların olmasıyla da, “doğa” dediğimiz şey meydana gelmiş oldu Çünkü “doğa” birtakım “nesneler” ile bunlar arasındaki “bağlantılar” dan (yasalar) ibarettir İşte bütün bunlar, anlığın bir birleştirme, bir bağlama, yapısında yerleşik olan (a priori) bir sentez yeteneği sayesinde olmaktadır Bu synthesis de a priori olduğu için, doğa bilgimiz de kesin olabiliyor ; çünkü zorunlu ve tümel geçer olması a priori’nin ayırıcı niteliğidir
Düşüncenin yapısını inceleyen “Transzendentale Logik” in birinci bölümünde (Transzendentale Analytik) Kant, fiziğin bilgi teorisini geliştirdikten sonra, ikinci bölümünde (Transzendentale Dialektik) eserin asıl maksadı olan metafiziği daha doğrusu 18 yüzyılın rationalist (Leibniz-Wolff) metafiziğini eleştirmeye geçer “Duyulur-olmayan” ın, “duyulur-üstü” nün bir bilimi olmak istek ve iddiasında olan bu metafiziğin üç ana konusu vardır : Ruh, evren, Tanrı İşte Kant da, metafiziği incelerken bu üç konunun eleştirmesini yapacaktır Onun burada göstermek istediği şudur : Akıl (Vernunft) ile aklın sonuç çıkarmaları (Vernunftschlüsse) ve metafizik arasında içten bir bağlantı vardır Çünkü akıl, yapısı gereği , metafiziğin üç büyük konusu ile ilgili olan birtakım sonuçlar çıkarır İmdi Kant’a göre, sağlam bilgi ancak deney verileri ile a priori form öğelerinin karşılaştıkları, birbirleriyle kaynaştıkları yerde meydana geliyordu Bundan dolayı, metafizik de anlığın boşaltmış olduğu “birleştirmeyi” (synthesis) sonuna (“mutlak”, “koşulsuz” olana) kadar götürürse olumlu bir şey yapmış olur Kant, böyle bir şeyi denemek, insan aklının yapısı gereğidir der ve metafiziğin insanda “doğal bir yatkınlık” olarak bulunduğunu söyler Bizim bilgi yetimiz öyle yapılmıştır ki, bu son synthesis denemesine hep girişiriz, bununla da varlığın “son sorunlarını” çözebileceğimizi umarız Ancak, Kant göstermek ister ki, bu yolda kesşn olarak hiçbir şey bilemeyiz ; bu yolda karşımıza çıkan herşey ancak bir kuruntu, bir boş görünüştür (Schein) ve akıl ister istemez bu kuruntulara düşer İşte aklın eleştirmesini yapmaktan maksat da onun bu yolda nasıl yanılmakta olduğunu ortaya çıkarmaktır Onun için “Transzendentale Dialektik” yanlış düşünmenin mantığıdır, yanlış sonuç çıkarmalar öğretisidir
__________________
|