Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Türk Mitolojisi

Eski 05-08-2009   #3
ysnkrks
Varsayılan

Cevap : Türk Mitolojisi



Eski Türklerde "Ülker" sözü, "Gezegen yıldızı" karşılığı idi:

Türkler başlangıçta bütün gezegenler için "Ülker" veya "Ülgel" deyimini kullanıyorlardı Bu deyim sonradan, diğerlerinden ayrıla ayrıla, en sonunda "Ülker" yıldızı için bir ad olmuştur Yakut Türklerinin lehçesinde "Ürgel" sözü, bugün bile, "Gök deliği" anlamına kullanılmaktadır Hatta şöyle, güzel bir efsane de vardır:
Bir zamanlar delikmiş, nedense gök kubbesi,
Dondurmuş hiç dinmemiş rüzgârın soğuk sesi
Yakut adlı Türklerde kahraman bir er varmış,
Ne var diye göklerde, gezegenlere varmış
Kubbesini sert göğün, gezegenler delmişler,
Soğuklar öğün öğün, yeryüzüne gelmişler
Bu er çok kurt avlamış deriler hazırlamış,
Otuz eldiven yapmış, ta göklere fırlamış
Er Gökleri kapamış, soğuğu yenmiş, inmiş
Sıcak günler başlamış eski soğuklar dinmiş
Gökteki gezegenlerin deliklerinden soğuk geliyormuş Bunun önüne geçmek için de, Yakutların efsanevî kahramanı bu çareyi bulmuş Fakat 30 çift "Kurt bacağı derisinden eldiven" yaptırmasının sebebi, pek anlaşılamıyor Kurt derisinin kök olarak değeri, bilinen bir şeydir Öyle anlaşılıyor ki, dondurucu soğuklar vardı ve buna tahammül edebilmek için de, böyle bir yol seçilmişti Kürkleri daha kıymetli olan hayvanlar var iken, derisi niçin seçilmişti? İşte bu nokta ile Türk mitolojisine girilmiş olunuyordu

Sıcak ve soğuk havalar, yıldızların hareketine bağlıydı:

Gezegenlerin yükselip alçalması ve yahut da yavaş veya Sür'atli yürür gibi görünmesi de, hava değişikliklerini gösteren bir belirti gibi kabul edilirdi Gezegenlerin sür'atli gezinmeleri sıcak havaların, yavaşlamaları da soğuk havaların geleceğine bir işaret idi Yine Yakut Türklerine ait aşağıdaki efsane, yukarıdaki inanışları tamamlar bir durumdur Onlara göre havalar, başlangıçta çok daha soğuk idi fakat sonradan yavaş yavaş ısınmağa başlamıştı:
Uzunmuş bütün kışlar, nedense bir zamanlar,
Çok da kısaymış yazlar yaz görmemiş insanlar
Bir ağaç etrafında, gezegenler dönermiş,
Dönüş yavaşladıkça, ateşleri sönermiş
Bir gün gelmiş ki hepsi çok yavaş dönüşmüşler,
Olmuşlar duran tepsi, hep birden sönmüşler
Gezegenler bir iple, bağlıymış bu ağaca,
Bir Şaman kılıcıyla, dağıtmış her bucağa
Yıldızlar ısınmışlar, döndükçe çok sür'atli,
Dünyayı ısıtmışlar, olmuşlar bir boz atlı
Yukarıda efsaneden de anlaşılıyor ki, "Gezegenler başlangıçta göğün ana ve ilk yıldızları olarak kabul edilmişlerdi" Öbür yıldızlar ise artık, zamanla ortaya çıkmışlardı

Gezegenlerin, Kutup yıldızı etrafında dönmeleri:

Bu konuyu gezegenlerle ilgili bölümümüzde birer, birer ele alacağız Türklerin "Demir kazık" veya "Altın kazık" dedikleri Kutup yıldızı, diğer bütün burçların eksenini teşkil ediyordu Artık diğer burçlar, onun etrafında dönüyorlardı Kutup yıldızına en yakın olan burç, Küçükayı burcu idi "Türklere göre bu burç, Kutup yıldızına takılan bir araba oku ile, araba çeken, iki at idiler Bunlar bir eksen etrafında, mütemadiyen gök yüzünde dönüp duruyorlardı Ondan sonra gelen Büyükayı burcu da, 7 kurt veya 7 vahşi köpek idiler Onlar da bu iki atı yemek için, gökte onları kovalayıp dönüyorlardı Fakat Demir kazık, yani Kutup yıldızına demir zincirlerle bağlandıkları için, onları tutamıyorlardı Zaten zincirlerini koparıp da, bu işi yapmış olsalardı, dünyanın sonu gelecekti" Kırgız Türkleri bunu demekle, Gök ve Tanrının büyük düzeninden söz açıyorlar ve kâinatın varlığını veya yokluğunu bu düzenin devamına bağlıyorlardı

DÜNYANIN KUTUP YILDIZI EKSENİNDE DÖNMESİ

"Göğü kötü ruh basmış, inmesin yere diye,
"Tanrı bir çadır asmış, koca bir direk ile!"
Yakut Türklerinin Efsanesi

Bütün gezegenler ve burçlar, Kutup yıldızı etrafında dönerlerken, dünya bir Kutup yıldızının ekseninde dönüyordu Çünkü Dünya Kutup yıldızına bir "Demir kazık", "Demir ağaç" veyahut da bir "Demir dağ" ile bağlanmıştı Bu konuları Kutup yıldızı ile ilgili bölümümüzde, yeniden ve daha derin olarak ele alacağız Bir gerçek varsa, "Ortaasya ve Sibirya mitolojisinin dünyanın döndüğüne inandığıdır" ObiUgorları bu dönüşü bir efsane ile de süslemişlerdi Prof Rasony, bu konuda yazılmış macarca bir makaleyi de, bize özetlemek lûtfunda bulundular Bu mesele ile ilgili olarak söylenmiş, bir Kuzey-Batı Sibirya efsanesi, kısaca şöyledir:
Tanrı yeni bir dünya, yaratma özlüyormuş,
Yaratmış ama dünya, durmadan dönüyormuş,
Tanrı'nın elçisi de, bir "Ana-Tanrı" imiş,
Onun düşüncesi de, azıcık ayrı imiş
Bu dönüş Tanrı demiş: "Birazcık yavaşlasın!"
Sonra kızınca demiş, "Artık Tufan başlasın!"
Sular dünyayı basmış ruhlar dünyadan kaçmış
Uçup gökte gezenler yer dönerken hep şaşmış
Dünya tekerlek gibi, hiç durmadan dönermiş,
Sonra ateşli sular, basınca az sönermiş
Yukarıda ayrı olarak verdiğimiz bir Yakut efsanesinde yıldızların yavaş döndüğü ve bunun için de havaların soğuk olduğu söyleniyordu Havaların ısınması için, yıldızların çabuk dönmesi de, yine bu efsaneye göre, bir şart gibi gösteriliyordu Burada ise, başlangıçta dünyanın, çok çabuk döndüğü ifade edilmektedir Efsanede, bundan dolayı dünyanın sıcak mı veya soğuk mu olduğu pek söylenmiyor Fakat bundan anladığımız bir önemli nokta var ise, Dünya ve yıldızların yavaş veya sür'atli dönmelerinin, Ortaasya ve Sibirya mitolojisinde önemli bir motif olduğudur

Diğer Yıldızlar ve Türkler:

"Zuhal (Saturn) yıldızını eski Türkler, iyi tanıyorlardı Bazı eski Türk kitaplarında bu yıldızın adı da geçer Fakat bu ad, henüz daha kesin olarak okunmamıştır Kültür hazinemiz Kutadgu Bilig, bu yıldız için şöyle diyor:

"En üstün Zühal (Sekentir)'dir, en önde yürür,
"İki yıl, sekiz ay bir evde kalır!"

"Müşteri" (Jupiter), eski Türklerin takvim bilgilerinde, önemli bir rol oynardı Jupiter'in, eski türkçe adı "Eren-tüz" idi XI yüzyıldan sonra Türkler bu yıldıza "Ongay" demeğe başlamışlardı Bugün Anadolumuzun bir çok yerlerinde, bu yıldıza "Öngay" veya "Öngey" adı verilmesi de, üzerinde durulması gereken önemli bir meseledir "Oniki hayvanlı Türk takvimi, oniki gezegen burcun, dönüş sürelerine göre kurulmuştu" Jupiter'in dönüş süresi de, oniki burcun dönüşlerine yakındı Bu bakımdan Türkler, Jupiter'e büyük bir önem vermişlerdi Kutadgu Bilig, bu yıldız için şöyle diyordu:

"Ondan sonrada gelir, ikinci olur Onay,
"Her evde kalır on ay, ayrıca da iki ay!!
"Merih" (Mars) yıldızının "Kızıl rengi" Türklerin gözlerinden kaçmamıştır Avrupa'da bu yıldıza, "Kırmızı yıldız" diyenler yok değildir Eski Türkler ise, Merih yıldızına "Bakır Sokum" derlerdi Türk mitolojisi ve düşüncesi bakımından, Kutup yıldızı, yani "Demir kazık" la bir benzerliği vardı Anadolu'da Merih'e, "Yaldırık" da derler Bu da, çok eski türkçe deyimdir Karahanlılar çağında Türkler Merih'e "Kürüd" demeğe başlamışlardı Türklere göre Merih yıldızı, korkunç ve ateşi ile her şeyi yakan bir yıldızdı "Bakır sokum" adı da bundan dolayı verilmiş olmalıydı Kutadgu Bilig, onun için şöyle diyordu:

"Üçüncü Merih (Kürüd) gelir, korkuç gururlu yürür,
"Bir defa kime baksa, yeşermiş bile kurur!"

"Utarit" (Merkür) uğurlu bir yıldızdı Bunun için eski Türkler de ona, "Tilek" yani "Dilek" derlerdi Utarit'e karşı dilekler, dilenir ve bu dileğin yerine getirilmesi beklenirdi Yine çok eski bir Türk şairi olan Yusuf Has Hacib, onun için şöyle diyordu:

"Sonra geldi arzu, "Tilek" arzular,
"Kime yakın gelse, özüne bağlar!"

Türkler burçları da çok iyi tanırlardı:

Türkler, "Koç burcu" na, "Kuzu"; "Boğa burcu" na da "Ud" yani "Öküz" burcu derlerdi Sonradan boğa denmiştir "İkizler" burcu için söylenen "Erendir" ile "Akrep" burcunun Türkçe adları "Kuçık" da, çok eski türkçe deyimlerdir Kutadgu Bilig, bu burçları şöyle anlatıyor:

"Yaz yıldızı Kuzu, sonra da Boğa (ud) gelir,
"İkizler (Erendir), Akrep (Kuçık) ile, dostça yan yana gelir!"

Eski Türkler, "Arslan burcu" na, yine "Arslan" derlerdi "Başak burcu" için ise, "Buğday " veya "Buğday başı" deyimi kullanırdı "Yengeç" burcuna da "Çadan" yani çayan derlerdi:

"Gök arslan burcu ile, komşu buğday başı,
"Sonra Terazi burcu (Ülgü), olduğu Yengecin (Çadan) eşi!"

"Oğlak, Kova, Balık" burçlarının adları eski türkçede de değişik değildi Eski Türkler, Kova'ya "Koğa" derlerdi Kova'nın daha eski türkçesi ise, "Könek"ti:

"Sonra da geldi Oğlak, Kova (Könek), ile hem Balık,
"Bunlar doğarsa eğer, aydın olur, gök kalık!"

Anadolu'da Türkler, İslâmiyetin ve Batının tesirleri altında Kova burcuna, "Saka yıldızı" da demişlerdi

Türk Halk edebiyatında yıldızlar:

Eski Türk sözlüklerinde yıldızlar hakkında çok bilgi vardır Fakat bunları mitolojideki yerlerine yerleştiremediğimiz için hepsinden söz açamadık "Kutadgu Bilig" de olduğu gibi, yerin çiçeğini göğün yıldızlarına benzeten halk şiirleri de yok değildiler Meselâ Ercişli Emrah'ın şu şiiri bunun için güzel bir örnektir:

"Kapıda yayılır Koyunla kuzu,
"Yerin çiçeğisin, göğün yıldızı"

Ordu içindeki asker sayılarını gökteki yıldızlara benzetme de, eski Türk edebiyatının bir özelliğidir Gerçi bu benzetmeğe, İran edebiyatında da rastlanırdı Fakat Karacaoğlan herhalde bundan habersizdi

"Karacaoğlan der ki, burda durulmaz,
"Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz!"

Türk halk edebiyatında, yıldızlar için söylenmiş çok şey vardır Bektaşî "Devriye" lerinde sık sık burçlardan ve dervişlerin bu burçlara uğradıklarından söz açılır Bu, "İnsan-ı kâmil" in ruhunun yaptığı devirle ilgilidir Yoksa devriyeler özel olarak burçlar için söylenmiş şiirler değil idiler

5 KUTUP YILDIZI

"Derler Kutup Yıldızı, Gökteki bir kapıdan,
" Aydınlatırmış bizi, nur verir üst yapıdan!"

Eski Türk Efsanesi

Tanrı, dünya ile yıldızları Kutup yıldızına bağlamış:

Kutup yıldızı Türk mitolojisinin uzay ile ilgili, kozmolojik düşünce düzeninin, temel noktasını meydana getirdi "Göğün direği", "Kapısı" hep kutup yıldızından geçerdi Bütün gezegenler de Kutup yıldızının etrafında dönerdi Onlara göre bu düzenin bozulması demek, dünya ve kâinatın sonu demekti Eski Türk mitolojisine göre, "Dünya da dönüyordu Dünyanın bu dönüşü, hem kendi ve hem de kutup yıldızı ekseninde meydana geliyordu Çünkü dünya, Kutup yıldızı ile göğe bağlı idi" Dünyanın dönüşü üzerinde, bu bölümün girişinde biraz bilgi vermiştik
Uygurlar Kutup yıldızına "Altun Kazuk", yani "Altın kazık" derlerdi Diğer Türkler ise, ona genel olarak "Temir-Kazık" yani "Demir Kazık" demişlerdi Böyle denmesinin sebebi de, yukarıda kısa olarak söylediğimiz ve aşağıda da geniş olarak açıklayacağımız gibi, bu yıldızın göğün direği gibi tasavvur edilmesinden ileri geliyordu Buradaki "Kazuk" veya "Kazık" sözü, bugünkü Türkçemizdeki anlamını, az çok karşılamaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla