KRDNZ
|
Tarihi Eserler, Çanakkale
Kale Mescidi (İspir) Erzurum, İspir Kalesi’nin iç kale bölümünde yer alan mescidin yapım tarihi bilinmemektedir Kaynaklarda da bununla ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır Bununla beraber kale ile beraber XIII yüzyılda yapıldığın sanılmaktadır
Mimari yapısı itibariyle Erzurum Kale Camisi’ne benzeyen bu cami kare planlı olup üzeri piramidal bir külah ile örtülüdür Cami içerisinde, mihrapta ve girişteki mukarnas bezemeler dikkati çekmektedir
Çanakkale Aynalı Çarşı Çanakkale merkezindeki Aynalı Çarşı’nın ilk yapımı ile ilgili bilgiler kesinlik kazanamamakla beraber bir takım iddialar vardır Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu çarşıdan söz etmiştir Bazılarına göre de Gelibolu çıkarması sırasında Quenn Elizabeth zırhlısının Çanakkale çevresindeki Türk tabyalarını bombaladığı sırada yıkılmıştır Çarşının 1921’den sonra giriş kapısı dışındaki bölümleri harap olmuş ve kullanılamamıştır Çanakkale ile ilgili resmi belgelerde de bedesten arsası olarak söz edilmiş ve daha sonra bu arsa üzerine 14 dükkan yapılmış, 1967’de de üzerinde kadastro uygulaması yapılmıştır
II Abdülhamid döneminde, 1889’da Çanakkale’nin önde gelen Yahudi ailelerinden Halyo, bu çarşıyı yaptırmıştır Bazılarına göre de çok daha önceden yaptırılmış olan bu çarşıyı Halyo onarmış ve kullanıma açmıştır Bu çarşının İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın küçük bir minyatür örneği olduğu söylenmektedir Üzerinin küçük kubbelerle örtülü olduğu, içerisinin de çokgen köşeli pencerelerle aydınlatıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir Çarşıda daha çok cep aynaları satıldığından ötürü Aynalı Çarşı ismi buraya yakıştırılmıştır
Çanakkale’nin sembolü olan Aynalı Çarşı’nın onarımı Çanakkale Belediyesi’nce yapılmıştır Günümüzde iki katlı olan çarşının dış cephesinde sıra halinde dükkanlar bulunmaktadır Ayrıca içerisinde bir koridor çevresinde odalar sıralanmıştır
Bayraklı Baba Türbesi (Gelibolu) Gelibolu’da Hamzakoy’a bakan tepenin yamaçlarındaki bu türbe, Çanakkale Boğazı’nı salla geçen Osmanlı komutanı Süleyman Paşa’nın bayraktarı Karacabey’in mezarıdır Bu nedenle de XIV yüzyıldan bu yana bu türbeyi ziyaret edenlerin buraya bir bayrak asmaları gelenek haline gelmiştir
Karacabey ile ilgili ilginç bir söylenti bulunmaktadır: Bir kuşatma sırasında sancağı düşman eline geçmemesi için kılıcı ile parçalayarak yutmuştur Osmanlılar bu savaşı kazandıktan sonra Onun sancağı yutabileceğine inanmamışlardır Bunun üzerine Karacabey palası ile karnını yarmış ve yuttuğu sancak ortaya çıkmıştır Karacabey ölürken de “Vatan sağolsun, benim mezarımdan hiçbir zaman Türk bayrağını eksik etmeyin, sonsuza dek mezarımda dalgalansın” demiştir O zamandan itibaren Bayraklı Baba olarak anılmaktadır
Bayraklı Baba türbesinin herhangi bir mimari özelliği bulunmamaktadır
Gazi Süleyman Paşa Türbesi (Gelibolu) Gazi Süleyman Paşa’nın Orhan Gazi döneminde yaptırmış olduğu camisinin yanında türbesi de bulunmaktadır Gazi Süleyman Paşa Gelibolu’yu fetheden kumandanlardandır Bolayır ile Kavak arasındaki köylerde bir av sırasında atından düşerek ölmüştür Bundan sonra 1354 yılında Bolayır’a gömülmüştür
Kare planlı, oldukça yüksek görünümlü, kalın duvarlı olan türbenin üzeri sekiz köşeli kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür Kasnak üzerinde dört pencere bulunmaktadır Türbeye doğu ve batısındaki birer kapı ile girilmektedir Bu kapıların dışında kalan cephelerde iki penceresi vardır Türbenin ortasında bulunan Gazi Süleyman Paşa’nın mezarı, yüksek bir kaide üzerinde mermer bir sanduka şeklindedir
Gazi Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra 1549’da bu türbe onarılmış, daha sonra da Sultan II Abdülhamit tarafından yeniden yaptırılmıştır
Çanakkale Gelibolu Mevlevihanesi Gelibolu Hamzakoy’da bulunan Gelibolu Mevlevihanesi, Mevlevihaneler arasında en büyük alana yayılmış olduğu kadar, en büyük semahaneye de sahip olanıdır Günümüze bu mevlevihanenin semahane-türbe binası ile iki taç kapısı gelebilmiştir Mevlevihanenin banisi ve ilk postnişini Yeniçeri Ağalarından Kara Hasan Ağa’nın oğlu Azade Mehmet Hakiki Dede’dir Sakıb Dede’den öğrenildiğine göre gençliğinde Azade bütün malını kardeşi Asaf Ağa’ya bağışlamış ve dünya ile bağlantısını keserek Konya Mevlâna Dergahı’nda I Bostan Çelebi’nin müridi olmuştur Burada uzun süre hizmet ettikten sonra hilafet almış ve Gelibolu’ya dönmüştür Gelibolu’daki Âhi Dede Zaviyesinde mesnevi dersleri vermiş, öğrencilerinin sayısının artması üzerine Asaf Ağa’nın geri verdiği malları ve dostlarının yardımı ile bu zaviyenin yanına bir Mevlevihane yaptırmıştır Bu mevlevihanede ölümüne kadar (1653) postnişinlik yapmıştır Kerametleri ile ünlü Azade Mehmet Dede ile ilgili ilginç bir söylenti bulunmaktadır:
Kaptan-ı Derya Ohrili Hüseyin Paşa Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu’ya uğramış, ancak Gelibolu Mevlevihanesi Şeyhi Azade Mehmet Dede’yi ziyaret etmeyi unutmuştur Ohrili Hüseyin Paşa Gelibolu’dan İstanbul’a yola çıkar çıkmaz şiddetli bir fırtınaya tutulmuş ve geri dönmek zorunda kalmıştır Deniz sakinleşince yeniden yola çıkmış, fırtına yeniden başlamıştır Ohrili Hüseyin Paşa bu olayı bir gönül kırıklığına bağlamış “galiba Gelibolu erenlerinden birini ziyaret etmeyi unuttuk” diyerek sorup, soruşturmuş ve Azade Mehmet Dede Efendi’yi ziyaret etmediğini öğrenmiştir Bunun üzerine Azade Mehmet Dede’ye giderek kusurunun bağışlanmasını istemiştir Azade Mehmet Dede de donanmanın yola koyulması ve devam etmesi için dua etmiştir Bunun ardından da donanmanın bir daha fırtınaya tutulmayacağını söylemiş, sadaret mührü ile payelendirilip, saraya damat olacağını Hüseyin paşa’ya müjdelemiştir
Ohrili Hüseyin Paşa İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra Güzelce Ali Paşa’nın ölümü üzerine sadrazamlığa getirilmiş, sonra da damatlığa layık görülmüştür Ohrili Hüseyin Paşa bunları Azade Mehmet Dede’nin kerametine bağlamış ve bir şükran borcu olarak da İstanbul’da Beşiktaş Mevlevihanesini yaptırmıştır Bundan sonra Azade Mehmet Dede’ye rica ederek bir süre Beşiktaş Mevlevihanesi’nde şeyhlik yapmasını istemiştir Azade Mehmet Dede bu isteği kırmamış, Gelibolu ve Beşiktaş Mevlevihanelerinin ortak meşihatını üstlenmiştir Bu durum Ohrili Hüseyin Paşa’nın yeniçerilerin II Osman’a karşı yaptıkları ayaklanma sırasında öldürülmesine kadar sürmüştür Bu olaydan sonra İstanbul ile Gelibolu arasında kendi yelkenlisi ile sürüp giden seyahatlerine son vererek Gelibolu Mevlevihanesi’ndeki postnişinliğini sürdürmüştür
Gelibolu Mevlevihanesi’nin vakfiyesi bulunamadığından mevlevihanenin ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir tarih verilememektedir Ancak Ohrili Hüseyin paşa’nın 1621 tarihinde Sadrazam oluşundan önceki bir tarihte kurulduğu sanılmaktadır Sultan II Mustafa döneminde Lapseki’deki Bayramdere arazisinin gelirleri buraya tahsis edilmiştir Sultan III Mustafa zamanındaki 1766 depreminde Mevlevihane büyük hasar görmüş ve 5833 5 kuruş harcanarak onarılmıştır O zamanki kayıtlardan mevlevihanenin köfeki taşından minareli, kiremit çatılı iki katlı semahanesinin olduğu öğrenilmektedir Ayrıca semahanenin yanında kadınlar mahfili, divanhanesi, ocaklı köşkü, abdest alma yerleri, derviş hücreleri, şeyhin haremi, kütüphanesi de bulunuyordu
Mevlevihane Sultan III Selim zamanında 1805’te Kalyoncuzade Mustafa Efendi tarafından 8974 kuruş harcanarak yeniden tamir edilmiş ve Lapseki’nin Güreci Karyesi vakıf olarak verilmiştir Sultan Abdülmecid de Çamhas ve Çeltikçi tımarlarını buraya vakfettikten sonra 47 430 kuruş harcayarak eski yapıları genişleterek yeniden yaptırmış ve doğu yönündeki kapısı üzerine de 1840 tarihli kitabesini koydurmuştur
Mevlevihane 1850-1851 yıllarında 95 390 kuruş sarfedilerek yeniden onarılmış ve batıdaki taç kapısı önüne bunu belirten bir kitabe yerleştirilmiştir Sultan II Abdülhamid 1899-1900 yıllarında semahane-türbeyi yenilemiş ve bunu belirten kitabeyi de semahane kapısına koydurmuştur Mevlevihane 1908 yılında yeniden onarılmıştır
Mevlevihane uzun süre askeri bölge içerisinde kalmıştır Yıkılan mescidinin müştemilatının yerine askeri bir hastane yapılmıştır 19080’den önceki yıllarda mevlevihanenin cephesi ve çatısı onarılmış, güney cephesi kesme taşla kaplanmıştır Bundan sonra 1994’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satın alınarak onarılmıştır Mevlevihane’nin eski durumu XX yüzyılın başlarında çekilmiş resimlerden anlaşılmaktadır Oldukça geniş bir avlu içerisindeki mevlevihanenin kuzeyinde kesme taştan kiremit örtülü semahane-türbe binası, onun güneyinde hamuşan (dedeler mezarlığı) bulunuyordu Hamuşanın doğusundaki taç kapıdan mescit, derviş hücreleri, selamlık ve harem dairesine geçiliyordu Semahane-türbe 28 6x35 00 ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, diğer bölümlerden ayrılmıştır Bu mevlevihane Yenikapı ve Bahariye mevlevihanelerinin plan düzenine benzemektedir İç mekan birbirlerine kemerlerle bağlanmış 15 sütunun taşıdığı sekiz bağdadi kubbeden oluşuyordu Bu kubbelerin dışında kalan bölümler ahşap bir tavanla örtülmüştür İçerisi iki sıra halinde 44 pencere ile aydınlatılmıştır
Semahanenin doğusunda bulunan korinth başlıklı altı sütunun taşıdığı 9 50 m ölçüsünde bir kubbe ile örtülü türbe bulunmaktadır Türbe 13 50x26 00 m ölçüsünde olup, güney yönündeki talik yazılı bir kapıdan girilmektedir Türbede Azade Mehmet Dede’nin sandukası bulunmaktadır
Gelibolu Mevlevihanesi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılarak 2005’te ziyarete açılmıştır
Çanakkale Saat Kulesi Çanakkale Saat Kulesi Sultan II Abdülhamid döneminde 1897-1898 yılında Cemil Paşa tarafından yaptırılmıştır Bazı kaynaklarda da Çanakkale Konsolosu veya tüccarı İtalyan Vitalis Gaptirole’nin saat kulesinin yapımı için on bin altın gönderdiği yazılıdır
Saat Kulesi kare planlı, aşağıdan yukarıya doğru incelen prizma planlıdır Kesme taştan yapılmış olan kule bir balkon, üç silme ile dört bölüme ayrılmıştır Bunun üzerine de çanın asıldığı çokgen gövdeli bir köşk yerleştirilmiştir Bu köşkün altında dört yöne doğru yuvarlak kadranlı birer saat bulunmaktadır
Kulenin iki ve üçüncü katlarında hafif sivri kemerli aydınlık pencereleri bulunmaktadır Kuleye güney cephesindeki bir kapıdan girilmektedir Ayrıca kuzey yönüne de yuvarlak kemerli bir çeşme yerleştirilmiştir Çeşmenin mermerden yalak ve ayna taşı bulunmaktadır
Saat Kulesinin kaidesinde çeşmenin silinmiş olan bir kitabesi bulunmaktadır T Hancıoğlu’nun okuduğu bu kitabe:
Pir şehinşahın zülal-i himmeti eyledi reyyan milleti
Barek Allahu hazret-i Abdülhamid oldu her ferdin medar-ı raveti
Ya ilahi sen bağışla millete iştimal etti cihane niğmeti
Munteşir envari şavi seraser herkezin artmakta mesudiyeti
O makkarrı hemişe hayr endişenin ola her yıl ömrünün her saati
Bunda saat var, burcunda var nazıra, çeşme var, ayine var kıldikkati
Birde afatı savaıktan masum eylemek üzre konuldu aleti
Bahusus etti Cemil Paşa gibi bundan gayrituri çok hizmeti
Hazreti Mevla müesser eylesin nice umrana o hali hasleti
Hame ran ol zevkaı şükran eyle astikanın işte budur himmeti
Aleti tezyin eyleyip tarihini söyle yahu geldi eşref saati
Sene 1313 Ketebehu Recep Yesari
Nusrat Mayın Gemisi ( Çanakkale) Çanakkale Deniz Savaşları’na katılan ve bu savaşta önemli rol oynayan Nusrat Mayın Gemisinin 1982 yılında aynı ölçüde bir maketi yapılmış olup, gemi Çimenlik Kalesi’ndeki müzede bulunmaktadır Bu gemiye ait bazı orijinal araç ve gereçler de maket geminin içerisine yerleştirilerek teşhir edilmiştir Nusrat Mayın Gemisi deniz kuvvetlerince kadro dışı bırakılmış, belki de Çanakkale Savaşı’ndaki hizmetleri unutulmuş ve uzun yıllar yük gemisi olarak Mersin Limanında koyun taşımacılığı yapmıştır Nusrat Mayın Gemisinin kendisi Tarsus Belediyesi tarafından satın alınarak kentin merkezinde bulunmaktadır
Nusrat Mayın Gemisi 1912 yılında Almanya’da Kiel’de yapılarak denize indirilmiştir Gemi 370 grostonluk olup 40 m boyunda, 7 40 m eninde, 19 deniz mili de süratindedir Dar alanlarda kolayca manevra yapabilme özelliğine sahip olmasının yanı sıra, 2 m gibi az su çektiğinden dolayı da mayınlı alanların üzerinde güvenle dolaşabiliyordu
Çanakkale Savaşları sırasında, 7-8 Mart gecesi Gemi Komutanı Tophaneli Yzb Hakkı ve Yzb Nazmi (Akpınar ) beyler komutasında 7 subay ve 54 er, gemiye 26 adet mayın yüklemiş ve Karanlık Limandan gece hareket ederek, daha önce itilaf devletleri tarafından döşenmiş mayın hatlarının arasından geçerek Anadolu tarafındaki Akyarlar önünde taşıdıkları mayınları belirli aralıklarla denize dökmüşlerdir
Yzb Hakkı Bey bu görev öncesi kalp krizi geçirmiş olmasına rağmen kendi isteği ile denize açılmıştır Mayınları döşedikten sonra gece karanlığında İtilaf donanmasına ait devriye gemilerinden birisinin projektörü aynı anda karşı sahilden denizi tarayan bir başka projektörün ışığı ile birleşmiştir Yzb Hakkı Bey bu ışık karmaşasından faydalanarak tehlikeli bölgeden çıkmış ve Çanakkale’ye yönelmiştir Yzb Nazmi Bey tehlikenin geçtiği sırada “Geçmiş olsun Hakkı” diyerek arkadaşının omzuna vurmuş, bu anda da Yzb Hakkı’nın heyecana dayanamayarak öldüğünü görmüştür
Yzb Nazmi Bey daha sonra Bnb lıktan emekli olmuş ve Deniz Yollarında 5 Mayıs 1940’ta öldüğü güne kadar kılavuz kaptanlık yapmıştır
Çanakkale Savaşları sırasında 18 Mart zaferini sağlayan en önemli etkenlerden birisi de boğaza döşenen mayınlardır Bu mayınlara çarpan Bouvet,Ocean ve İrresistible batmış, Gaulois ve Inflexible isimli zırhlılar başta olmak üzere 10 gemi de ağır hasara uğramıştır Ayrıca 1318 tonluk Turquoise denizaltısı ise topçu onbaşısı Müstecip’in attığı top ile savaş dışı kalmıştır Savaş sonrasında İstanbul’a götürülen bu denizaltıya “Müstecip Onbaşı” adı verilmiştir
İtilaf Devletleri donanması Nusrat Mayın Gemisinin döktüğü mayınlar ve karadan da Çanakkale müstahkem mevkii komutanı Cevad Paşa’nın açtığı ateş sonucunda donanmanın %35’i saf dışı kalmış ve Çanakkale’den çekilmişlerdir
__________________
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
|